Biden’ın Açıkladığı Plan ve Doha-Kahire-Paris Üçgenindeki Ateşkes Açmazı

Giriş
7 Ekim saldırısından bugüne kadar geçen yaklaşık 33 haftalık süre zarfında ortaya çıkan manzara, hedef-sonuç ilişkileri bağlamında çatışmanın şu ana kadar bir kazananı olmadığını göstermektedir. İsrail tarafından, kara harekâtı öncesinde iki temel hedef belirlenmiştir. Bunlardan ilki Gazze’nin Filistinli gruplardan arındırılmasıyla şehirdeki siyasi yapının ve güvenlik rejiminin tamamen değiştirilmesi yönünde belirlenen stratejik hedeftir. İkinci hedef ise rehinelerin kurtarılması olarak tanımlanan ve “ahlaki” bir sorumluluk şeklinde nitelendirilen amaçtır. Gelinen noktada İsrail adına bu amaçlara ulaşmada bir ilerlemeden bahsedilebilecekse de iki temel hedefe de henüz ulaşılamamıştır. Eski İsrail Genelkurmay Başkanı ve acil durum hükûmetinde bakanlık yapmış olan (9 Haziran’da istifa etmiştir) Gadi Eisenkot’un da altını çizdiği üzere, mevcut savaşta mutlak zaferin tarifi ve buna dair algının oturması da konvansiyonel savaşlara göre daha zordur. Asimetrik grupların belirli bir ağırlık merkezinin olmaması, Gazzeli grupların özellikle tüneller başta olmak üzere gayrı nizami yöntemler üzerinden süren mukavemeti, bu sayede bölgede yer değiştirerek alternatif alanlarda kendilerini yeniden tahkim edebilmeleri gibi kabiliyetleri bu durumda etkili olmaktadır. Keza aylar öncesinde kontrol altına alındığı açıklanmasına karşılık, kuzeyde Cebaliye, Nuseyrat, Şuceya gibi İsrail ordusunun çekildiği alanlarda Filistinli grupların tekrar varlık göstermesi dikkat çekicidir. Bu durum, İsrail ordusunda geri gönderilen ihtiyat unsurlara ihtiyacı artırmakta, dolaylı olarak İsrail içinde uzun zamandır anlaşmazlıklara neden olan tartışmaların su yüzüne çıkmasına neden olmaktadır.

Gazze’de çatışmanın uzaması, insani krizin geldiği noktanın neden olduğu rahatsızlık ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) seçimlerin yaklaşması, Joe Biden yönetiminin İsrail hükûmeti üzerindeki baskısının artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda ABD yönetimi tarafından, İsrail yanlısı olarak bilinen bazı senatörler de dâhil olmak üzere Binyamin Netanyahu’ya yönelik giderek sertleşen bir dil kullanıldığı gözlemlenmektedir. Ancak bunun pratikte yansımalarının kısıtlı olması, retoriğin sertleşmesinin etkilerinin de kısıtlı kalmasına neden olmaktadır. Bir başka önemli husus ise İsrail’in etrafındaki uluslararası hukuk çemberinin gün geçtikçe daralmasıdır. Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika'nın soykırım suçlamasıyla İsrail aleyhine açtığı davada aldığı üçüncü ara kararda İsrail’in Refah’taki harekâtını durdurması yönünde emir vermiştir. İsrail’e karşı bir başka cephe de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılmış, mahkeme savcısı Karim Khan, Hamas liderleriyle beraber İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle gözaltı talebinde bulunmuştur. Ancak çatışmanın geldiği nokta bağlamında hukuki süreçlerin İsrail’in ilerleyişini dizginlemede yeterince etkili olamadığını teşhis etmek mümkündür. Hem hukuki prosedürlerin sahadaki dinamik gelişmeleri takip edememesi ve söz konusu mahkemelere ABD başta olmak üzere gelen baskılar hem de bunların yaptırım gücü konusunda çelişkili görünen pozisyonları bu durumda etkili olmaktadır.

Materyal şartlar ve gerçeklikler göz önünde bulundurulduğunda İsrail ordusunun kapasitesi karşısında Gazzeli grupların direncinin sınırlılıkları olduğu unutulmamalıdır. Tünelleri etkili bir biçimde kullanabilmelerine karşılık, kara harekâtının başından itibaren geçen sürede kısıtlı imkânlara sahip olan Gazzeli gruplar giderek daha fazla geri çekilmek durumunda kalmıştır. Tünellerle zaman zaman İsrail ordusunun arkasına sarkan bazı unsurlar mevcutsa da zamanın askerî anlamda Gazzeli grupların aleyhinde, siyasi anlamda ise İsrail aleyhinde işlediği görülmektedir. Gazze’den atılan füze ve roketlerin azalması da ilkini doğrularken İsrail üzerinde artan baskı ikincisine dair işaret olarak değerlendirilmektedir.

Özellikle mayıs ayı sonu ve haziran ayının ilk haftasında İsrail ordusunun Gazze-Mısır sınır hattında, Philadelphi/Selahaddin Koridoru boyunca kontrolü sağlaması önemli bir kırılma teşkil edecektir. Dolayısıyla İsrail’in odağının rehinelere kaydığı, Hamas ve diğer Filistinli grupların ise beka kaygılarının daha fazla ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Son aylarda art arda başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen tekrarlanan ateşkes görüşmelerini de bu iki odak üzerinden anlamlandırmak mümkündür. Zira özellikle Gazzeli grupların pozisyonlarından taviz vermeleri adına alanları giderek daralmaktadır.

Kalıcı Ateşkes Mümkün mü?
Gelinen noktada halk üzerinde bir zafer algısı oluşturulmadan, muhtemelen bir kısmı hayatta olmayan rehinelerin geri alınması sonrasında İsrail’de hızla iç hesaplaşmaya girileceği ve bu durumdan en çok zararlı çıkanın Netanyahu olacağı düşünülmektedir. Kaldı ki hükûmet ortağı aşırı sağcı Otzma Yehudit ve HaTzionut HaDatit partileri, açık bir şekilde Hamas’ın şartlarının kabul edilmesinin kendilerinin hükûmetten çekilmesine neden olacağını ifade etmektedirler. Bu kabulün, İsrail’in yürüttüğü savaşta ve savaş sonrası senaryolar adına tasavvur ettiği rejim adına da menfi etkileri olacaktır. Diğer bir deyişle, Gazze’den çekilmek bir yana hâlihazırda Philadelphi Koridoru’nun terk edilmesi gibi gelişmeler lojistik akışın devamıyla beraber Gazze’deki grupların mevcudiyetinin tamamen sonlandırılması amacını akamete uğratacak bir taviz olacaktır. Zira İsrail, savaş sonrasında Gazze’ye istediği zaman girip çıkabileceği, sınırsız harekât özgürlüğünün bulunduğu bir düzen tesis etmek istemektedir.

Rehinelerin durumu İsrail halkı için son derece hassas bir konu olmasına rağmen hükûmet bu konuda hassas bir politika uygulamıştır. Dini Siyonist Kamp, 7 Ekim'den hemen sonra rehine durumunu önceliklendiren bir yaklaşım geliştirirken Netanyahu rehinelerin serbest bırakılmasını Gazze gruplarına karşı şiddet ve maksimum baskı ile ilişkilendirmiştir. Rehine yakınları ve toplumun birçok kesiminden gelen baskı da bu yöndedir. Hükûmetin stratejisi, toplumu "rehineleri kurtarmak" ve onlar için hayatlarını riske atan "askerleri desteklemek" şeklinde bölmek olmuştur. Bu konuda belli ölçüde başarılı olduğu söylenebilse de Ocak 2023'ten 7 Ekim saldırısına kadar kesintisiz devam eden Yargı Reformu Protestoları ile dinamizm kazanan kesimlerin tepkileri hükûmeti zor durumda bırakmıştır. Bu gruplar, Tel Aviv ve Hayfa gibi şehirlerde Yargı Reformu Protestolarından miras aldıkları protesto alışkanlıklarını sürdürmüş ve Netanyahu'nun istifası, seçim yapılması ve rehinelerin serbest bırakılması için taviz verilmesi konusunda baskı yapmışlardır. Operasyon sırasında rehinelerin kaybedilmesi gibi gelişmeler de bu protestoları körüklemiştir.

Daha önce Doha, Paris ve Kahire’de birçok kez görüşen taraflar, son derece temel hususlarda ayrışmaları nedeniyle anlaşamamış ve masadan kalkmışlardır. Masadaki konulara bakıldığında Kasım 2023’ten itibaren görüşmelerin tıkandığı noktaların değişmediği gözlemlenmektedir. Ancak genel olarak altışar haftalık ateşkes ve 3-4 faz şeklinde ilerleme üzerine tasarlanan anlaşmaların uygulanması önünde birçok engel bulunmaktadır. İsrail adına bu engeller, iç siyasi denklemdeki kesif ayrışma ve Netanyahu’nun hareket alanının darlığı merkezinde ortaya çıkmaktadır. Şimdiden siyasi ikbal endişeleri ile seçime yönelik tercihler sergileyen koalisyonun, bu yönde bir irade göstermesi de zor görünmektedir. 9 Haziran’da, Beni Gantz ve sonrasında Gadi Eisenkot’un savaş kabinesinden ayrılırken ifade ettiği “Netanyahu’nun, kesin zafere ulaşmalarına engel olduğu” yönündeki ifadeler de esasında Başbakan’ın bu zaafına işaret etmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse rehinelerin tamamının döndüğü ve Gazze’de kalıcı ateşkesin İsrail tarafından kabul edildiği her senaryo, tamamen muhalefetin çıkarına olacaktır zira bu andan itibaren 7 Ekim’de Gazzeli grupların saldırısına engel olunamaması ve bu konudaki hesaplaşma ana gündem maddesi olacaktır. Dolayısıyla gelinen noktada muhalefet partilerinin böylesi bir anlaşmanın kabul edilerek rehinelerin geri getirilmesi ve hemen akabinde Netanyahu ve ortaklarının zaaf dolayısıyla suçlanması ve krizin sona erdirilmesi yoluyla hem ABD ve Batı ile ilişkilerdeki sorunları aşması hem de iç kamuoyuna böylesi bir anlaşmayı kabul ettirmek adına daha fazla imkân sahibi olduğu değerlendirilmektedir. Hâlihazırda Netanyahu ve ortaklarının, yer yer 7 Ekim zafiyetinin sorumluluğunu eski hükûmet, ordu ve istihbarata atmaları da bu bağlamda anlaşılabilir. Sonuç olarak Netanyahu’nun, bu krizden halk nezdinde kendi lehine bir başarı algısını oturtmadan çıkmak istemeyeceği, savaş sonrası olması beklenen seçime de bu şartlarda girmek istediği anlaşılmaktadır. Bu şartlarda kalıcı ateşkes anlaşmasına varılması konusunda sorunlar görünmektedir.

Nicelik ve nitelik açısından askerî kapasitesi zayıflayan, kuzeyde tekrar varlık gösterseler de temelde Han Yunus’un belirli bölgeleri ve Refah’ta tutunabilen Gazzeli grupların ana hassasiyeti artık daha çok beka endişeleri çevresinde şekillenmektedir. Ateşkes görüşmelerinde de bu kapsamda beş husus ön plana çıkmaktadır:

  • Kalıcı ateşkesin sağlanması,
  • İsrail’in saldırılarını durdurması ve ordusunun Gazze’den tamamen çekilmesi,
  • Belirli isimlerle beraber Filistinli mahkûmların serbest kalması,
  • Gazzelilerin kuzeye geçmelerine izin verilmesi,
  • Gazze’ye yapılan yardımların, kuzey-güney ayrımı yapılmaksızın artırılması,

İsrail tarafından bakıldığında ise stratejik amaçları çerçevesinde:

  • Rehinelerin tamamının teslim edilmesi,
  • Çatışmaların tamamen değil geçici olarak durması,
  • Muhtelif ülkelerin (İsrail’in uhdesinde) içinde bulunduğu çok uluslu bir gücün Gazze’de etkin olması (iddia),

Hamas adına ise çatışmalara verilecek 2-3 aylık bir ara için Gazzeli grupların rehineleri teslim etmesinin de makul bir tercih olmayacağı, bunların rehinelerin teslimi sonrasında her hâlükârda kendi varlıklarına son verecek kapsamlı, hatta rehinelerin alınmasıyla beraber şiddeti daha da yükselmiş bir saldırıyı göğüslemeleri gerekeceğinin farkında oldukları açıktır. Bu bağlamda kalıcı ateşkes ve İsrail’in Gazze’den çekilmediği herhangi bir senaryoda ellerindeki en önemli koz olan rehineleri geri vermelerinin bu gruplar tarafından kabul edilmeyeceğini ifade etmek mümkündür. Dolayısıyla İsrail tarafının rehineleri almak yönündeki gayretlerine karşılık, bunun Gazzeli grupların tamamen elimine edilmesi amacıyla beraber gerçekleştirilmesi oldukça zor görünmektedir. Kasım ayında tarafların vardığı rehine anlaşması, 10 rehineye karşılık 1 günlük ateşkes ve 3 Filistinli mahkûmun serbest bırakılması şeklinde bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu durum İsrail içindeki toplumsal baskının Gazzeli gruplarca okunamadığını göstermiştir. Keza şiddet ve baskının rehinelerin kurtarılması adına en etkili yöntem olduğunu savunan hükûmet kanadının argümanları bu şekilde haklı çıkmış hatta anketlere göre Netanyahu’nun desteğini bir miktar artmıştır. Çeşitli sebeplerle Hamas’ın şartlarını reddetmesine karşılık İsrail’in her seferinde tekrar masaya dönmesi ise kamuoyu baskısını kırmaya yönelik bir stratejidir. Rehinelerin yarısına yakını olan 108 rehinenin serbest bırakıldığı yaklaşık 2 hafta süren ateşkes, İsrail’in ABD ve Batı tarafından desteklenen amacında bir değişikliğe neden olmamıştır. Bu süreç hem daha sonra İsrail’in şiddetine, rehinelerin kurtarılması bağlamında alan açmış hem de mevcut ateşkes görüşmelerinde benzer bir anlaşma sağlanması ve kalıcı ateşkese razı olmaması adına alışkanlık geliştirmesine zemin hazırlamıştır. Bu durumun Gazzeli gruplar için tekrarlanmayacağını ön görmek mümkündür.

Biden’ın Açıkladığı Üç Aşamalı Ortadoğu'da Kalıcı Barış Önerisi
ABD Başkanı Biden, Mayıs ayı sonu itibarıyla İsrail ordusunun Refah’ta, Philadelphi Koridoru’nun tamamına yakınını kontrol altına almasının hemen sonrasında 31 Mayıs 2024’te bir ateşkes planı açıklamış ve bunun İsrail tarafından Hamas’a teklif edildiğini ifade etmiştir. Planın ayrıntılarına bakıldığında, Hamas’ın vazgeçilmez olarak gördüğü bütün şartların sağlandığı gözlemlenmektedir. İsrail tarafından bakıldığında ise vazgeçilmez olarak görülen bütün hususlardan taviz verdiği söylenebilir. Anlaşma çerçevesi:

1. Aşama

  • Tam bir ateşkes,
  • İsrail güçlerinin Gazze'deki yoğun nüfuslu bölgelerden çekilmesi,
  • Bazı rehinelerin ve hayatta olmayan rehinelerin bedenlerinin iadesi,
  • Filistinli sivillerin Gazze'deki evlerine geri dönüşü,
  • İnsani yardımın artması,

2. Aşama

  • Çatışmaların kalıcı olarak sona ermesi,
  • Hayattaki rehinelerden kalanların takası,
  • İsrail güçlerinin Gazze'den çekilmesi,

3. Aşama

  • Gazze için büyük bir yeniden yapılanma planı,
  • Hayatta olmayan rehinelerin bedenlerinin ailelerine geri verilmesi.

Teklifin altı haftalık süreler içeren fazlardan oluştuğu ve bu fazların arasında müzakereler yapılması öngörülmektedir. Önemli bir ayrıntı ise “İsrail’in, Hamas’ın süreci uzatma veya baltalaması durumunda harekâta tekrar başlamaya hakkı olduğu” yönündeki sonradan dile getirilen ifadelerdir. Dahası 1 Haziran’da, İsrail Başbakanlık Ofisi tarafından Şabat olmasına rağmen dikkat çekici bir açıklama gelmiştir. İsrail’in, Hamas’ın tamamen yok edilmesi ve Gazze’deki idaresinin sona erdirilmesinden geri adım atmadığını belirten bu açıklama, İsrail’in teklifi olarak sunulan plana dair kafaları karıştırmış, Hamas ise teklife pozitif yaklaştığını bildirmekle beraber planın uygulanabilirliğine odaklanmıştır. Bir yandan Başbakan’ın danışmanlarına dayandırılan açıklamalara göre İsrail tarafı planı doğrularken diğer yandan planın aşamalı olduğu ve müzakereler içerdiği yönündeki aksi açıklamalarla süreç muğlaklaşmıştır. Dahası İsrail iç siyasetinde de planın uygulanmasına yönelik daha önce de ifade edilen koalisyon ortaklarının muhalefeti ve Netanyahu’nun plandaki kalıcı ateşkes maddelerinin aksi yönündeki birçok açıklama, Hamas tarafından planın uygulanabileceğine ilişkin garanti verilmesi beklentisini körüklemektedir. Bütün bunlar yaşanırken İsrail ordusunun Nuseyrat’ta düzenlediği operasyonla 4 rehineyi kurtardığına dair haberler gelmiştir. Bu operasyona ABD’nin de destek vermesi arabulucu olarak pozisyonunu zayıflatırken 11 Haziran 2024’te, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) yapılan oylamada Rusya’nın çekimser kalması ve diğer 14 üyenin lehte verdiği oylarla mezkûr plan desteklenmiş ve Gazzeli grupların ateşkesi kabul etmesi istenmiştir. Hamas teklife olumlu yaklaştığını açıklayarak stratejik bir hamle yapmıştır. Zira planın maddelerinin aksine açıklamalar daha çok, teklifi sunduğu ifade edilen İsrail tarafından yapılmaktadır. Oylama sonrasında, 13 Haziran itibarıyla İsrail’in plana sadık kalacağına ilişkin şüphelere paralel olarak Hamas tarafı, çatışmanın ilk haftasında İsrail ordusunun çekilmesini talep etmiş ve planın uygulanmasında Rusya, Çin ve Türkiye’nin garantör olmasını talep etmiştir.

Sonuç
Gelişmeler ışığında Hamas’ın, kalıcı ateşkes ve İsrail ordusunun çekildiği senaryoları içermeyen herhangi bir anlaşmayı kabul etmesi beklenmemektedir. Bunun dışında öne sürülen anlaşmalar, kelime oyunları ve muğlaklıklar içeren metinlerin bu barajı aşarak Gazzeli grupları ikna etmesi de olanaklı görünmemektedir. Bu şartların ise İsrail’deki koalisyon denkleminde kabul edilmesi düşük bir ihtimaldir ki savaş kabinesinden Gantz ve Eisenkot’un ayrılması, olası müzakereleri daha da zorlaştıracaktır. İsrail’i mevcut durumda Gazze’de ilerlemekten alıkoyacak herhangi bir mekanizma bulunmazken rehinelerin varlığı, iç siyasi denklem ve uluslararası mahkemelerde devam eden süreçler baskı unsurları olarak kalmaya devam edecektir. İsrail hükûmetinin Gazze'deki stratejik hedefleri, Filistinli grupların ortadan kaldırılması ve yeni bir güvenlik rejiminin kurulması Gazze'deki grupların özellikle tüneller ve gerilla taktikleri kullanarak gösterdikleri direniş, İsrail'in askerî harekâtını zorlaştırmakta ve süreyi uzatmaktadır. Güney’de Refah ve Han Yunus dışında Cebaliye, Nuseyrat ve Şuceya gibi bölgelerin tamamen güvenlik altına alınamaması, bu grupların mukavemetinin devam ettiğini göstermekte ve İsrail’de iç siyasi dinamikleri daha da zorlamaktadır. Ancak Philadelphi hattının tutulması sonrasında Gazzeli grupların işinin daha da zorlaştığı ifade edilebilir. İsrail'deki iç siyasi manzaradaki derin kutuplaşmalar ve aşırı sağcı unsurlar içeren koalisyon ortaklarının etkisiyle müzakerelerde hükûmetin esnekliği daha da sınırlanmaktadır. Gazzeli grupların İsrail ordusunun çekilmesi yönündeki talepleri çerçevesinde, örneğin Philadelphi Koridoru gibi alanlardan çekilmek, İsrail'in Gazze'deki stratejik hedeflerine ulaşmasını zorlaştıracaktır. Özellikle çekilme konusunda taviz verilmesi, İsrail’deki sağ tabanda ciddi bir kamuoyu tepkisiyle karşılaşacaktır. Biden'ın üç aşamalı barış önerisi de dâhil olmak üzere sunulan ateşkes planları her iki tarafça da şüpheyle karşılanmaktadır. Sonuç olarak askerî, siyasi ve insani faktörlerin sonucu olan bu karmaşık tabloda kalıcı bir ateşkesin yakın olmadığı ifade edilebilir. Mevcut dinamikler her iki tarafın da pozisyonlarında katılaştığını ve yakın gelecekte önemli bir ilerleme kaydedilmesinin olası olmadığını göstermektedir.