İran – 5+1 Müzakereleri: Göstermelik Bir Oturum Mu?

Bayram Sinkaya ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Türkiye’nin ev sahipliği yapmak ve böylece dâhil olmak istediği İran ve 5+1 grubu (BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya) müzakereleri 1 Ekim’de, Cenevre’de yapılacaktır. İran heyetine Milli Güvenlik Sekreteri Said Celili, 5+1 grubunun heyetine Avrupa Komisyonu Dış Politika Komiseri Javier Solana başkanlık edecektir. 5+1’in Nisan ayında, İran’ın nükleer programının görüşülmesi için hazırladığı öneri paketine İran 5 Eylül’de yeni bir öneri paketi hazırlayarak cevap vermişti. Taraflar, İran’ın sunduğu öneri paketi üzerinden müzakerelere başlamak üzere Cenevre’de bir araya gelecektir. Ancak her iki tarafın da müzakere gündemleri ve müzakerelerden beklentileri farklı görünmektedir ve bu durumun müzakereleri olumsuz etkilemesi beklenmektedir.   Söz konusu toplantının amacı, 5+1 grubu için, İran nükleer programının görüşülmesi; İran’ın nükleer silah yapmadığına dair muhataplarını ikna etmeye yönelik olarak güven artırıcı önlemler üzerinde bir mutabakata varılmasıdır. Fakat İran tarafı hazırladığı öneri paketinde nükleer programını bahis konusu bile yapmadığı gibi, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad birçok defa İran’ın “nükleer haklarını” asla müzakere konusu etmeyeceklerini ilan etmiştir. Nükleer Silahların Yayılması Anlaşması’na (NPT) taraf olan İran, barışçı nükleer enerji programını bir hak olarak görmekte ve nükleer programı ile ilgili muhatap olarak Güvenlik Konseyi’ni değil, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı (UAEA) görmektedir. İran’ın 1 Ekim’de başlayacak müzakerelerde, öneri paketine paralel şekilde, genel uluslararası güvenlik sorunları, BM ve Güvenlik Konseyi’nin yeniden düzenlenmesi, kitle imha silahlarının önlenmesi ve yok edilmesi gibi kapsamlı konuları masaya getirmesi beklenmektedir.   Müzakerelerde 5+1 heyetine Solana başkanlık yapacak olmasına karşılık, 5+1 grubunun İran’ın nükleer programı hakkında hemfikir olmadığı belirtilmelidir. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya İran’ın nükleer programının nükleer silah üretmeyi amaçladığına inanırken, Rusya ve Çin’den bu konuda farklı açıklamalar gelmektedir.   Görüşmelere hazırlanılan süreçte Batı ülkeleri önemli bir hamle yapmıştır. ABD Başkanı B. Obama, İngiltere Başbakanı G. Brown ve Fransa Cumhurbaşkanı N. Sarkozy, 25 Eylül Cuma günü G-20 Zirvesinin yapıldığı Pittsburgh’da, İran’ın Kum kenti yakınlarında (Ferduu), UAEA’nın bilgisi dışında, gizli ve yeni bir uranyum zenginleştirme tesisi inşa ettiğini ilan etmiştir. Almanya Başbakan A. Merkel’in de kendilerini desteklediğini bildiren üç lider, nükleer programı hakkındaki endişeleri gidermek amacıyla uluslararası taleplere uyması için İran’ın iki ay süresi olduğunu, aksi halde daha ağır yaptırımlarla karşılaşacağını söylemiştir.    Bu gelişme İran’ın pozisyonunu oldukça güçleştirirken, Batılı ülkelerin görüşmelerin başarısız olması durumunda İran’a yaptırımlar uygulanması için uluslararası destek sağlaması, özellikle Rusya ve Çin’in iknası için işini kolaylaştırmış görünmektedir. Nitekim, Rusya’nın İran’ın nükleer programı karşısındaki tutumu belirgin bir şekilde değişmiştir. Devlet Başkanı D. Medvedev, İran’a yaptırım uygulanmasının kaçınılmaz olabileceğini söylerken, İran Dışişleri Bakanı M. Mutteki ile görüşen Rus Dışişleri Bakanı S. Lavrov İran’dan “sonuç beklediklerini” söylemiştir. İran ile önemli ticari ilişkileri olan Çin’in durumu ise hala netleşmemiştir. İran ile iyi ilişkilerine rağmen, Güvenlik Konseyi’nde daha önce İran’ın uranyum zenginleştirme programını durdurmaması durumunda yaptırımları öngören üç kararda da İran aleyhine oy kullanmıştır. ABD’nin kendi tarafına çekmeye çalıştığı Çin’in muhtemel yaptırım paketinin içeriğine göre yaptırımlara destek vermesi beklenebilir.    ABD ve Batılı müttefikleri, İran’a karşı yaptırım kararlarının bu dönemde oldukça etkili olmasını beklemektedir. ABD Savunma Bakanı R. Gates,  İran’ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve siyasi sorunları işaret ederek, ekonomik ve diplomatik baskının artırılarak sonuç alınabileceğini,  İran’ın nükleer politikasını değiştirebileceğini iddia etmiştir. Gates muhtemel ağırlaştırılmış yaptırımların bankacılık, teçhizat, doğalgaz ve petrol teknolojisini içerebileceğini söylemiştir.   Batılı ülkelerin hamlesine İran’ın karşılığı Ferduu tesisini bir an önce UAE denetimine açmak olmuştur. Batılıların iddiasına göre Ferduu tesisinin Batılı istihbarat kurumları tarafından tespit edildiğinin anlaşılması üzerine İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Başkanı Ali Ekber Salihi, 21 Eylül Pazartesi günü UAEA’na yazdığı mektupta tesisin varlığını kabul etmiş, ancak diğer tesisler gibi Ajansın denetimine açılacağını bildirmiştir. İranlı yetkililer, Salihi’nin mektubunun Batılı liderlerin açıklamasından önce yazıldığına işaret ederek, Batı ülkelerini müzakerelerin hemen öncesinde İran üzerinde baskı oluşturmaya çalışmakla suçlamaktadır. İran’ın diğer bir iddiası ise henüz bildirim yükümlülüğünün doğmamış olmasıdır. İlgili mevzuata göre nükleer tesisin işlemeye başlamasından 180 gün önce Ajans’a bildirilmesi gerekmektedir. Oysa söz konusu tesisin işlemeye başlamasına bir yıldan fazla zaman vardır ve İran’ın bildirim yükümlülüğü henüz doğmamıştır. İranlı yetkililer, Batılı muhataplarının aksine Ferduu tesisinin nükleer silah yapımı için uygun olmayacağını ileri sürmektedir ve bunu iki nedene dayandırmaktadır. Birincisi, tesiste sadece yüzde 5 oranında uranyum zenginleştirilecektir, oysa nükleer silah yapımı için uranyumun yüzde 90 civarında zenginleştirilmesi lazımdır. İkincisi, İran’ın diğer nükleer tesisleri gibi UAEA’nın denetimine tabi tutulacaktır.    Bu gelişmelerin İran’da “Kutsal Savunma Haftası”na denk gelmesi ve burada yapılan askeri törenler ve yeni füze denemeleri de müzakereler öncesinde İran’ı zor bir duruma düşürmüştür. Özellikle 28 Eylül Pazartesi günü 2000 km menzilli, karadan karaya Şahap 3 ve Sejjil füzelerinin test edilmesi ve askeri yetkililerin İsrail ve ABD saldırısı ihtimaline karşı tehditleri Batılı çevrelerde oldukça “provokatif” bulunmuştur. Askeri tatbikatlar ve komutanların tehditvari açıklamaları bir taraftan İran’ın gövde gösterisi olarak görülürken, diğer taraftan Batılı çevreler için İran tehdidinin ciddiyetini ön plana çıkarmıştır.   İran ve 5+1 grubu müzakerelerinden hemen önce, taraflar arasındaki ilişkilerin yeni bir nükleer tesisin ifşası, askeri tatbikatlar ve ABD’nin müzakerelerin sonuçsuz kalması durumunda daha ağır yaptırım kararları alınması çalışmaları gibi nedenlerle gerilmesi, müzakerelerin zaten zayıf olan başarı şansını oldukça azaltmıştır. Şimdi, her iki taraf da müzakereleri diğerinin “gerçek” niyetlerini ölçmek için bir “test” olarak görmektedir. 239 İran milletvekili 29 Eylül Salı günü yayınladıkları bildiride, bu müzakerelerin 5+1 grubu için test niteliğinde olduğunu belirtmiş, 5+1’den önceki “hatalarını” tekrarlamamalarını istemiştir. Keza, ABD Dışişleri Bakanı H. Clinton CBS’e verdiği demeçte İran’ın nükleer programının barışçıl olduğuna dair ikna edici deliller getirmesini beklediklerini söylemiştir.  Ancak kendi pozisyonunda önemli bir değişiklik yapmayan her iki taraf, diğer tarafın bu testte başarılı olacağını beklemektedir. İran Meclis Dış İlişkiler ve Mili Güvenlik Komitesi Başkanı Alaadin Burucerdi, İran’ın UAE ile işbirliği yapmaya devam edeceğini ancak Cenevre’de nükleer programı ile ilgili hiçbir koşulu kabul etmeyeceğini açıklarken; Clinton, İran’ın beklentilerini karşılayacaklarını sanmadığını söylemiştir. Bu durumda, 1 Ekim’de başlayacak olan görüşmeler taraflar aralarındaki sorunları çözmek için değil, sadece kendi argümanlarını güçlendirmek için bir araya geldikleri göstermelik bir oturum olmaya aday görünmektedir.