Türkiye ve Suriye: Savaş Gerekli mi?

Hasan Kanbolat, ORSAM Başkanı
Suriye olaylarının başladığı Mart 2011’den beri her yeni gelişme Türkiye’yi Suriye’ye daha fazla çekmektedir. Bu süreç içerisinde Suriye artık Türkiye’nin güvenliğini sarsmaya başlamıştır. Nitekim, Türkiye ile Suriye arasındaki gerilimin artmasında Akçakale yeni bir kilometre taşı oldu. TBMM Genel Kurulu’ndan adı Suriye konmamış “Suriye tezkeresi” çıkması ile birlikte Türkiye’nin Irak ve Suriye’den oluşan güney sınırları savaş rüzgarlarının daha fazla estiği bir noktaya geldi. Türkiye, Suriye ile savaşmak ister mi? Ankara ve Türk halkı her zaman “Ortadoğu’da bir refah olsun. Güçlü hükümetler olsun. Halklarla ve hükümetlerle dost olalım. Yeniden iyi ilişkiler kuralım” istiyor. Ancak, Suriye’deki mevcut çatışmanın kontrollü biçimde yıllarca sürmesini isteyen güçlü lobiler bulunuyor. Bu lobiler için bölgede yönetilebilir ve sürdürülebilir sürekli bir çatışma ve kaos ortamının olması en iyi çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu bu lobiler Suriye’nin alt yapısının tamamen çökmesine kadar savaşın devamını istiyor. Yani, Suriye’nin tarım, sanayi, eğitim (okul ve üniversite), devletin çökmesi ve eğitimli insan alt yapısının bitmesi ve sağ kalanların Suriye dışında kökleşmesine kadar savaşın uzamasını isteyen güçlü lobiler bulunuyor. Muhalifler Şam’ı ele geçirse bile çatışma bitecek mi? Yıllardır Şiiler Bağdat’ta hükümet ama çatışmalar bitti mi? Hayır. Irak’ta günde 10 ile 100 kişinin öldüğü bir düşük yoğunluklu çatışma ortamı sürüyor. Irak benzeri bir Suriye’nin dizaynına doğru gidiyoruz. Bugün, Türkiye’de Suriye muhalefetini ‘terörist’ olarak ilan edenler, Beşşar diktötörlüğünü demokratik görerek örtülü mezhepçilik yapanlar, Beşşar sonrası muhtemel kaostan da kendileri açısından haklılık payı arayacaklardır. Suriye’de sürekli kaosun var olduğu muhtemel durum ise Türkiye için bir dehşet senaryosudur.
  Eğer Türkiye, Suriye ile savaşırsa Osmanlı Devleti’nden beri ilk defa Türklerle Araplar savaşmış olacak. Olası böylesine bir durum, Türklerle Arapların arasını yeniden açabilir. Arap sokaklarında Türk karşıtlığından beslenen Arap milliyetçiliği yeniden canlanabilir. Bu durumdan Beşşar oldukça memnun olacaktır. “Arapları korumaya çalışan mazlum lider” rolünü deneyebilecektir. İlk önce Saddam Hüseyin’i, sonra Ahmedinejad’ı ve en son Erdoğan’ı kahraman olarak benimsemiş olan Arap sokakları muhtemel savaş içinde Mursi’yi kahramanlaştırabilecektir. Mursi’nin kahramanlaştırılması Mursi’nin hoşuna gider mi gitmez mi bilmiyorum. Ama, Mısır’ın, Arap dünyasının ve sonbahara dönüşen Arap Baharı’nda bir çözüm arayan Batı’nın çok hoşuna gidebilir.
  Ancak Ankara, Suriye’de siyasi ve sosyal bir bataklığın oluşmasını engellemek için yapılması gereken ne varsa vakit kaybetmeden yapmak da zorundadır. Çünkü, dağlık bir yapıya sahip Türkiye-Irak sınırını saymazsak, Türkiye’nin güney sınırlarının tamamına yakınını (910 km) oluşturan ve istikrarsızlığı çevreye yaymaya başlayan bir ülkeden, yani Suriye’den bahsediyoruz. Türkiye’nin Ortadoğu ile olan karayolu ticaretinin tamamına yakını da Suriye üzerindendi. Örneğin bugün, Türkiye (Mersin) ile Mısır (İskenderiye ve Port Said) arasında ro-ro seferleri ile haftada ortalama 500 TIR sevkedilirken, sadece Hatay-Cilvegözü sınır kapısından günde ortalama 500 TIR giriş-çıkış yapıyordu.
  Ayrıca Suriye, Türkiye’nin yakın akrabalık ve kültürel ilişki içinde olduğu bir ülkedir. Onun için Ankara artık “Suriye’nin iç işlerine karışmayalım. Suriye’den gelenleri almayalım” şeklinde bir lükse sahip değildir. İlk başta farklı bir politika benimseyebilirdi. Ama, bu aşamadan sonra geri dönüşü olmayan bir yoldadır. Artık, Suriye’deki savaş nasıl bir an önce biter ve Suriye nasıl istikrara kavuşur konuları üstünde daha fazla çalışmalıdır. Bunun için ilk aşamada muhaliflere daha fazla destek vermek ve muhaliflere ağır silahlar vererek fiili güvenli bölge oluşumuna yönelmek daha mantıklı olacaktır.