Trump’ın Ulusal Güvenlik Stratejisinde Ortadoğu

ABD hükümetleri, önde gelen güvenlik kaygılarını ve bunlarla başa çıkma stratejilerini ana hatlarıyla belirlemek için periyodik olarak bir ulusal güvenlik stratejisi yayımlamaktadır. Bununla birlikte her ABD yönetimi kendi politik perspektifine, önceliklerine ve tercihlerine dayanarak ulusal güvenlik stratejisini yeniden şekillendiriyor. Trump yönetimi son zamanlarda Amerikan ulusal güvenliğinin dört temel stratejisini ortaya koyan bir belge yayımladı: (a) Amerikan kültürünü, vatandaşını ve vatanı korumak, (b) refahı artırmak, (c) güç yoluyla barışı teşvik etmek ve (d) Amerikan çıkarlarını/değerlerini desteklemek. Bu hedefler ABD’nin genel politikaları olarak görülebilirken, yazılış şekilleri ve barındırdıkları ayrıntılar Trump'ın “Önce Amerika” yaklaşımına dair ipuçları da taşıyor. Bu makale Trump'ın Ortadoğu’ya yönelik ulusal güvenlik stratejisini analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Obama'nın Asya odağına benzer şekilde Trump, seçim kampanyalarında Amerika'nın Ortadoğu'daki rolünü azaltma sözü vermişti. Hatta Suriye'yi Rusya'ya bırakma ihtimalinden bile bahsetti. Ancak iktidara geldiğinde seçim kampanyalarındaki sözlerinin aksine Obama'nın Irak ve Suriye politikalarını sürdürmeye devam etti. Obama'nın mesafe koyduğu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır'la yakınlaştı. Seleflerinden farklı olaraksa ilk ziyaretini İsrail yerine – İslamofobik görüşlerini terk etmeksizin – İslam'ın doğduğu yer olan Suudi Arabistan'a gerçekleştirdi. Öte yandan, Ortadoğu'da önemli gelişmelerin habercisi niteliğindeki bu alışılmadık uygulama, ne Amerika’da ne de İsrail'de rahatsızlık yarattı. Büyük ihtimalle İsrail’e bu uygulamanın İsrail’in de yararına olacağı garantisi verildiği içindir. Başkan Trump, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Körfez, Arap ve İslam ülkeleriyle bir araya geldi ve zirveler yaptı. Obama'nın İran'la olan Nükleer anlaşması ve Suriye ile Yemen'deki çatışmalara yönelik ilgisizliğine karşı tepkili olan Körfez ülkeleri, Trump'ı memnuniyetle karşılayarak onunla büyük ticari anlaşmalar imzaladılar.

Trump’ın bölgeye yönelik dört ana unsur içeren Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS), Ortadoğu üzerine birçok noktaya değinmektedir. Amerikan kültürünü ve vatanını korumayı amaçlayan ilk strateji, Trump'ın seçimler öncesinde İslamofobik ve göçmen karşıtı ifadelerini hatırlatarak ABD’yi İslami etkilerden koruma anlamı taşıyor. Bununla birlikte, görevdeki ilk yılında ağırlığını kaybeden bu nokta Başkan’ın konuşmasında ve çalışmasında dozunun azaldığı görülmektedir. Trump'ın Müslüman ülkelere yönelik vize yasağı da ABD'deki Müslüman nüfuzun sınırlandırılmasıyla ilgilidir. Vize yasağından etkilenen altı ülkenin hepsinin de Müslüman olması Trump’ın bu politikayla birlikte Amerikan sınırlarını ve kültürünü koruyacağına inanmasından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde, UGS'nin tehditleri kaynaklarına dek takip etme ifadeleri, Bush'un Afganistan ve Irak'ın işgaline neden olan ve Ortadoğu’da Pandora’nın kutusunu açan terörle savaşını hatırlatmaktadır.

Amerikan refahını artırmaya odaklanan ikinci strateji belirtilenin aksine ABD hükümetinin Ortadoğu'daki çatışmaları sürdüreceğine ve ABD ekonomisinin itici gücü olan savunma sektörünü desteklemek ve bütçe açığını finanse etmek amacıyla İran'a karşı Körfez Araplarının yanında yer alacağına işaret etmektedir. Amerika'nın dünya enerji rezervleri ve onların dağıtımı üzerindeki egemenliği de petrol ve doğalgaz ihracatçısı Körfez ülkelerine yönelik ilgisini sürdürmesine yol açacaktır. Ortadoğu’daki çatışmalar Körfez ülkelerinin mali durumlarını zayıflatabilir ve ABD'ye bağımlılıklarını da arttırabilir. Trump'ın üçüncü stratejisi olan güç yoluyla barışı teşvik etmesi, ABD'nin askeri, savunma sanayi, uzay, siber-uzay ve istihbarat alanlarındaki üstünlüğünü öngörmekte. Ortadoğu'daki hareketli gelişmeler ve ABD'nin bölgeye yönelik devam eden ilgisi göz önüne alındığında, Trump yönetimi ve müttefiklerinin Ortadoğu'da demokratik istekleri ve İran etkisini azaltmak için etnik ve mezhepsel gerilimleri sürdürmek isteyeceği açıktır. Kısacası, Trump döneminde bölgede daha fazla çatışma bekleyebiliriz.

Trump'ın Amerikan nüfuzunu genişletmeyi hedefleyen dördüncü stratejisi Ortadoğu bölgesini de içeriyor. UGS belgesi açık bir şekilde ABD kalkınma yardımlarının "Amerika'nın ulusal çıkarlarını" güçlendireceğini belirtiyor. Buna paralel olarak, Amerika'nın otoriter rejimlerle olan geleneksel güçlü ilişkileri, ABD çıkarlarına hizmet ettikleri takdirde sorun olarak görmeyecektir. "Cihatçı teröristler ile İslamcı ideolojilerini ilerletmek için nefreti artıran ve şiddet kullanan diğer grupları" bozguna uğratma hedefi Müslüman dünyasında daha fazla Amerikan müdahalesini gerektirecek ve bölge için İslamofobik politikaların bir bahanesi olarak kullanılabilir. Amerikan değerlerini destekleme amacı ise, özellikle Körfez Arap kültürünün Amerikanlaşmasını güçlendirmek için Arap Dünyasına genişletilecektir.

Trump’ın UGS belgesi ayrıca bölge hakkında beş temel sorunu sıralamaktadır: (a) İran nüfuzunun genişlemesi, (b) devletlerin çöküşü, (c) cihatçı ideoloji, (d) sosyo-ekonomik durgunluk ve (e) bölgesel rekabetler. Belgeye göre, demokratik istekler ve ayrışma Trump’ın seçim öncesi söz verdiği – ülkesini bölgeden soyutlama –  anlayışından geri adım atarak ABD’yi Ortadoğu’nun problemlerinden koruyamayacağından bu sorunlar için gerçekçi bir yaklaşım gerektiğini söylemiştir. Belge, Trump’ın Ortadoğu'ya özgü politika hedeflerini şöyle sıralamakta: (a) Bölgede cihatçı terörle mücadele, (b) ABD'ye düşman ülkelerin gücünü kırma, (c) "istikrarlı bir küresel enerji piyasasına katkıda bulunan” bir Ortadoğu hedefleme. Bunlar, bölgedeki geleneksel Amerikan önceliklerinden farklı olmayıp, yalnızca açıklama biçimleri farklıdır.

Cihatçı terörizmi ve İran etkisini iki ana tehdit olarak ele alan Trump'ın Ortadoğu stratejisi “İran’ı dünyanın önde gelen terörizm sponsoru" olarak tanımladı. UGS belgesi, İran'ın ortakları, vekilleri (proxies), silahları ve bölgedeki finansmanı ile istihbarat kapasitesi, siber faaliyetleri, Nükleer anlaşması ve balistik füzeleriyle artış gösteren nüfuzu açık bir tedirginliğe işaret ediyor. İran, 1979'da İslam Devrimi'nin başlangıcından bu yana ABD dış politikasında bir sorun olarak görüldü ve o zamandan beri bu durum değişmedi. Obama da 2010 yılında İran'ı bir sorun olarak görmüştü ancak bunu Nükleer anlaşma ile onu küresel sisteme entegre edecek bir strateji olarak benimsedi.

Trump yönetimi, İsrail ve Suudi Arabistan ile birlikte Nükleer anlaşmaya karşıydı. Trump’ın iktidara gelişi ve İsrail yanlısı tutumu Körfez bölgesinde yeni bir dinamizme önayak oldu. İran karşısında Körfez ülkelerine yardım sözü verdi ve onları İsrail'le birlik olmaya teşvik etti. Bu yaklaşım Körfez’de Suudi Arabistan Prensi Muhammed bin Salman'ın yükselişinden Katar’a ablukaya kadar bir dizi yeni gelişmenin de önünü açtı. Trump’ın güvenlik belgesi, Suudilerin radikal ideolojileri reddetme çabalarından övgüyle bahsetti; ülke ya da yönetim adı vermeksizin yapılan övgü Suudi Arabistandaki yeni liderliği açıkça destekler nitelikteydi.

UGS belgesi olayları yüzeysel okumasının bir kanıtı olarak, siyasi istikrarsızlığın ve ekonomik sorunların sebebini mezhepsel sıkıntılara indirgemiş görünüyor. Bunun tersini iddia etmek de mümkündür: Mezhepsel şiddet Yemen, Suriye ve bir noktada Irak'taki sefaletin kaynağıdır. Belge, ABD'nin bağımsız bir devlet olarak Irak'la uzun vadeli stratejik ortaklığının güçlendirilme ihtiyacına vurgu yapıyor. Irak, ABD'nin bölgesel hesapları için kritik bir yer teşkil etmektedir: İran'ın etkisini azaltma ve enerji güvenliğini sürdürme, ayrıca ABD'nin Irak’a müdahalesini haklı kılmak maksadıyla mezhepsel ve etnik ilişkileri sürdürmede Irak önemlidir.

Trump'ın UGS'si İsrail-Filistin barış projesine sadece sözde destek vermektedir: "İsrailliler ve Filistinliler için kabul edilebilir kapsamlı bir barış anlaşması" ifadesine yer veriyor (s.49). Aslında belge, İsrail'in bölgedeki sorunların kaynağı olmadığını kendi dediğine kendi inanan bir açıklamayla İsrail yanlısı bir görüş ortaya koyuyor. Birçok ülkenin "ortak tehditlerle [İran olarak okuyun] yüzleşmek için her geçen gün İsrail ile ortak menfaatler bulduklarını" gözlemliyor (s.49). Trump ayrıca Körfez'de hali hazırda Arap ülkeleriyle İsrail arasında var olan işbirliğini de teşvik ediyor. Trump’ın İslamofobik söylemini gizleyen bu belge, ABD ile daha geniş bağlamda ekonomik ve politik işbirliği arayanlara ekonomik refah vaadinde bulunuyor.

Trump’ın politikaları, ABD'nin Arap-İsrail çatışmasında geleneksel nitelik kazanmış iki-devletli çözümünden sapmış durumdadır. Göreve başladığı ilk günlerde Trump, İsrail'e tek ya da iki devletli çözümü umursamadığını söyleyerek açık çek verişti. Bu politika, 6 Ocak 2017'de ABD elçiliğini tek taraflı olarak Kudüs'e taşıyacaklarını açıkladığında daha da belirginleşti. Bu durum BM Genel Kurulu’nda söz konusu kararı benzeri görülmemiş bir şekilde reddeden küresel bir itiraz dalgası da yaratmıştır ki bunda Türkiye’nin  öncülüğünün ciddi katkısı olmuştur. Kararın uygulanamaz olmasına rağmen Trump yönetimi, bölgesel dinamikleri buna göre şekillendirecek biçimde güçlü şekilde İsrail yanlısı politikalarına devam edecektir.

UGS, Ortadoğu’da "ABD, istikrar ve Amerikan çıkarlarını destekleyen bir güç dengesi kurabilir" ifadelerini kullanmaktadır. Obama yönetiminin Suriye'deki 'eğit ve donat programı', temelini PKK, PYD ve YPG’nin oluşturduğu SDG üzerinde karar kılınıncaya dek savaşan gruplar arasında dengeyi sürekli değiştirmiştir. ABD, hem Suriye de gruplar arasında ihtilafı sürdürdü hem de Suriye halkının demokratik hedeflerini başarısızlığa uğrattı. Trump yönetimi Ortadoğu'da demokrasiden bahsetmeksizin Suriye'de PKK ile bağlantılı grupları desteklemeye istekli görünüyor ve bu durum resmi açıklamaların aksine Suriye'yi bölme olasılığını artırıyor.

Körfez bölgesi, öncelikli olarak İran'ı durdurmayı hedefleyen Trump’ın UGS'sinde önemli bir yer tutuyor. Belge, ABD müttefiki İsrail'den sadece dört kez bahsederken İran'dan 17 kez bahsediyor. İran'ı "dünyanın önde gelen terörizm sponsoru" olarak tanımlıyor ve onu terörizmi desteklemek, Ortadoğu'da "ortakları ve vekilleri aracılığıyla nüfuzunu artırmak, silah yaymak ve finansman sağlamakla" suçluyor. Trump ayrıca, İran'ın nükleer silah elde etmesini engellemek ve nüfuzunu etkisiz hale getirmek için ortaklarla çalışmanın gerekliliğini vurgulayarak Nükleer anlaşmaya şiddetle karşı çıktı.

Trump'ın İran'ın etkisine karşı koymaları için Körfez Araplarına ihtiyaç duyduğu veya onları İsrail'e yakınlaştırmak için İran'la korkutmaya çalıştığı oldukça açık. UGS belgesi, Suudi Arabistan'ın Katar üzerindeki ablukasından sonra çöküşün eşiğinde olan Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi'nin gerekliliğini teyit ediyor. Trump kişisel olarak Katar ablukasını başlangıçta destekledi ancak sonra tüm dünya güçlerinin itirazı üzerine sessiz kalmayı seçti ve ABD yerleşik güçleri de söz konusu operasyona direndi. Bununla birlikte ABD'nin güç dengesini kendi lehine çevirme ilkesine uygun olarak – aksini söylemeye devam etse de –Trump yönetimi Katar krizini sonlandırmak için harekete geçmeyecektir; zira ABD, her iki tarafın imtiyazlarından istifade etmektedir.

UGS belgesi, önemli Suriye krizine çok kısa değinmekle yetinmiştir: "Mültecilerin evlerine dönme ve hayatlarını güvenli bir şekilde yeniden inşa etme koşullarını yaratacak şekilde Suriye iç savaşına bir çözüm arayacağız." Belge, son zamanlarda Astana ve Soçi görüşmeleri ile daha da karmaşık hale gelen bu büyük soruna nasıl çözüm bulunacağı konusunda açık bir stratejiden yoksundur veya böyle bir stratejiyi açığa vurmamaktadır. Trump, mültecilerin evlerine nasıl döneceği konusunda da herhangi bir strateji sunmuyor. Son yıllarda, Daeş yenilgiye uğradıktan sonra bile Suriye'deki PYD ve diğer marjinal gruplara ABD'den büyük miktarda yardımı yapıldığını fark edilmektedir. Böylesi dar bir tutum, etnik gerilimleri muhtemelen daha da arttıracak ve Suriye, Irak ve hatta Türkiye'deki istikrarsızlığa halel getirecektir.

Sonuç olarak, Trump yönetiminin 2017 Ulusal Güvenlik Stratejisi, barışçıl Ortadoğu ve bölgenin sorunlarıyla baş etmeye yönelik stratejiler konusunda net bir vizyona sahip değildir. Trump'ın ‘Önce Amerika’ yaklaşımından beklenmedik bir şekilde UGS, terörizm ve radikalizmle mücadele bahanesiyle İran'ın nüfuzunu kesmek için ABD'nin Ortadoğu'ya daha fazla müdâhil olmasını talep ediyor. Aynı zamanda İsrail yanlısı politikalara (Arap ülkelerinin de İsrail ile ortak hareket etmesi için teşvik edilmesine) ve terörle mücadeleye öncelik veriyor. UGS, Arap dünyasında sadece ılımlılık ve istikrar faktörü olarak görülen demokratik geçişi göz ardı ederek Arap reformlarını, ancak radikal ideolojiyle mücadele kapsamında görmektedir. Genel olarak, Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin Ortadoğu sorunlarıyla ilgili gerçek bir teşhisi ve bunları nasıl tedavei edeceği konusunda açık bir vizyonu ve yol haritası bulunmamaktadır.