Putin’in Türkiye Ziyareti

3 Aralık 2012 tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaretin asıl sebebi, Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Toplantısı olsa da görüşmelerin gündemini ikili münasebetlerden ziyade Suriye sorunu ile Türkiye’ye yerleştirilmesi planlanan Patriot füzeleri gibi Türk-Rus münasebetlerini doğrudan ilgilendirmeyen konular teşkil etmiştir.
 
Söz konusu iki mesele ile ilgili tarafların anlaşmaya varmaları beklenemezdi. Bugüne kadar taraflar bu konularda artık geri adım atılamayacak kadar ileri gitmişlerdir. Rusya ile Türkiye, bu saatten sonra Suriye politikalarını değiştiremeyecekleri gibi Ankara, Moskova’nın rahatsız olduğu Patriot füzelerinden de vazgeçemez. Dolayısıyla görüşmelerin asıl amacı, bu konularda anlaşmaktan ziyade bu sorunların Türk-Rus münasebetlerini etkilemesini engellemekti. Bu amaca ulaşıldığını söyleyebiliriz.
 
Taraflar, Suriye’de istikrarın sağlanması konusunda hemfikir olsalar da istikrarı sağlama metotları konusunda farklı düşünmektedirler. Vladimir Putin’in “biz Esed rejiminde ısrarlı değiliz” şeklindeki sözlerini de doğru okumak gerekmektedir. Rus yetkililer bu cümleyi Suriye krizinin ortaya çıkışından itibaren zikretmekte ve aslında çok farklı şeyleri kastetmektedirler. Kremlin, Esed rejiminde ısrarlı olmamakla birlikte, dışarıdan yapılacak bir müdahaleyle Esed’in rejiminin gitmesine de kesinlikle karşı çıkmakta, hatta buna müsaade etmeyeceğini açıklamaktadır. Suriye’nin Orta Doğu’da Rusya’nın en önemli ortağı olması, Rusya’nın Suriye’de gayriresmî deniz üssüne sahip olması, Rusya’nın Suriye’den sonra sıranın İran ve daha sonra da Kafkasya ve Orta Asya’ya geleceğini düşünmesi ve Moskova’nın Batı’nın kendi çıkarları doğrultusunda uluslararası hukuk ve normlara uymayarak başka ülkelerin içişlerine karışmasına karşı çıkması vs, Rusya’nın Suriye konusundaki şimdiki tutumunda ısrar etmesinin nedenleridir. Dolayısıyla Rusya’nın Suriye konusunda geri adım atması beklenemez. Önemli olan ise Suriye konusunun hızla gelişen Türk-Rus münasebetlerine zarar vermesini önlemektir.
 
İlginçtir ki yakın zamana kadar Rus-Türk münasebetlerinin gündeminde Suriye meselesi yoktu. Ancak Batı’nın müsebbip olduğu Suriye krizi, Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmişti. Suriye meselesi bir nevi Rus-Türk münasebetleri için bir sınav olmuştur. Netice itibarıyla Suriye meselesinin Türk-Rus münasebetlerini etkilemediğini ve tarafların bu sınavı başarıyla geçtiklerini söyleyebiliriz.
 
Rus-Türk münasebetlerini bekleyen bir başka sınav da Patriot meselesidir. Vladimir Putin Rusya’nın Türkiye’ye Patriot füzelerinin yerleştirilmesine karşı olduğunu vurgulamıştır. Ancak bu meselenin de Türk-Rus münasebetlerini fazla etkilemeyeceği benzemektedir. Bunun nedeni de Rus yetkililerin bu konuda Türkiye’yi değil de Batı’yı muhatap almalarıdır. Nitekim Rus yetkililer, Türkiye’de yerleştirilmesi planlanan Patriot füzelerini, NATO’nun Doğu Avrupa ve Rusya’ya yakın diğer coğrafyalara yerleştirdiği füze radar sistemleri çerçevesinde ele almakta ve bunların hedefinde Rusya’nın olduğunu ileri sürmektedirler. Moskova, Patriot füzelerinin er ya da geç kullanılacağından ve bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştıracağından çekinmektedir. Gerek Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, gerekse de Vladimir Putin bu konuda hep Çehov’un hikâyelerine atıfta bulunmaktadırlar. Bilindiği gibi Çehov’un hikâyelerinin başında hep bir silahtan bahsedilir, daha sonra bu silah unutulur ve ancak hikâyenin sonunda bu silahtan ateş edilirdi. Ancak Patriotlarla ilgili pazarlıklara bakıldığında bu konunun Rus-Türk münasebetlerinden ziyade Türkiye’nin Batı ile münasebetlerini olumsuz etkileyeceğine benzemektedir.
 
Suriye ve Patriot konularının görüşülmesinin yanı sıra Vladimir Putin’in ziyareti sırasında ekonomi, bilim, güvenlik ve kültür alanlarını kapsayan on bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalar, vizelerin kaldırılması ve nükleer santral inşaatı ile ilgili anlaşmanın imzalanmasıyla 2011 yılında zirveye ulaşan Türk-Rus münasebetlerini daha da pekiştirecektir. Taraflar, 40 milyar dolarlık ticaret hacmini 2015’e kadar 100 milyar dolara çıkartma konusunda kararlıdırlar. 2014’te Soçi’de Kış Olimpiyat Oyunları’nın, 2018’de ise Rusya’da Dünya Futbol Şampiyonası’nın düzenlenecek olması, Türk yatırımcıları için büyük bir fırsattır. Türkiye’deki Rus yatırımları da her geçen gün artmaktadır. Akkuyu’daki nükleer santralin inşaatına dair çalışmalar sürerken Rusya 800 milyon dolarlık ek sermaye aktarma kararı almış ve böylece nükleer santral ile ilgili toplam yatırım miktarını 2,4 milyar dolara çıkarmıştır. Daha önce Denizbank’ı 3,6 milyar dolara satın alan Rus Sberbank ise Türkiye İhracat Kredi Bankası ile 1 milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştır. Yine Rus otomotiv şirketi GAZ, Türkiye’de ticari araç montaj üretim tesisini açacak ve yaklaşık 15 milyon Euroluk yatırımda bulunacaktır.
 
Enerji alanındaki işbirliği de devam etmektedir. Daha Putin’in ziyareti öncesinde İran ile sorun yaşandığı takdirde ek gazın Rusya’dan alınacağı kararlaştırılmış ve tarafların bu konuda anlaşmaya vardıkları açıklanmıştı. 7 Aralık’ta ise sembolik de olsa Güney Akım projesinin inşaatına başlanılacaktır. Bilindiği gibi Ankara, Güney Akım boru hattının Karadeniz’deki Türkiye’nin ekonomik sahasından geçmesine izin vermişti. Yine taraflar Samsun-Ceyhan petrol boru hattının inşaatı ile ilgili de görüşmeleri devam ettirmektedirler. Türkiye’nin Rusya’ya enerji alanında bağımlılığı artmakla birlikte Rusya’nın da transit konusunda Türkiye’ye olan bağımlılığı gittikçe artmaktadır. Dolayısıyla söz konusu bağımlılığın tek taraflı olmadığını söylemek mümkündür.
 
Ziyaretin belki de en önemli neticesi, kültür ve bilim alanlarında da işbirliği anlaşmalarının imzalanmış olmasıdır. Günümüzde Türk-Rus münasebetleri özellikle Türk yetkililer tarafından “stratejik ortaklık” olarak adlandırılsa da Soğuk Savaş’tan kalan algılama sorununun gittikçe azalmasına rağmen hâlâ devam ettiğini görüyoruz. Karma evlilikler, yılda 3 milyondan fazla Rus turistin Türkiye’ye gelmesi, çok sayıda Türk vatandaşının Rusya’da çalışması vs. bunların hepsi, toplumların birbirlerini tanımaları konusunda önemli katkıda bulunmaktadır. Ancak bu yeterli değildir. Dolayısıyla Rusya’da ilk resmî Türk kültür merkezinin, Türkiye’de de ilk resmî Rus kültür merkezinin kurulmasına dair anlaşmanın imzalanması büyük önem arz etmektedir. Zira kültürel ve bilim alanlarındaki işbirliği siyasi ve ekonomi alanlardaki münasebetlerin daha sağlam temellerde gelişmesini sağlayacaktır.
 
Ziyaret sırasında görüşülen konular ve Türk-Rus münasebetlerindeki işbirliği ve rekabet alanları bunlarla sınırlı değildir. Bu ziyaretin de gösterdiği gibi Türk-Rus münasebetleri, artık Suriye krizi ve Patriot füzeleri gibi önemli meselelerin dahi bu münasebetleri bozamayacağı seviyededir. En üst düzeyde sıkça yapılan ikili görüşmelerle Putin ile Erdoğan arasında gelişen samimi dostluğun da bunda katkısı büyüktür. Avrasya coğrafyasındaki iki önemli güç ve en önemlisi de iki komşu ülke arasındaki işbirliği, hiç şüphesiz Türkiye ile Rusya’nın çıkarlarına ve genel olarak Avrasya’da istikrarın sağlanmasına hizmet etmektedir.