Bakış

İsrail-Filistin Sorununa Bir Çözüm Önerisi: Türkiye’nin Garantörlük Teklifi

7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği operasyon sonrası İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı saldırılar ikinci ayını doldururken, ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler, değil kalıcı çözüm önerilerine, “ateşkes” çağrılarına bile kulaklarını tıkamış durumda. Mevcut uluslararası düzenin ve Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin krizleri önleme veya çözüm üretme fonksiyonunu yitirdiğine dair en güçlü işaret hâline gelen Gazze, siyaset, adalet, düzen, barış arayışı, insan hakları gibi pek çok alanda geniş ölçekli bir kurumsal çarpıklığı da gözler önüne sermektedir.

ABD’nin 7 Ekim sonrası dönemde öne çıkan söylemleri ve hamleleri, Ortadoğu’da kalıcı bir düzen ve barış inşası için umut vermemektedir. Ortadoğu politikasının merkezine İsrail’in güvenliğini yerleştirmiş olan Washington, 7 Ekim’den hemen sonra bölgeye uçak gemilerini göndermiş ve Arap başkentlerini dışişleri bakanı seviyesinde ziyaret ederek bir tür baskı politikasına başvurmuştur. Böylece ABD’nin temel önceliğinin sadece “İsrail’in güvenliği” olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır. Diğer taraftan uluslararası kamuoyuna karşı sessiz kalmamak için hem BM gibi uluslararası kuruluşlar hem de küresel toplum tarafından öteden beri her fırsatta dile getirilen “iki devletli çözüm” ve “sivillerin zarar görmemesi” gibi çağrılarını sürdürmektedir.

Arap dünyasında ise manzara oldukça karmaşıktır. Gazze’deki gelişmelerden doğrudan etkilenme potansiyeli bulunan ve gelişmeleri yüksek sesle dillendiremeseler dahi ilk etapta bir tür güvenlik tehdidi olarak değerlendiren Mısır ve Ürdün, hâlihazırda çatışmaya taraf olmamak için kaçınma politikaları izlemektedir. Bunun yanı sıra İbrahim Anlaşmaları ile son yıllarda İsrail ile ilişkilerini geliştiren ve siyasi düzeyde normalleştiren BAE ve Bahreyn yanında, Suudi Arabistan’ın 7 Ekim’i “Tel Aviv ile yolunda giden ilişkilerin gelişimi sürecinde arzu etmedikleri ve en az zararla geride bırakmak istedikleri bir kırılma” olarak gördükleri ileri sürülebilir. Filistin’e verdikleri destekle öne çıkan Katar, Kuveyt ve Cezayir gibi ülkeler dışındaki diğer Arap ve Müslüman ülkeler ise daha çok kendi sorunlarıyla meşgul durumdadır. Katar, İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı saldırılardan bu yana “ateşkes, insani yardımların ulaştırılması ve çözüm” arayışı için en çok öne çıkan Arap ülkesidir. Mısır ve Katar istihbaratının birlikte yürüttüğü ve 6 gün süren “insani ara” süreci bunun en önemli işaretidir. Mısır’ın kısa süreli geçişler için Refah Sınır Kapısı’nı açması da yaralıların ve üçüncü ülke vatandaşlarının tahliyesiyle insani yardımların ulaştırılması açısından önemli görülmektedir. Çatışmanın başından bu yana, bölgede Hizbullah, Haşdi Şabi, Husiler gibi Şii devlet dışı silahlı gruplarla ilişkisi nedeniyle ne yapacağı en çok tartışılan aktörlerden biri olan İran’ın, siyasal çıkışlarını bir kenara bırakırsak çatışmanın tarafı olma noktasında bir niyet taşımadığı yaygın bir kanı hâline gelmiştir.