Ortadoğu’daki Bölgesel Güçler için Libya Dersleri

Doç. Dr. Tarık Oğuzlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Libya’daki Kaddafi rejiminin sona ermesi ile “halkların gücü” kavramı kuvvetlenirken, Orta Doğu bölgesindeki “yönetenler” ve “yönetilenler”  bu durumdan bazı dersler çıkarmalıdır. İlk çıkarılması gereken ders; bundan böyle Orta Doğu bölgesinin küresel ekonomik ve siyasi sisteme entegrasyonunun engellenemeyeceğidir. Başka bir deyişle, bir türlü modern Westfalya devletlerarası sisteminin kurucu değerlerini içselleştiremeyen bu bölge, 21. yüzyıldaki Westfalya ötesi sisteme bir an önce uyum sağlamalıdır. Bu, altından kalkılması çok zor bir süreçtir. Bu bölge Soğuk Savaş zamanının kısıtlamalarından ve zihniyetinden en son kurtulan bölge olduğu için, bu bağlamda bölgedeki yöneticilerin bu geçişi sağlamaları hiç kolay olmayacaktır. Modern “devlet”, “vatandaşlık”, “egemenlik”, “toprak” ve “toplum” kavramlarını layıkıyla benimseyememiş toplumların bunların da ötesinde “insan haklarını” neredeyse herşeyin merkezinde konumlandıran post-modern zihniyete geçişleri sancılı olacaktır.
 
İkinci olarak anlaşılması gereken;  “yönetenler” ve “yöneticiler”arasındaki klasik ayrımların son halk hareketlerinden sonra eski geçerliliklerini sürdüremeyecekleridir. Yöneticilerin yönetilenler nezdindeki meşruiyetlerini sağlamak için yapmaları gereken şey; halkın “özgürlük, refah, güvenlik, haysiyet ve erişim” gibi temel ihtiyaçlarını sağlamaktır. Dış güçlere göndermeler yapmak, petrol gelirlerini ulüfe gibi dağıtmak, şiddet tekelinin üzerinde oturmak ve Arap milliyetçiliği  gibi ütopik ideolojiler etrafında halkı toplamaya çalışmak rejimlerin devamını sağlamayacaktır. İçeride ve dışarıda sorumlu davranmak ve halka hesap verebilir konumda olmak bundan böyle meşruiyet elde etmede tek geçerli yol olacaktır.
 
Üçüncü olarak; halkın yaşamını ilgilendiren konularda  “herkesi tatmin eden” ve “askeri müştereklerde” buluşmayı öngören “uzlaşılar” bulmak siyasi yaşama katılan bütün unsurların davranışlarını belirleyen en temel çıkış noktası olacaktır. Neredeyse tanrısal güçlere sahip yöneticilerin bütün kuralları koyduğu eski düzenin sona ermesi ile, yeni yöneticileri bekleyen en temel zorluk Orta Doğu bölgesindeki “ çok uluslu”, “ çok dilli”, “çok mezhepli” toplumlarda uzlaşıya dayalı çözümler üretmektir. Özellikle Libya’da ve muhtemelen Suriye’de iktidara gelen yeni güçlerin unutmaması gereken şey; Irak’ta olduğu gibi “kazananların” “kaybedenlere” karşı intikamcı politikalar uygulamasının ülke içi istikrara ve birliğe zarar verdiğidir. Yeni rejimler mümkün olabildiğince herkesin kendisini sistemin meşru bir parçası olarak görmesine özen göstermelidir.
 
Dördüncü olarak; yeni yöneticiler kendilerini aşılamaz duvarların arkasında saklayabilecekleri fikrine inanmamalıdırlar. Onlar her zaman dışarıdakilerin dikkatli bakışları altında olacaklardır. Ülke içinde yaptıkları herşey hem başkaları tarafından izlenecek, hem de diğer yerlerdeki gelişmeleri etkileyecektir. Orta Doğu bölgesi bize göstermişti ki, burada yaşananlar sadece ortaya çıktıkları yerlerle sınırlı değildir. Buradaki gelişmelerin her zaman için “bulaşıcı” etkileri olmuştur.
 
Son olarak; yeni yöneticiler birbirleri ile olan ilişkilerinde “güçler dengesi” kavramını geride bırakmalıdır. Ülke içindeki “kapsayıcı” yaklaşım bölge seviyesinde de tekrarlanmalıdır. Diğer devletleri “potansiyel düşman” olarak tanımlayan ve bunları dengelemek adına “karşı- koalisyonlar” oluşturmayı önemseyen eski anlayış bölgedeki uzun süreli yapısal sorunların çözümüne yardımcı olmamıştır. “Şii ekseni”, “Uyumlular ekseni”, “Sünni blok” ve“çevre ittifakı” gibi kavramlar bölge insanlarına ne aralarında karşılıklı bağımlılığa dayanan ekonomik işbirlikleri geliştirmelerinde ne de dış aktörlerle güvene dayalı ilişkiler kurmalarında yardımcı olabilir.