Türkiye'nin 'Tarafsız Kolaylaştırıcı' Rolünü 'Aktif Üçüncü Taraf' Rolüne Bırakma Vakti Geldi

Doç. Dr. Tarık OĞUZLU, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarındaki Türk dış politikasının temel ilkelerinden birinin Türkiye'nin komşu ülkelerinde ortaya çıkan veya Türkiye'nin milli çıkarlarını doğrudan ilgilendiren her türlü tartışmanın tarafları ile görüşebilmesi olduğu bilinen bir gerçektir. Yakın geçmişte, Türkiye İran ve Batı, Pakistan ve Afganistan, Suriye ve İsrail, Hamas ve El-Fetih, Müslümanlar ve Sırplar, Irak'taki farklı etnik ve dini mezhepler, Gürcistan ve Rusya vs. arasında aktif aracı rolleri üstlenmiştir. Ve bunların hiçbirinde, Türkiye'nin hedefi, ilgili tarafları daha önceden Türk yetkililerce belirlenmiş noktalar üzerinde anlaşmaya zorlamak olmamıştır. Görünüşe göre Türkiye'nin hedefi daha ziyade iyi niyet çerçevesinde tarafların bir araya gelip herhangi bir nihai çözümün ayrıntılarını tartışabilecekleri bir güven ortamı oluşturmaktır. Prensipte, ilgili taraflar Türkiye'nin çabalarını olumlu buldukları ve nihai bir çözüme ulaşmayı istedikleri müddetçe bu yaklaşımda herhangi bir sorun yoktur. Türkiye'nin üçüncü taraf çabaları olumlu sonuçlar vermiş olsaydı, Türkiye, kendisini iyi ilişkiler kurmak istediği tartışmalı iki taraf arasında bulma kabus senaryosundan kurtulmuş olacaktı.              
 
Ancak geçmişte yaşananlar, bu bakımdan Türkiye'nin çabalarının esasen boşuna olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun sebebi ise Türkiye'nin içinde bulunduğu özel tartışmaların hala çözüme ulaşmamış olması değil; böylesi tartışmaların içinde olan tarafların esasen Türkiye'nin bu tartışmalara müdahil oluşunu uluslararası toplum nazarındaki konumlarını haklı çıkarıcı/meşrulaştırıcı açıdan değerlendirmeleridir. Bu bağlamda başlıca örnek; Türkiye'nin İran ve batı uluslararası toplumu arasındaki nükleer tartışmaya müdahil oluşuna yönelik İran'ın yaklaşımıdır. Türkiye'nin bu nükleer soruna müdahil olması bir yandan Türkiye'nin en önemli stratejik müttefiki olan ABD'nin canını sıkmış diğer yandan da İranlı yetkililere bu sayede ülkelerinin nükleer kapasitesiteni geliştirmek için daha fazla zaman kazandırmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı son yayınlamış olduğu raporda, İran'ın son yıllarda nükleer yeteneğe çok daha fazla yaklaştığını ortaya koymaktadır.                    
 
Arap Baharı diye adlandırılan süreç başladığından beri Ortadoğu'da görülen gelişmelerin, Türkiye'nin 'tarafsız kolaylaştırıcı' rolünü karmaşık hale getirdiği görülmektedir. Bunun temel nedeni ise, tüm bölgedeki kutuplaşma derecesinin muazzam ölçüde artmış olmasıdır. Analistler sıklıkla şu konulardan söz etmektedirler; artan İran-Suudi rekabeti, İsrail-İran çatışması, bir iç savaş ortasında Irak'ın üç parçaya bölünme ihtimalinin artması, İran'a yönelik bir ABD saldırısının muhtemel etkileri, Mısır, Suriye, Libya ve Tunus'ta İslamcı kesimlerin iktidara gelmelerinin Arap-İsrail barış sürecine olan etkileri, Esad yönetimin kontrolünü kaybetmeme konusunda kararlı olduğu müddetçe Suriye'nin bir iç savaşa sürüklenme ihtimali, vs. Türkiye'nin rehberliğinde ve iyi niyet çerçevesinde görüşmede bulunacak birileri olmadığına göre, belli ki bu durum, Türk yetkililerin 'kolaylaştırıcı rol' oynamaya devam edebilecekleri bir ortam sunmamaktadır.            
 
Türkiye'nin 'aktif üçüncü taraf' rolü oynama zamanı geldi de geçiyor bile. Bu rol, Türk yetkililerin, bölgesel çatışmalalarda ve sorunlarda Türkiye'nin çıkarlarını ve posizyonlarını mümkün olan en net biçimde tanımlamalarını; ve bunların gerçekleşmesi için farklı araçlar kullanmalarını gerektirmektedir. 'Tarafsız kolaylaştırıcı rolü' nden 'aktif üçüncü-taraf rolü' ne doğru böylesine radikal bir kaymayı haklı  çıkaracak iki temel neden vardır. Bunlardan ilki son on yıldır Türkiye'nin kendi iç dönüşümünü şekillendiren ilkelerle uyum içinde Ortadoğu'da yeni bir bölgesel düzeni hayata geçirme noktasındaki kararlılığıdır. Bu, daha çok kimlik/değer bağlantılı bir motivasyondur. Türkiye'nin, yeni bir bölgesel düzen oluşumuna yardımcı olabilmesi için, Türk yetkililer daha kararlı ve daha fazla risk alan roller üstlenmelidirler. İkinci neden ise bölgesel gelişmelerin Türkiye'nin milli çıkarları üzerindeki olumsuz sonuçları, bilhassa da ülkenin toprak bütünlüğü, ekonomik kalkınma ve demokratikleşme süreçlerinin devamı ile ilgilidir. Bu da büyük ölçüde çıkar ilintili bir motivasyondur. Aktif üçüncü taraf rolü, Türk yetkililere, değerleri ve çıkarları başarılı bir şekilde birleştirme imkanı sunmaktadır.