BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a Karşı Yeni Yaptırım Kararınında Ne İsteniyor?

Bayram Sinkaya, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ U.İ.B. Araştırma Görevlisi
1990’lı yılların başından beri İran ile ABD arasındaki önemli ihtilaflardan birisi olan İran nükleer programı, 2002 yılında İran’ın “gizli” nükleer tesisler inşa ettiğinin ortaya çıkması üzerine uluslararası bir soruna dönüşmüştü. Sorunun çözümüne yönelik olarak İran ile AB Üçlüsü (Almanya, Fransa ve İngiltere) arasındaki müzakerelerin sonuç vermemesi üzerine 2006 yılında İran nükleer dosyası Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmişti. Bu tarihten sonra Güvenlik Konseyi İran’a karşı beş ayrı karar -- 1696 (2006), 1737 (2006), 1747 (2007), 1803 (2008) ve 1835 (2008) --  almıştı. Güvenlik Konseyi İran’a karşı aldığı kararlarda NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) üyesi bütün ülkelerin “ayrım yapılmaksızın” nükleer enerjinin barışçı kullanımı hakkına sahip olduğunu teyit etmiş fakat İran nükleer programının birtakım belirsizliklerden dolayı nükleer yayılma tehlikesi arz ettiğini, yani nükleer silah geliştirme boyutunun da olabileceğini belirtmiştir. İran’ın nükleer programının bu kuşkuları gidermesi için İran’dan uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması, Arak’taki Ağır-Su Nükleer Reaktörü İnşasını durdurması ve UAEA ile tam işbirliği yapması istenilmiş, İran’ın bu istekleri yerine getirmemesi durumunda yeni ve daha ağır yaptırım kararlarının alınacağı belirtilmişti. İran ise Güvenlik Konseyi’nin kararlarının hiçbirisini tanımamış ve Ajans’ın ve Konsey’in kendisinden istediği adımları atmamıştı. Bununla birlikte sorunun diplomatik yollardan çözüme kavuşturulması amacıyla İran ve Altılar (5+1 Grubu) arasında müzakereler devam etmişti.   Yaptırım kararlarına ve sürdürülen müzakerelere rağmen sorunun çözümüne yönelik somut bir ilerleme kaydedilemeyince İran’a karşı daha ağır yaptırım kararları gündeme gelmeye başlamıştır. Ancak ABD’de İran ile diyalog politikasını savunan Barack Obama’nın Başkan seçilmesinden sonra sorunun diplomatik yollardan çözümü amacıyla İran ile Altılar Ekim 2009’de Cenevre’de tekrar müzakere masasına oturmuş, lakin bu görüşmelerden de sonuç alınamamıştı. Son olarak taraflar arasında sorunun müzakere yoluyla çözümünü kolaylaştırması beklentisiyle ortaya atılan “uranyum takası anlaşması” da beklenilen etkiyi yaratmamış ve Güvenlik Konseyi 9 Haziran 2010’da İran’a karşı 1929 sayılı yeni bir yaptırım kararı almıştır.   Güvenlik Konseyi aldığı son kararda İran’ın uranyum zenginleştirme, yakıt geri-dönüştürme, ağır su ile ilgili çalışmalarını durdurmadığını, UAEA ile Ek Protokol kapsamında işbirliği yapmadığını tespit etmiş ve Konsey’in daha önce aldığı kararlara uymadığı sonucuna varmıştır. Dolayısıyla İran’ın nükleer programının hala “nükleer yayılma” tehlikesi ihtiva ettiği belirtilmiştir. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi amacıyla Güvenlik Konseyi bir taraftan İran’dan daha önceki taleplerini yinelerken diğer taraftan bazı yaptırım kararları almıştır. Kararda, İran’ın UAEA Yönetim Kurulu Kararlarına uyması; nükleer silah faaliyetiyle bağlantılı olması muhtemel belirsizliklerin çözümü ve Fordo tesisinin inşasıyla ilgili kaygı verici soruların çözümü için adım atması; UAEA Güvenlik Anlaşması’na ve Ek Protokol’e uyması; Konsey’in önceki kararlarında alınan yükümlükleri yerine getirmesi, bütün geri-dönüşüm, zenginleştirme ve ağır su reaktörü faaliyetlerini askıya alması ve bu alanlarda yeni girişimlerde bulunmaması istenilmiştir. Ayrıca İran’ın Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşmasını onaylaması istenilmiştir.   1929 sayılı Güvenlik Konseyi kararında öngörülen yaptırımların iki esas hedefi vardır. Bunlardan birincisi İran’ın nükleer faaliyetlerini, özellikle uranyum zenginleştirme, yakıt geri-dönüşümü ve ağır-su reaktörü faaliyetlerini hedef almaktadır. Bu kapsamda söz konusu faaliyetlere dâhil olan kişi ve kurumların İran dışındaki fonları dondurulmuş ve seyahat kısıtlamaları getirilmiştir. Aslında daha önceki kararlarda da var olan bu kısıtlamaların, 1929 sayılı kararla kapsamı biraz daha genişletilmiştir.   Yaptırım kararlarının ikinci hedefi İran’ın nükleer silah sistemi geliştirmesi ihtimaline yöneliktir. İran’ın nükleer silah sistemi, özellikle nükleer başlık taşıyabilecek füze sistemleri geliştirmesini önlemek amacıyla İran’a bu konuda yardımcı olabilecek malzeme, teçhizat ve teknoloji transferini yasaklanmıştır. Kararda ayrıca tüm devletlerden, İran’ın nükleer başlıklı füze geliştirme çalışmalarıyla bağlantılı olduğu düşünülen kişi ve kurumlar yaptırım kapsamına alınmış, sözkonusu kişi ve kurumların yurtdışındaki fonlarının dondurulması ve ilgili kişilerin seyahatlerine kısıtlama getirilmesi istenmiştir. Yine bu kapsamda İran’ın balistik füze geliştirmeye dönük her türlü faaliyeti yasaklanmış ve ağır silah ithalatına (tank, büyük çaplı top, zırhlı muharebe aracı, savaş uçağı, saldırı helikopteri, savaş gemisi, füze ve ilgili materyal, yedek parça) kısıtlamalar getirilmiştir. Kararda, Devrim Muhafızları Ordusunun bazı birimlerinin hem nükleer faaliyetlerdeki ve nükleer silah kullanma sistemlerinin geliştirilmesindeki rolünden kaygı duyulduğu ifade edilmiş ve Devrim Muhafızlarına bağlı birçok kurum ve üst düzey komutanlar dâhil birçok kişi yaptırım kapsamına alınmıştır.   1929 sayılı Karar, İran’ın nükleer faaliyetlerine ve silahlanma programına kısıtlama getirmekle sınırlı kalmamıştır. İran’ın, İran vatandaşlarının ya da kurumlarının ya da onların adına hareket eden üçüncü unsurların başka bir ülkede uranyum madeni ticareti, nükleer malzeme ve teknoloji üretimi ve kullanımı yasaklanmıştır. Kararda tüm devletler, yaptırıma konu olan nükleer faaliyetler ve silahlarla ilgili olarak her türlü malzeme, teçhizat ve teknolojiyi İran doğrudan ya da dolaylı satışını, transferini ve tedarikini önlemekle yükümlü kılınmıştır. Bu çerçevede devletlerin, kuvvetli bir istihbarat bulunması halinde İran’a giden ve İran’dan gelen her türlü nakliye aracını kendi egemenlik alanlarında denetlemeleri istemiştir. Hatta bayrak devletinin rızası alınmak kaydıyla açık denizlerde dahi İran’a giden ve bu ülkeden gelen kargoların denetlenmesi imkânı getirilmiştir. Ayrıca tüm devletlerden İran bankalarının dâhil olduğu tüm işlemlerin nükleer yayılmaya ilişkin ya da nükleer silah sistemine ilişkin olmaması için özellikle dikkat edilmesi istenilmiştir. Bu bağlamda İran bankalarının yurtdışındaki ortaklıkları, şube açma girişimleri ve yabancı bankaların İran’daki ortaklıkları ve şube açma çalışmalarında ilgili devletlerin son derece ihtiyatlı olması istenilmiştir. Son olarak kararda tüm devletlerin yaptırımların uygulanması için aldıkları önlemleri ve kararları iki ay içerisinde Yaptırım Komitesi’ne bildirmesi istenilmiştir.   Kararda UAEA’dan 90 gün içinde İran’ın alınan kararlara uyup uymadığını gösteren bir raporu Güvenlik Konseyi’ne sunması istenilmiştir. Konsey’in, İran’ın uranyum zenginleştirme ve yakıt geri-dönüştürme faaliyetlerinin tamamen durdurması durumunda müzakereleri kolaylaştırmak amacıyla yaptırımları askıya alacağı belirtilmiştir. Ancak İran’ın Güvenlik Konseyi’nin isteklerini yerine getirmemesi durumunda daha ağır kararların alınacağı uyarısında bulunulmuştur.     1929 sayılı karar bir taraftan İran’ın isteklerini yerine getirmemesi durumunda yeni ve daha kapsamlı yaptırımlar alınacağını belirtirken diğer taraftan bu kararın diplomatik çabaların durdurulması anlamına gelmediğini belirtmiştir. İran’ın nükleer programının yalnızca barışçı amaçlı olduğunu garanti edecek bir anlaşmanın sağlanması için diplomatik ve siyasi çabaların önemi vurgulanarak Türkiye ve Brezilya’nın güven artırıcı bir tedbir olabilecek uranyum takası anlaşmasına ilişkin gayretleri dikkate alınmıştır. Altılar ve AB Dışilişkiler Yüksek Komiserliği İran ile müzakerelerin tekrar başlatılması için teşvik edilmiştir. İran nükleer programından kaynaklanan sorunun müzakere yoluyla çözüme kavuşturulması için Altıların Haziran 2008’de İran’a sunduğu öneri paketinin esas alınması istenilmiştir.   1929 sayılı karar önceki kararlardan daha kapsamlı ve ağır olmasına rağmen Çin ve Rusya’nın müdahaleleri nedeniyle ABD ve AB ülkelerinin istediği ağırlıkta ve netlikte olmamıştır. Bununla birlikte, ABD’nin ve AB’nin söz konusu yaptırım kararını kendi mevzuatları ile uyumlu hale getirirken, yani yaptırımların uygulanması kapsamında daha ağır kararlar alması, hatta İran’ın enerji ve finans sektörünü hedef alması beklenmektedir. Dolayısıyla, 1929 sayılı karar İran’ın nükleer faaliyetler ve silahlanma programı dışındaki faaliyetlerini de dolaylı da olsa etkileyecektir.   İran’ın Güvenlik Konseyi’nin daha önce aldığı kararlara uymadığı gibi 1929 sayılı karara da uyması beklenmemektedir. Kararda diplomatik yolların açık olduğu ve müzakerelerin teşvik edildiğinin belirtilmesine karşılık İran’ın, uranyum takas anlaşmasına ilişkin Tahran Bildirisi’ne rağmen bu yaptırım kararının alınmış olması nedeniyle sert tepki vermesi ve müzakere masasından uzun bir süre uzak durması beklenmektedir.