Bakış

HTŞ’nin Yolu: Güç ve Meşruiyet Arayışı

Doğu Halep’in 2016 yılı sonunda muhalif kontrolünden çıkarak rejim hâkimiyetine girmesinin ardından Suriye iç savaşı, Esad rejiminin beka savaşı olmaktan çıkıp elde kalan muhalif bölgelerin yaşam savaşına evrilmiştir. 2022 itibarıyla gelinen noktada ise muhalifler şu an için Afrin-Azez-Cerablus-el-Bab hattıyla İdlib’in büyük kısmında varlıklarını sürdürmektedir. Çeşitli Suriye Millî Ordusu (SMO) güçleri kuzey Halep kırsalında Türkiye etkisi altında yerel otorite konumunda hareket etmektedir. İdlib ise Halep kırsalındaki muhalif yerleşimlerin aksine Türkiye’nin sadece rejim güçleriyle muhalifler arasındaki sınır hattında bulunan gözlem noktalarında askerî gücünün olduğu bir bölge olup iç dinamikler bağlamında Halep kırsalına kıyasla özerk bir yapıya sahiptir.

2015’te rejimden alınmasının ardından uzunca bir süre çok parçalı bir iktidar paylaşımına sahne olan İdlib bölgesinde son yıllarda hâkim güç Hey’et-i Tahriri’ş-Şam (HTŞ) olarak görünmektedir.  2017 sonrasında İdlib’de muhalif gruplar arasında patlak veren çatışma süreci 2019’da HTŞ’nin Ahraru’ş-Şam ve müttefiki unsurlara karşı askerî zaferi ve bölgedeki hâkimiyetini konsolide etmesiyle sonuçlanmıştır. Ayrıca bölgede HTŞ himayesinde kurulan Suriye kurtuluş hükûmeti de İdlib’in sivil idaresinde HTŞ’nin desteğiyle inisiyatif alarak Suriye muhalefetinin geri kalan kısmının siyasi temsilcisi olan Suriye geçici hükûmetinin İdlib’deki etkisinin sona ermesine yol açmıştır. 2017’nin son çeyreğinde İdlib merkezli olarak HTŞ desteğiyle kurulan Suriye kurtuluş hükûmeti içlerinde Suriye muhalefetinin ilk silahlı yapılanmasının kurucusu olan Riad el-Esad da dâhil olmak üzere HTŞ çizgisi haricinde de isimlerin bulunduğu bir yapılanma olarak faaliyete başlamıştır. Bununla birlikte HTŞ’nin desteği ve yönlendirmesiyle Suriye kurtuluş hükûmeti, İdlib ve çevresinde Suriye geçici hükûmetiyle ilişkili ofislerin kapatılması ve yerel konseylerin lağvedilmesinde rol oynayarak fiilen HTŞ’nin sivil hükûmeti rolünü ilk günden itibaren üstlenmiştir.

İdlib’de muhalif unsurlar arasında yaşanan siyasi ve askerî rekabetin keskinleşmesi bölgenin ve dolayısıyla Türkiye’nin güvenliğini tehdit eder seviyeye gelmiştir. İnisiyatif alınmadığı takdirde rejimin Rusya desteğiyle bölgeyi ele geçirmesinin mutlak olduğunu gören Ankara, bu gelişmenin tetikleyeceği yeni bir insani trajediyi önlemek için önce askerî gözlem noktalarıyla bölgeyi çevrelemiş, nihayetinde 2020 yılında yaşanan büyük kayıpları müteakip TSK tarafından gerçekleştirilen Bahar Kalkanı Harekâtı neticesinde bölgenin önemli bir kısmının muhafaza edilmesini sağlamıştır.

İdlib’de rejime karşı cephede savaşan gruplar arasında kapasite olarak en büyük yapı olan HTŞ, İdlib üzerindeki hâkimiyetiyle günden güne kapasitesini de arttırmaktadır. Buna ek olarak, bölgenin idaresi ve İdlib sivil kitlesiyle artan etkileşimler örgütün yönetsel kapasitesini de etkilemektedir. Bu hamleleriyle Suriye muhalefetinin içinde başat bir konum elde ederek kendini muhalefet için “olmazsa olmaz” konumunda tutmak isteyen HTŞ aynı zamanda uluslararası aktörler nezdinde de “meşruiyet” arayışındadır. Bu arayışlar, son yıllarda zirve yapmış olsa da örgütün Nusra Cephesi adıyla ilk kuruluşundan bu yana yaşanan sürece bakıldığında bugünlerin gelişi şaşırtıcı olmamıştır.