Türkiye ile Rusya Arasındaki “Enerji”k İşbirliği

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Danışmanı, ilyaskamal78@mail.ru
Türkiye’de AK Parti’nin, Rusya’da da Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte ivme kazanan Türk-Rus ilişkileri günümüzde tüm hızıyla gelişmeye devam etmektedir. Her ne kadar zaman zaman gündeme gelen Rusya ile Türkiye’nin Avrasya Birliği’ni kurma planları abartılı olsa da iki ülke arasındaki ilişkiler, AB ve ABD gibi küresel güçlerin bu yakınlaşmayı “kaygıyla” takip edeceği seviyeye çıkmıştır. 2004 yılında “Türkiye’yi ziyaret eden ilk Rus lider” sıfatını alan Vladimir Putin’in bir kez daha Türkiye’yi ziyaret etmesi ve ziyaret sırasında önemli anlaşmaların imzalanması Batı’nın kaygılarının yersiz olmadığına işaret etmektedir.   Tarihi ve kültürel bağların yanı sıra uluslararası arenadaki gelişmeler ile Rusya ve Türkiye’nin özellikle bölgedeki gelişmelere karşı benzer politikalar izlemeleri, iki ülkenin yakınlaşmasının temel nedenleri arasında yer almaktadır. Ayrıca uluslararası arenadaki konumlarından ve Batı’nın kendilerine atfettiği rolden memnun olmayan Moskova ile Ankara yeni rol arayışı içerisindedir. Rusya, kendisine sadece “gaz ve petrol pompalayan” bir ülke gözüyle bakılmasından rahatsızken, Türkiye ABD ve AB’nin kendisini sadece Batı’nın Orta Doğu ve Afganistan gibi coğrafyalara yönelik politikalarında bir “köprü” olarak kullanmasından yakınmaktadır. Bundan dolayı Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasının bir başka nedeninin söz konusu arayış olduğunu söylemek mümkündür.   İki ülkenin arayışı sadece siyasi konularda değil, artık her geçen gün siyaseti daha fazla etkileyen enerji alanında da devam etmektedir. Nitekim Putin’in ziyaretinin en önemli gündemini enerji konusu teşkil etmiştir. İlginç olan ise enerji konusunun, Türkiye ile Rusya arasında hem işbirliği, hem rekabet alanını oluşturuyor olmasıdır. Ancak Putin’in ziyareti sırasında imzalanan anlaşma ve protokoller, bundan sonra özellikle enerji alanında işbirliğinin daha ağır basmaya başlayacağına işaret etmektedir. Zira Rusya, kendi projesine (Burgas-Dedeağaç) rakip olarak gördüğü Samsun-Ceyhan boru hattına petrol vermeyi kabul ederken, Ankara da Nabucco’nun alternatifi olarak ortaya atılan Güney Akım boru hattının Türkiye’nin karasularından geçmesine müsaade etmiştir. Her iki ülkenin de söz konusu projelere karşı olan tutumlarını değiştirmelerinin bir başka nedeni bölgede enerji alanında meydana gelen gelişmelerdir. Bulgaristan’da iktidara gelen yeni hükümet, Güney Akım ve Burgas-Dedeağaç dâhil olmak üzere bütün projeleri tekrar gözden geçireceğini ve askıya alabileceğini açıklayarak Rusya’nın önem verdiği projeleri tehlikeye sokmuştur. Bundan dolayı Moskova, başta rakip olarak gördüğü Samsun-Ceyhan hattına petrol aktarmaya karar vermiştir. Türkiye’nin Güney Akım’a “katılması”nı da Güney Akım’ın alternatifi olan Nabucco için bir türlü gazın bulunamamasıyla açıklayabiliriz. Türkmenistan’ın gaz ihracatı konusunda Rusya ve Çin ile uzun vadeli anlaşmalar imzalaması, Türkmenistan’ın gaz rezervlerinin bilinmemesi, Kazakistan’ın bir türlü projeye katılımı konusunda net kararını açıklamaması, ABD’nin projeye İran’ın katılmasına karşı çıkması, Irak’ın hâlâ istikrardan uzak olması gibi nedenler Nabucco’nun hayata geçmesini engellemektedir. Azerbaycan gazı ise tek başına bu boru hattını dolduramayacaktır. Neticede Rusya ile Türkiye çözümü, birbirlerinin ortaya attığı projeleri destekleyerek bulmuştur. Ancak bu husus Rusya’nın kendi projelerinden, Türkiye’nin de Nabucco’dan vazgeçtiği anlamına gelmemektedir.     Putin’in ziyareti sırasında taraflar ayrıca Mavi Akım-2 hattının inşası, Türkiye’de yer altı depolarının oluşturulması ve Rusların Türkiye’de nükleer santral inşa edilmesi konusunda da mutabakata varmıştır. Yine taraflar, Türkiye’nin 2011 yılından sonra da Batı hattından Rusya’dan gaz almaya devam edeceği konusunda anlaşmıştır. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde ülkeler arasında enerji, ticari ve hatta siyasi ilişkilerin katlanarak gelişmeye devam edeceğine işaret etmektedir. Bu husus, hiç şüphesiz Türkiye’nin Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılığını da artıracaktır. Ancak bu bağımlılığın tek taraflı olmadığını ve Türkiye’nin Rusya’ya olduğu kadar, Rusya’nın da Türkiye’ye bağımlı olduğunu belirtmekte fayda vardır. Zira Mavi-Akım-2’nin inşasından, Samsun-Ceyhan’a Rusya’nın katılmasından ve Türkiye’nin kendi karasularını Rusya’ya açmasından sonra Rusya’nın Batı’ya ihraç ettiği kaynakların büyük bir kısmı Türkiye üzerinden geçecektir. Dolayısıyla Moskova da transit konusunda Ankara’ya bağımlı hale gelecektir. Gerek Avrasya coğrafyasında enerji alanındaki hâkimiyetini pekiştirmek ve transit konusunda Ukrayna ile Beyaz Rusya’ya olan bağımlılıktan kurtulmak isteyen Rusya’nın, gerekse de Batı ile Doğu arasında enerji alanında köprü olmak isteyen Türkiye’nin enerji alanında birbirleriyle işbirliğine giderek akıllıca adımlar attığını söyleyebiliriz.   Taraflar arasında enerji alanında esen olumlu hava hiç şüphesiz kendini başka alanlarda da gösterecektir. 2008 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 40 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Enerji alanında ortaya attıkları projeleri hayata geçirdikleri ve Putin’in görüşmeler sırasında Türk tırlarının Rus sınırlarından geçişlerinin kolaylaştırılacağı ve Türkiye’den sebze-meyve ithalatında belirlenen prensiplere uyulacağına dair verdiği sözlerin tutulması durumunda dünyayı sarsan ekonomik krize rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacmi artmaya devam edecektir. Nitekim yetkililer, üç dört yıl içinde iki ülke arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkacağı konusunda hemfikirdir.   Vladimir Putin’in Türk yetkilileriyle yaptığı görüşmede başta Ortadoğu ve Kafkasya olmak üzere uluslararası arenadaki gelişmeler de masaya yatırılmıştır. İki ülkenin yetkilileri, bütün sorunların barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Taraflar, sorunlu bölgelerde çözüm arayışı konusunda işbirliğini arttırma yönünde karar almıştır. Bilindiği gibi Ortadoğu coğrafyasında, sadece Rusya ile Türkiye bütün taraflarla iletişimi devam ettirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla gerek İran’ın nükleer çalışmaları, gerekse İsrail-Filistin sorununun çözüm sürecinde Moskova ile Ankara önemli rol oynamaktadır.   Tarafların Yukarı Karabağ meselesini de gündeme getirmeleri, bu sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Türkiye ile Rusya, Yukarı Karabağ sorununun çözülmesi konusunda bugüne kadar aktif politikalar izlemiş ve birçok platformda ilgili tarafları bir araya getirmiştir. Ancak bugüne kadar Rusya’nın organize ettiği görüşmelere Türk tarafı davet edilmezken, Ankara’nın oluşturduğu platformlara da Rus yetkililer dâhil edilmemiştir. Hâlbuki Yukarı Karabağ sorununun çözümü Rusya ve Türkiye’nin aktif katılımı olmadan mümkün değildir. Tarafların önümüzdeki dönemde bu alanda da işbirliğini arttırmaları, hiç şüphesiz hem sorunun daha hızlı çözülmesini hem de genel olarak bölgenin istikrara kavuşmasını sağlayacaktır. Türk yetkililer Rus meslektaşlarından Rusya’nın PKK’yı terör listesine dahil etmesi ve Kıbrıs konusunda Moskova’nın daha aktif politika izlemesini de talep etmiştir.   Gözden kaçırılmaması gereken bir başka nokta ise taraflar arasında kültür, sanat, ilim, eğitim, spor gibi alanlarda işbirliğini öngören protokollerin imzalanmasıdır. Protokollerin öngördüğü öğrenci değişimi, iki ülke üniversitelerinin, kütüphanelerinin ve arşivlerinin gerçekleştireceği ortak çalışmalar asırlarca yan yana yaşayan Türkler ile Rusların birbirlerini daha iyi tanımalarını ve Soğuk Savaş döneminden kalan “algılama sorununun” çözülmesini sağlayacaktır. Sonuç itibarıyla Putin’in Türkiye ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkileri yeni bir boyuta taşıyacaktır. Söz konusu işbirliği Rusya ile Türkiye’yi sadece bölgede değil, genel olarak uluslararası arenada da güçlü kılacaktır.