Irak’ta “Yeni” Sünni Ayaklanması: Maliki’nin Sonu mu Başlangıcı mı?

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Ortadoğu Danışmanı Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
23 Nisan 2013 günü sabah erken saatlerde Kerkük’te uzun süreden beri devam eden gösterilerde açlık grevine başlayan göstericilere Irak ordusunun müdahalesi sonucunda şimdiye kadar 85 kişinin öldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığı bildirilmektedir. Olaylar Kerkük’ün tamamında değil Sünni Arapların çoğunlukta yaşadığı Havice İlçesi ve Selahattin Vilayeti’ndeki Tuzhurmatu ilçesine bağlı Süleymanbeg Nahiyesi’nde gerçekleşmektedir. Halen devam eden olayların nasıl başladığı konusunda çeşitli spekülasyonlar bulunmaktadır. Bazı kaynaklar, önce göstericilerin ordu birliklerine ateş açtığını ileri sürerken, bazı kaynaklar da ordunun gösteriyi dağıtmak için başlattığı operasyonun şiddet eylemine dönüştüğünü iddia etmektedir. Ordunun gösteri alanlarında çeşitli silahlara el koyması göstericilerin olası bir çatışmaya önceden hazırlıklı olduğunu göstermesine rağmen olayların Irak’ta son dönemdeki siyasal gelişmelerden bağımsız olmadığı söylenebilir.
 
Olayların başlangıç noktası 2012 yılının sonunda Anbar, Musul ve Selahattin’de başlayan daha sonra Kerkük’e ve kısmen Diyala’ya ulaşan gösterilerdir. Bu gösterilerde Sünni Araplar temel olarak; ülkedeki Sünni Arap siyasetçilere yapıldığını iddia ettikleri baskılara son verilmesini, yeni terör yasasının güvenlik güçlerine tanıdığı keyfi uygulama ayrıcalığının iptal edilmesini; Maliki hükümetinin izlediği iddia edilen mezhepçi politikaların sonlandırılmasını; tutukluların serbest bırakılmasını ve Sünni bölgelerdeki yetersiz devlet hizmetlerinin artırılmasını talep etmişlerdir. Gösteriler zaman zaman şiddet eylemlerine sahne olsa da son günlere kadar önemli bir şiddet dalgası yaratmamıştır. Ancak Havice ve Süleymanbeg olayları ülkeyi hem yeni bir şiddet dalgasına hem de ciddi bir siyasi krize sürüklemektedir. Nitekim Havice ve Süleymanbeg’de Sünni Araplar kamu binalarını ele geçirmiş ve ordunun kuşatması altındaki bölgelerde ciddi bir direnişe hazırlık yapmaya başlamışlardır. Aynı şekilde Diyala’ya bağlı Celevle ve Karatepe’de ordu ve aşiret güçleri arasında çatışmalar başlamış, Kuzey Irak’taki peşmerge güçleri Kerkük civarına doğru hareketlenmeye başlamıştır. Anılan bölgeler Kerkük Bağdat yolu üzerindeki en stratejik geçiş noktaları olması, 2008 ve 2012 yıllarında gerek merkezi hükümet ile IKBY gerekse merkezi hükümet ile Sünni Arap aşiretleri arasında çatışmaların merkezi olması nedeniyle son derece önemli bölgelerdir. Dahası bu bölgelerdeki Havice ve Süleymanbeg’in bağlantı yolları olması ve çatışmaların etnik ve mezhepsel karakteri bu bölgelerin bağlantılı Musul, Anbar ve Selahattin gibi yerlere çatışmaların yayılma eğiliminde olmasına neden olabilir.
 
Bununla birlikte bu olayların daha spesifik olarak statüsü tartışılan Kerkük’teki istikrarsızlığı arttırması ihtimal dahilindedir. Zira Haviceli Sünni Arapların akrabalarının bir kısmı da Kerkük’ün merkezinde yaşamakta ve zaman zaman burada da gösteriler yapmaktadır. Merkezi hükümetin Kerkük’teki ağırlığını arttırma çabası içerisinde Sünni Araplardan aldığı destek, son gelişmelerle birlikte tükenmiş gözükmektedir. Bu durum Kerkük üzerinde IKBY’nin etkinliğini artırmasını beraberinde getirecektir. Kerkük üzerindeki mücadele güvenlik boşluklarını ortaya çıkarmasının yanı sıra siyasal çekişmeyi de derinleştirecek ve bu hükümet içerisindeki istikrarsızlığı da körükleyebilecek niteliktedir.
 
Olayların bu boyutunun yanı sıra hükümet içinde yarattığı kriz de bir erken seçimi tetikleyebilecek ölçüdedir. Zira uzun süredir bakanlar kurulu toplantılarına katılmayan Sünni Arap bakanların yanı sıra bir süredir bakanlar kurulu toplantılarını protesto eden Kürt bakanların da geçici olarak yeni bakanlarla değiştirileceğinin ilan edilmesi Irak hükümetinin neredeyse sadece Şii bakanlardan oluşur hale gelmesine neden olmuştur. Zaten hükümetin kurulmasından bu yana atanamayan bakanların (İçişleri, Savunma vb) durumu nedeniyle mevcut olan sorunlar iyice artmıştır. Üstelik son olaylar sonrasında istifa eden Sünni Arap bakanlar son aylarda Maliki’ye yakın olmakla suçlanan kişilerken, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de ılımlı karakteriyle bilinmektedir. Dolayısıyla Maliki Sünni Araplar ya da Kürtlerin neredeyse tamamıyla sorunlu hale gelmiştir. Bu durum Irak’ta hükümetin ömrünü büyük ölçüde tamamladığını göstermektedir. Güvenlik sorunları bahane gösterilerek kısa bir süre içinde erken seçime gidilmesi güçlü bir olasılık olarak görünmektedir. Eğer siyasi ve güvenlik nedenleriyle erken seçime gidilmezse Maliki’nin liderliğinde daha dar çaplı bir desteği olan ve Sünni Arapların ve Kürtlerin çoğunluğunun dışarıda kaldığı yeni bir çoğunluk hükümeti kurulması olasılığı artmıştır.
 
Özetle, bu gelişmeler Maliki’nin siyasi geleceğini belirleyecektir. Maliki’nin bu süreçten rakiplerini bastırarak tek bir güç olarak çıkması onun 3. Başbakanlık dönemi çerçevesinde yürütülen yasal tartışmaları aşmasını ve Şiilerin büyük bir kısmını peşinden sürüklemesini sağlayabilir. Bu Maliki açısından yeni bir dönemin başlangıcının işareti olabilir. Ancak olayların kontrolden çıkması ve güvenlik sorunun ülkenin geniş bir coğrafyasını kapsaması Maliki’nin bir daha başbakan olamayacağı ve ülkedeki siyasi denklemin baştan aşağı değişebileceği bir dönemi başlatabilir.