NATO’nun Yeni Genel Sekreteri Rasmussen
E.Tümgeneral Armağan KULOĞLU, ORSAM Başdanışmanı
NATO Genel Sekreterleri her 5 yılda bir değişir. Bu değişim genelde bir mutabakat çerçevesinde yapılır. Bu mutabakatın içinde Türkiye de yer alır. Bugüne kadar yapılan değişimlerde çok önemli bir sorun çıkmamış ve Türkiye’nin, dikkat çekecek ölçüde bir katkısı veya itirazı olmamıştır. Yeni Genel Sekreter Rasmussen’in göreve seçilmesi ise Türkiye açısından sıkıntı yaratmıştır. Ancak Türkiye, Rasmussen konusundaki çekincelerini, seçim sürecinin işlediği periyotta değil, karar aşamasında dile getirdiği için kendisi de sıkıntı ile karşılaşmış ve sorun çıkaran taraf olarak anılmamak için, Obama’nın da arabuluculuk girişimleri sonucunda Rasmussen için istemeyerek de olsa onay vermiştir. Türkiye açısından Rasmussen’in genel sekreter olarak atanmasının istenmemesinin başlıca iki sebebi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Rasmussen’in Danimarka’nın Başbakanı olarak, “Hz. Muhammed karikatürleri” krizi nedeniyle Müslüman ülke ve toplumlarında oluşan olumsuz imajı, ikincisi ise Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve bölücü terör örgütü PKK’nın propaganda aracı olarak faaliyet gösteren Roj TV’nin, Ankara’nın tüm girişimlerine rağmen kapatılmamasında ısrar etmesidir. Ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğine karşı takındığı olumsuz tutum da, Ankara’nın isteksizliğinde önemli rol oynamıştır. Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olarak atanmasını sağlamak için NATO Zirvesi’nde Türkiye üzerinde baskı uygulanmaya çalışılmış ve ikna edilebilmesi için çeşitli vaatlerde bulunulmuş ve sözler verilmiştir. “Karikatür Krizi” nedeniyle Müslümanlardan özür dilenmesi, Roj TV’nin kapatılması, NATO Genel Sekreter Yardımcılarından birinin Türk olması gibi Türkiye’nin ikna olmasını sağlayan konulardan bugüne kadar yerine getirilen olmamıştır. Bunların zaman içinde yapılmaya çalışılacağı belirtilmiştir. Rasmussen’in önümüzdeki dönemde üzerinde en çok duracağı konuların başında Afganistan gelmektedir. Bu konunun dışında NATO’nun genişlemesi ve yeni stratejisi de öncelikli konular arasında olacaktır. Afganistan'da Taliban'ın son dönemde güç kazanması ve askeri operasyonların tek başına sonuç getirmemesi, NATO'nun misyonunu zorlaştırmaktadır. Hatta NATO ittifakının sağlıklı bir şekilde devamının Afganistan’daki başarıya bağlı olduğu, hem ABD, hem de diğer NATO ülkeleri tarafından çeşitli zamanlarda dile getirilmiştir. Rasmussen'i en fazla zorlayacak konuların başında, NATO gücüne bugüne kadar en fazla katkıda bulunan ülkelerin Afganistan’dan asker çekme tartışması gelmektedir. Hollanda ve Kanada askerlerini çekmeyi planlamakta, bu konuda İngiltere'de de tartışmalar sürmektedir. Fransa, Almanya ve İtalya gibi birçok müttefik ülke de, Afganistan’daki muharip görevlere sıcak bakmamaktadır. Taliban'a karşı yürütülen askerî operasyonların başarı sağlamaktan uzak olduğunu belirten Rasmussen, silah bırakıp siyasî sürece dahil olmak isteyen Taliban’ın içindeki ılımlı gruplarla masaya oturulması gerektiğini düşünmektedir. NATO üyesi Avrupa ülkelerinden Afganistan'da istikrarın sağlanması için, Amerikan politikalarına da uygun olarak, daha fazla asker ve maddi destek istemektedir. Rasmussen’in ABD ve İngiltere çizgisinin fazla dışına çıkmayacağı düşünülmektedir. Asker desteği açısından NATO’nun en verimli ve güvenilir üyesi olması sebebiyle Türkiye’ye önem vermesi de beklenebilir. Rasmussen yapılan röportajlarda İslam âlemine sıcak mesajlar verirken, Müslüman ülkelerle el sıkışma arzusunu dile getirmiş ve NATO’nun Afganistan’daki misyonuna atıfta bulunarak, kendisinin “Müslümanları koruyan bir ittifakın” başında, İttifak’ın operasyonlarının amacının da “Afganistan ve Balkanlar’da Müslümanları korumak” olduğunu ifade etmiştir. Görevi sırasında İslam dünyası ile yakın işbirliğine gideceğini tekrarlamıştır. Ancak bu açılımların, geçmişteki tutumu nedeniyle, Müslüman ülkeler üzerinde etkili olup olmayacağı hususunda tereddütler bulunmaktadır. Esasen Türkiye’nin, yeni genel sekreter seçimi sürecinde, önceden Rasmussen’in Müslüman ülkelere karşı tutumundan dolayı, Afganistan’daki savaşta ve Taliban’ın ılımlı kesimleri ile sağlanacak diyaloglarda başarılı olmasının ve bu toplumlarda kabul görmesinin zorluğunu ve mahsurlarını uygun bir şekilde dile getirmesi ve konuyu son andaki pazarlıklara bırakmaması gerektiği düşünülmektedir. Türkiye’nin bu şekilde hareket etmesi halinde, Rasmussen’in adaylığının kabul görmemesi hususunda etkili olabileceği de değerlendirilmektedir. Nisan 2009’daki NATO Zirvesi sırasında yaşanan gelişmeler ve Türkiye’nin Genel Sekreter adaylığına olan itirazlarından dolayı Rasmussen’in, Türkiye’ye yönelik soğuk bir tavır içinde olacağı beklenirken, Genel Sekreter olarak seçildikten hemen sonra İstanbul’da yaptığı konuşma ve sonrasındaki davranışları, Türkiye ile en azından normal bir ilişki içinde olacağı intibaını yaratmıştır. Genel Sekreteri’nin karar alma mekanizmasının parçası olmaması ve her kararın NATO’daki tüm üyelerin onayına tabi olması da Rasmussen’in manevra alanını kısıtlamaktadır. İttifak içinde her dönemde çeşitli sorunlar yaşanabildiği dikkate alındığında, bunların çözümü için bütün müttefiklerin tatmin edilmesi ve onayının alınması gerçeğinin, Rasmussen’in bu tutumunda rol oynadığı düşünülmektedir. Rasmussen, görevi sırasında NATO ile AB arasında güvenlik anlaşmasının imzalanması için çalışacağını belirtmiş ve Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren NATO-AB ilişkilerinin de, önem verdiği konular arasında olduğunu ifade etmiştir. NATO-AB işbirliğinin geliştirilmesinde bazı engellerin olduğunu bunları ortadan kaldırmanın zorluğunu bildiğini, Türkiye ve Yunanistan’a yapacağı ziyaretlerde bu konunun tartışılacağını söylemiştir. Rasmussen’in bu maksatla, Ağustos 2009 ayı sonunda Ankara ve Atina’yı ziyaret etmesi öngörülmektedir. Rasmussen’in engel olarak nitelendirdiği konular, AB’nin Türkiye üzerindeki baskılarından kaynaklanmaktadır. Kıbrıs konusu nihai bir çözüme kavuşmadan ve Türkiye’nin AB üyesi olsun veya olmasın NATO üyesi olması sıfatıyla, NATO karar alma sürecinin içindeyken, NATO güçlerinin kullanılacağı, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesindeki AB operasyonlarında, karar sürecine dahil edilmemesi, sorun yaratmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), adanın tümünü temsil ettiği kabul edilerek, Kıbrıs Cumhuriyeti adına, AB üyesi yapılması ve AGSP’nin içinde mütalaa edilmesi sorun yaratmaktadır. Rasmussen’in yapacağı ziyaretlerde Türkiye’nin hassasiyetlerinin kararlılıkla dile getirilmesi ve bu konudaki haklı tutumunu sürdürmesi önem kazanmaktadır. Liberal bir görüşe sahip, ABD ile iyi ilişkiler içinde olan, ülkesindeki yoğun tepkiler üzerine 2007’de Danimarka askerlerini Irak’tan çeken, Afganistan’da az sayıda askerle savaşan bir ülkenin başbakanlığından gelen Rasmussen’in, NATO Genel Sekreterliği’nde başarılı olması için NATO ülkelerinin destek vermesi gerekmektedir. Ancak Türkiye’nin beklentilerini hangi ölçüde karşılayacağı merak konusudur. Danimarka Başbakanlığı ile NATO Genel Sekreterliği arasında doğal olarak davranış faklılığı olacaktır. Bu farklılığı iyi kavraması ve Türkiye ile olan ilişkilerde bunu dikkate alması halinde, çıkabilecek sorunlar önlenebilir.