ABD-Mısır Yakınlaşması: “Kaygılı” Stratejik Partnerlik

Nebahat Tanrıverdi, ORSAM Araştırma Asistanı
Adil ve özgür seçimler, kapsayıcı bir hükümet, hukukun üstünlüğü ve demokratikleşmeye yönelik ABD’nin üst perdeden dile getirdiği talepler,31 Mart 2015’te ABD Başkanı Barack Obama’nın 31 Mart’ta şahsen Sisi’yi arayıp askeri yardımların serbest bırakıldığını söylemesi ile rafa kaldırılmış oldu. Kahire-Washington ilişkilerinin güvenlik eksenine yeniden kayması uzunca bir süredir gündemdeydi ancak bugüne kadar Kongre engeline takılmaktaydı. Bölgedeki son gelişmeler ile birlikte Kongre’deki direnç ortadan kalkmış ve Mısır, Yemen’e yapılan askeri müdahale ile birlikte ABD ile yeniden “bölge güvenliği ve istikrarı” çatısı altında bir araya gelerek bir süredir sürüncemede kalan ABD-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi sağlanmıştır. Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, 14 Nisan’daki açıklamasında ABD’nin Mısır’a yönelik kararının Mısır'ın güvenliğine yönelik tehdidin son aylarda artmasıyla ilgili olduğunu, ABD’nin Mısır’daki insan hakları uygulamalarına yönelik kaygılarının devam ettiğini söyledi. Gelinen noktada, ABD’nin kaygılarını saklı tutmakla beraber, Mısır’ı güvenlik açısından stratejik bir aktör olarak kabul ettiği görülmektedir.

Mısır ile ABD Neden Ayrı Düştü?
Obama hükümeti, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrildiği 3 Temmuz Darbesinin ardından 2013 Temmuz’unda Mısır’a yaklaşık 40 yıldır yaptığı yardımları askıya almış ve Mısır’a ulaştırılan askeri mühimmat ve silahların sevkiyatını Temmuz sonu itibariyle tamamen durmuştur. Bu karara ek olarak ABD, Kahire’de 2011 tarihinden itibaren gören yapan büyükelçisi Anne Patterson’ı geri çekmiş ve Mısır’daki büyükelçiliğinde diplomatik temsilini maslahatgüzar düzeyine düşürmüştür.

2000’li yıllardan beri ABD dış politikasında eylemsel ve söylemsel bazda kabul edilen Ortadoğu’nun demokratikleş(tiril)mesi politikaları çerçevesinde değerlendirildiğinde yardımların askıya alınması ve büyükelçinin ülkeden çekilmesi yetersiz kalsa da, bu kararlar ile birlikte ABD, son 40 yıl içerisinde Mısır’a yaptığı askeri yardımların herhangi bir nedenle ilk defa durdurulmuş ve diplomatik ilişkiler gerilmiştir.

2013 yılında yardımların askıya alınmasına kadar ABD, 1979’da Mısır ve İsrail arasında Camp David Anlaşmasının imzalandığı tarihten itibaren Mısır’a her yıl askeri ve ekonomik yardım yapmaktaydı. Dönemin ABD Savunma Bakanı Harold Brown Mısır Savunma Bakanı Kemal Hasan Ali’ye Mart 1979 tarihinde yazdığı mektupta, ABD’nin Mısır ile genişletilmiş güvenlik işbirliğine başlayacağını ve bu kapsamda askeri teçhizat, silah ve yatırımların gerçekleştirileceğini ifade etmiştir. Bahsi geçen genişletilmiş güvenlik işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilen ilk ABD yardımı -2,92 milyar dolar- 1979 yılı içerisinde Mısır’a ulaştırılmıştır. Bu tarihten itibaren düzenli olarak ABD, Mısır’a askeri yardım sağlamıştır. Ancak bu noktada altı çizilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Öncelikle ABD’nin Mısır’a sağladığı bu yardımlar nakdi değildir, Amerikan savunma şirketlerince Mısır’a silah sistemleri ve savunma hizmetleri tedarikinin finanse edilmesini kapsamaktadır. Ayrıca bu yardımlar, ABD ile Mısır arasında imzalanan ikili bir işbirliği anlaşmasının sonucu olmadığı için tek taraflıdır ve ABD Kongresi tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu duruma ek olarak, ABD Dış Yardım Yasası'na göre “seçimle iktidara gelmiş bir hükümet başkanı askeri darbe veya irade yoluyla devrildiği takdirde” Amerika Birleşik Devletleri'nin, söz konusu ülkeye yaptığı dış yardımlarını askıya alması gerekmektedir.

ABD dış politikasında Mısır’a yönelik atılan ve aslında ABD-Mısır ilişkilerinde tarihi anlamda önemli sayılabilecek bu iki adım, yani yardımların askıya alınması ve Kahire’deki büyükelçinin merkeze çekilmesi ne Mısır’da ne de uluslararası toplumda büyük bir yankı uyandırmadı. ABD dış politikasında köklü değişim ihtimalinin zayıf görülmesi nedeniyle ABD’nin bu iki kararı taktiksel politikalar olarak değerlendirildi. ABD, Mısır’da darbeyi tanımlayan herhangi resmi bir açıklama yapmadığı ve uzun yıllar müttefiki olan otoriter rejimle kurduğu ilişkiyi derinden değiştirecek köklü adımları atamadığı için hem içerde hem de dışarıda bir dizi sert eleştiriyle karşılaştı. 2013 sonrası dönemde ABD’nin Mısır politikası itidalli söylemlerden oluşan “arada kalmış” pasif bir imaj çizerken, Obama yönetimi “havuç ve sopa” politikaları ile darbe sonrası Mısır’daki süreci yönetebilieceğini ummaktaydı. Bir yandan demokratikleşme sürecine geri dönülmesine yönelik çağrılar ile insan hakları ihlallerinin eleştirilmesi diğer yandan üst düzey diplomatik görüşmeler eşliğinde ilişkilerin normalleşmesine yönelik karşılıklı taahhütler ABD’nin bu dönemde Mısır’a döndüğü “yumuşak” ve “sert” yüzleri oldu. Ancak ABD’nin şarta bağlar gibi göründüğü yardım meselesi Mısır’a geri adım attırmadığı gibi ABD’nin ikircikli bir politika izlediği, gelişmelerin gerisinde ve pasif kaldığı izlenimini güçlendirdi.

Ayrılsak da beraberiz!
Mısır-ABD hattında ilişkilerin normalleşmesine yönelik atılan ilk ciddi adım Kasım 2013’te ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin darbeden sonra Mısır’a yaptığı ilk ziyaret ile gerekleşti. Kerry’nin verdiği destek mesajlarının ardından, 2014 Nisan’ında hem Mısır’a yönelik ABD askeri yardımı konusu yeniden gündeme geldi hem de bu sefer Mısır geçici Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi ABD’ye darbe sonrası ilk resmi ziyareti gerçekleştirdi. Her iki gelişmenin de ortak noktası tarafların güvenlik ve terör konularına yaptıkları vurgu oldu. Nebil Fehmi’nin ziyaretinin hemen öncesinde John Kerry, ABD-Mısır arasındaki güvenlik işbirliğinin devam ettiğini ve Camp David’le doğan yükümlülüklerini yerine getireceklerini, ayrıca Kongre’yi askeri yardımların devam edeceğine yönelik bilgilendirdiğini açıkladı. Nebil Fehmi ise ABD ziyareti sırasında Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice ve ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel görüşmeler gerçekleştirdi ve bu görüşmelerde ABD’nin otoriter müttefikleri ile ilişkilerinde demokrasi karşısında öne sürdüğü terörle mücadele, güvenlik ile bölgesel istikrar gibi başlıklar basına yansıdı. Bu görüşmelerin akabinde ABD Sina’da devam eden operasyonlara destek vermek amacıyla 10 adet apaçi saldırı helikopterinin Mısır’a teslim edilmesine karar verdi, ancak bu helikopterlerin Mısır’a teslimatı bir süre daha sürüncemede kalarak Aralık 2014’te gerçekleşebildi. Senatör Leahy tarafından Kongre içinde yürütülen muhalefet özellikle 2013 yılı içinde Mısır’a yapılması öngörülen fakat darbe nedeniyle askıya alınan 650 milyon dolarlık askeri yardımın da salıverilmesine engel oldu.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Ortadoğu turu kapsamında 22 Haziran 2014’de Mısır'ı bir daha ziyaret ziyaret etti. Bu ziyaret Mayıs 2014’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Mısır'a ABD tarafından gerçekleştirilen en üst düzey diplomatik ziyaret oldu. Böylece Abdülfettah Sisi’nin cumhurbaşkanlığının ABD tarafından kabul edildiği de gösterilmiş oldu. Bu ziyareti sırasında Kerry, yeni Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ve Dışişleri Bakanı Sameh Şükrü ile görüşerek askeri yardımların salınacağını taahhütünü yeniledi.

Ancak ABD’nin taahhütleri karşısında Mısır, Körfez ülkelerinden aldığı finansal destekle Fransa ve Rusya ile silah anlaşması imzalamak üzere masaya oturdu. Fransa ve Rusya ile Şubat 2015’te sadece üç gün içerisinde 10 milyar dolarlık silah anlaşması imzalayan Mısır, böylece ABD’nin “havuç ve sopa” politikasına, Soğuk Savaş yıllarının “denge politikası” ile karşılık vermiş oldu. Son tahlilde ise bölgedeki son gelişmeler ile birlikte ABD, 2013 sonrası politikasındaki “sopa”yı terkederek askeri yardımların önünü açtı. Michele Dunne ve Robert Kagan, Washington Post için kaleme aldıkları yazılarında ABD’nin politika değişikliğini Nixon Doktrinine bir geri dönüş olarak tanımladılar. Bu geri dönüşün Ortadoğu’nun Somoza’ları için yeterli olup olmayacağı ise büyük bir tartışma konusu.