Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Arasında Orta Doğu’da Artan Yakınlaşma

Doç. Dr. Tarık Oğuzlu, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Son zamanlarda dikkatleri çeken bir gelişme Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasındaki ilişkilerin Orta Doğu bağlamında Arap Baharının başlangıcından bu yana gelişmekte olduğudur. Türkiye’nin ABD’nin bölgedeki temsilcisi gibi hareket etmekte olduğu bile iddia edilmektedir. Aslında iki ülke arasındaki işbirliği yeni birşey değil, bir önceki başkan Bush’un ikinci başkanlık döneminin sonlarına kadar uzanmaktadır.

2002’nin sonlarından 2007’nin sonlarına kadar Ankara ve Washington bir çok konuda farklı düşünmekteydi. Taraflar Irak’ın geleceği, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığı, İran ve Suriye’nin uluslararası topluma entegrasyonu, İran’ın nükleer politikaları ve Hamas’a karşı takip edilmesi gereken politika bağlamında görüş ayrılığı içersindeydiler. ABD’nin Irak’a gelip Türkiye ile komşu olmasıyla iki ülke tarihlerindeki en kötü dönemi yaşamaya başladılar. Amerikalılar Türkiye’nin Kuzey Irak’a girip PKK’ya karşı askeri operasyonlar düzenlemesinden, Türkiye’nin Orta Doğu bölgesindeki artmakta olan ilgisinden rahatsızdılar. Türklerin çoğunlu ise ABD’nin bölge politikalarını Türkiye’nin topraksal birliği ve istikrarı açısından tehlikeli görmekteydiler. NATO içinde altmış yıllık işbirliğine rağmen, Türkiye’deki anti- Amerikancılık çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu diğer ülkelerden daha fazlaydı.

İlişkilerdeki bu negatif durum Obama’nın 2009 Ocak ayında başkan seçilmesiyle pozitife dönmeye başladı. Obama Amerika’nın Orta Doğu bölgesindeki imajını iyileştirmeyi öncelikli dış politika amacı olarak belirledi. Obama sadece başkan Bush’un “şer ekseni” politikasını terketmekle kalmadı, aynı zamanda küresel  istikrarın sağlanmasında Amerika’nın omuzlarındaki yükü hafifletmek adına kilit müttefiklerle bozulmuş olan ilişkileri iyileştirmeye çalıştı. Obama’nın başkanlığının Amerika’nın tarihindeki en ciddi ekonomik krizlerden birisiyle aynı zamama denk gelmesi Amerika’yı küresel sorumluluklarını müttefik ülkelerle paylaşmaya zorladı. Bu bağlamda, Türkiye ABD’nin Orta Doğu bölgesinde elini rahatlatacak en önemli müttefiklerden biri olarak ortaya çıktı. Washington’un Ankara’ya yakınlaşması Obama’nın seçim kampanyasında vermiş olduğu Irak ve Afganistan’dan Amerikan askerlerini çekme yönündeki sözünden de olumlu şekilde etkilendi. Neticede, Türkiye 2001 yılının sonlarından itibaren Afganistan’daki uluslararası askeri gücün bir parçası olarak Amerika’nın yanında yer almakta ve 2003 senesinin Mart ayında Saddam’ın devrilmesinden bu yana Irak’ın topraksal bütünlüğünü desteklemektedir. Bu yılın sonlarına doğru Amerikan askerlerinin Irak’ı tamamen terkedecek olmaları Türkiye’yi İran’ın dengelenmesi ve Iraklı Kürtlerin yalnızlıkların azaltılması bağlamında değerli kılmaktadır.

Ankara ve Washington “Arap Baharı” özelinde de birbirlerine yaklaşmışlardır. Bölge içi ve bölge dışı aktörlerin çoğu Orta Doğu bölgesindeki halk ayaklanmaları karşısında hazırlıksız yakalanmışlarsa da, Washington ve Ankara kısa süre içinde bölgenin liberal demokratik değerler etrafında dönüşümünü kendi çıkarlarına tanımlamaya başlamışlardır. İhtiyatlı “bekle ve gör” tarzı politikalarını demokrasi yanlısı güçleri desteklemek şeklinde değiştirmişlerdir. Bunda, mevcut rejimlerin haklarının taleplerini yerine getirememeleri etkili olmuştur. Hali hazırda her iki ülke Suriye’de Esad’a karşı askeri bir operasyon düzenlenmesine ihtiyatlı yaklaşıyor olsalar da, bu onların Suriyeli muhalif grupları aktif bir şekilde desteklemesini engellememektedir.

Türkiye’nin İsrail ile yaşamakta olduğu krizi bir tarafa bırakacak olursak, Türkiye ve Amerika’nın Orta Doğu bölgesini ilgilendiren konuların çoğunda benzer düşündüklerini görmekteyiz. Heri ki ülke de  Amerika sonrası Irak’ta İran’ın etkisini arttırabilecek olmasından raahtsızdırlar ve Arap Baharının siyasal İslamcıları iktidara taşıması noktasında endişelidirler. Tarafların ortak pozisyonlar takınmaları Türkiye’nin Amerika’nın bölgedeki temsilcisi olarak hareket ettiği anlamına gelmemelidir. Söz konusu olan ulusal çıkarların benzeşmesidir. Neticede, her iki ülke de Orta Doğu bölgesini kendi ulusal çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye çalışmaktadırlar.