Cumhurbaşkanlığı Seçimi Sonrası İran Siyaseti

19 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin zaferiyle sonuçlandı. 55 milyon seçmenin yaklaşık % 73’ü sandık başına gitti ve Ruhani bir önceki seçimlere göre oylarını artırarak kullanılan oyların % 57’sini aldı. Seçim sonuçlarına bazı kesimlerden ve Ruhani’nin en güçlü rakibi Seyyid İbrahim Reisi’den gelen itirazları değerlendiren Anayasayı Koruyucular Şurası, 30 Mayıs’ta seçim sonuçlarını teyit etti. Önümüzdeki günlerde Ruhani’nin yeni kabinesini oluşturması bekleniyor. Peki, bundan sonra İran siyasetini ne bekliyor?

 

Seçimlerin Önemi

İran seçimleriyle ilgili en yaygın tartışmalardan birisi seçimlerin göstermelik olduğu, rejimin adayların salahiyetlerinin denetlenmesi suretiyle seçim sonuçlarını dizayn ettiği, keza cumhurbaşkanlığı makamı dâhil seçimler sonucunda belirlenen makamların yetkilerinin ciddi şekilde kısıtlandığı, asıl yetkilerin Rehber Ali Hamanei’de toplandığı şeklindedir. Bu tür eleştirilerin haklılık payı yüksek olsa da, bu haklılık cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamen önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Bir kere, cumhurbaşkanı ülkenin en yetkili ikinci makamı. Genel politikalar Rehber tarafından belirlense de politika yapım ve karar verme sürecinde cumhurbaşkanının etkisi yadsınamaz. Ayrıca büyük ölçüde siyasi kararları uygulama mekanizmasının başındaki kişi olan cumhurbaşkanının sistem içerisinde önemli bir ağırlığı var. Bu nedenle cumhurbaşkanları değiştiğinde ülkenin genel politikalarında ciddi bir değişiklik olmasa da iç siyasette, ekonomide ve dış politikada bazı önemli farklılıklar ortaya çıkıyor. Nitekim İran halkı bunu 2005 seçimlerinin sonunda tecrübe etti. Mahmud Ahmedinecad’ın sekiz yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde İran siyasetinde önemli kırılmalar ve kaymalar yaşandı.Bu gelişmeler İran halkının durumunu doğrudan etkiledi. Bu nedenledir ki, sınırları oldukça dar çizilmiş bir siyasal alanda yapılsa da cumhurbaşkanlığı seçimlerihemen her zaman heyecanlı oluyor ve katılım oranları % 70’lerin altına düşmüyor. Yine, seçimlerde rehberin favorisi olarak gösterilen adayların çoğu zaman başarısız olmaları, seçimlerin aslında önemli olduğunu gösteriyor.

19 Mayıs’ta yapılan 12. cumhurbaşkanlığı seçimlerini ayrıca önemli kılan iki etken daha vardı:

Birincisi Ruhani’nin iktidarını koruyup koruyamayacağı meselesi. 1981’den beri bütün cumhurbaşkanları iki defa üst üste seçilerek görev yaptığı halde birçok gözlemci Ruhani’nin ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimalinden kuşku duydu. Bir kere Ruhani’nin dış politikası, ekonomi ve kültür politikaları,onuzaman zaman kendilerini rejimin sahibi gören muhafazakarlarla karşı karşıya getirdi. Hatta bu yönde Hamanei’nin doğrudan veya dolaylı eleştirilerine de maruz kaldı. Bu nedenle önceleri Ruhani’nin adaylığının tasvip edilip edilmeyeceği meselesi çokça tartışıldı. Ayrıca gerek nükleer anlaşmayla ilgili devam eden tartışmalar, gerekse yeni ABD Başkanı Trump’ın İran karşıtı söylemleri, Ruhani’nin en önemli başarısını, yani nükleer meselenin diplomatik yollardan çözümünü, nükleer meseleyle ilgili yaptırımların kaldırılması ve İran üzerindeki uluslararası baskıların azaltılması yönünde atılan adımları gölgeledi. Öte yandan İran ekonomisinde son yıllarda kaydedilen gelişmelere rağmen ortalama İran vatandaşı için ekonomik sorunların devam etmesi Ruhani’nin elini zora sokuyordu. Keza, siyasal haklar ve özgürlükler, insan hakları gibi alanlarda kayda değer iyileştirmeler sağlanamadı. Mesela Reformcu/Yeşil Hareketin liderlerinin ev hapsi devam etti; türlü sebeplerle son dört yılda üç bine yakın kişi idam edildi. Ruhani’nin bu konulardaki zayıflığı, kendisini 2013’te cumhurbaşkanlığına taşıyan ittifakı sürdürüp sürdüremeyeceğine dair kuşkulara neden oldu.

12. cumhurbaşkanlığı seçimlerini özellikle önemli kılan ikinci neden İbrahim Reisi’nin adaylığı idi. Birçok çevrede Hamanei’nin gözdesi ve muhtemel halefi olarak görülen Reisi’nin seçim performansı hem onun siyasi kariyerini hem de İran’ın geleceğini belirleyebilirdi. Ayrıca, kendisini partiler üstü gördüğü halde muhafazakar ve neo-radikal kesimlerin Reisi’nin adaylığı konusunda birleşmesi seçim heyecanını artırdı.

Seçim kampanyası sırasında Reisi’nin gündeminde üç mesele vardı: Ruhani hükümetinin ekonomideki başarısızlığı, yoksulluk ve yolsuzluk. Ruhani’yi ülke ekonomisini yabancıların ve bir grup azınlığın menfaatleri doğrultusunda idare etmekle suçlayan Reisi yerli üretimin desteklenmesi, istihdamın artırılması ve devletin yoksullar için yaptığı nakit ödemelerin artırılması vaadinde bulundu. Buna karşılık Ruhani kendi ekonomi ve dış politika performansını savundu ve kampanyasını temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, dış politikada yapıcı ilişkilerin sürdürülmesi, özel sektörün güçlendirilmesi ve yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi üzerine bina etti. Seçim kampanyasının son döneminde Reisi’nin savcılık kariyerine, Devrim Muhafızları ve neo-radikallerle ilişkilerine dikkat çeken Ruhani, onun kazanması durumunda İran’ın dış politikada Ahmedinecad döneminde olduğu gibi çatışmacı bir döneme gireceğini ve içeride baskının artacağını ileri sürerek kendisine önceki seçimlerde destek veren kesimlerin, yani gençlerin, kadınların, azınlıkların, reformcuların ve teknokratların desteğini konsolide etmeye çalıştı. Bu konuda büyük oranda başarılı da oldu.

 

Seçim Sonrası İran Siyasetinin Gündemi

Ruhani’nin ikinci döneminde öncelikli mesele seçim kampanyasında da öne çıkan işsizlikle mücadele ve ekonominin iyileştirilmesi olacak. Halihazırda işsizlik resmî rakamlara göre % 13 civarında, ama özellikle genç işsizliği en önemli sorun. Ekonomide büyümenin sağlanması ve istihdamın artırılması için Ruhani’nin üzerinde duracağı beş politika var:

1.   Birincisi özel sektörün güçlendirilmesi. Bu mesele 1990’ların başından beri gündemde olsa da İran ekonomisinin yapısal sorunlarından birisi. İran ekonomisi büyük ölçüde askerî kurumlar dâhil kamu kurumları ve dinîvakıfların elinde. Fakat gerek ‘direniş ekonomisi’ söylemi, gerekse ‘stratejik sektörlerin varlığı’ bu konuda adım atılmasını zorlaştırıyor.

2.   Ekonomi politikalarının ikinci ayağı millî gelirde petrol-dışı ürünlerin payının artırılması. Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar İran ekonomisini zor durumda bırakıyor. Bu yüzden İran ağırlığını uzun vadeli gaz anlaşmalarıyla ihracatta petrol dışı ürünlerin artırılmasına veriyor. Bu konuda önemli mesafeler alındı. İran, Türkiye’nin yanı sıra Ermenistan’a ve Irak’a doğalgaz satıyor. Pakistan ve Hindistan’a gaz satışı için de çeşitli anlaşmalar yapıldı.

3.   Ruhani’nin ekonomi politikasında öne çıkaracağı unsurlardan üçüncüsü turizm. Bu doğrultuda yurtiçi ve yurtdışı sivil havacılık filosunu yenilemeyi ve otel altyapısını güçlendirmeyi hedefliyor. 2015’te İran’ı yaklaşık 5 milyon yabancı turist ziyaret etti. Hükümet bu rakamı 2025’e kadar 20 milyona çıkarmayı ve turizm gelirlerini de yaklaşık 30 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

4.   Ruhani’nin gerek ilk döneminde gerekse seçim kampanyasında öne çıkan ekonomi politikalarından birisi yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi. İşsizlikle mücadele için, yani yılda bir milyon yeni iş sahası açabilmek için gelecek beş yılda 200 milyar dolarlık yatırım yapılması, yatırımların üçte birinin yabancı sermaye yatırımlarıyla karşılanması öngörülüyor. Fakat hem turizm politikaları hem de yabancı sermaye çekme politikaları, muhafazakarların ciddi eleştirisiyle ve direnişiyle karşılanıyor. Ayrıca bu alanlarda etkili adımlar atılabilmesi için birtakım yasal değişiklikler yapılması gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu konularda hararetli tartışmaların yaşanması bekleniyor. Öte yandan İran üzerinde devam eden yaptırımlar, yabancı sermaye yatırımlarının önünde ciddi bir engel.

5.   Ruhani’nin seçim kampanyasında öne çıkan ve doğrudan ekonomiyi etkileyecek vaatlerinden bir diğeri de İran üzerinde hâlâ devam eden yaptırımların kaldırılması. İran üzerinde devam eden uluslararası yaptırımlara baktığımızda bunların insan hakları ihlalleri, uluslararası terörizme destek vb. iddialar nedeniyle uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla geriye kalan yaptırımların kaldırılması İran’ın dış politikasında ve iç siyasetinde kapsamlı revizyon yapılmasını gerektiriyor ki, mevcut siyasi konjonktürde bu hayli zor. Diğer yandan yeni Amerikan yönetiminin İran üzerinde baskıyı artırmaya çalıştığı bir dönemde kalan İran yaptırımlarının kaldırılması söz konusu olamaz.

Ruhani’nin seçim kampanyasında öne çıkardığı hususlardan birisi temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, kadınların ekonomik ve sosyal konumunun iyileştirilmesi, etnik ve dinî azınlıkların durumunun iyileştirilmesi gibi vaatlerdi. Bu doğrultuda Aralık 2016’da ‘Vatandaş Hakları Şartı’ adında bir bildiri yayınlamıştı. Önümüzdeki dönemde Ruhani’nin bu şart çerçevesinde belirtilen özgürlüklerin ve hakların sağlanması için mücadele etmesi beklenebilir. Fakat, Ruhani karşısındaki muhafazakar cephe ve artan güvenlik kaygıları, bu konuda ileri adımlar atılmasını zorlaştıracaktır.

Seçimlerden sonra yaptığı ilk konuşmada Ruhani,“İran halkı aşırıcılığı reddedip dünya ile etkileşimi tercih etti” dedi. Bu çerçevede geçen dönemde özellikle nükleer anlaşmayla elde edilen kazanımlar üzerinde duran Ruhani, İran dış politikasında bundan sonra da ‘yapıcı etkileşim’ politikası ve ‘kazan-kazan’ yaklaşımının devam edeceğini söyledi. Fakat Amerikan yönetiminin İran’a yönelik politikalarındaki değişiklik bu politikanın sorgulanmasına neden oluyor. ABD-İran ilişkilerinde zeminin değişmesine rağmen İran’ın önümüzdeki dönemde Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye öncelik vereceği tahmin ediliyor.

Önümüzdeki dört yıllık dönemde İran’ın Ortadoğu siyasetinde önemli bir değişim beklenmiyor. Nitekim seçim kampanyası döneminde bu politikalar neredeyse hiç sorgulanmadı. İran’ın güvenlik meselesi olarak gördüğü birçok kriz noktasında dosyanın kontrolünün Devrim Muhafızlarında olduğu ileri sürülüyor. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin bu konudaki yaklaşımı da halihazırdaki İran söylem ve politikalarından farklı değil. Nitekim seçim sonrası yaptığı basın açıklamasında, Suriye ve Irak’ta temel ve öncelikli meselenin ‘terörizmle mücadele’ olduğunu ileri sürdü ve bu doğrultuda Bağdat ve Şam yönetimlerini desteklemeye devam edeceklerini belirtti. Bununla beraber önümüzdeki dönemde Trump yönetiminin desteğini alan Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilimin ve bölge sathına yayılan vekalet mücadelesinin şiddetlenmesi bekleniyor. Bu durum İran’da güvenlik kurumlarının, Devrim Muhafızlarının ve güvenlikçipolitikaların öne çıkmasına neden olabilir ve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin hem dış politikadahem ekonomide hem de siyasette hareket alanını daraltabilir.

İran’da Şubat 2020’ye kadar herhangi bir seçim yapılması öngörülmüyor. Dolayısıyla seçimle belirlenen makamlarda ve kurumlarda göreceli bir istikrar olması bekleniyor. İran meclisinin % 40’ı ve yerel yönetimler büyük ölçüde Ruhani’nin destekçisi olan grupların elinde. Bu durum Cumhurbaşkanı Ruhani’nin işini kolaylaştıracak. Fakat Rehber Hamanei’nin müdahaleleri, Anayasayı Koruyucular Şurası, muhafazakarların kontrolündeki yargı, güvenlik ve istihbarat kurumları, tıpkı eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin ikinci döneminde olduğu gibi hükümetin bazı politikalarını engelleyebilir ve cumhurbaşkanını zayıflatabilir. Son dönemde İran’a yönelik artan tehditler ve güvenlik kaygıları bunun için uygun zemin sağlayabilir.