Hamas’ın Operasyonunda İran’ın Rolü ve Hedefleri

İran'ın "direniş ekseni" olarak tanımladığı oluşum, siyasi partilerin ve silahlı grupların bir ağı olarak tasvir edilebilir ve bu ağ, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'i içermektedir. Bu aktörler ideolojik olarak İsrail, ABD ve müttefiklerine karşı ortak bir mücadeleyi paylaşmaktadır ve operasyonel olarak İslam Devrim Muhafızları'nın dış kolu olan Kudüs Gücü tarafından desteklenmektedir. Bu ağın çeşitli bileşenleri, geçmişte farklı derecelerde Tahran'a bağlılık göstermiş olsalar da son dönemlerde daha bağımsız bir yapı geliştirmişlerdir. Bu bağlamda, Hamas'ın ağ içindeki en özerk grup olduğunu belirtmek önemlidir zira Hamas hem kuruluşu itibarıyla farklılık gösterirken hem de İran'ın Şii devrimci ideolojisini paylaşmamaktadır. Ancak İran'ın bu ağdaki merkezî rolü ve bileşenler arasındaki iş birliği, Hamas için de hayati bir öneme sahiptir. Bu tür gruplar arası iş birliği, eksen üyeleri arasındaki karşılıklı bağları güçlendirmekte, aynı zamanda operasyonel ve mali destek konusundaki İran'a olan bağımlılığı önemli ölçüde azaltmaktadır. Özellikle teknoloji transferi açısından bu iş birliği belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Zira yaptırımların ve İsrail hava saldırılarının silah ve teknoloji transferini engellemesi sonucu, İran'ın müttefikleri, kendi füze üretim kapasitelerini geliştirmek amacıyla iş birliği yapmaya başlamışlardır. Örneğin, Hizbullah'ın hassas güdümlü füzeleri yerel üretme çabaları, ağın diğer bileşenleriyle de paylaşılmıştır. İran, 2019'da Gazze Şeridi'ndeki müttefiklerini roket teknolojisiyle donatma yeteneğiyle övünmüştür. Bu iş birliği, eksen üyelerinin savunma kapasitelerini güçlendirmelerine ve daha özerk bir duruş sergilemelerine olanak tanımaktadır. Bu durum ayrıca Tahran yönetiminin ağın bileşenlerinin yaptığı saldırıların sorumluluğundan kurtulmasını ve belli ölçüde de verdiği desteği inkâr etmesini sağlamaktadır.

Biden yönetimi İran'ın Hamas'ın İsrail'e yönelik başlattığı Aksa Tufanı Operasyonuna doğrudan müdahil olduğuna dair ellerinde bir kanıt olmadığını söylese de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken "İran ve Hamas'ın uzun bir ilişkisi var.” dedi. Ancak pazar günü Hamas'ın bir sözcüsü BBC'ye yaptığı açıklamada saldırı için İran'ın yanı sıra adı açıklanmayan başka kaynaklardan da destek aldıklarını söyledi. Wall Street Journal gazetesi de pazar günü Hamas ve Hizbullah'ın üst düzey üyelerine dayandırdığı haberinde İran Devrim Muhafızları'na bağlı subayların "Ağustos ayından bu yana Hamas’la çalışarak hava, kara ve deniz saldırılarını tasarladıklarını" ve İranlı güvenlik yetkililerinin"geçtiğimiz pazartesi günü Beyrut'ta yapılan bir toplantıda saldırıya yeşil ışık yaktıklarını" yazdı.

Hedef İsrail-Suudi Arabistan Normalleşmesi mi?
İsrail ile İran arasındaki uzun süreli gölge savaş, İslam Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General İsmail Kaani'nin Hamas temsilcileri dâhil militan aktörlerle yaptığı koordinasyon toplantıları ve İsrail'e karşı saldırıları teşvik etmesi gibi gelişmelerle daha da yoğunlaşmıştır. İsrail, bu süreçte İranlı yetkilileri, bilim adamlarını ve Suriye'deki İran destekli güçleri hedef almıştır. Bu bağlamda, 7 Ekim Cumartesi günü Hamas liderliğindeki Filistinli direniş güçlerinin İsrail'e yönelik Aksa Tufanı Operasyonu başlatmasının İran'ın rolü ve hedefleri açısından önemli olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle Ali Hamaney'in 3 Ekim Salı günü yaptığı açıklamada, İran'ın İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine karşı kesin bir tutum sergilediği ve bu tür girişimleri eleştirdiği görülmüştür. Hamaney, İsrail ile normalleşme çabalarında bulunan ülkelerin "kaybeden ata oynadıklarını" ifade etmiştir. Hamas'ın saldırısından önce, İran basını ve siyasi çevreleri, İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki olası bir normalleşmenin engellenmesi gerektiği konusunda haberler ve yorumlar yapmıştır. Bu normalleşmenin İran'a zarar verebileceği, Körfez ile normalleşme süreçlerini etkileyebileceği ve bölgesel dengeyi değiştirebileceği belirtilmiştir. Özellikle Çin'in Kuşak Yol Girişimi’ne meydan okuyan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) projesinin açıklanması ve İsrail'in bölgesel entegrasyonunun hedeflendiği dönemde, İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesinin engellenmesi gerektiğine yönelik yorumlar yapılmıştır. İran basınında yer alan analizler, ABD'nin IMEC projesinin İran ve Rusya'yı izole etmeyi amaçladığı yönündedir.

8 Ekim 2023 Pazar günü İran basınında çıkan yorumların da odak noktasının İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi olduğu görülmektedir. İran Devrim Rehberi Ali Hamaney'e bağlı Keyhan Gazetesi, yayımladığı başyazısında Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonunu “perşembe günü Suriye'deki Humus Askerî Akademisine yapılan saldırıya” bir yanıt ve bölgedeki "dengenin bozulmasını" önleme çabası olarak nitelendirdi. İsrail ile devam eden bölgesel normalleşme süreci ve Riyad ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin düzelme ihtimali karşısında Ali Hamaney, salı günü İslam ülkelerinin büyükelçilerine yaptığı konuşmada memnuniyetsizliğini dile getirmiş ve bir kez daha İsrail'in "kökünün kazınmasını" talep etmişti. Devrim Muhafızlarına (DMO) yakın Cevan Gazetesi, Ali Hamaney’in Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine karşı çıkan konuşmasıyla eş zamanlı olmasını "çok öğretici" olarak nitelendirdi. Risalat Gazetesi, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarını bölge ülkeleriyle İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine karşı "geniş ve stratejik bir operasyon" olarak nitelendirdi. Sonuç olarak Hamas’ın başlattığı operasyonla İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesinin yavaşlatıldığı ya da en azından bir süre rafa kaldırıldığından söz etmek mümkündür. İran bu anlamda amacına ulaşmıştır.

İran-Suudi Arabistan Normalleşmesinin Geleceği
Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail-Suudi Arabistan normalleşme sürecini sekteye uğrattığı gibi İran-Suudi Arabistan normalleşmesine de muhtemel etkiler doğuracaktır. Pazar günü, Hizbullah'ın sınıra yakın bir bölgeden İsrail mevzilerine yönelik düzinelerce roket saldırısı gerçekleştirdiği gözlemlenmiştir. İsrail Ordusu ise bu saldırılara insansız hava araçlarıyla karşılık vermiş ve Hizbullah güçlerinin sınırlı bir sızma girişiminde bulunduğu raporları gelmiştir. Şu ana kadar her iki taraf da kayıpların minimum düzeyde olduğunu açıklamıştır. Hizbullah, askerî açıdan Hamas'tan daha etkili bir konumda olup daha fazla rokete sahiptir. Kuzey sınırındaki şiddet olaylarının büyük olasılıkla daha geniş bir çatışmaya yol açabileceği ve İsrail'in iki cephe üzerinde savaşmak zorunda kalabileceği öngörülmektedir. Bu durum, gelecekteki çatışmaların dinamiklerine bağlı olarak değişebilir. Bu çatışmaların şiddetlenmesi, İran'a yönelik tepkilerin artmasına neden olacaktır. Ayrıca, ABD'nin yaklaşımı da bu bağlamda önemlidir. Sonuç olarak, İsrail ile normalleşme sürecini sekteye uğratan bir İran'a olumlu bir şekilde bakılması muhtemel değildir ve ABD'nin bu konudaki tavrı da dikkate alınmalıdır. Ancak uzun vadeli düşünüldüğünde, İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesinin Körfez ülkelerinin İran ile ilişkilerini ve İran'ın bölge politikalarını olumsuz etkileyebileceği göz önünde bulundurularak, bu normalleşmenin sekteye uğramış olması İran-Suudi Arabistan normalleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.