Kahire-Şam Hattında Son Gelişmeler

Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.or
Ortadoğu’nun en eski iki siyasi merkezi olan Kahire ve Şam’daki sıcak gelişmeler, iki ülkeyi Ortadoğu gündeminde üst sıralara taşımıştır. Suriye’deki muhalif grupların Tunus ve Mısır’daki sokak hareketlerinden ilham alması kadar, Mısır’ın önemli bir bölgesel aktör olarak Suriye’deki gelişmelere yaklaşımı ve geliştirdiği dış politikası önem arz etmektedir. Pek çok açıdan benzer özellikler taşıyan bu iki ülke, 21. Yüzyılda yükselen yeni bölgesel aktörlere rağmen etki kapasitesini korumaktadır. Dinmeyen protesto gösterileri ve geçiş sürecinde olmasına rağmen Hamas-El Fetih barışında önemli bir rol üstlenen Mısır’ın “yaptırım, siyasi izolasyon ve askeri müdahale” seçeneklerinin konuşulduğu ortamda Suriye’deki gelişmelere yaklaşımı bu bağlamda belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Suriye ordusunun Lazkiye’de yaptığı son askeri operasyon ile tansiyonun iyice yükselmesi, bölgedeki devletlerin derinleşen Suriye krizine yaklaşımlarını daha hayati hale getirmektedir.

Suriye’deki gelişmelere uzun süre sessiz kalınması sonucu tabansal tepki ile karşılaşan Arap devletlerinin Ağustos ayı itibari ile Suriye konusunda daha aktif söylemler geliştirdikleri gözlenmektedir. Mısır da benzer şekilde Suriye konusunda sessiz kalmakla suçlanmıştır. Buna ek olarak, Körfez ülkelerinin Suriye’deki büyükelçilerini geri çağırdığı bir dönemde Mısır’ın Suriye’ye yeni büyükelçi atanması da bu tepkinin artmasına neden olmuştur. Çok denklemli siyasi durum ve iç güvenlik zafiyetinin yaşandığı Mısır’da Suriye Büyükelçiliği önünde yapılan eylemler, büyükelçinin Mısır’ı terk etmesine kadar devam etmiştir. Öte yandan pek çok suçlama ile karşılaşan Geçici Askeri Yönetim için Suriye konusunda takındığı pasif durum bazı partiler için eleştiri malzemesi haline gelmektedir. El Vasat Partisinin öncüsü olduğu, Şam’daki Mısır Büyükelçisinin geri çağrılması konusunda başlatılan kampanya bu bağlamda değerlendirilebilir. Sonbahar’da yapılması planlanan seçimler öncesi iyice hareketlenen Mısır siyasi hayatı için pek çok gelişme bir iç politika malzemesine dönüşmektedir.

Bu şartlar altında, iç politik baskının da etkisi ile Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Kemal Amr’ın Suriye konusunda yaptığı açıklamalar yoğunlaşmıştır. 1 Ağustos’ta, Suriye’deki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve Suriye için güvenlik eksenli çözümlerin faydasız olduğunu söyleyen Amr, ulusal diyalog ve politik çözümden yana tavır koymuş, özellikle Suriye’deki krizin “uluslararasılaşması” ihtimalini bölgenin kaldırmayacağını belirtmiştir. Daha sonraki açıklamaların da ana taslağını oluşturan bu noktalar, Suriye’de yavaş ve kontrollü bir dönüşümden yana tavrı ortaya çıkarmaktadır. Mısır görüldüğü üzere, Esad iktidarını ya da Baas rejimini hedef almamakta, siyasi çözümlerin zorlanması gerektiğini savunmakta ve reform çağrısı yapmaktadır. 9 Ağustos’ta bu tavrı yineleyen Mısır Dışişleri Bakanı Amr, “Suriye’deki durumun geri dönülemez noktaya hızla ilerlediğini ve ulusal reformların hemen gerçekleştirilmesini gerektiğini” dile getirmiştir. Aynı açıklamada Ramazan ayına ateş kes ilan edilerek tarafların diyalog yoluyla sorunlarını çözmesini, aksi takdirde dış müdahalenin kaçınılmaz olduğunun da altını çizmiştir. 11 Ağustos’ta Türkiye’ye gelen Amr, bu hususları yinelemiş ve akan kanın durdurulması çağrısı yapmıştır. Öte yandan diğer bölge devletleri ile ortak bir inisiyatif geliştirilmesinin de sinyallerini vermiştir.

Mısır’ın Suriye’deki gelişmelere yaklaşımı iç dinamikleri ve bölgesel durumu ile açıklanabilir. Esas itibari ile Kahire için denklem pek çok bakımdan oldukça karmaşıktır. İç politikada ekonomi, asayiş, reform, adil seçimler ve eski rejimin yargılanması gibi önemli sorunları çözmek ile uğraşan Geçici Yönetim, Sonbahar’da gerçekleşecek seçimler ile hem omuzlarında bulunan bu ağır yükü hem de ülkenin geleceğini sivil hükümete devredecektir. Öte yandan sonbaharda yapılacak seçim de, sandıklardan çıkacak sonuç da muğlâklığını korumaktadır. Bölgede önemli bir askeri güç olarak kabul edilen Mısır Silahlı Kuvvetlerinin de en azından kısa vadede dikkatini iç politikaya yöneltmesi kaçınılmazdır. Ayrıca İslamcı, Seküler ve Solcu gruplar olarak kamplara ayrılmış siyasi partilerin de seçim öncesi süreçte Suriye dâhil olmak üzere pek çok gelişmeyi iç politika malzemesi haline getirmeleri, Mısır’daki dinamiklerin seçimlere odaklandığını göstermektedir.

İç dinamiklerin ve gelişmelere ek olarak, uzun sınır hattına sahip olduğu Libya ve Sudan’daki istikrarsızlık da Mısır dış politikasını etkilemektedir. Hâlihazırda devam eden uluslararası askeri operasyonun iç savaşı sona erdirememesi, Kaddafi’nin Trablus ve çevresinde hala kontrol sahibi olması ve Ulusal Geçiş Konsey’inin uluslararası anlamda Libya’nın temsilci olarak tanınması ve Libya’nın böylece fiilen ikiye bölünmesi yeniden yapılanan bölge için istikrarsızlık potansiyeli arttırmaktadır. Ayrıca, Libya’daki iç savaş durumu, Cezayir, Tunus, Nijer ve Mısır için mülteci sorununu da beraberinde getirmiştir. Mısır ekonomik göstergelerinin çok aşağılara indiği, işsizlik gibi kronik bir sorunun kitlesel patlamalarda önemli bir faktör olarak öne çıktığı ve asayiş sorunlarını çözmekte zorlanıldığı bu günlerde Mısır için mülteci akını hem ekonomi hem de güvenlik sorunu haline gelmektedir. Benzer bir şekilde Sudan’da referandum ile birlikte ülkenin bölünmesi ancak Güney ve Kuzey arasında kaynak, borç ve göçmen kabileler ile ilgili sorunların tam anlamıyla çözülememesi ve Nil suyunun paylaşımı konusunda Güney Sudan’ın geliştireceği politikalar gibi hususlar, Mısır dış politikasının manevra alanını kısıtlamaktadır.

Mübarek döneminde gücü dahilinde olmasa bile Mısır, bölgedeki her gelişmede öne çıkan bir dış politika izlemekteydi. Mübarek sonrası dönemde iç dinamikler ve Afrika kıtasındaki sıcak gelişmeler Mısır’ı şimdilik sınırlandırmaktadır. Şimdilik “kontrollü” bir dış politika izlemeye çalışan ülke için önemli dönüm noktası seçim sonrası oluşacak siyasi yapının nasıl bir dış politika yaklaşımını benimseyeceğidir.