Irak’tan Seçim Öncesi Değerlendirmeler 6: Sünni Politikacıların Siyaset Dışına İtilmesi ve Sonuçları

Yrd.Doç.Dr. Veysel Ayhan, Ogün Duru
Irak’ta seçim propagandalarının başladığı şu günlerde aralarında milletvekili ve üst düzey parti liderlerinin de bulunduğu bazı Sünni politikacıların eski Baas Partisi üyesi olma suçlamasıyla seçimlere katılmasının yasaklanması, ciddi bir belirsizlik ve endişeyi beraberinde getirmiştir. Yasaklı adaylar arasında Irak Ulusal Diyalog Cephesi lideri Salih el Mutlak, Başbakan Yardımcısı ve Irak’ın Ulusal Geleceği lideri Rafi el-İsavi, Savunma Bakanı Abdulkadir el-Ubeydi ve Irak Uzlaşma Cephesi lideri Zafir el-Ani gibi isimler bulunmaktadır. 2003 tarihinden itibaren siyasal faaliyetlerini sürdüren ve 2005 seçimleri sonrası Irak Meclisinde temsil edilme hakkı elde eden politikacıların 2010 seçimleri öncesi seçime katılımlarının yasaklanması, yasaklama kararının hukuki olmaktan ziyade siyasi olduğuna işaret etmektedir. Nitekim Bağdat’ta görüştüğümüz birçok siyasetçi de Başbakan Yardımcılığı veya Savunma Bakanı gibi görevlerde bulunan kişilerin seçimlere günler kala Baasçı oldukları suçlamasıyla seçim dışına itilmesinin siyasi bir karar olduğu konusunda hemfikirdirler.   Yasaklanan kişiler arasında ismi bulunan Salih Mutlak, Sünni bloğun seküler kısmını temsil ederken Başbakan Yardımcısı ve Dr. Rafi El İsavi ise İslami kesim tarafından desteklenmektedir. Dolayısıyla yasaklama kararı Sünnilerin hem seküler hem de dini referans olan kesimlerinin temsilcilerini hedef aldığı açıktır. Yasaklama kararının dayanağını oluşturan Soruşturma ve Adalet Komisyonu'nun Başkanı Ali Faysal Lami, bir dönemler Amerikan taraftarı olarak bilinen ancak daha sonra İran’la yakınlaşan Ahmed Celebi’ye yakın bir isim. İlk kez Paul Bremer tarafından Baasçıları Temizleme Komisyonu adı altın kurulmasına karşın hiçbir karar almayan Komisyon daha sonraları 2008’in ilk aylarında da Soruşturma ve Adalet Komisyonuna dönüştürülmüştür. 2009 Vilayet Meclisleri seçimlerine katılan Salih Mutlak ve Zafer Ani gibi liderlerin Musul dışındaki Sünni bölgelerinde göstermiş olduğu başarı dikkatlerin bir kez daha üzerlerine çekilmesine yol açmıştır. 7 Mart seçimlerine Irak İslam Partisi eski başkanı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin ve Musul çıkışlı Hadba Listesi’nin de içerisinde yer aldığı Sünni partilerle birlikte Şii lider Iyad Allavi ile ittifak yaparak hazırlanan Mutlak ve Ani’nin Mecliste güçlü bir blokla temsil edileceği öngörülmekteydi. Eyad Allavi’nin liderliğini yaptığı Iraklılar Listesi bir anlamda Irak milliyetçiliği temelinde birleşen Şii-Sünni ittifakına dayanmaktaydı.   Yasaklamanın siyasal nedenlerle gerçekleştirildiğini öne süren kesimlere göre Iraklılar Listesi’nin 7 Mart 2010 seçimlerinden hükümeti kuracak çoğunluğu elde ederek çıkma ihtimali bulunmaktaydı. Bu kesime göre Sünni bloğun önemli bir desteğini arkasına alacak olan Iraklılar Listesi tüm Sünni vilayetlerinde ve Sünnilerin Şii Arap ve Kürtlerle birlikte yaşadığı il ve ilçelerde de önemli bir oy alacaktı. Irak İslam Partisi, Sünni oylarının önemli bir kısmını kaybetmişti. Allavi 2005 Aralığındaki seçimlerde %8’le 25 milletvekilliği çıkartmıştı. 2010 seçimlerinde Sadr grubu, ISCI ve Maliki’nin hem İran’la ilişkilerinden hem de hükümette uyguladıkları politikalardan rahatsız olan Şii seçmenin oylarının da Allavi’ye gitme olasılığı bulunmaktaydı. Bu durumda Allavi’nin tek başına yaklaşık 45 milletvekilliği çıkartması olasıydı. Iraklılar Listesinin, hükümeti kurmak için seçime Kürdistan Listesi, Goran ve İslami Parti adı altında 3 ayrı listeyle giren Kürt partilerinden biri veya ikisiyle ittifak yapması durumunda tek başına hükümeti kurması bile gündeme gelebilirdi. Böyle bir durumda muhafazakar diye bilinen Şii partilerin ve ittifakların hükümet dışı kalması olasılığı ortaya çıkmaktadır. Bu ise Şiiler açısından 2003 Irak işgali ile elde edilen kazanımların demokratik seçimlerle kaybedilmesi anlamına gelmektedir.   7 Mart seçim sonuçlarını şimdiden öngörmek mümkün olmamakla birlikte yukarıda değindiğimiz olasılığın matematiksel olarak gerçekleşme olasılığı bulunmaktadır. Oysa iktidarı silahla ele geçiren güçlerin bunu seçimler yoluyla bırakmasını beklemek pek de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla yasaklama kararının Sünni, Kürt ve Şii partiler açısından sonuçları üzerinde durmakta yarar vardır.   Sünniler açısından bakıldığında yasaklama kararı öncelikli olarak demokratik sürece olan güvenlerinin yok olmasına yol açmıştır. Sünnilerin seçimleri boykot etme yönünde bir karar almaları durumunda ise bu karar 2005’de olduğu gibi parlamento dışında kalmalarına yol açacaktır. Bunun Şii veya Kürtlerden ziyade Sünnilerin çıkarları üzerinde ciddi sonuçları olacağı açıktır. Parlamento dışında kalan Sünniler bir kez daha iktidar oyunun dışında kalacaklardır. Kürtler açısından ise, yasaklama kararının Sünni liderlerin alacağı kararlara bağlı olarak farklı şekilde yansımaları olacaktır. Eğer Sünniler seçime katılmayı boykot ederse Kürtler Parlamentoya daha fazla milletvekili göndereceklerdir. Kısa vadede kazançlı çıkacakları düşünülebilir. Ancak orta ve uzun dönemde Kürtler de Parlamento’daki Şii çoğunluk karşısında ittifak edebilecek bir bloktan yoksun kalacaktır. Şii partiler ve koalisyonlar hükümet kurma sürecinde tek başına hareket edebileceği gibi küçük bir Kürt partisiyle ittifak yaparak büyük Kürt partilerini iktidarın dışında tutabilir. Bu durumda Şii ağırlıklı hükümet tartışmalı bölgeler veya petrol yasasının çıkartılması gibi konularda tek başına hareket edecektir. Ayrıca Şii partiler üzerinde etkili olan İran’ın Kürt Yönetimi üzerindeki baskılarını Bağdat üzerinden gerçekleştirmesi bile gündeme gelecektir. Böyle bir durumda Kürt Bölgesel Yönetimi hem Bağdat hem de İran’ın baskıları karşısında yalnız kalacaktır.   Olası bir boykot kararının Şii partilere etkisi de dikkatle değerlendirilmelidir. Bağdat’ta görüştüğümüz bazı Şiilerin yasaklama kararının yalnızca Sünnilere yönelik olmadığını ve Şii adayları da içerdiğini öne sürmesi dikkat çekicidir. Kararı destekleyen Şii çoğunluğa göre Sünniler farklı adaylarla seçimlere rahatlıkla katılabilirler. Ancak, yasaklamanın bir bütün olarak Sünniler üzerinde yıldırıcı bir etki yaptığı gözden kaçırılmaktadır. Sünni kamuoyunda Başbakan Yardımcısı veya Savunma Bakanı’nın bile seçime girmesinin yasaklandığı bir dönemde seçime girmenin bir anlamının olmayacağı tartışılmaktadır.   Baasçıların iktidarı tekrar ele geçireceği yönünde yürütülen propagandalar bir yandan Şiilerin mezhepçi bir refkleksle sandığa gitmesine yol açabilecekken diğer yandan da mezhepsel ayrımının derinleşmesine ve Şiilerin daha sıkı şekilde bir araya gelmesine yol açacaktır. Bu durum doğrudan seçime katılımdan tutun da seçimde muhafazakar partilere oy vermeye kadar belirgin bir tutumun ortaya çıkmasına da yol açacaktır. Iraklı Şiiler 2003 sonrası elde ettikleri kazanımların ABD veya Baas’ı destekleyen komşu ülkeler tarafından ortadan kaldırılabileceğine dair bir algılama içindedirler. Bu yüzden eski rejimle ilişkili Sünnilerin ılımlı Şii ve Kürtlerle hükümet kurma olasılığını ciddi bir tehdit olarak algılayabilir. Şayet böyle bir algılama oluşmuşsa buna yönelik olarak da en iyi stratejilerin başında Iraklılar Listesi’nin içerisindeki güçlü Sünni liderlerin seçime girmesini engellemek gelmektedir. Allavi ittifakın zayıflamasıyla birlikte Maliki başta olmak üzere tüm Şii partilerin oy oranlarında bir artış yaşanabilir. 7 Marta kadar Şiileri hedef alan saldırıların gerçekleşmesi durumunda Maliki’ye gidecek Şii oyların diğer Şii partilere kayması olasıdır. Mezhepsel temeldeki şiddet olaylarının artması halinde ise Irak’ın güney illerinde Maliki vilayet meclisi seçimlerinde elde ettiği başarının gerisine düşebilir. Şii Cevat Bollani de Allavi’den kaçan oyların bir kısmını alabilir. Ancak bu durum diğerleriyle karşılaştırıldığında az miktarda bir oy anlamına gelmektedir. 7 Marta kadar Şii ve Sünnileri hedef alan karşılıklı şiddet olaylarının artması muhtemeldir. Ancak bu durum Sünnilerden ziyade Şiilerin Bağdat üzerindeki kontrolünü artırmasına yol açacaktır. Nitekim 14 şubat günü aralarında Salih El Mutlak'ın Ulusal Diyalog Cephesi'nin Bağdat bürosunun da bulunduğu 5 ayrı partiye bombalı saldırı düzenlenmesi hem zamanlama hem de adres olarak dikkat çekicidir. Bu tür provokasyonların karşılıklı olarak artması kısa sürede Şii oylarının belli ittifakların çatısı altında toplanmasına yol açabilir.    Sonuç olarak yasaklanma kararının siyasi bir hamle olduğu ve sonuçlarının da doğrudan Irak’ta 7 Martta gerçekleştirilecek parlamento seçimi sonuçlarını etkileyemeye yönelik olduğu ortadadır. Bu tür bir yasaklama kararını yalnızca Irak’ın iç dinamikleriyle anlamaya çalışmak yanıltıcı olabilir. Irak’ın yanı başındaki komşu ülkelerin Irak’taki çıkarları düşünüldüğünde bu ülkelerden en azından birinin de kararın alınmasında ciddi bir rol oynadığı ileri sürülebilir. Dolayısıyla Bağdat’tan bakıldığında seçim sonuçlarının ve ardından da kurulacak hükümetin Iraklıların oylarıyla değil önceden iyi hesaplanmış bazı taktiksel adımlarla belirlendiği bir sürecin yaşandığı görülmektedir.