Fransa-Afrika İlişkileri: Güç Dengelerinde ve Eğilimlerde Değişim

Fransa'nın Afrika'da geleneksel etkisini kaybetme korkusu, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u, Nisan 2022'de ikinci kez cumhurbaşkanı seçilir seçilmez bölgeyi ziyaret etmeye sevk etmiştir. Afrika, Fransız diplomasisinin en önemli önceliklerinden biridir çünkü Afrikasız Fransa, Elysee Sarayı yöneticilerinin kendileri tarafından da ifade edildiği gibi, hiçbir değere sahip değildir. Macron, seçim kampanyasında Fransız ve Avrupa diplomasisi gündeminde Afrika'ya öncelik sözü vermiştir ve bu, Fransız yöneticilerin bölgede artan uluslararası rekabet ve kıtadaki Rus, Çin ve hatta belki de Türk etkisinin genişlemesine dair endişesini açıklamaktadır. Macron'un ziyareti üç Afrika ülkesini kapsamıştır: Kamerun, Benin ve Gine-Bissau.

Afrika’nın bu üç ülkesi dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer almaktadır. Dünya Bankasının 19 Nisan'da yayımlanan raporundaki son veriler, Kamerun’daki yoksulluk oranının, çoğu kuzey bölgelerinde olmak üzere nüfusun %56'sına ve sadece 2007-2014 arası dönemde yoksulluk oranının %12 artarak 8,1 milyon kişiye ulaştığını ortaya koymuştur. Gine-Bissau ise Macron'un ziyaret ettiği ülkeler arasındaki "en fakir ülke" olarak kabul edilmektedir. Dünya Bankasının 2019'da yayımlanan raporunda, ülkedeki yoksulluk oranının %62'ye ulaştığı belirtilmiştir. Dünya Bankası ile IMF tarafından yayımlanan geçmiş raporlara göre, Gine-Bissau nüfusunun %62'si günde 2 doların altında bir gelirle yaşamaktadır. Keza küçük bir coğrafi alana karşın 12 milyondan fazla nüfusa sahip olan Benin Cumhuriyeti'ndeki yoksulluk oranı, 5 Mayıs 2022'de yayımlanan Dünya Bankası raporuna göre %38,5'e ulaşmıştır.

Macron'un Afrika'ya gerçekleştirdiği bu son ziyareti, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Mısır, Etiyopya, Uganda ve Kongo Cumhuriyeti'ni kapsayan beş günlük gezisiyle aynı zamana denk gelmiştir. Lavrov'un ziyareti, Rusya’nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü askerî operasyonun başlangıcından bu yana Afrika kıtasına yaptığı ilk ziyarettir. Gıda güvenliği ve enerji, her iki ziyaretin temel konularını oluşturmuştur.

Lavrov'un özellikle böylesi bir zamanda gerçekleştirdiği Afrika ziyareti, kuşkusuz Fransa'nın eski sömürgelerinde nüfuzunu kaybetme korkularını artırmıştır. Nitekim Paris, Moskova'yı Afrika’nın en hayati noktaları için güçlü bir rakip olarak görmektedir.

Macron, Fransa’nın 2014'te özellikle Sahel ülkelerindeki cihatçı hareketleri ortadan kaldırma amacıyla başlattığı Barkhane Operasyonu’nun başarısız olmasının ardından, Afrika'daki durumun Fransa’nın kontrolünden daha fazla çıkmasını istememektedir ve bunun için kıtadaki pozisyonları yeniden düzenlemeye çalışmaktadır. Nitekim operasyon başarı sağlamanın aksine, Uluslararası Kriz Grubu’nun 2021 yılı raporuna göre bölgedeki radikalizmin artmasına neden olmuştur. Fransa’nın güvenlik yaklaşımı, radikalizmin kökünü kazımayı başaramamıştır aksine radikalizm başka bölgelere yayılmıştır. Bu, Afrika'nın Fransız askerî varlığından duyduğu hoşnutsuzluğun büyümesine yol açmıştır ve Fransa'nın en büyük Afrika müttefiki Mali'de askerî darbeye yol açan büyük siyasi dönüşümleri hızlandırmıştır.

Fransa Cumhurbaşkanı, Afrika’daki Rus varlığından endişe duyduğunu dile getirmiştir ve bu açıklama ABD’nin kıtada artan Rus ve Çin etkisinin genişlemesine karşı duyduğu korkuyla aynı zamana denk gelmektedir. Macron, Kamerun'un başkenti Yaounde'de yaptığı açıklamada, Fransa'nın Afrika’nın güvenliğini göz ardı etmeyeceğini belirtmiştir. Macron ayrıca, Fransa’nın Mali'deki Barkhane Operasyonu'ndan çekildiğine dair yaptığı açıklamada, Mali Ordu Komutanı Albay Assimi Goita liderliğinde 42 Mayıs 2021'de gerçekleştirilen darbenin ardından, Afrika'daki askerî ve güvenlik teşkilatının yenileneceği sözünü vermiştir. Bu açıklamalar, Macron'un Fransa-Afrika ilişkilerindeki durgunluğu kırmaya ve Fransa’nın dünyanın diğer birçok gücüne karşı yaşadığı gerilemenin ardından kıta üzerindeki etkisini yeniden sağlamaya yönelik bir girişim çerçevesinde yapılmıştır.

Fransa, 9 yıl süren savaşın ve Bamako'daki askerî cuntayla eşi görülmemiş bir krizin ardından askerî güçlerini Mali'den çekmeye ve Sahel bölgesinde tutmaya karar vermiştir. Afrika'daki Rus etkisinin büyümesiyle ilgili Macron, "Buna iş birliği diyemem, aksine bunun zayıf siyasi otoriteler ve yasa dışı askerî cuntalarla suç ortaklığı diye adlandırabilirim" demiştir. Bu açıklamayı Macron, ülkeyi yaklaşık 40 yıldır demir yumrukla yöneten 89 yaşındaki Kamerunlu mevkidaşı Paul Biya ile ortak basın toplantısında yapmıştır.

Fransa’nın Geleneksel Nüfuz Bölgelerini Kaybetmesi
Fransa, Afrika kıtasındaki küresel çatışmanın en büyük kaybedeni olmuştur. Nitekim Rusya, başta eski Fransız kolonisi Mali olmak üzere Fransızları birçok Afrika bölgesinden çıkarmayı başarmıştır. 24 Mayıs 2021’de gerçekleşen askerî darbenin ardından Bamako'nun Moskova ile kurduğu ittifak sonucunda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Haziran 2021'de Sahel bölgesindeki Barkhane Operasyonu’nu sona erdirme kararı almıştır ve ülkesinin asker sayısını 5100’den 2500 ila 3000 arası askere indirmiştir. Buna ek olarak Fransa, Mali'nin kuzeyindeki Tessalit, Kidal ve Timbuktu şehirlerinden tamamen çekilmiştir.

Bamako, Fransa’nın bu kararını terk edilmek olarak değerlendirmiştir. Hatta 27 Eylül 2021'de Mali Başbakanı Shogul Kokala Maiga, Fransa’nın Birleşmiş Milletler ve Mali hükûmetiyle üçlü koordinasyon olmaksızın aldığı kararları "tek taraflı bir deklarasyon" olarak nitelendirip açıkça kınamıştır. Maiga, "Mali, bu karar verilirken, imtiyazlı ortaklar arasında kural olması gereken istişare ve uyum ilkesine saygı gösterilmediğinden üzgündür" demiştir ve kararı, Paris ve Bamako arasındaki tarihî ilişkide "bardağı taşıran son damla" olarak değerlendirmiştir. Fransız askerleri Mali’nin en önemli ve en büyük askerî üslerinden çekilmiştir ve Mali, Wagner askerleri ve Rus nüfuzu için açık hâle gelmiştir.

Aynı durum Orta Afrika Cumhuriyeti için de geçerlidir. Nitekim önceleri Fransa, ülkede başkanları, politikaları ve üst düzey yetkilileri belirlemekteydi. Ancak Rusya’nın devreye girmesi, Fransa'nın tüm planlarını suya düşürmüş ve onu ülkeden çıkamaya zorlamıştır. Öyle ki ülkede Fransızların ekonomik kaynaklar üzerindeki egemenliğini ve eski Fransız sömürgeleri olan tüm Batı ve Orta Afrika ülkelerindeki politikalara etkisini kınayan halk protestoları patlak vermiştir.

Öte yandan Fransa'nın yaklaşık 9 yıl boyunca Sahel ve Sahra bölgesinde terörizmi ortadan kaldırmaya yönelik güvenlik projesinin başarısızlığa uğraması, bölgedeki ve bir bütün olarak Afrika'daki Fransız varlığından bıkan halkların isyanına yol açmıştır ve kendilerini yoksullaştırmaya çalışan eski sömürge güçleri olarak Fransızlara karşı nefret artmıştır.

Fransa, terörle mücadelede uğradığı başarısızlıktan sonra artık Afrika'da istenmemektedir. Hâlbuki Fransa'nın terörle mücadele için bölgeye asker göndermesi hem uluslararası hem yerel düzeyde memnuniyetle karşılanmıştır. Bu bağlamda Fransa, operasyon için siyasi ve güvenlik ortaklıkları kurmaya çalışmıştır ve Fransa ile Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ülkeleri askerî harekâtı alenen hazırlamışlardır. Fransa, bu çabaları için BM Güvenlik Konseyinden uluslararası bir karar çıkarılmasını sağlamıştır. Ancak Eylül 2013 olarak belirlenen askerî harekâtın erken başlaması herkesi şaşırtmıştır ve harekât yedi aydan fazla bir zaman farkıyla gerçekleşmiştir. Belki de bu şaşırtıcı başlangıçlar mutsuz sonlara yol açmıştır.

Fransa, silahlı güçlerinin Mopti şehrinin kıyılarına gelmesi, Kona kasabasını kontrol etmesi ve Mali Ordusunun yapılan saldırılar karşısında çökmesiyle vermiş olduğu sözünden geri dönmek zorunda kalmıştır ve başkent Bamako'nun düşmesini önlemek için askerî kuvvetlerini Mali'ye göndermek için acele etmiştir. Böylelikle silahlı gruplar, Fransız kuvvetlerini açık çölde bir kara savaşına sürükleyerek ilk hedeflerini gerçekleştirmişlerdir. Bu bölgedeki halkın büyük bir çoğunluğunda, teknik açıdan gelişmiş bir askerî güç olan ve bölgenin siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının farkında olan Fransa'nın, sorunun boyutlarını idrak ettiği ve sorunu çözememesi durumunda bölgeden uzaklaşacağı yönünde genel bir kanı bulunmaktaydı.

Görünen o ki birçok şehirde Fransız askerî konvoylarını kuşatanlar dâhil olmak üzere göstericilerin sokağa çıkmasının arkasında bu kanılar ve duygular yatmaktadır. Göstericiler bu operasyonu Fransa’nın Afrika’ya yönelik benimsediği iç meselelere karışmama politikasından bir sapma olarak değerlendirmişlerdir. Nitekim Fransa, her zaman kültürel sömürgeciliğe güvenmiştir.

Batı Afrika'nın Fransa'ya karşı yönelimlerindeki bu değişimlerin arkasında başka faktörler de bulunmaktadır ve Mali Başbakanı Chogel Maiga bazılarını "Sarkozy'nin Dakar'daki, Macron'un Ouagadougou'daki konuşmaları; Fildişi Sahili'ndeki savaş, teröre karşı savaşın başarısızlığı" sözleriyle özetlemiştir. Buna ek olarak, kur fiyatları, borçlar, yerel diktatörlüklere destek, sözlerin kötü seçimi ve diğer sosyal ve kabile faktörleri de etki olmuştur.

Sahel bölgesinde, Fransa inkâr etse de Fransızların Mali'deki istikrarın destekçilerinden çok, kuzey Mali'deki eski ayrılıkçılar olan Tuareg kabilelerinin müttefiki olduklarına dair yaygın bir kanı bulunmaktadır. Fransa ECOWAS blokuna verdiği desteği çevreleyen benzer komplikasyonlar yaşamaktadır ve şu sıralar Mali ile Gine'deki darbe liderlerine iki ülkeyi sivil anayasal yönetime döndürmeleri için baskı kurmaktadır.

Bu ülkelerde ECOWAS'ı, demokratik kuralları bozan sivil yöneticileri eleştirmede başarısız olan, reform yapma sözü veren askerî liderlere yönelik halk desteğini reddeden ve mevcut başkanlardan oluşan bir kulüpten ibaret olarak gören gençlerin sayısı giderek artmaktadır. Bu nedenle, Afrika'daki kriz yönetimi için meşru kurum olarak ECOWAS blokuna destek veren Fransa, gençlerin nazarında eski muhafızların destekçisi hanesine konmaktadır ve Paris'e bağlı bu siyasi kulübü reddeden Afrikalı gençlerin çapraz öfkesine maruz kalmaktadır. Nitekim Afrikalı gençler, özellikle Yaounde'de Fransızlarla kurdukları diyaloglarda bunu dile getirmişlerdir.

Afrika Kıtasının Kaynakları Üzerinde Uluslararası Rekabet
Fransa, Macron'un birinci cumhurbaşkanlığı döneminde özelde Sahel bölgesinde, genelde Afrika'da kaybettiklerini telafi etmeye çalışmaktadır ve bu çabalar, bölgedeki özellikle Mali ve Libya'daki Fransız varlığına karşı artan bir düşmanlıkla aynı zamana denk gelmektedir. Sömürgeci güç, geleneksel etki alanında yalnızca Rusya ve Çin değil; Hindistan, Almanya, daha az ölçüde (Libya'da) Türkiye ve (Cezayir gazı üzerinden) İtalya ile büyük bir rekabetle karşı karşıya kalmıştır. Ukrayna krizi, yükselen enerji ve gıda fiyatları ve eski Fransız kolonilerinin yaşadığı sıkıntılar, Fransa'yı Rusya'nın önemli bir bölümünü ele geçirdiği “arka bahçesini” geri kazanmaya yöneltmiştir. Fransa, Batı Afrika'da olduğu gibi Orta Afrika'yı da kaybetmek istememektedir. Macron, yaptığı son açıklamalara göre, Fransız varlığının Rus medyası tarafından şeytanlaştırmasını sınırlamaya çalışmaktadır ve bu bağlamda konuşmasının geniş bir bölümünü Rus medyasına (Sputnik ve Russia Today) karşı söylemlerine ayırmıştır.

Macron, 1892'de Fransız sömürge güçleri tarafından güneydeki Albomey Kraliyet Hazinesi’nden yağmalanan 26 parçayı iade etmeyi kabul ettiğinden Benin’de beklendiğinden daha az sıcak bir şekilde karşılanmamıştır. Ancak Macron, çoğu Afrika ülkesinde halkın baskısıyla masaya yatırılan “tarihî hafıza meselesi” başta olmak üzere birkaç engelle karşılaşmıştır. Fransa, bu tarihinden, kara sömürgeci geçmişi ve diktatörlere verdiği destek için özür dilemekten kaçınmaya çalışmaktadır. Fransa’nın bu geçmişi, tarihsel bir olgu olmasına rağmen, bunun ekonomik ve siyasi düzeydeki etkileri somut ve gerçektir.

Fransa'nın Sahel'den çekilmesi, Fransa'yı birçok Afrikalı ortağın gözünde güvenilmez bir ortak hâline getirmesinin yanı sıra, Rusya’nın elindeki buğday, silah ve enerji kozu Afrikalılara oldukça cazip gelmektedir. Bu nedenle Macron'un kalkınma ortaklığı vaatleri Afrikalılar için yeterince çekici gelmemektedir.

Fransa-Afrika İlişkilerinin Geleceği
Birçok Afrika ülkesinin altmış yıllık dolaylı Fransız sömürgesinden sonra, değişim rüzgarları, birçok Afrika ülkesiyle Fransa arasındaki ilişkilerin temellerini sarsmaya başlamıştır. Fransa'yı kaynaklarının ve servetinin bir hırsızı ve siyasi geleceğiyle tahakküm eden bir ülke olarak gören yeni nesil, Fransa'yı kıtadan dışlamaya başlamıştır. Bu ülkeler Fransız halkının refahı uğruna daha da fakirleşmesine karşın siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Fransa ile yakından bağlanmaktadır. Fransa'ya bağlı Afrika ülkeleri, gelirlerinin %85'inden fazlasını Fransız Merkez Bankasının denetimine bırakmaktadır ve rezervlerinin %50'sini Paris'e pompalamaktadır. Bu nedenle Mali, Nijer, Çad ve Burkina Faso'da, Fransa'nın kendi ülkeleriyle ilgili yaklaşımını reddeden halk gösterileri düzenlenmiştir.

Fransa'nın en yakın müttefiki olan Mali'nin Fransız çizgisinden çıkışından sonra Fransa, geleneksel etkisini muhafaza etmede başka zorluklarla da karşı karşıyadır. Nitekim Fransa ile ilişkilerinde çalkantılar yaşayan ve İtalya gibi başka ülkelerle ekonomik ortaklıklara giden Cezayir de Mali’nin izinden gitmiştir. Ayrıca Fransa’da, ne Afrika'nın ihtiyaç duyduğu altyapıya, tarımsal ve endüstriyel yatırımlara yüz milyarlarca dolar pompalayan Çin'in ekonomik potansiyeli ne Rusya’nın siyasi ve güvenlik nüfuzu ne de Türkiye’nin kültürel etkisi açısından, uluslararası rakiplerinin gücü ve sundukları kazanımlar karşısında rekabet etme şansı bulunmamaktadır. Bu nedenle, Afrika’daki yeni nesil, değersiz hâle gelen Fransa ile iş birliğini sürdürerek, değişen bir dünyada tek yönde yürümenin kabul edilemez olduğunu görmektedir.

Belki de 8 Ekim 2021'de Montpellier'de düzenlenen 28. Fransa-Afrika Zirvesi, Afrika’daki bilincin değiştiğinin kanıtı olmuştur. Nitekim zirvede Fransa'ya net mesajlar verilmiştir ve zirveye hükûmetler yerine gençlik ve sivil toplum güçleri katılmıştır. Nihayetinde Fransa, Afrika'daki siyaset ve güvenlik sahnesinin başrol oyunculuğunun en azından Afrikalı gençlerin geniş kesimleri tarafından reddedildiğini öğrenmiştir.

Macron, son Afrika turundan Elysee'ye, gittiğinden daha büyük zorluklarla dönmüştür ve meselenin artık kültürel bağımlılığa ve seçkinlerin sadakatine bağlı olmadığını ve eski yöntemlerin artık mazide kaldığını fark etmiştir.