Başbakan Erdoğan’ın Son İran Ziyaretine Dair

Pınar Arıkan Sinkaya ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aralarında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın da bulunduğu kalabalık bir heyetle İran’a 28 Mart günü başlayan ve iki gün süren resmi ziyarette bulundu. Ziyaret, her iki ülke için de önemliydi ve dikkatle izlendi. Ziyaret sırasında ve sonrasında yapılan açıklamalar her iki ülkede de ilgi ve merakla karşılandı. Bu ziyareti böyle önemli kılan neydi?
 
Ziyaretin Önemi
 
Başbakan Erdoğan’ın son İran ziyaretinin birinci önemli konusu Suriye meselesiydi. İran ve Türkiye ikili ilişkilerinde AKP iktidarı döneminde belirgin bir iyileşme ve yakınlaşma gözlenmekteydi. Ta ki Suriye’de Mart 2011 tarihinde başlayan halk ayaklanmalarından sonra iki ülkenin olaylara yaklaşımı farklılaşana kadar. Türkiye, Suriye’deki ayaklanmaları Arap Baharı’nın devamı olarak ve Suriye halkının baskıcı Esad yönetimine karşı tepkisi olarak yorumlamaktaydı. İran ise bu ayaklanmaları özgürlükçü bir halk hareketi olarak değil, Batı’nın komplosu sonucunda silahlı teröristlerin ülkeye ve halka zarar vermek üzere başlattıkları bir isyan hareketi olarak görmekteydi. Türkiye, ayaklanmalar karşısında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı reform yapmaya ve muhalefet ile uzlaşmaya davet etmişti. Olayların şiddetlenmesi ve Esad’ın Türkiye’nin önerilerini dikkate almaması karşısında Esad’a artık güvenilemeyeceği ve çözümün bir parçası olarak görülemeyeceği yönünde açıklamalar gelmeye başlamıştı. İran ise Tunus’ta başlayan ve Mısır’da devam eden “Arap Baharı”nı Batı yanlısı zorba rejimlere karşı halkın İslami uyanış ile başkaldırısı olarak değerlendirip desteğini belirtmişti. Ancak İran, Suriye’deki ayaklanmaları Batı’nın Esad’ı devirip kendine bağımlı politika izleyecek yeni bir Suriye rejimi kurma komplosu olarak gördü. İran, müttefiki olan Suriye rejimini destekliyordu ve ‘dost’ Türkiye’nin Esad karşıtı siyaset gütmesini kabul edemediğini sık sık dile getirmişti. Suriye’de ayaklanmalar devam ederken Esad’ın şiddet yoluyla ayaklanmaları bastırma çabalarını sürdürdüğü bir ortamda Erdoğan’ın İran’a yaptığı son ziyaret bu konunun görüşüleceği ve iki ülkenin fikirlerini birbirlerine en üst düzeyde aktaracakları bir platform olacaktı.
 
Ziyaretin ikinci önemli konusu ise İran’ın Batı ile olan nükleer kriziydi. 2011’in Ocak ayında İran ile 5+1 ülkelerinin (İngiltere, Rusya, Çin, Fransa, Amerika, Almanya) İstanbul’da yapılan görüşmeleri çöktükten sonra Batılı ülkeler İran’a karşı nükleer enerji programının şeffaf olmadığı gerekçesi ve nükleer silah geliştirme çabalarının gizli olarak devam ettiği şüphesiyle ardı ardına yaptırım kararları almışlardı. İran, bu görüşmelere Türkiye’nin arabuluculuğu yeniden başlamak istiyordu. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın İran gezisinden hemen önce 26-27 Mart 2012 tarihinde Güney Kore’nin Başkenti Seul’de düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmış ve burada ABD Başkanı Obama ile görüşmüş olması İran basınında Erdoğan’ın ABD’den mektup getirdiği şeklinde yorumlanmıştı. Türk yetkililer bu spekülasyonu yalanlamış olsa da Erdoğan’ın İran’a yapacağı ziyaret nükleer meselenin çözümüne yönelik gelişmelerin beklentilerini taşıyordu.
 
Ziyaret Boyunca Neler Konuşuldu?
 
Başbakan Erdoğan, iki günlük ziyareti sırasında İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mohammad Reza Rahimi, İran Meclis Başkanı Ali Larijani, Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ve Dini Lider Ayetullah Hamanei ile görüştü. Erdoğan, nükleer mesele ile ilgili Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile görüşürken Suriye konusunu Rehber Hamanei ile konuştu.
 
Nükleer mesele ile ilgili olarak Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin tavrını Mayıs 2010’da İran-Türkiye-Brezilya arasında imzalanan Tahran Anlaşması ile gösterdiğini vurgulayarak ABD Başkanı Obama’ya da bunu yinelediğini belirtti. İran Lideri Hamanei, 9 Ağustos 2005’te açıkladığı fetvasında kitle imha silahlarının dinde yeri olmadığı ve haram olduğunu ifade etmişti. İranlı yetkililer, İran’ın dince yasaklanan ve bu nedenle İran tarafından asla kullanılmayacak olan bu silahı elde etme amacının olmadığını, savunma politikasında da bunun yeri olmadığını sık sık dile getirmektedirler. Erdoğan ile görüşmesi sırasında Hamanei tarafından yinelenen bu görüşe olan inancını ifade eden Erdoğan bu nedenle İran’ın nükleer silah ürettiğini söyleyemeyeceğini belirtti. Ancak barışçıl nükleer enerjinin İran’ın hakkı olduğunu ifade eden Erdoğan Türkiye’nin İran ile 5+1 ülkelerinin görüşmelerine ev sahipliği yapma isteğini dile getirdi. Ahmedinecad ise Türkiye’ye şeffaf tavrından dolayı teşekkür ederek Türkiye ve İran’ın pek çok uluslararası konuda yan yana durduğunu, Batılı ülkelerin ve küresel güçlerin küstahlığına karşı ciddi ve bağımsız şekilde karşı koyduğunu ifade etti.
 
Suriye konusunda ise İran Lideri Hamanei, İran’ın Suriye’yi ‘Siyonist rejime’ karşı mücadele verdiği sürece destekleyeceğini ve İran’ın yabancı güçlerin Suriye’nin iç işlerine müdahale etmelerine karşı olduğunu belirtti. Suriye’de reform yapılmasını desteklediklerini söyleyen Hamanei, reformların devamından yana olduklarını ifade etti. Başbakan Erdoğan ise Suriye konusunda İran’la işbirliğinin önemine işaret etti. Ancak İran’dan döndükten sonra 1 Nisan Pazar günü İstanbul’da gerçekleşen ‘Suriye Halkının Dostları’grubunun ikinci toplantısında Esad’ın içinde olduğu hiçbir çözümü Türkiye’nin kabul etmeyeceğini söyleyerek Türkiye’nin Suriye politikasında İran’ın arzu ettiği yönde bir değişiklik olmadığını da göstermiş oldu.
 
Ziyaretin bir diğer önemli konusu ise Türkiye ile İran arasındaki ekonomik işbirliği oldu. 2011 yılı sonunda Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacminin 16 milyar doları aştığını ifade eden Erdoğan 2015 yılı sonunda 35 milyar dolarlık ticaret hacminin hedeflendiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mohammad Reza Rahimi ile görüşmesinde iki ülke arasındaki ticarette Türkiye aleyhine bir durum olduğunu belirten Erdoğan, Rahimi’den dengeyi sağlayacak çalışmanın yapılacağı sözünü aldı. Cumhurbaşkanı Ahmedinecad da Erdoğan’la olan görüşmesinde Türkiye ile ticaretin gelişmesinin siyasi, ekonomik ve kültürel bağları genişleteceğini ve bunun da iki ülkenin refahına ve güvenliğine hizmet edeceğini söyledi.
 
Ziyaretin Sonuçları
Başbakan Erdoğan’ın İran ziyaretinin sonucunda Türkiye ve İran’ın işbirliği, nükleer mesele ve Suriye konularında bugüne kadar izledikleri politikalarda bir değişiklik olmadı. Bu anlamda ziyaretin en önemli sonucunun iki ülkenin birbirlerine görüşlerini aktararak diyalog halinde kalmaları olduğu söylenebilir.
 
ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un 5+1 ülkeleri ile İran’ın 13 Nisan’da toplanmak üzere anlaştığını ilan etmesiyle nükleer müzakerelerin İstanbul’da yeniden başlayacak olması Türkiye’nin nükleer meselenin çözümünde İran için önemli ve güvenilir ülke olmaya devam ettiğinin göstergesidir. Ancak Başbakan’ın İran’dan dönüşünün hemen ardından Tüpraş’ın İran’dan alınan petrolün yüzde yirmi oranında azaltılacağını açıklaması ikili ilişkilere şüphe düşürmüştür.
 
Suriye konusunda Türkiye ile İran’ın görüş ayrılığı açık şekilde devam etmektedir. Ancak iki ülke de geleceğe yönelik işbirliği kapılarını kapatmak istememektedir. Erdoğan’ın İran’ın barışçıl nükleer enerji elde etme hakkını savunması ve İran’ın nükleer silah peşinde olmadığına inandığını söylemesi, Suriye konusundaki görüş ayrılıklarının üzerini örter görünmektedir. Ayrıca hem İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad hem de dini lider Hamanei, Türkiye’deki hükümetin Müslüman rengine vurgu yapmışlar ve bundan duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir. Hamanei, Batılıların Türkiye’deki Müslüman yönetimden memnun olmadıklarını söylerken, Ahmedinecad da dünyadaki egemen güçlerin Türkiye ve İran gibi ülkelerin ilerlemelerini istemediğini, bu nedenle iki ülkenin düşmanlarının ortak olduğunu belirtmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi İran, Türkiye’yi kendisiyle aynı safta görmekte ve Suriye konusundaki görüşlerin farklılığına rağmen iki ülkenin ortak çıkarlarına vurgu yapmaktadır. Her ne kadar ikili ilişkilerde söylemler her zaman reel siyaseti belirlemese de sonuçta bu ziyaret ile birlikte Türkiye ve İran’ın işbirliği yapma hususunda en azından söylemsel olarak güven tazelediğini söylemek mümkündür.