İran’da Siyasi Gerginlik ve Yeşil Hareket

Bayram Sinkaya, ORSAM Ortadoğu Danışmanı
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ortaya çıkan “Yeşil Hareket/Muhalefet” hükümetin ağır polisiye tedbirler yoluyla kontrol altına almaya çalışmasına rağmen canlılığını korumakta ve hemen her fırsatta ortaya çıkmaktadır. Güvenlik güçlerinin sert müdahaleleri nedeniyle çatışmaların ve kayıpların önlenmesi amacıyla muhalefet, yaygın protesto gösterileri düzenlemek yerine hükümet tarafından tanınan resmi/dini törenleri kullanarak sesini yükseltmektedir. Temmuz ayında gösterilerin şiddet yoluyla bastırılmasından sonra Eylül’de Kudüs Günü’nde, 4 Kasım’da “Emperyalizme Karşı Mücadele Günü”nde, 7 Aralık’ta Öğrenci Günü’nde Ahmedinecad hükümeti karşıtları meydana inmiş ve güvenlik güçleri ile muhalifler arasında çatışmalar ortaya çıkmıştı. Ünlü muhalif Ayetullah Montazeri’nin ölümü İran’da muhalefet saflarını bir kez daha hareketlendirirken, Muharrem ayının 9. ve 10. günlerinde (26-27 Aralık) göstericilerle güvenlik güçleri arasında ortaya çıkan çatışmalar ondan fazla kişinin ölümüne neden oldu.   İran hükümetinin tepkisi reformcu muhalefet liderleri Muhammed Hatemi ve Mir Hüseyin Musavi’nin bazı danışmanlarını ile önde gelen bazı aktivistleri tutuklamak oldu. İran yönetimi bir taraftan göstericileri “fitneci,” “din düşmanı,” “Batı ajanı” diye niteleyerek göstericilere yönelik “sempatinin” önüne geçmeye çalışırken, diğer taraftan rejim yandaşlarını sokağa dökerek rejimin hala geniş bir halk desteğine sahip olduğunu göstermek istedi. Gösterilerden Amerika ve İngiltere başta olmak üzere yabancıları sorumlu tutan İran hükümeti bu ülkeleri İran’ın içişlerine müdahale etmekle itham ediyor. Batılı liderlerden gelen protestoculara destek ve İran yönetiminin eylemcilere karşı aşırı güç kullanmasını kınama mahiyetindeki açıklamalar da bu ülkelerin İran’ın içişlerine karıştığının işareti olarak değerlendiriliyor.    İran yönetiminin zaman zaman ortaya çıkan “rejim karşıtı protestoları” açıklamak için kullandığı en önemli sav, emperyalist güçlerin – genellikle ABD, İngiltere ve Siyonizm/İsrail kastedilmektedir – İran İslam Cumhuriyeti rejimine karşı “psikolojik harekatlar” yaptığı iddiasıdır. Gerçekten de Yeşil Hareketin niteliği üzerine İran ve Batı arasında psikolojik savaş yaşanmaktadır. İran yönetimi, Yeşil Hareketin “fitneci, din düşmanı, yabancıların piyonu olduğunu” iddia etmektedir. İran bu iddiasına destek olarak Amerikan hükümetinin İran’da muhalefeti desteklemek için milyonlarca dolar ayırdığına işaret etmektedir. Amerikan yönetimi İran’a yayın yapan radyo, TV ve internet sitelerini ve bazı araştırma merkezlerini desteklemek üzere her yıl ortalama 15-20 milyon dolar tahsis etmektedir. İran İstihbarat Bakanı Haydar Moslehi de son zamanlarda yaptığı bir açıklamada seksenden fazla yabancı vakıf ve kuruluşun seçim öncesi ve sonrasında İran’da meydan gelen olaylarda parmağı olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte Yeşil Hareketi doğrudan Amerikan hükümeti ile ilişkilendirecek net bir delil ortaya konulamamıştır. 1979 Devrimi ile birlikte İran’da yabancı hâkimiyetine son verdiği propagandasını yapan İslam Cumhuriyeti rejiminin İran içindeki huzursuzlukları hala yabancı parmağı ile izah etmesi oldukça ironik görünmektedir. İran aslında bu yöntemle muhalefetin İran halkı nezdinde prim yapmasını engellemeye çalışmaktadır.   Batı basınında çıkan haber-yorumlar Yeşil Hareketi teokratik diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi veren bir hareket olarak nitelemekte ve İran’ın yeni bir devrimin eşiğinde olduğunu ileri sürmektedir. İran’ın yeni bir devrime doğru gittiği yönündeki bu bakış İran’da olması istenilen şey ile gerçeklerin birbirine karışmış halidir. Nitekim İran çalışmalarında sıkça belirtildiği gibi otuz yıldır İran’da İslami rejimin çöküşünü ve yeni bir devrimi “müjdelemeyen” tek bir yıl dahi geçmemiştir.   Devrimden beri İran’da rejimin teokratik ve cumhuriyetçi niteliklerine dair siyasi elitler arasında mücadele devam etmektedir ancak bu doğrudan İslam Devrimi ve İslam Cumhuriyeti rejimine karşı koyuş değildir. İslam Cumhuriyeti rejimine karşı çıkanlar zaten zamanla tasfiye edilmiştir. Yeşil Hareket, İslam Cumhuriyeti rejimine bağlı elitler arasındaki mücadelenin sokağa dökülmesiyle ortaya çıkmıştır. Ancak bir kere sokağa dökülünce hareket elitlerin kontrolünden çıkmıştır. Nitekim reformcu siyasetçiler; Hatemi, Musavi, Kerrubi bu hareketin gerçek liderleri olmaktan ziyade hareketi kontrol altına almak isteyen görünür yüzlerdir. Yeşil Hareketle sembolleşen muhalefet homojen değildir ve içinde çok sayıda grup vardır. Bu durum Yeşil Hareket şemsiyesi altında sokağa çıkan gruplarla, hareketin sözde liderleri arasında uyumsuzluğa neden olmaktadır. Mesela, reformcu liderlerin Amerikan yönetimine mesafeli duruşuna rağmen 4 Kasım’daki protestolar sırasında eylemcilerin bir kısmı ABD Başkanı Barack Obama’ya hitaben, “Obama! Ya ba maa, ya ba unha!” (Obama! Ya bizimlesin, ya onlarla) sloganını atmıştır. Bu slogandaki “Onlar” belli; Rehber, Cumhurbaşkanı, din adamlarının bir kısmı, Devrim Muhafızları ve Besic. Ancak “biz”i tanımlamak oldukça zor; reform sempatizanlarından eşcinsellere kadar uzanan geniş bir grup bu şemsiyenin altına girmeye çalışmaktadır. Hatta İran’da “terörist” kabul edilen Halkın Mücahitleri Örgütü mensup ve sempatizanları bile Yeşil Hareketle birlikte sokağa çıkmaktadır. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hile yapıldığı iddiasıyla “oyumuz nerede” diye sokağa dökülen hareket bugün rejim karşıtı bir harekete dönüşmeye başlamıştır.   İran’daki mücadelenin bir de dış boyutu var. Yaygın protestolar İran’ın uluslararası itibarına zarar vermekte ve Ahmedinecad hükümetinin imajını olumsuz etkilemektedir. Haziran ayından itibaren İran’ın Arap ülkelerindeki popülaritesi görünür derecede azalmıştır. Bu nedenle ulusal basını kontrolü altında tutan İran hükümeti yabancı basının İran’daki çalışmalarına kısıtlamalar getirmektedir. Diğer taraftan, İran’da muhalefet Haziran ayından beri “ayakta” olmasına rağmen İran ile müzakere masasına oturmaya çalışan Amerikan yönetimi uzun süre bu konuda sessiz kalmıştır. Hatta bu sessizlik 4 Kasım’da Obama’ya söylenilen “ya bizimlesin ya onlarla” sloganına neden olmuştur. İran yönetimi ile müzakere umudu iyice azalınca, Obama ses verdi ve göstericilere “sizinleyim” dedi. Amerikan yönetiminin bundan sonra İranlı muhaliflere daha aktif destek vermesi beklenebilir.   İran’da muhalif gösterilerin önümüzdeki aylarda da devam etmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, özellikle Şubat ayının ilk haftaları kritik olacaktır. Çünkü hem Hz. Hüseyin’in şahadetinin 40.günü hem de 26–27 Aralık’ta ölen göstericilerin 40. günü anılacaktır. Diğer taraftan İran yönetimi 1–11 Şubat tarihlerinde Devrimin 31. yılını kutlayacaktır. Ancak görünen o ki İran Devrimi 31. yılında önemli bir kırılma yaşayacaktır. İran’da rejim karşıtı muhalefet yıllardır vardır ve her fırsatta ortaya çıkmaya çalışmaktadır. İran yönetimi rejim karşıtı muhalefeti büyük ölçüde tasfiye etmiştir ve İran içinde kalan zayıf muhalefetle nasıl mücadele edileceğini bilmektedir. İran yönetimini esas kaygılandıran, bir zamanlar aynı safları paylaştıkları insanların, reformcu liderlerin (rejim içi muhalefetin) muhalefetinin bu denli sertleşmesidir. Çünkü onlar da meşruiyetlerini ve iddialarını İslam’a, Devrim’e ve İmam Humeyni’ye dayandırmaktadır ve İran yönetiminin, kendileriyle aynı “araçları” kullanan bir muhalefetle baş etmesi zor olacaktır. Ne var ki ne Ahmedinecad hükümeti ne de Yeşil Hareket uzlaşmaya yanaşmaktadır. Ahmedinecad taraftarları Yeşil Hareketin liderlerini, sonlarının ilk Cumhurbaşkanı Benisadr’ınki gibi olmasıyla tehdit etmektedir. Sonunun Benisadr gibi olması demek, ülkeden kaçmak zorunda olmak ve sistemden tamamen tasfiye edilmek anlamına gelmektedir.