Irak’tan Seçim Öncesi Analizler 8: Başbakan Maliki’nin Seçim Sloganı Vatanseverlik, Bütünlük ve Nizam

Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Irak’ta 7 Mart 2010’da gerçekleştirilecek parlamento seçimlerine hazırlanan Kanun Devleti koalisyonun en önemli lideri hiç tartışmasız Dava Partisi’nin başkanı olan Başbakan Nuri El Maliki’dir. Kanun Devleti koalisyonu, resmi düzeyde birçok Sünni, Şii, Kürt ve Türkmen partisini içerisinde barındırmasına karşın gerçekte Başbakan Nuri el Maliki’nin liderliği altında çok sayıda küçük parti ve yerel aşiret liderinden müteşekkildir. Bağdat’ta yürüttüğümüz saha çalışmasında elde ettiğimiz verilere göre Başbakan Maliki’nin güçlü partilerle seçim ittifakı içerisinde yer almamasının temel nedeni 7 Mart 2010 sonrası dönemde de başbakanlığı ve önemli bakanlıkları talep ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Seçim öncesi koalisyon görüşmeleri sırasında Başbakan Maliki 2009 vilayet meclisleri seçimlerindeki oy artışına dayanarak seçim listesinde Dava Partisinin adaylarına daha fazla sayıda kontenjan verilmesinde ısrarcı olmuş ancak Maliki’nin talebi diğer partiler tarafından kabul edilmemiştir.    Başbakan Maliki mezhep, din, bölgecilik politikalarına karşıdır ve seçim sürecinde bu yönde bir politika yapmamaktadır. Dini ve etnik sembollerin seçim sürecinde kullanılmasının yasaklanmasından, seçimlerin açık listeyle yapılmasına kadar bir çok konuda Maliki yönetimi inisiyatif kullanarak Sadr, IİYK veya Kürdistan Listesinin politikalarına muhalefet etmiştir. Irak vatanseveriliği ve milliyetçiliği politikasını öne çıkartan Kanun Devleti koalisyonuna göre Başbakan Maliki güvenlik, ekonomi, petrol kaynaklarının işletilmesi ve ABD ile ilişkiler gibi birçok alanda Irak’ın birliğini ve çıkarlarını korumuş önemli bir liderdir. Maliki listesi, Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı ve diğer idari birimlerin mezhep ve kimlik temelinde bölüştürülmesine karşı açık bir muhalefet yürütmektedir. Seçimlerde siyasi olarak çoğunluk olmuş kesimin hükümeti kurma hakkı olduğuna inanmaktadır.   20 Mayıs 2006 tarihinde eski Dava Partisi Başkanı İbrahim Caferi’den boşalan başbakanlık koltuğuna oturan Nuri Maliki’nin ilk dönemlerinde ülke hızla bir mezhep savaşına doğru sürüklenmekteydi. İbrahim Caferi’nin mezhep çatışmalarını durdurma noktasında başarısız olması hükümete yönelik eleştirilerin dozajının artmasına ve en sonunda da Başbakanlıktan istifa etmesine yol açmıştı. Yeni hükümeti kurma çalışmalarının sürdüğü günlerde güvenlik güçleri Bağdat dahil ülkenin hiçbir bölgesinde kontrol kurabilmiş değildi. Bağdat’ın Sünni mahallerinde yaşayan Şiiler gruplar halinde evlerini terk ederken aynı şekilde Sünniler de Şii bölgelerinden çıkartılmıştı. Bunların yanı sıra Bağdat, Musul ve nüfusunun Türkmenlerden oluştuğu Telefar’de bile bir Şii’nin Sünni mahallesine ve Sünni’nin de Şii bölgelerine girmesi imkânsız hale gelmişti. Ayrıca Basra, Kerbela ve Necef gibi güney vilayetlerinde de Sadr’a bağlı Mehdi güçleri ile içerisinde Mehdi ordusu mensuplarının da ağırlıklı olarak bulunduğu güvenlik güçleri arasında gerginlik ve çatışmalar yaşanmaktaydı. Öte yandan ülkenin Sünnilerin yoğun olduğu vilayetlerinden Felluce ve Ambar gibi bölgelerde hem eski Baas mensupları hem de El Kaide’ye bağlı organizasyonlar şehirlerin kontrolü ele geçirmişti. 2006 baharında Şii partiler en sonunda Caferi’den boşalan başbakanlık koltuğuna bir dönemler Dava Partisi’nin Şam temsilcisi olan Nuri Maliki’nin getirilmesine karar verdiklerinde hem Kürt hem de Sünni partilerinden fazla bir itiraz gelmedi. Çünkü, tüm kesimler Maliki’yi kendi siyasal çizgilerini ve güçlerini tehdit edecek düzeyde güçlü bir lider olarak görmemişlerdi. Ancak, Maliki tüm öngörülerin aksine kısa sürede uyguladığı politikalarla Irak siyasetine damgasını vurmuş Şii, Kürt ve Sünni partilerin zayıflamasına yol açmıştır.   Nuri Maliki Başbakanlığa gelir gelmez öncelikli olarak güvenlik konusunu gündemine almış ve bazı radikal planları eleştirilere rağmen uygulamaya koymuştur. Bu çerçevede öncelikli olarak Basra, Amara, Necef ve Kerbela’da üstlenen Mehdi Ordusu’na karşı harekete geçmiş ve bu şehirlerdeki Sadr’a bağlı milis güçlerini etkisiz hale getirmiştir. Amerikan askerlerinin desteğiyle düzenlenen operasyonlar sırasında Bedr tugayları milislerinin de devlete bağlılığını güçlendirmiştir. Muhafazakâr bir Başbakan’ın Şii milislere müdahale etmesi ülke içinde beklenmeyen bir hamleydi. Ancak Maliki bununla da yetinmeyerek güney illerinde asayişi sağladıktan sonra Bağdat’a yönelmiş ve Sadr City’deki Mehdi milislerinin etkisini güç kullanarak ortadan kaldırmıştır. Şii bölgelerinde güvenlik sağlandıktan sonra Maliki ikinci iş olarak Sünnilerin yoğun olduğu vilayetlerde üstlenen El Kaide ve eski Baas unsurlarıyla mücadele etmiştir. Büyük çaplı operasyonların yanı sıra yerel Sünni aşiretlere dayanan ve Sahva birlikleri diye kamuoyunda bilinen Uyanış Konseylerini kurarak bölgedeki halkın desteğini arkasına almıştır. Uyanış Konseyleri sayesinde Başbakan Maliki hem Sünni bölgelerinde üstlenen el Kaide unsurlarının etkisini ortadan kaldırmış hem de Sünni kesimlerin rejimle işbirliği yapmasını sağlamıştır. Ortak operasyonların ardından bu bölgedeki terör ve güvenlik sorunu da hissedilir oranda giderilmiştir.   Başbakan Maliki’ye olan halk desteğinin artmasında rol oynayan bir diğer unsur ise Amerika ile ilişkiler ve petrol kaynaklarının işletilmesi konusunda uyguladığı politikalarla ilişkilidir. Iraklı yetkililer ve Amerikan yönetimi arasında uzun pazarlıklar sonucu SOFA olarak adlandırılan ve ABD’nin Irak’tan çekilmesini takvime bağlayan bir anlaşma yapılması Maliki’nin başarısı olarak görülmüştür. Aynı dönemde ABD başta olmak üzere petrol şirketlerinden gelen baskılara rağmen Başbakan Maliki hidrokarbon yasasını Meclisin gündemine almamıştır. Çok uluslu petrol şirketlerinin girişimlerine rağmen Irak petrol yasası çıkartılabilmiş değildir. Bununla birlikte son aylarda yabancı petrol şirketleriyle imzalanan anlaşmalar çıkacak yasa hakkında önemli bilgiler içermektedir. Söz konusu anlaşmalardan anlaşıldığı üzere Iraklılar geleneksel üretim paylaşımı anlaşmalarından ziyade, çıkarılan her varil petrol karşılığı (varil başına) bir ücret ödenmesi yönünde ve daha önceleri Kuveytliler tarafından geliştirilen bir formül üzerinde durmaktadırlar. Geri alım anlaşması olarak bilinen düzenleme ile Irak 2020’lere kadar üretimini günlük 12 milyar varile çıkartmayı hedeflemektedir. Başbakan Maliki petrol konusundaki gelişmeleri güvenlik alanında sağladığı başarılarla açıklaması ise dikkat çekicidir.   Maliki tüm bu konuların dışında özellikle Kerkük, tartışmalı bölgeler ve petrol kaynaklarının işletilmesi konularında Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile görüşmeyi kabul etmemesi hem Şii hem de Sünni Arapların Maliki’nin Irak milliyetçiliği vurgusuna olan güvenini artırmıştır. Caferi’nin aksine Arap kamuoyunda Maliki’nin mezhepçi bir politika izlemediği ve devlet adamı gibi sorunlara yaklaştığı yönünde bir algılama oluşmuştur. Kerkük’ün bir Irak şehri olduğunu ve Kürt yönetiminin Kerkük konusunda söz söyleme hakkına sahip olmadığını belirten Başbakan Maliki ayrıca tartışmalı bölgeler olarak görülen ve 2003 tarihinden beri Peşmergelerin denetiminde olan Diyala ‘ya bağlı Karatepe, Mendeli, Bedra, Cessan, Zirbati, Celevla ve Hanekin gibi yerleşim birimlerine Irak askerlerini sevk etmiştir. Başbakan Maliki peşmergelerin denetiminde olan Mahmur, Şengal, Şexan, Giyara, ve Musul’daki Peşmerge güçlerinin de çıkartılması yönündeki askeri baskılarını sürdürmüştür. Özellikle Kerkük üzerinde Irak birlikleri ile Peşmerge güçleri arasında yaşanan gerginlik en sonunda Amerikalılar araya girmesiyle çözümlenmiş ve Kerkük’te üçlü devriye görevinin gerçekleştirilmesi konusunda taraflar ikna edilmiştir. Ayrıca tartışmalı bölgelerde de Irak birlikleri ile Peşmerge güçleri arasındaki bölgelere Amerikan güçlerinin yerleştirilmesi gündemdedir. Doğal olarak Maliki’nin Bölgesel Kürt Yönetiminin Erbil, Duhok ve Süleymaniye vilayeti dışında kalan tüm bölgeleri tartışmalı topraklar olarak kabul etmemesi ve Peşmerge güçlerini bölgeden çıkartma girişimleri Arapların Başbakan’a olan desteğini artırmıştır.   Bu bağlamda 2010 Martındaki seçimlerde Başbakan Maliki’nin en önemli avantajı ve propagandası yukarı da belirtmiş olduğumuz icraatlarıdır. Güvenlik alanında sağlanan başarının ardından Irak vatanseverliği temelinde Kürt partileriyle çatışmayı göze alan Başbakan Maliki’nin merkezi yapıyı güçlendirme politikaları birçok kesim Irak’ın birliğini savunan kesimler tarafından desteklenmiştir. Nitekim 2009’daki vilayet meclisleri seçiminde Maliki’nin listesinin büyük bir başarı elde etmesinin temel gerekçesi de güvenlik alanındaki icraatları ve vatanseverlik temasına verdiği önem olmuştur. Başbakan Maliki başarılı bir şekilde Irak halkının bir kısmını ayrı federe bölgelerin kurulmasını savunan özellikle bazı Şii partilerin Irak’ı parçalamaya doğru sürüklediği konusunda ikna etmiştir. Nitekim Şii partilerin ayrı bölgesel yönetim oluşturma hedeflerini 2010 seçim sürecinde dile getirmekten kaçınmaları da dikkat çekicidir.   Seçim sürecinde Başbakan Maliki ağırlıklı olarak devlet ve devlet adamlığı kimliğine vurgu yapmaktadır. Maliki 2003 işgali sonrasında başlatılan yeniden yapılandırma sürecinde etnik ve mezhepsel gruplara idari sistem üzerinde kota hakkının tanınmasını eleştirmektedir. 2009 Ağustosunda Yeşil Bölgede yaşanan patlamaların ardından Maliki’nin güvenliği sağlayamadığı eleştirilerine dönük olarak kendisi hem İçişleri hem de Savunma Bakanlığındaki kota sistemi nedeniyle istediği önlemleri alamadığını ve eleştirel bir şekilde Anayasa değiştirilmeden de bu yapının süreceğini ifade etmiştir. Maliki’nin listesinden adaylarla yapılan görüşmelerde Kanun Devleti koalisyonun 2010 seçimlerinde Irak halkından kota sisteminin kaldırılması için kendisine destek vermeleri çağrısında bulunduğu görülmektedir. Maliki Amerikan modeli bir güçlü Başkanlık sistemi önermektedir. Başkanlık seçimi yapılmasını ve seçimlerde kazanan adayların ya da partilerin kendi hükümetini kurmaları gerektiği üzerinde durulmaktadır. Böylelikle kota sistemi aşılacaktır. Ancak, temel eleştiri demokrasi kültürünün gelişmediği bir ülkede Başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağı üzerindedir. Diktatörlük suçlamalarını reddeden Maliki ise mezhepsel ve etnik kota sisteminin ülkenin birliğini zayıflattığını ve hükümetlerin iş yapamaz hale geleceğini ileri sürmektedir. Halkın önemli bir kısmının yapılan tartışmaları yakından takip ettiği görülmekle birlikte bu konuda her iki tarafta güçlü bir toplumsal destek bulabilmiş değildir. Ayrıca Anayasa’nın değiştirilmesini zorunlu kılan yeni bir idari sistemin Iraklı gruplarca kabul edilmesi de oldukça güçtür.   Başbakan Maliki seçim sürecinde Bakanlık koltuğuna oturan kişilerin hükümetin başı olan başbakandan ziyade kendi partilerinin politikalarına öncelik verdiğini dile getirmektedir. Bu durumun icranın işleyişini ve hizmet etmesini imkansız hale getirdiğini dile getiren Başbakana göre Irak’ın bölgesinde etkili bir aktör olması için Anayasal düzende yeni düzenlemeler yapması gerekmektedir. Maliki açıkça var olan sistemle Irak’ın birliğinin sağlanamayacağını ileri sürmektedir. Bürokratik yapı sorun çözücü değil bilakis sorunlar yaratıcı bir şekilde işlemekte ve Anayasal olarak da bakanlıkların elindeki yetkiler buna izin vermektedir. Maliki’nin Irak milliyetçiliği sloganı tam da bu noktada dile getirilmesi dikkat çekicidir. Maliki yönetimi ayrıca Irak’ın birliği ve bütünlüğünün Başbakanlık otoritesinin güçlendirilmesiyle sağlanacağını, gevşek idari yapılanmanın ve kota sisteminin ülkenin birliğine zarar verdiğini ve parçalanmaya yol açtığını belirtmektedir.

Sonuç olarak Kanun Devleti listesinin seçim stratejisini Bağdat adayının sözleriyle şu şekilde özetleyebiliriz: “Devlet kanunla, nizamla yasalarla yönetilir. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması önemlidir. Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin Kürt yönetimine bağlanmasına karşıyız. Başkanlık sistemi idari yapı üzerindeki kota sisteminden kaynaklanan sorunların giderilmesine yol açacak bir çözümdür. Ve Iraklılar kudretli insana oy verir. Maliki şu an Irak’taki en kudretli kişi olarak görülmektedir. İstikrarın, güvenin ve ekonomik gelişmenin sürmesini destekleyen Iraklılar bizim listemize oy vereceklerdir.”