Husi Saldırıları ve ABD’nin Barışı Koruma Girişimi: Babülmendep Alt Bölgesel Sisteminde Küresel Rekabet

7 Ekim olaylarından itibaren Gazze’de süren çatışma, dünya deniz ticaretinin yaklaşık %40’ının dar geçidi (chokepoint) Babülmendep’e de yansıdı. Küresel aktörlerin askerî üsleriyle konuşlandığı Cibuti ve 2011 yılındaki toplumsal krizin 2015 yılıyla birlikte bölgesel güvenlik krizine dönüştüğü Yemen’in bulunduğu bu coğrafya, küresel ekonominin lojistiği açısından stratejik bir noktadır. Babülmendep Boğazı, 19 Kasım’da Yemen’deki Husilerin İsrail bağlantılı bir ticaret gemisi olan Galaxy Leader’a saldırı düzenlemesiyle gündeme geldi. Güvenlik ekipmanları bağlamında İran’dan destek alan Husilerin saldırıları takip eden günlerde de sürdü. Örneğin; Husiler tarafından 12 Aralık’ta Norveç’e ait Strinda adlı tankere bir füze saldırısı, 14 Aralık’ta Danimarkalı denizcilik şirketi A.P. Moller Maersk’e ait bir tanker ve 18 Aralık’ta da üç ayrı ticaret gemisine saldırı düzenlendi. Bu kapsamda ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya’yla birlikte “Refah Muhafızı Operasyonu” kurduklarını açıkladı. Buradan hareketle çalışmada; söz konusu gelişmeler bağlamında, uluslararası ticarette Kızıldeniz’in önemi, ABD girişiminin bölgesel yansımaları ve uluslararası sistemde yaşanan güç rekabetinin Babülmendep alt bölgesel sistemine yansımaları sorularına cevaplar aranmaktadır.

Uluslararası Ticarette Kızıldeniz’in Önemi

Ülkeler arasındaki ticaret hacmi, ekonomik koşullar, enerji fiyatları ve diğer çeşitli faktörlere bağlı olarak değişkenlik göstermesine rağmen Uluslararası Ticaret Odası (ICC) verilerine göre dünya ticaretinin yaklaşık %80’i deniz taşımacılığıyla gerçekleştirilmektedir. Uluslararası ticarette deniz taşımacılığının tercih edilmesindeki temel nedenler arasında; büyük hacimli yükleri taşıma kapasitesi, düşük taşıma maliyetleri, geniş bir rota ağına sahip olma avantajı ve çeşitli sektörler için uygun olması bulunmaktadır. Ancak lojistik stratejiler, aciliyet, maliyet ve sürdürülebilirlik gibi faktörler de göz önüne alındığında kara yolu, demir yolu ve hava taşımacılığı gibi diğer ulaşım yolları da ticarette önemli bir rol oynamaktadır.

Babülmendep Boğazı özelinde Kızıldeniz’in önemi; dünya ticaretinin en az %10’unun ve Avrupa ticaretinin de %40’ının geçtiği bir su yolu olması, havza ülkelerinin uluslararası ekonomi için önemli bir pazar olması, uluslararası insani müdahaleler ve iç çatışmaların yaşandığı Ortadoğu ve Afrika bölgelerinin kesiştiği konumda bulunması ve Avrupa-Asya hattında deniz altından geçen fiber optik ağların güvenliği meselesi olarak sıralanabilir. Dolayısıyla bu bölge tarihte olduğu gibi günümüzde de küresel güçlerin en önemli rekabet alanlarından birisi olmaya devam etmekte ve hâkim güç ABD ile yükselen bir güç olarak Çin, bu bölgeye odaklı ekonomik, siyasi, güvenlik ve sosyokültürel nüfuzunu artırma noktasında stratejiler geliştirmektedir.

ABD Girişiminin Bölgesel Yansımaları
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Kızıldeniz’de artan Husi saldırılarının serbest ticaret akışını tehdit ettiğini, masum denizcileri tehlikeye attığını ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini belirterek yeni oluşturulan Refah Muhafızı Operasyonu’nun uluslararası bir talebe dayandığına dikkat çekti. Nitekim Pentagon’dan yapılan açıklamada; Kızıldeniz’deki ticaretin güvenliğiyle ilgili Avrupa Birliği ve NATO’nun yanı sıra 43 ülkenin dışişleri bakanları, genelkurmay başkanları ve üst düzey temsilcileriyle görüşüldüğü belirtilmişti. ABD’nin Kızıldeniz’in güvenliğini sağlama noktasındaki temel amacı, uluslararası sistemin hâkim gücü olan bir aktör olarak müttefikleri nezdinde konumunu sürdürmektir. Bu iddiayı bölgesel yansımalar açısından tutarlı kılan dört temel nedene işaret edilebilir.

Bunlardan birincisi; deniz taşımacılığında öncü şirketlerin saldırı tehditlerinden dolayı gemilerini farklı rotalara yönlendirme kararı nedeniyle Kızıldeniz havzası ülkelerinin olumsuz etkilenmesidir. Örneğin, deniz taşımacılığı pazarının yaklaşık %40’ını temsil eden Maersk ve Hapag-Lloyd firmaları; 15 Aralık’ta yaptığı açıklamada, gemilerinin farklı rotalara yönlendirileceğini duyurmuştur. Bunu, benzer şekilde Fransız ve Çinli firmaların açıklamaları takip etmiştir. Dolayısıyla özellikle Mısır Süveyş Kanalı’ndan günde ortalama 50 gemi geçtiği ve bunların yaklaşık 4-9 milyar arası değerinde yük taşıdığı göz önüne alındığında Mısır’ın yanı sıra Cibuti, Cidde, Port Sudan ve Aden limanlarının da kayda değer oranda ticaret hacmini kaybedeceği açıktır.

İkincisi; Kızıldeniz’den geçen gemilerin savaş sigortası primlerinin yükselmesidir. Mevcut durumda Rusya ve Ukrayna limanlarındaki savaş riskinden dolayı gemi yükü değerinin yaklaşık %1’i sigorta primi olarak talep edilirken bu oran Kızıldeniz’de %0,7’ye yükselmiştir. Dolayısıyla Kızıldeniz’den geçmek isteyen ve 1 milyon ABD doları değerinde yük taşıyan bir geminin savaş sigortası 70 bin ABD dolarına tekabül ederken bu durum taşımacılık maliyetlerinin artmasına işaret etmektedir.

Üçüncüsü; gemiler için alternatif yol olan Ümit Burnu hattının maddi değer ve zaman açısından daha fazla maliyete sahip olmasının yanı sıra bu hat üzerindeki Gine Körfezi’nde de korsancılık tehdidinin bulunmasıdır. Birinci durum tedarik zincirinin aksamasından kaynaklı maliyetleri artıracaktır. İkincisi ise Husi saldırılarının Gine Körfezi’ndeki grupları teşvik etmesidir ki güvenlik maliyeti bu bölgede de artacaktır.

Dördüncüsü; Kızıldeniz’de 2017 yılından itibaren Mısır ve Suudi Arabistan öncülüğündeki Kızıldeniz Forumu’nun yansımalarıdır. Eritre ve İsrail’in dışlandığı Kızıldeniz Birliği toplantıları üç kez düzenlendi. ABD’nin; söz konusu Kızıldeniz havzası devletlerinin toplantısının ardından “Kızıldeniz NATO’su” kavramı bağlamında gündeme getirdiği küresel lojistiğin ekonomik güvenliği merkezli söylemi, söz konusu çok uluslu misyonla birlikte düşünülebilir. Bu durum bölge ülkelerinin “Kızıldeniz Birliği” girişimini de yeniden canlandırabilir. Ancak Sudan’daki çatışmalar, Somali’deki terör tehdidi, Eritre ve Etiyopya arasındaki gerilimler ve söz konusu toplantılarda Eritre’yle İsrail’in dışlanması bölgesel bir girişimin etkisini düşürmektedir.

Küresel Rekabetin Babülmendep Alt Bölgesel Sistemine Yansımaları
7 Ekim’deki Gazze olaylarının ardından Kızıldeniz’den geçen ticari gemilere yönelik Husi saldırılarından doğan bölgesel güvensizliğin uluslararası sistemdeki güç geçişi tartışmalarına da yansımaları bulunmaktadır. Bu durum, ticari gemilerin rotalarını değiştirmelerine ve daha güvenli rotalara yönelmelerine neden olmaktadır. Daha önceki yıllarda da bölgedeki korsanlık ve terör faaliyetlerinden kaynaklı sorunlar küresel ticareti olumsuz yönde etkilemiştir. Bu bağlamda Babülmendep’te küresel ticareti olumsuz yönde etkileyen korsan faaliyetleri ve terör sorunuyla mücadele etmek, ABD ve Çin de dâhil olmak üzere 6 ülkenin Cibuti’de askerî üsler açmasının amaçları arasındaydı. Bu üsler, söz konusu ülkeler için Yemen ve Afrika Boynuzu’ndaki terörle mücadele ve iç savaşlardan kaynaklı tahliye operasyonlarında önemli katkılar sağladı ki Çin de 2017 yılında Cibuti’de açtığı üssün temel amaçlarından birini 2011’de Libya ve 2015’te Yemen’deki vatandaşlarını tahliye süreçlerinde yaşadığı zorluklara dayandırmıştır.

Kızıldeniz Birliği konusu Çin tarafından ABD’nin “Kızıldeniz NATO’su” idealine karşı kullanılabilir ki Pekin’in 2017 yılında Cibuti’de resmî olarak açtığı askerî üs, bölge ülkeleriyle ekonomik ve diplomatik angajmanlarla etkisini artırmaktadır. Çin’in bölgede ABD’yle korsancılığa karşı ve Yemen krizinde diplomatik açıdan “dolaylı pragmatik iş birliği” yapması da göze çarpmaktadır. Fakat iki aktörün diğer konularda rekabet ettiği göz önüne alındığında benzer bir ilişki Babülmendep Boğazı alt bölgesel sistemindeki Husi saldırıları nezdinde de tecrübe edilebilir.

Sonuç olarak ABD-Çin rekabetinin Babülmendep alt bölgesel sistemine yansımaları; siyasi, ekonomik, güvenlik ve sosyokültürel açılardan bazı sonuçlar doğurabilir. Siyasi açıdan bu durum; bölgesel ittifaklar yoluyla Babülmendep havzası ülkeleriyle küresel aktörler arasındaki müttefiklik anlaşmalarını pekiştirebilir, ABD’nin küresel güvenlik sağlayıcı aktör rolünü konsolide edebilir, bölge ülkeleri arasında güvenlik iş birliğini teşvik edebilir. Ekonomik açıdan, bölgesel ticaret gelişebilir ve oluşan istikrar ortamında sürdürülebilir yatırımlar artabilir. Güvenlik açısından Husi saldırıları gibi tehditleri azaltmada önleyici tedbir işlevi görebilir. Sosyokültürel açıdan ise daha güvenli bir deniz yolu, bir taraftan bölge halklarının refahını artırırken diğer taraftan da çok uluslu askerî personelin etkileşimi, bölgede farklı kültürler arası anlayışı geliştirebilir.

Bu makale 29 Aralık 2023 tarihinde Anadolu Ajansı web sitesinde “Husi saldırıları ve Babu'l Mendeb'de küresel rekabet” başlığıyla yayımlanmıştır.