Bakış

İran ile Irak Arasında Sınıraşan Su ilişkileri ve Türkiye

Günümüzde Irak’ın yaşadığı su sıkıntısının temelinde yatan temel sebep, ülkenin 1980 yılından bu yana yaşadığı savaş, ambargo, işgal ve iç savaş döngüsünün bir türlü kırılamamasıdır. Diğer yandan havzanın bir diğer kıyıdaşı olan İran’ın uyguladığı su yönetimi pratikleri özellikle son yıllarda Irak’ın yaşadığı su sıkıntısının artmasında ve toplumsal düzeni bozacak sorunların ortaya çıkmasında ciddi bir rol oynamaktadır. Bu sorunlar özellikle 2018 yazında Basra’da meydana gelen toplumsal olaylarla artık ciddi bir ulusal güvenlik meselesine de dönüşmüş durumdadır.

Genel olarak Irak’ın yaşadığı su sorunun nedenleri arasında sayılan yukarı kıyıdaşların inşa ettiği baraj ve su depolama yapılarının etkileri ise genel çerçeve içine alınamayacak kadar karmaşık bir yapı göstermektedir. Yukarı kıyıdaşlar olarak Türkiye, Suriye ve İran’ın sınır aşan sular konusundaki tutumu ciddi farklılıklar göstermektedir. Suriye’nin 2011 yılından bu yana içinde bulunduğu iç savaş nedeniyle tarımsal faaliyetleri ve dolayısıyla sulama faaliyetleri azaldığı için, Irak’a Fırat Nehri’nden bıraktığı sularda bir artış olduğu söylenebilir.

Irak’ın diğer iki yukarı kıyıdaş komşusu olan Türkiye ve İran’ın tutumları ise ciddi biçimde farklılaşmaktadır. Türkiye ile Irak arasındaki sınır aşan su sorunlarının kökenini 1965 yılında Türkiye’nin Fırat Nehri üstünde Keban Barajı inşasına kadar götürmek mümkündür. Bu dönemde Türkiye barajın dolumu sırasında 350 m3/sn su bırakmayı taahhüt etmiş ve komşularının suya olan ihtiyacını görmezden gelmemiştir. Bu tutum daha sonra yine Fırat Nehri üstündeki Karakaya Barajı inşasında da devam etmiş ve Türkiye sınır aşan sular konusunda tutarlı politikasında ısrarcı olmuştur. Büyük bir kalkınma planı olarak hayata geçen GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ile inşası yapılan diğer baraj ve hidroelektrik santrallerinde de Türkiye aynı politikasını sürdürmüştür. 1991 yılında su tutulma işlemine başlanmış olan Atatürk Barajı’na ilişkin olarak da 1987 yılında Suriye ile imzalanan protokol ile Türkiye saniyede 500 m3 su bırakmayı taahhüt etmiş ve günümüze kadar da bu taahhüdüne sadık kalmıştır.

İran ise son beş yıldır, Irak’ın ana su kaynağı olan Dicle Nehri’ne katılan ancak İran’da doğan yan kollar üzerinde yoğun bir baraj inşasına girişmiş ve özellikle yaz aylarında Irak’a giden suları ya tamamen ya da büyük oranda kesmeye başlamıştır. Bu durum zaten ciddi bir su sorunu ile karşı karşıya olan Irak’a oldukça büyük oranda zarar vermektedir.

İran ile Türkiye’nin sınır aşan sular politikasını karşılaştırdığımızda İran’ın kendi topraklarından doğup Irak’a akan nehir sularını büyük oranda keserek ülke içine aktardığı görülmektedir. Oysa Türkiye’nin özellikle sınır aşan sularda böyle bir politikası bulunmamaktadır. Diğer yandan “İslam Devrimi” olarak ifade edilen rejim değişikliğinden sonra İran’ın ABD ile yaşadığı sorunlar neticesinde ambargolara maruz kalması, ülkenin karar vericilerinin tarımsal alanda kendi kendine yeterli olma politikalarına ağırlık vermesine neden olmuştur. Bu da tarımda sulamaya daha çok ağırlık verilmesine ve komşusu Irak’a akan suların üzerinde su depolama ve saptırma yapıları yapmasına neden olmaktadır.