Ruhani Döneminde Devrim Muhafızları ve Siyaset

İslam Devrimi Muhafızları Ordusu,  kuruluşundan beri devrim sonrası İran siyasetinin ‘asli’ unsurlarından birisi olagelmiştir. Anayasal olarak ‘devrimi ve devrimin kazanımlarını korumakla yükümlü’ olan Devrim Muhafızları (DM) her zaman siyasetin içinde olmuştur. Fakat, İran’daki diğer güvenlik kurumları gibi doğrudan ‘Devrimin Rehberi’ Ayetullah Hamanei’ye bağlı olan DM’nin İran hükümetleri ile ilişkileri farklı şekillerde tezahür etmiştir. Mahmud Ahmedinecad’ın cumhurbaşkanlığı döneminde DM’nin İran siyasetindeki ağırlığı giderek artmış ve İran rejiminin ‘militerleşmesi’ tartışmalarına sebep olmuştur.  Keza bu dönemde, nükleer mesele nedeniyle İran’a uygulanan yaptırımların da etkisiyle DM’nin İran ekonomisindeki etkisi de giderek artmıştır. 


DM’nin İran siyasetindeki ve ekonomisindeki rolü, Haziran 2013’te cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani’nin önündeki en büyük sorunlardan birisi olarak görülmüştür. Ruhani’nin pragmatizmine karşılık Devrim Muhafızları’nın katı ideolojik duruşunun iki kurum arasında gerilime sebep olacağı yönünde çeşitli spekülasyonlar yapılmıştır. Peki, aradan geçen üç yılda Ruhani’nin DM ile ilişkileri nasıl olmuştur? Bu çalışmada, ana hatlarıyla Ruhani hükümetinin DM ile ilişkileri değerlendirilecektir. 


Nükleer Anlaşma, İran Siyaseti ve Devrim Muhafızları
Ruhani’nin seçim sırasında ve sonrasında bazı reformcularla birlikte çalışması, dış politikada itidal ve esneklik, ekonomide liberalleşme söylemleri DM’nin tepkisini çekmiştir. Fakat güvenlik bürokrasisi ile yakın ilişkiler geliştirmiş olması ve ‘merkezde’ duruşu nedeniyle Ruhani, başlangıçta DM’den gelen bir dirençle karşılaşmamıştır. Nitekim Ruhani kabinesini oluştururken dengeli davrandı ve ‘hızlı’ reformculara hükümette yer vermedi. Eski DM Komutanlarından Hüseyin Dehgani’yi Savunma Bakanlığı’na, Ali Şamhani’yi Yüksek Milli Güvenlik Konseyi’nin sekreterliğine getirdi.


DM’nin Cumhurbaşkanı Ruhani’ye yönelik ilk eleştirisi, Ruhani’nin Eylül 2013’te ABD Başkanı Obama ile yaptığı telefon konuşması üzerine oldu. DM Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi, ‘Cumhurbaşkanı’nın New York’ta kaldığı sürece sağlam ve uygun bir duruş sergilediğini’ belirtti, ama ‘Obama ile görüşmeyi reddettiği gibi telefon konuşmasını reddetmesi gerekirdi’ dedi. 


Kasım 2013’te İran ile ‘5+1 grubu’ arasında başlayan nükleer müzakereler DM ile bağlantılı olan gazete ve haber siteleri tarafından zaman zaman eleştirildi. Bu eleştirilerin sertleşmesi üzerine Ruhani, ‘aylardır küçük bir grubun sabotaj, temelsiz suçlamalar ve yalanlar’ ile meşgul olduğunu,’ hükümetin onların her adımından haberdar olduğunu ve zamanı gelince gerekenin yapılacağını söyledi. Ruhani’nin açıklamalarından kısa bir sure sonra Kasım 2014’te, reformculara yakın Sahamnews adlı haber sitesinde yayınlanan bir makalede DM İstihbarat Teşkilatı’nın Ruhani hükümetini devirmek üzere harekete geçtiği ileri sürüldü. Söz konusu makaleye göre DM İstihbarat Teşkilatı, İsargeran Cemiyeti, Ahmedinecad yönetiminden bazı kişiler ve bazı gazeteciler Tahran’ın farklı semtlerinde  ‘güvenli ev’ler kurmuş ve buralardan hükümet karşıtı propaganda faaliyetlerini örgütlemiştir. Ruhani’nin bu konudaki bilgi ve belgeleri özel bir görüşme sırasında Rehber Hamanei’ye sunduğu iddia edilmiş fakat bu konu ile ilgili kamuoyuna fazla bir şey yansımamıştır. Bununla beraber, Cumhurbaşkanı Ruhani, Aralık 2014’te yaptığı bir konuşmada ‘‘silah, para ve medya tek bir kurumun elinde olursa, yozlaşma kaçınılmaz bir sonuçtur’‘ dedi. Bu ifadeler birçok çevrede, DM’ye yönelik bir eleştiri olarak değerlendirildi.
Nükleer anlaşmada sona yaklaşılırken DM ihtiyatlı bir tutum aldı. DM Komutanı Caferi bir taraftan müzakere heyetinin ‘özverili çalışmalarını’ ve başarısını takdir ederken diğer taraftan İran’ın kırmızı çizgilerini hatırlatmaya devam etti. Caferi, yaptırımların kaldırılması hususunda ‘hala çözülmesi gereken belirsizlikler’ olduğunu söyledi.

 
Temmuz 2015’te nükleer anlaşmanın sağlanmasından kısa bir süre sonra Ruhani, anlaşmadan sonra da İran’ın itidalli ve ihtiyatlı olması gerektiğini söyledi. ‘‘Anlaşmanın sonuçlanmasından sonra istediğimiz gibi konuşuruz, hareket ederiz ve diğerleri bizim gidişatımızdaki değişikliğe tepki göstermeyecek diye düşünmemeliyiz’‘ dedi. Bu ifade, DM’nin tepkisini çekti. Caferi, ‘‘bazıları hareketlerimizin düşmanın iradesi doğrultusunda tanzim edilmesi gerektiğini düşünüyor, istediğimiz şekilde konuşamayacağımızı ve hareket edemeyeceğimizi, çünkü diğerlerinin tepki göstereceğini söylüyor. Bu her şeyden önce bağımsızlığın ve rejimin izzetinin sorgulanması anlamına gelir’‘ dedi ve sorumluluk makamında olanların daha ‘ölçülü’ konuşmaları gerektiğini söyledi. 
Hükümet ile DM arasında söz düellosu nükleer anlaşmanın anlamı üzerinden devam etti. Hem Cumhurbaşkanı Ruhani, hem de Dışişleri Bakanı Zarif, değişik zamanlarda ‘‘nükleer anlaşmanın İran üzerindeki savaş bulutlarını dağıttığını ve İran’ı daha güvenli hale getirdiğini’‘ savundu. DM komutanlarından yapılan açıklamalarda ise İran’ın güvenliğinin ‘‘düşmanla müzakere ve diyalog’‘ yoluyla değil, İran halkının kahramanca ve fedakârca direnişi ve ‘caydırıcı gücü’ sayesinde sağlandığı belirtildi. Caferi bu konuda yaptığı bir konuşmada nükleer anlaşma ile birlikte Amerika’nın ‘‘İslami İran’a karşı düşmanlığının sona ermediğini veya azalmadığını’’ belirterek ‘‘düşmanın İran’a sızma gayreti içinde’‘ olduğunu ileri sürdü. Bu tür ‘uyarıların’ Hamanei’nin açıklamalarına paralel olduğu söylenebilir. Nitekim bir müddettir Hamanei, düşmanın ‘‘ekonomik veya kültürel vasıtalarla İran’a sızması’‘ ihtimalinden söz ediyordu. ‘Düşmanın sızması’ yönündeki uyarıların ardından DM İstihbarat Teşkilatı Kasım 2015’te, ‘Amerika ve İngiltere’ye bağlı nüfuz şebekesinin’ üyeleri olduğu iddiasıyla beş gazeteciyi tutukladı. Cumhurbaşkanı Ruhani bu tutuklamalara tepki gösterdi. Ruhani güvenlik görevlilerinin basın yargıcı gibi hareket edemeyeceğini söyledi ve Rehber’in ‘yabancıların sızması’ uyarılarının suiistimal edilmemesini istedi.


Cumhurbaşkanı Ruhani ile DM Komutanı Caferi arasında nükleer anlaşmanın mahiyetine ilişkin tartışmalardan birisi de geçtiğimiz Nisan ayında yaşandı. Nevruz konuşmasında Ruhani, nükleer anlaşmayı ‘‘İran milletinin gurur duyacağı bir başarı’‘ olarak tanımladı ve İran’ın siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümü için ‘İkinci Bercam’ (nükleer anlaşmanın Farsça kısaltması) yapılması gerektiğini söyledi. Ruhani’nin bu sözleri önce Rehber Hamanei tarafından eleştirildi. Ardında DM Komutanı Caferi, ‘‘Bercam hiç bir zaman bir iftihar meselesi olmayacaktır. Halk anlaşmayı kerhen tasvip etti. Birinci bercam ne getirdi ki ikincisini yapalım?’‘ dedi. Buna karşılık Ruhani, ‘‘Bercamın İran milleti için siyasi ve hukuki iftihar kaynağı’’ olduğunu tekrar etti ve İran’ın yaptırımlar altında nasıl sıkıntı içinde olduğunu hatırlatarak, ‘‘bir viranenin onarılması veya yeniden yapılması biraz zaman alır. Berjam uygulamaya geçeli daha üç ay oldu’‘ dedi.   


DM’nin Ekonomik Faaliyetleri
Devrim Muhafızları ile Ruhani hükümeti arasındaki bir başka anlaşmazlık konusu ise DM’nin ekonomideki rolü. DM’nin inşaat ve mühendislik hizmetleri ile ilgili birimi Hatem’ol Anbiya Karargahı uzun bir süreden beri İran’ın altyapı çalışmalarında rol almış, yol, baraj, köprü vs. inşaatı yapmıştır. Fakat Ahmedinecad döneminde DM’nin ekonomideki ağırlığı giderek artmış, DM ile bağlantılı şirketler inşaat, telekom, finans, enerji, kimya, uluslararası ticaret gibi birçok alanda faaliyet göstermiştir. DM’nin İran ekonomisindeki toplam etkisine ilişkin değişik tahminler yapılmaktadır. DM Sözcüsü Ramazan Şerif, İran’daki inşaat projelerinin yüzde 10’unun DM teşkilatının elinde olduğunu söylemiştir.


Ruhani hükümeti gerek denetleme imkânlarının olmaması gerekse askerlerin ekonomideki varlığının pazardaki dengeleri bozması gibi nedenlerle askeri kurumların ekonomideki varlığına karşı çıkmaktadır. Ayrıca, hükümetin özel sektörü güçlendirme çabası DM’nin ekonomideki ağırlığının kırılmasını gerektirmektedir. Bununla beraber Cumhurbaşkanı Ruhani, DM’nin ekonomik faaliyetleri hakkında temkinli bir söylem benimsedi. DM’nin gerek savunma gerekse ekonomik alanda bu zamana kadar yürüttüğü faaliyetleri övgüyle anan Ruhani, DM’nin özel sektörün rakibi olmadığını belirterek özel sektörün üstlenemediği büyük projelerde yer almasını ve kaçakçılıkla mücadele etmesini istedi. Hükümet sözcüsü Mohammad Bagher Nobaght, DM’nin ekonomik faaliyetlerinin özel sektörün ilgilenmediği veya kapasitesinin yetmediği alanlarla sınırlı olması gerektiğini söyledi. 


Bu konuda Ruhani’nin Nisan 2014’te ‘Ordu Günü’nde yaptığı konuşma çok dikkat çekti. ‘Ordu’nun ülkenin savunmasında büyük fedakârlıklar yaptığını, ama ‘‘seçilmiş hükümetten ve milletten payını istemediğini’‘ söyledi. Ruhani’nin bu ifadesi, yaptığı fedakârlıklar karşısında ekonomideki ağırlığını sürdürmek isteyen DM’ye karşı bir mesaj olarak değerlendirildi. 


DM Komutanı Caferi Eylül 2014’te yaptığı bir konuşmada, DM ile hükümet arasında ekonomik işbirliği alanında başlangıçta bazı şüphelerin olduğunu itiraf etti. Bununla birlikte, Caferi, hükümetin DM’nin inşaat alanlarındaki kabiliyetlerini takdir ettiğini ve bu konuda işbirliği yapıldığını söyledi. Buna rağmen DM’nin ekonomik faaliyetleri Ruhani hükümeti döneminde belirgin şekilde azaldı. Eskisi gibi cazip ihaleler alamayan DM bağlantılı şirketlerin bazı çalışmaları da durduruldu. Buna karşılık DM komutanları defalarca hükümetin ‘‘direniş ekonomisinde DM ve Besice öncelik vermesi’‘ gerektiğini ve bu teşkilatların hükümete yardımcı olmaya hazır olduklarını açıkladı. Caferi, bu konuda yaptığı bir konuşmada hükümetin DM ve Besicin tecrübe ve tavsiyelerinden istifade etmediğinden şikâyet etti. 


Dış Politika Tartışılmıyor
Siyasi ve ekonomi alanlarındaki anlaşmazlıklarına rağmen Ruhani hükümeti ile DM’nin dış politikada daha yakın işbirliği içinde olduğu görülmektedir. Önceliğini nükleer meselenin halline veren Ruhani hükümeti, DM’nin İran’ın bölgesel politikalarındaki rolünü hiç sorgulamadı. Hatta İran’ın Irak ve Suriye politikaları büyük ölçüde DM’nın kontrolünde kaldı. Ayrıca, Haziran 2014’te IŞİD’in Irak hükümetini, dolayısıyla İran’ı tehdit eden bir güç olarak ortaya çıkmasından sonra hükümet ve DM daha uyumlu çalışmaya başladı. Hükümet, DM’nin Irak ve Suriye’de yürüttüğü ‘danışmanlık’ ve lojistik destek faaliyetlerini destekledi. Hatta Ruhani ‘‘Serdar Süleymani’nin cesareti güç ve iftihar kaynağıdır’‘ dedi. Kudüs Gücü’nü ve DM’nin kahramanlıklarını öven Ruhani, DM ‘‘bugün yalnızca ülkenin güvenlik yükünü omuzlarında taşımıyor, İslami İran’dan yardım isteyen ülkelerin güvenliğini de sağlıyor ve bütün gücüyle o meydanlarda bulunuyor’‘ dedi. 


DM ile Ruhani hükümeti arasında güvenlik ve dış politika sahalarında görülen uyum, DM’nin resmi bütçedeki payına da olumlu yansıdı. İran genel bütçesinde DM’nin payı giderek arttı. 2013’te genel bütçeden 3,3 milyar dolar alan DM, 2014’te 5 milyar dolar, 2015’te ise 6,1 milyar dolar aldı. Hükümetin hazırladığı 2016 bütçe tasarısında DM’ye tahsis edilen ödeneğin yüzde 20’ye yakın bir oranda düşürüldüğü iddia edilse de genel savunma bütçesi yüzde 15’ten fazla artırılmıştır. 


Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Ruhani ile DM komutanları arasında DM’nin ekonomideki rolü, nükleer müzakereler ve nükleer anlaşmanın mahiyeti, kültürel ve siyasi meseleler konusunda basına yansıyan çeşitli tartışmalar olmuştur. Fakat Ruhani hükümeti, DM’nin İran dış politikasında rolünü ve faaliyetlerini hiç sorgulamamıştır. Bu nedenle hükümet ile DM arasında birçok tartışma olsa bile, özellikle Ortadoğu politikaları pek gündeme gelmemiştir.

 

Bu yazı “Ruhani Döneminde Devrim Muhafızları ve Siyaset” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.