Irak'tan Seçim Öncesi Değerlendirmeler 7: Şii Partilerin Federalizm Anlayışı

Yrd.Doç.Dr. Veysel AYHAN
7 Mart 2010 seçimlerine hazırlanan Irak’ta tartışılan konulardan biri de federal sistemin yapısı ve bundan sonra nasıl bir hal alacağıdır. Özellikle Başbakan Maliki’nin vilayetlere ve bakanlıklara ait olan yetkileri başbakanlıkta ya da merkezde toplama girişimleri federal sistem üzerinde 2003’ten beri yürütülen tartışmaların da yeni bir içerik kazanmasına yol açmış gibi görünmektedir. Irak’taki çeşitli parti temsilcileri ve sözcüleriyle yaptığımız görüşmeler sonucunda Şii partiler arasında federal sistemin yapısı, nasıl kurulacağı, ekonomik ve askeri otoritelerin dağılımı gibi konularda oldukça önemli farklılıklar ve benzerlikler olduğu gözlemlenmiştir. Öncelikli olarak Şii partilerin temelde ülkenin federal bir sistemde yeniden yapılandırılmasını prensip olarak kabul ettikleri ve bunun da anayasal olarak güvence altına alındığını kabul ettiklerini belirtmek gerekir. Bununla birlikte sistemin nasıl işleyeceği ve federe birimlerin kullanacağı yetkiler konusunda Şii partiler birbirlerinden farklılaşan bir gündem ve programa sahiptir. Seçim ittifakı yapan partilerin bile federal sistem konusunda farklı görüşlere sahip olması dikkat çekicidir. Dolayısıyla 7 Mart seçimlerine ittifaklar içerisinde hazırlanan Şii partilerinin federal sisteme aynı temelde yaklaşmadığını belirtmek gerekir.   2010 Mart seçimleri öncesi Şii partilerin federal sisteme bakışlarının incelenmesine, Irak’taki en önemli ve en eski Şii partileri arasında sayılan Başbakan Maliki’nin Dava Partisi’yle başlamak yerinde olacaktır. Başbakan Maliki, federal sistemin anayasal bir realite olduğunu kabul etmekle birlikte hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi hem de vilayetlerin geniş yetkilere sahip olmasına karşı çıkmaktadır. Kanun Devleti listesinden aday olanlar bile seçim sürecinde yaptıkları açıklamalarda güçlü bir Irak vurgusu yaparken anayasanın Irak illerine çok fazla yetki verdiğini ve bunun değiştirilmesi gerektiğini ifade etmekten çekinmemektedirler. Ağustos 2009’da iki yıl aradan sonra Kürt bölgesini ziyaret eden Maliki ile Kürt liderlerin federal bölgelerin yetkileri konusunda ciddi sorunlar yaşadığı bilinmektedir. Temel sorunların başında doğal kaynakların kullanımı ve işletilmesi, güvenlik güçlerinin yetkileri, vilayetlerin sahip olduğu yetkiler, yabancı ülkelerle kurulan ilişkiler ve Kerkük dâhil tartışmalı bölgelerin nihai statüsü gelmektedir. Başbakan Maliki açıkçası, bu konularda tek yetkili otoritenin Bağdat olduğunu öne sürmektedir. Esasında anlaşmazlık bunlarla da sınırlı değildir. Başbakan Maliki var olan ve kurulacak olan federe bölgelerin uluslararası havaalanı veya baraj yapımı gibi büyük çaplı projeleri kendi başlarına gerçekleştiremeyeceğini ileri sürmektedir. Petrol kaynakları konusunda da Başbakan Maliki yabancı şirketlerle anlaşma yapma ve parasal transferlerin Bağdat’ın denetiminde olduğuna belirtmektedir. Esasında Başbakan Maliki Irak’ın birliği ve bütünlüğünün Bağdat’ın gücüyle ilişkili olduğunu ve merkezi yönetim güçlendikçe Irak’ın da birliğinin sağlanacağını ve güçlü olacağını, aksi durumda gevşek bir idari yapılanmanın ülkeyi parçalanmaya götüreceğini ileri sürmektedir. Ülkenin karışık bir bürokratik yapıya sahip olmasını eleştiren Maliki’ye göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi kendi mahalli sorunlarının dışında başka işlerle ilgilenmekten vazgeçmelidir. Bu çerçevede Maliki’nin mahalli özerklik anlayışıyla hareket ettiği ve federe bölgelerin iç asayiş sorunları, sağlık ve mahalli hizmetler gibi konularda özerkliklerini kabul ettiğini belirtmek gerekir.   Başbakan Maliki Amerikan sistemindeki gibi güçlü bir Başkanlık yapısı benimsemekte ve seçim sürecinde bunu dillendirmektedir. Maliki listesinden adaylarla yaptığımız görüşmede Maliki’nin güçlü bir başkanlık sistemi konusunu gündeme getirdiğini ancak başta Kürtler olmak üzere bazı Şii partilerin de öneriye sıcak bakmadıkları belirtilmiştir. Başbakan Maliki’nin devlet otoritesini ekonomik, askeri ve siyasi olarak Bağdat’ta toplatma girişimi ve federe bölgeye mahalli özeklik verilmesi talebi anayasanın değiştirilmesini zorunlu kılmakla birlikte, bunun gerçekleşmesi ise oldukça güçtür. Nitekim seçim öncesinde Bağdat’ta tartışılan konuların başında Maliki’nin federasyon konusunda ters düştüğü Kürdistan Listesiyle seçim sonrasında nasıl bir ilişki kuracağı gelmektedir. Başbakan Maliki’nin bu noktada, koalisyon pazarlığını Kürdistan Listesi dışında seçime girecek olan Kürt partileriyle yapmayı hedeflediği ileri sürülmektedir. Maliki’nin işbirliği yapabileceği Kürt oluşumlarının başında ise Noşirvan Mustafa’nın liderliğini yaptığı Goran Hareketi gelmektedir.    7 Mart seçimlerinde en önemli Şii partilerinin bir araya geldiği Irak Ulusal İttifakı’nın federal sisteme bakışına gelince, Bağdat’ta görüştüğümüz koalisyonun Sadr grubu, Irak İslam Yüksek Konseyi (IİYK) ve Fazilet Partisi sözcülerinin temelde federal sisteme karşı olmadıkları ancak bu konuyu seçim sonrasında tartışılacak konular arasında gördükleri gözlemlenmektedir. Özellikle vilayet seçimlerindeki oy kaybının ardından bazı partilerin yeni federe bölgeler oluşturma politikalarını revize ederek bunu öncelikleri arasından şimdilik çıkardıkları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte koalisyon içerisindeki partilerin federalizm konusunda oldukça açık ve anlaşılır bir politikalarının olduğu da görülmektedir. Bu noktada koalisyonun en önemli partilerinden biri olan IİYK’nın politikasına bakacak olursak partinin sözcülerine göre Irak Anayasa’sı açık bir şekilde ülkenin federal bir yapıda olduğunu yazmaktadır. IİYK’nin bakışına göre anayasadaki federal sistem anlayışı Maliki’nin anlayışından farklı olarak merkezin yerel otoriteler üzerindeki yetkisinin sınırlı olması anlamına gelmektedir. Açık bir deyişle, merkez vilayetleri yönetmeyecek ve vilayetler ekonomik, güvenlik ve diğer sorunlarında merkezden bağımsız yetkilere sahip olacaklardır. IİYK’nın federal sistemi desteklemelerinin nedenini ise; ekonomi, güvenlik ve bürokrasiyle ilgili sıkıntıların aşılmasının yolunun yerel otoritelerin güçlendirilmesinden geçtiğini benimsemesinden kaynaklanmaktadır. Ancak bunların dışında IİYK’nin güney vilayetlerinde güçlü bir toplumsal desteğe sahip olması partinin federe bölgeler kurulması politikasının anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Kürt bölgesi örneğinden hareket eden parti sözcüleri, son bir yıl içerisinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yaşanan şiddet veya patlamaların sayısının ikiyi geçmediğini ancak bu sayının güvenliğin en üst seviyede sağlanmaya çalışıldığı Şii bölgelerinde onlarla ifade edildiğine dikkat çekmektedir. Yine, ekonomik gelişmişlik itibariyle de, genel bütçenin ’sini alan Kürt bölgesinde önemli bir refah düzeyinin yakalandığını vurgulamaktadırlar. Bu noktalardan hareketle de, güvenlik ve ekonomiye ilişkin kararların vilayetlerin yetkisine bırakılmasının daha yararlı olacağını öngörmektedirler. Vilayetlerin veya federe bölgelerin kendi ihtiyaçları olan projeleri hayata geçirerek daha hızlı bir gelişme gösterebileceğini, petrol rezervleri sayesinde Şii bölgelerinde hızlı bir kalkınma süreci başlayacağı ve güvenlik alanında da daha başarılı olunacağı belirtilmektedir. IİYK liderlerine göre petrol rezervleri itibariyle en zengin sahalar Şii bölgelerinde bulunmasına karşın Irak’ta en geri kalmış bölgeler de Şiilerin yoğun yaşadığı illerdir. Federal sistemi desteklemelerinin üçüncü nedeni ise, merkezi yapının hem zamanla otoriter bir yapıya dönüşmesi olasılığı hem de bürokratik yapılar üzerindeki farklı grupların rekabeti ve mücadelesini azaltmaktır. Buna göre her federe bölgenin kendi meclisi olursa doğrudan vilayeti ilgilendiren konular bu mecliste tartışılıp hemen karara bağlanacaktır. Böylelikle hem farklı grupların Bağdat’taki bürokratik rekabeti ortadan kalkacak hem de Bağdat’taki Mecliste etkili olmak adına insanlar arasında yaşanan ayrılıklar ve parçalanmalar da azalmış olacaktır. Sonuç olarak IİYK’nin gevşek bir federal sistemi desteklediği görülmekle birlikte, parti liderliği açıkça mevcut seçim sürecinde federal sistemi gündeme getirmekten kaçınmaktadır. Parti yöneticilerine göre federal sistemin uygulanması vilayetlerde yaşayan halkın eğitilmesiyle doğal olarak desteklenecektir. Dolayısıyla sorun zamana bırakılmış ve öncelikli bir konu olmaktan çıkarılmıştır.   Ulusal İttifak içinde yer alan ve Basra’da güçlü olan İslami Fazilet Partisi’nin federal sisteme bakışına gelince, partinin Basra’nın bağımsız federal bir bölge olması ve Kürt bölgesinin yetkileri arasındaki tutumu çelişkiler barındırmaktadır. Ancak, parti sözcülerine göre Fazilet Partisi kurulduğu günden itibaren federal sistemi temel düzen olarak kabul etmesine karşın etnik veya mezhep temelli idari bölgeler oluşturulmasına karşı çıkılmıştır. Kendileri açısından federal sistemin mahalli olmaktan öteye bir anlam taşımadığını ve bu çerçevede doğal kaynakların kullanımından, ülke sınırlarının ve vilayet sınırlarının korunmasına kadar önemli konularda tek yetkili otoritenin Bağdat olduğunun altı çizilmektedir. Bu çerçevede özellikle Kürt yönetiminin, petrol kaynaklarının işletilmesinden Türkiye-Irak ve Türkiye-Iran sınırlarını kontrol etmesine kadar kullandığı birçok yetkiye karşı çıktıklarını belirtmektedirler. Peşmerge gücünün de polis gücü olarak varlığını sürdürebileceğini ancak düzenli ordu şeklinde örgütlenemeyeceğini ifade etmektedirler. Ayrıca Maliki gibi, uluslararası havaalanlarının inşasından baraj ve sulama sistemlerinin kurulmasına kadar birçok büyük ölçekli projelerde bölgesel yönetimlerin kararlar alamayacağını ifade etmektedirler. Esasında Fazilet Partisi ilk kurulduğu dönemde Basra merkezli bir bölgesel yönetim kurma politikası bulunmaktaydı. Ancak 2009 vilayet seçimleri sırasında büyük bir oy kaybına uğramaları nedeniyle, bu partinin federal sistem konusundaki politikalarını revize etme ihtiyacı hissettiği görülmektedir.   Sadr hareketinin federal sisteme bakışı ise koalisyondaki diğer iki partiden farklılaşmaktadır. Anayasal olarak federal sistemin varlığını ve Kürt bölgesinin de yasal bir federe bölge olduğunu belirten parti yetkilileri, federalizm konusuna seçim sürecinde ve koalisyonun kurulması aşamasında tartışılan birincil konular arasında yer verilmediğini özellikle belirtmektedirler. Yetkililer, bu konunun Amerikan işgali sona erdikten sonra tartışmaya açılabileceğini, yeni federe bölgelerin kurulmasından yetkilerin dağılımına kadar tüm federal sistemin yeniden anayasal olarak tanımlanması konusunun 2012 sonrası dönemin sorunları arasında görüldüğünü belirtmektedirler. Ancak, Sadr City’de etkili bir güç olan Sadr hareketinin başından beri hem yeni federe bölgelerin kurulmasına karşı olduğu hem de ekonomik kaynakların kullanımı başta olmak önemli konularda Bağdat’ın yetkili otorite olarak tanınması gerektiğini vurguladığı bilinmektedir.   Sonuç olarak federalizm konusu 2010 seçimlerinde de gündemin önemli konuları arasında görülmektedir. Maliki yönetimini merkezi yapıyı güçlendirmekle suçlayan siyasal hareketlerin önemli bir kısmının doğrudan gevşek bir federal sistemi savundukları görülmektedir. Ancak vilayet meclisleri seçimlerinden sonra Kürt partileri dışındaki hareketlerin federal sistem konularındaki görüşlerini seçim sürecinde gündeme getirmekten kaçındıkları görülmüştür. Ancak, seçimlere sayılı günlerin kaldığı Şubat ayının ikinci haftasında, Meclis’te tartışan konuların ön sırılarında, petrol üretilen bölgelere söz konusu bölgede üretilen her varil petrolden 1 dolar verilmesinin gelmekte olması, federalizm konusunun önemini teyit etmektedir. Ayrıca Başbakan Maliki’nin Selahaddin Vilayeti Valisini tutuklatması da Bağdat’ta ciddi tartışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Tutuklatma kararını eleştirenlere göre merkezi yönetimin güçlenmesi, Baaşçılığın yeni bir formunun ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.