Suriyeli Muhaliflerin Harekâtlarının Irak’a Yansımaları
27 Kasım 2024 tarihinde Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) önderliğinde Suriyeli muhalifler tarafından başlatılan Saldırganlığı Caydırma (Rad’ul Udvan) Harekâtı ve Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından 30 Kasım 2024 tarihinde duyurulan Özgürlük Şafağı Harekâtı, Suriye’nin kuzeyinde Esad rejiminin önemli ölçüde alan kaybetmesine neden olmuştur. Suriyeli muhaliflerin kuzey-güney eksenli harekâtlarının hızlı ilerleyişi, Suriye ile yaklaşık 600 kilometrelik sınıra sahip olan Irak’ta önemli yansımalara yol açmıştır.
Suriye’nin en büyük ikinci şehri olan Halep’te Esad rejiminin kontrolünün sona ermesinin ardından Irak Savunma Bakanı Sabit el-Abbasi, 30 Kasım 2024’te Ninova vilayetinin batısında Suriye sınırındaki Batı Ninova Operasyonları Bölgesi’ne giderek sınır güvenliği konulu bir toplantı yapmıştır. Abbasi, toplantının ardından sınırdaki güvenlik önlemlerini havadan denetlemiştir.
30 Kasım 2024 akşamında Irak’ın Suriye ile olan sınırının süresiz şekilde kapatıldığı açıklanmıştır. Irak Genelkurmay Başkanı Abdulemir Yarallah ise Bağdat’ta ikinci bir güvenlik toplantısını gerçekleştirmiştir. Toplantının temel gündemini, Irak’ın güvenlik açısından olumsuz etkilenmemesi için alınması gereken askerî önlemler oluşturmuştur. Bununla birlikte Irak-Suriye sınırının süresiz olarak kapatıldığı açıklanmıştır. Bu gelişmeler, Irak’ın sınır güvenliği önlemlerini yeniden gözden geçirmesine ve bölgesel istikrarsızlığın etkilerini sınırlandırmak için hızlı adımlar atmasına neden olmuştur.
Irak’ta Resmî Çevrelerin Artan Diplomatik Aktivizmi
Suriye’deki gelişmelerin Irak’a yansımaları güvenlik alanı ile sınırlı kalmamıştır. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin, 30 Kasım 2024 akşamında Beşar Esad ile telefonda görüşerek “Irak’ın güvenliğinin doğrudan Suriye ile bağlantılı” olduğunu ifade etmesi Suriye’deki rejime desteğini göstermiştir. Sudani, 1 Aralık 2024 tarihinde ise Ürdün Kralı 2. Abdullah ile telefonda görüşerek “Suriye’deki istikrarın sadece Irak için değil tüm bölge açısından önemli olduğunu” söylemiştir.
Sudani, 1 Aralık 2024 tarihinde İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Suriye ve Filistin meselelerinin tartışıldığı görüşmede, bölgesel koordinasyon ihtiyacına vurgu yapılmıştır.
Irak’ın diplomatik aktivizmi Sudani’nin girişimleri ile sınırlı kalmamıştır. Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin de önce Suriyeli mevkidaşı Bassam Sabbagh daha sonra Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmüştür. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Suriye Dışişleri Bakanı Bessam Sabbagh ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, Irak'ın aşırılıkla mücadelede Suriye'ye desteğini ifade etmiştir. Hüseyin’in Bakan Fidan ile görüşmesinin ardından Irak Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise “Suriye’deki karmaşık durumdan Irak’ın etkilenmemesi için Türkiye-Irak arasındaki iş birliğinin sürdürülmesinin” önemine vurgu yapılmıştır.
Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Anıl Bora İnan ise Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Kasım el-Araci ile bir araya gelerek Suriye meselesini görüşmüştür. Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarlığından yapılan yazılı açıklamada “terörle mücadele ve sınır güvenliği konusunda iki ülke arasındaki iş birliğinin öneminden” bahsedilmiştir. Ayrıca tarafların Suriye meselesindeki pozisyonlarını karşılıklı olarak aktardığı belirtilmiştir. Bu bağlam içerisinde Suriye’deki gelişmelerin Irak’a yansımaları, güvenlik boyutunun ötesine geçerek Irak’ın bölgesel düzeyde diplomatik aktivizmini artırmıştır. Bahsedilen diplomatik girişimler, Irak’ın bölgesel gelişmelerden etkilenme potansiyeli ile doğrudan bağlantılıdır. Hüseyin’in Türkiye ve Suriye ile temasları, Irak’ın bölgesel krizlerden etkilenmesini önlemeyi hedeflemektedir. Bu durum ülkenin bir denge politikası izleme çabası içinde olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Irak’ın resmî politika yapım çevrelerinde söz konusu olayların ülkeye olan etkilerinin minimize edilmesinin amaçlandığı söylenebilir.
İran’a Yakın Aktörlerin Ayrışan Pozisyonları
İran liderliğinde bölgesel ittifak stratejisinin bir parçası olan Irak İslami Direniş Cephesi, resmî çevrelerin politikaları ile ayrışan bir tutum sergilemektedir. Grup, Lübnan’da İsrail ile sağlanan ateşkesin ardından İsrail’in “İslami Direniş”e karşı Suriye’deki olayları başlattığını iddia etmektedir. Asaib Ehlil Hak’ın Irak Parlamentosundaki siyasi kanadı Sadıkun Bloku Başkanı Habib el-Halavi, Suriye’deki gelişmelere misilleme olarak Türkiye ve Irak arasındaki anlaşmaların iptal edilmesi yönünde talepte bulunmuştur. Haşdi Şaabi içerisinde yer alan Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyyid Şuheda gibi milis gruplardan da benzer açıklamalar yapılmıştır.
Bu gruplar Suriye’deki gelişmeleri İran’ın zemin kaybetmesini engellemek amacıyla kendi ideolojik ve stratejik perspektifleri doğrultusunda değerlendirmektedir. Bu grupların Suriye’deki çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde Suriye’ye milis sevk ettiği ve Esad rejimiyle koordineli hareket ettiği bilinmektedir.
İran’a yakın Iraklı milis gruplar, Suriye’deki istikrarsızlığın Irak’a sıçramasını engellemek için Suriye’deki çatışmalarda taraf olunması söylemini yoğunlukla işlemektedir. Diğer yandan İran’a yakın aktörler “İslami Direniş Ekseni”ni İran, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze’yi kapsayacak şekilde tanımlanmaktadır. Bu aktörler ilgili coğrafyaya doğrudan müdahil olmakta ve bölgesel gelişmeleri kendi çıkarlarına göre şekillendirmek amacıyla aktif müdahalelerde bulunmaktadır.
Bu grupların başta Suriye olmak üzere bölgedeki çatışmalara doğrudan müdahil olmaları ve “İslami Direniş Ekseni” söylemi etrafında şekillenen stratejileri, İran’ın bölgesel nüfuzunu koruma çabalarının bir uzantısıdır. Bu tutumlar, Irak’ın ulusal güvenlik politikalarını karmaşıklaştırmakta ve ülkeyi bölgesel çatışmaların bir parçası hâline getirme riski taşımaktadır.
Irak Siyasetindeki Ayrışma ve Olası Sonuçları
Suriye’deki gelişmeler, Irak’taki aktörlerin pozisyonlarındaki ayrışmayı belirginleştirmiştir. Bu ayrışmanın temelinde Irak’ın resmî çevreleri ile İran’a yakın aktörler arasındaki hedef farklılıkları yer almaktadır. Irak’ın resmî politika yapıcıları benimsedikleri daha ılımlı ve dengeli yaklaşım ile bölgesel çaptaki olumsuz gelişmelerden Irak’ı korumayı amaçlamaktadır. Sudani ve Hüseyin’in çok taraflı diplomatik çabaları da bu stratejiyi desteklemektedir. Buna karşın İran’a yakın aktörler daha sert bir tutum sergileyerek İran’ın bölgesel politikalarıyla uyumlu bir strateji izlemektedir. Bu gruplar Suriye’deki gelişmeleri sadece Esad rejiminin korunması bağlamında değil aynı zamanda “İslami Direniş Ekseni” söylemi doğrultusunda ele almakta ve İran’ın nüfuzunu güçlendirmeye yönelik aktif adımlar atmaktadır. Bu yaklaşım resmî çevrelerin ılımlı politikalarıyla tezat oluşturmakta ve Irak’ın bölgesel politikalarını karmaşıklaştırmaktadır. Nitekim Irak hükûmeti, İran destekli siyasi oluşumlardan oluşan “Şii Koordinasyon Çerçevesi”nin ağırlığında kurulan “Devleti Yönetme İttifakı” tarafından yönetilmekte dolayısıyla Sudani’nin politikaları bu siyasi gruplardan bağımsız şekillenmemektedir. Türkiye karşıtlığı üzerinden geliştirilen söylemler ise bu grupların Suriye politikasını daha geniş bir bölgesel çatışma eksenine oturttuğunu göstermektedir.
Irak siyasetinde gözlemlenen bu ayrışma, Irak’ın bölgesel krizlerdeki konumunu yeniden tanımlama ihtiyacını ortaya koymakta ve ülke siyasetini şekillendiren iç ve dış dinamiklerin birbirinden ne kadar farklı olduğunu göstermektedir. Bu farklılıklar, ülkenin dış politika yapım süreçlerini yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır. Resmî çevrelerin daha bağımsız bir çizgide ilerlemesi, Irak dış politikasında ulusal çıkarların ön plana alındığı bir dönüşüme neden olabilir. Ancak buna karşılık İran’a yakın aktörlerin iç siyasette etkisini artırma çabaları da beklenmektedir. Bu noktada İran ile ilişkili siyasi grupların 2025’de gerçekleştirilmesi beklenen Irak Parlamento Seçimlerini, toplumsal tabanlarını genişletme fırsatı olarak değerlendirebilecekleri söylenebilir. Irak’ın hem ulusal çıkarlarını koruyabilmek hem de bölgesel aktörlerle dengeli ilişkiler geliştirebilmek için bu iç dinamikler arasında bir denge kurması gerekmektedir.
Sonuç olarak Suriye’deki gelişmeler, Irak siyasetindeki aktörlerin pozisyonlarını ve bu pozisyonların ulusal ve bölgesel düzeydeki etkilerini yeniden değerlendirme zorunluluğunu ortaya çıkartmaktadır. Bu süreç Irak’ın iç ve dış politikasını daha dinamik ve çok yönlü bir hâle getirebilecek zemini oluşturmaktadır. Ancak bu dönüşüm yönünün, resmî çevrelerin ılımlı diplomasisi ile İran’a yakın grupların sert stratejileri arasındaki güç mücadelesi neticesinde belirleneceği söylenebilir. Bu nedenle Suriye’deki gelişmelerin yansımaları sadece Irak’ın dış politikasını değil aynı zamanda iç siyasetindeki güç dengelerini de derinden şekillendirebilecek kritik bir süreci başlatmıştır.