İran’ın BRICS Üyeliği: Fırsatlar ve Zorluklar

Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi'nde İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Etiyopya ve Arjantin’in üyeliğe davet edildiği açıklanmıştır. Alınan kararla 1 Ocak (2024) itibarıyla BRICS'in üye sayısı 5’ten 11’e yükselecektir. İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Muhammed Cemşidi, İran’ın BRICS'e üye olmasını "tarihî bir gelişme" ve “stratejik başarı” olarak tanımlamıştır. Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ise, ülkesinin üye olarak kabul edilmesinin çok taraflılığı güçlendireceğini söylemiştir.  BRICS'in güçlendirilmesi ile İran'ın uluslararası çıkarlarını gözetme konusunda önemli bir uyum söz konusudur. İran ve BRICS arasında, çok kutuplu bir dünya düzeninin teşvik edilmesi, ABD'nin hegemonyasının zayıflatılması, G7 ve BM Güvenlik Konseyi gibi kurumların eşitsiz yapısı ve kararlarına eleştirel bir yaklaşım, dünya ekonomisinin ABD ekonomisine olan bağımlılığının azaltılması ve ABD dolarının uluslararası işlemlerden çıkarılması, ayrıca ABD ve Batı'nın uluslararası finansal kuruluşlardaki etkinliğinin azaltılması gibi konularda belirgin bir yakınlık söz konusudur. Ayrıca, Batı dışı uluslararası örgütler olarak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi yapıların rol ve konumlarının desteklenmesi, İran dış politikasının önemli bir parçasıdır.

Son dönemde ABD’nin küresel hegemon konumu, gücünün kademeli ve somut olarak azalmasına bağlı olarak yeni zorluklar ve rakiplerle karşı karşıyadır. Bu zorluklardan biri, ekonomik ve siyasi güçlerini kullanarak küresel tek kutuplu sisteme meydan okuyan ve uluslararası güç yapısında daha büyük bir rol arayışında olan yükselen küresel güçlerdir. Dünyada değişen dengeler Çin, Rusya, Hindistan gibi güçlerin küresel yönetimde daha önemli roller üstlenmelerine zemin hazırlamaktadır. Bu ülkeler arasında BRICS gibi çok taraflı bir örgüt fikri Rusya-Hindistan-Çin “stratejik üçgeni” (strategic triangle) vizyonuna kadar uzanmaktadır. Üç ülke arasındaki ilişkileri güçlendirme hamlesi, 2002 yılında RIC (Rusya, Hindistan ve Çin) Gruplaşması ve IBSA (Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika) Diyalog forumunun kurulmasıyla ilerleme kaydetmiştir. RIC ve IBSA, 2006 yılında ortaya çıkan ve 2009 yılında ilk zirvesini gerçekleştiren BRICS'in öncülü iki önemli mekanizma olmuştur.

BRICS grubu küresel nüfusun %42'sini ve dünya ekonomisinin yaklaşık %26'sını oluşturmaktadır. Ancak mevcut uluslararası ekonomik sistem BRICS gibi yükselen ekonomilerden ziyade ağırlıklı olarak ABD ve Batı'ya fayda sağlamaktadır. Bu durum, küresel ekonomiye yaptıkları önemli katkılara rağmen BRICS üyelerinin IMF'deki sınırlı oy gücüyle örneklendirilebilir. Dahası, ABD dolarının hâkim uluslararası rezerv para birimi statüsü, ABD'ye küresel ticaret ve finansal işlemlerde önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu durum BRICS ülkelerini ABD dolarının hâkim olduğu sisteme alternatifler aramaya ve uluslararası ticarette kendi para birimlerinin daha fazla kullanılmasını teşvik etmeye yöneltmiştir. Buna ek olarak, Dünya Bankası ve IMF gibi Batı liderliğindeki kurumların uluslararası ekonomi politikalarını şekillendirmedeki hâkimiyeti, küresel ekonomik karar alma süreçlerinde daha fazla temsil ve etki arayışında olan BRICS ülkeleri için bir tartışma konusu olmuştur. Bu zorluklara karşılık olarak BRICS ülkeleri kendi aralarında ekonomik iş birliğini güçlendirmek için adımlar atmışlardır. Finansal iş birliğini geliştirmek ve altyapı ve kalkınma projeleri için alternatif bir finansman kaynağı sağlamak amacıyla BRICS’in beş üyesi 2014 yılında Yeni Kalkınma Bankası (NDB) ve Koşullu Rezerv Düzenlemesi (CRA) gibi kurumları kurmuştur. Bu çabalar, BRICS üyelerinin, başta ABD olmak üzere Batılı küresel hegemonyaya karşı yumuşak denge stratejileri takip ettiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, 1979 İslam Devrimi'nden bu yana ABD ile gergin ve sorunlu ilişkilere sahip olan İran, BRICS üyeleri gibi yeni aktörlerin güçlenmesini, tek kutuplu yapıdan çok kutuplu dünyaya dönüşümü ve bunun desteklenmesini kendi çıkarlarına uygun görmektedir.

Dünyanın en büyük ikinci gaz rezervlerine sahip olan İran, BRICS grubuna katılma niyetini ilk olarak Haziran 2022'de açıklamıştır. Bu durum özellikle İran’ın “direniş ekonomisi” yaklaşımının bir parçası olarak Batı baskısından yalıtılmış bir finans kanalı yaratma çabası için önemlidir. Tahran yönetiminin, Rusya ve Çin ile derinleşen ilişkileri, Brezilya'yla özellikle Lula'nın seçilmesinden sonra giderek ısınan ilişkileri ve Hindistan ile Güney Afrika'nın Ukrayna'daki savaşa karşı çekimser tavrıyla birlikte BRICS üyeliğini hızlandırma kararı almıştır. Ayrıca Joe Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya yönelik yarattığı hayal kırıklığı Tahran'ın Moskova ve Pekin'e daha fazla yönelmesine neden olmuştur. Tahran’ın "Doğu'ya Bakış" politikası bu çerçevede anlam kazanmaktadır.  Bu nedenle, Tahran yönetimi ABD'nin İran'ı izole etme çabalarını aşmak için ŞİÖ ve BRICS gibi Batı dışı kurumlarla yakınlaşmıştır. ŞİÖ ve BRICS, Batılı kurumların yerini alacak yapılar değildir. Ancak artan uluslararası rekabet, ŞİÖ ve BRICS gibi Batılı olmayan örgütlerin dengeleyici rolünü daha da arttırmaktadır.

BRICS Üyesi İran İçin Fırsatlar
Büyük ölçüde ortak ekonomik meselelerle başlayan BRICS toplantılarının kapsamı yıllar içinde siyasi gelişmeler (Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki durum, Afganistan, İran ve Suriye), küresel yönetişim kurumları (BM, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası), uluslararası terörizm, iklim değişikliği, gıda ve enerji güvenliği, kamu sağlığı, Milenyum Kalkınma Hedefleri (MDGs), açık ve kapsayıcı uluslararası ticaret, küresel tedarik zincirleri ve uluslararası ekonomik ve finansal durumu da içerecek şekilde önemli ölçüde genişlemiştir. Yakın geçmişte BRICS net bir stratejik renk kazanmıştır. Beş ülke İran'daki nükleer mesele, Suriye'de devam eden insani kriz ve Mali ile Batı Afrika'daki kargaşa gibi küresel önem taşıyan konularda ortak tutumlar sergilemeye başlamıştır. BRICS ülkelerinin ulusal güvenlik danışmanlarının yıllık toplantısı, dünyanın farklı bölgelerinde karşı karşıya kalınan çok sayıda güvenlik tehdidine ilişkin ortak tutumların geliştirildiği gerçek bir foruma dönüşmüştür. İran üyelikle böyle bir platformu görece etkileme fırsatı elde etmiştir.

İran'ın petrol ve doğal gaz rezervleri, özellikle Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımları ve Pekin ile Washington arasındaki yoğun rekabet nedeniyle dünyada enerji geriliminin arttığı bir dönemde, BRICS için İran önemli bir stratejik ortak hâline geline gelmektedir. İran, Basra Körfezi'nde ABD müttefiki olmayan tek enerji üreticisidir. ABD-Çin rekabetinin bir çatışmaya dönüşmesi durumunda Çin'e enerji tedarik etmekten kaçınmayacaktır. Çin, petrol ithalatının yaklaşık %45'ini Ortadoğu'dan yapmaktadır ve İran, Çin'in petrol ve gaz ihtiyacının %8'ini karşılayarak Suudi Arabistan'dan sonra Çin'in en büyük ikinci petrol tedarikçisi konumundadır. İran aynı zamanda Hindistan'ın da önemli bir petrol tedarikçisidir. İran gibi gelişmekte olan ekonomilerin güvenli ve güvenilir enerji ortaklarına yönelik artan talebi, stratejik enerji ortakları arayan BRICS ülkelerinin ihtiyaçlarıyla örtüşmektedir. Dolayısıyla, İran üyeliğiyle BRICS ile faydalı, güvenli ve uzun vadeli bir iş birliği imkânı elde etmiştir. Ancak İran’ın BRICS grubu ile arasında çok sayıda ve çeşitli iş birliği unsurları olmasına rağmen, ilişkileri tehdit edebilecek faktörler de vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: İran ve Rusya arasındaki anlaşmazlıklar, Çin ve Rusya, Çin ve Hindistan arasındaki çatışmalar ve BRICS içindeki rakip güçlerin ve grupların varlığı ve bunların diğer üyeler üzerindeki etkileri. Ayrıca İran-BRICS ilişkilerinin dinamiklerini etkileyebilecek jeopolitik meseleler ve bölgesel gelişmeler de mevcuttur.

BRICS Üyesi İran İçin Zorluklar
ABD'nin İran’a yönelik yaptırımları, Donald Trump’ın 2018 yılında nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilmesinden sonra önemli ölçüde yoğunlaşmıştır ve İran'ın BRICS üyeleriyle ilişkilerindeki en büyük zorluklardan biridir. BRICS üyelerinin her biri ayrı ayrı ABD ile kapsamlı finansal ve ticari ilişkiler sürdürmektedir ve ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları bu ülkelerin İran ile iş yapmasında zorluklara neden olmaktadır. ABD yönetimi İran ile iş yapmaya devam eden tüm kuruluşlara cezai tedbirler uygulamakta ve bu da BRICS üyeleri arasında İran ile ekonomik etkileşimlerinde tereddüt ve ihtiyat yaratmaktadır. Yaptırımlar İran'ın petrol ihraç etme ve normal ticaret yapma kabiliyetini etkilemiştir ve BRICS üyelerinin ABD cezalarından kaçınırken İran'la ekonomik ilişkilerini sürdürmelerini ve genişletmelerini zorlaştırmıştır. ABD’nin İran'a yönelik kapsamlı ve sert yaptırımları diğer BRICS üyeleri ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin önünde bir engel olarak durmaktadır.

Ayrıca BRICS üyesi ülkeler eşit bir ekonomik düzeye sahip değildir. Satın alma gücü paritesine göre Çin başı çekerken ardından Hindistan, Rusya ve Brezilya gelmektedir. Güney Afrika ise son sıradadır.  BRICS üyeleri arasında, özellikle de Çin ve Güney Afrika arasında göze çarpan bu ekonomik eşitsizlik, BRICS ülkeleri için ekonomik arenada farklı konumlar ve roller yaratmıştır. Dolayısıyla İran ve tüm BRICS üyeleri için tek tip ve eşit bir ilişki tanımlamak mümkün değildir. Sonuç olarak İran dış politika doktrini çerçevesinde, ekonomik diplomasinin geliştirilmesine önem vermektedir. İran'ın bölgesel ekonomik örgütlerdeki aktif varlığı ve bu örgütlere katkısı küresel ve bölgesel siyasi gücünü pekiştirecektir. Ancak ABD yaptırımları nedeniyle ekonomik etkilerin aynı düzeyde olması beklenmemektedir. Ayrıca yakın zamanda gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütüne daimî üyeliğiyle düşünüldüğünde İran’ın BRICS üyeliği çok taraflılık politikasının bir diğer ayağını oluşturacaktır.