İsrail-Filistin Çatışmasına Kuzey Afrika Ülkelerinin Yaklaşımı ve Türkiye

Filistinde Gazzeli gruplar, 7 Ekim Cumartesi günü onlarca savaşçının Gazze Şeridi yakınlarındaki İsrail kasabalarına girdiği yoğun bir saldırı başlatmıştır. İsrail Ordusunun karşılık verdiği çatışmalar, kapsamlı bir kara harekâtının beklendiği bu günlerde İsrail Hava Kuvvetlerinin sivil hassasiyetinin gayet düşük olduğu gözlemlenen saldırılarıyla hâlen devam etmektedir. Aksa Tufanı” adı verilen operasyon sonrasında yaşanan çatışmalarda yüzlerce İsrailli ve Filistinli öldürülmüş ve binlercesi de yaralanmıştır. Ayrıca çok sayıda İsrailli asker ve sivil de söz konusu gruplar tarafından Gazzeye götürülmüştür.

İsrailin Filistin topraklarında kurulduğu 1948 yılından bu yana Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle Tel Aviv arasında üç büyük savaş yaşanmış ve son yıllarda ilişkilerde normalleşme girişimiyle olumlu yönde bir siyasi ortam düşüncesi hâkim olmaya başlamıştı. Ancak son saldırıyla bu ortam bozulmuştur. İsraille ilişkilerini normalleştirme sürecine giren Fas ve Sudan da dâhil olmak üzere Kuzey Afrika ülkelerinde yaşayan halklar, Filistinlilere destek mitingleri düzenlemiştir. Çalışmada, Kuzey Afrika ülkelerinin (Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır ve Sudan) Gazzeli grupların İsraile saldırısı sonrası yaklaşımları ve çatışmanın çözümüne yönelik Türkiyenin de dâhil olduğu muhtemel adımlar incelenmektedir.

Normalleşmeye Karşı Ülkelerin Yaklaşımı: Cezayir, Tunus ve Libya
Gazzeli grupların İsraile saldırıları sonrası Cezayir, Tunus ve Libyalı liderler tarafından yapılan açıklamaların tonu oldukça sert olmuş ve bu yönüyle özellikle Fas ve Sudan’ın tepkilerinden ayrışmıştır. Tarihsel süreçte Filistinli grupların İsraile karşı mücadelesine destek veren bu ülkeler, son çatışmalarda da hem halk hem de yönetim nezdinde söz konusu dış politika yaklaşımını korumuştur. Nitekim İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrailin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirme çerçevesindeki girişimine karşı her üç ülke de karşı durmuştur. 

Çatışmaların uluslararası medyaya rapor edilmesinin ardından Cezayir, uluslararası topluma Filistin halkını koruma için müdahale çağrısında bulunmuştur. Bu kapsamda Cezayir Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada Cezayirin, onlarca Filistinlinin hayatına mal olan İsrailin Gazze Şeridine yönelik zalimane” saldırılarını büyük bir endişeyle takip ettiği, Siyonist işgalin baskı ve zulüm politikasında” ısrarcı olduğu ve başkenti Kudüs olan 1967 sınırlarına dönülmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca 11 Ekimde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ile mevkidaşı Abdülmecid Tebbun arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirilmiş ve çatışmanın çözümüne dair arabuluculuk konusu gündeme alınmıştır.

Tunus Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Filistinlilerin bağımsız bir devlet kurma haklarına dikkat çekilmiş ve Tunusun dünya çapındaki tüm vicdanlı” insanların, Siyonistlerin” Filistinlilere karşı işlediği yüzlerce katliamı hatırlayıp onların yanında yer alması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca açıklamada, İsrailin barbarca yürüttüğü saldırıları” durdurması çağrısında bulunulmuştur. Bunun yanı sıra iç siyasi ve ekonomik krizle de mücadele eden Tunusta Filistine destek mitingi düzenlenmiş ve ülkede siyasi düşünce farklılıklarına rağmen birlik ortamı doğmuştur.

Libya tarafından yapılan açıklamalar ise Başbakan Abdulhamid Dibeybe, Dışişleri Bakanlığı, Devlet Yüksek Konseyi ve Tobruk merkezli parlamento tarafından yapılmış ve ortak siyasi yaklaşım dikkat çekmiştir. Bu kapsamda Millî Birlik Hükûmeti’nin (MBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Libya halkının Filistinlilere desteğine dikkat çekmesinin yanı sıra Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Gazze Şeridine insani yardımların ulaştırılmasının ve Gazzedeki Filistin halkına su, elektrik ve temel gıda ihtiyaçlarının temin edilmesi konusunu görüşmüştür. Libya Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Filistinlilere eziyetler, Mescid-i Aksaya yönelik ihlaller ve Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına karşılık Filistin direnişinin tepkisinin sonuçlarından İsrailin sorumlu olduğuna dikkat çekilmiştir. Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından yapılan açıklamada saldırıları Filistin halkının meşru müdafaa hakkı olarak nitelendirilmiş, İsrail tarafından Gazzeye yönelik başlatılan ve 250 kişinin hayatını kaybettiği hava saldırıları kınanmıştır. Tobruk merkezli parlamento ise Filistin halkına ve onların özgürlük mücadelesine olan bağlılıklarını bildirerek tüm Arap halklarını Filistin davasına yönelik desteğe çağırmıştır. Ayrıca dönemin MBH Dışişleri Bakanı Necla Menguş, İtalyada İsrailli taraflarla gizli toplantı yapmasının ortaya çıkmasının ardından toplum nezdindeki protestoların ardından geçtiğimiz aylarda görevden alınmıştı ki günümüzde de Filistin meselesinin Libya toplumunu tüm farklı düşüncelere rağmen birleştirdiği görülmektedir.

Normalleşme Sürecindeki Fas ve Sudan’ın Yaklaşımı
Fas ve Sudan, İsraille İbrahim Anlaşmalarını imzalayarak normalleşme sürecini sürdüren iki Kuzey Afrika ülkesidir. Rabat ve Hartum yönetimlerinin söz konusu anlaşmaları imzalamalarında pragmatik dış politika tercihi bulunmaktadır. Dönemin ABD Devlet Başkanı Donald Trump’ın girişimiyle söz konusu anlaşmayı imzalayan Fas Krallığı’nın amacı Batı Sahra toprakları üzerindeki hâkimiyetinin Batılı aktörler tarafından tanınarak uluslararası toplum nezdindeki gücünü konsolide etmekken, Sudan’ın amacı ise Nisan 2019da Ömer el-Beşir yönetiminin düşürülmesinin ardından Batılı aktörlerle ilişkilerini güçlendirme noktasında ABDnin siyasi ve ekonomik yaptırımları tam anlamıyla kaldırmasıdır. Her iki ülke de temel amacına ulaşırken, söz konusu ülkelerin toplumlarından kayda değer anlamda tepkiler yükselmiş ve protesto gösterileri gerçekleşmiştir. Nitekim Gazzeli grupların İsraille çatışmasının ardından da söz konusu ülke halkları Filistine destek mitingleri düzenlemiş ve yönetimlerinin İsraille normalleşme sürecini askıya alması çağrısında bulunmuştur. 

Bu kapsamda Fas Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Gazze Şeridinde derinleşen çatışmalarla ilgili endişe duyulduğu ve hangi taraf olursa olsun sivillerin hedef alınmasının kınandığı kaydedilmiştir. Ancak Fas’ın, parlamentodaki en büyük partilerinden biri, Gazzeli grupların eylemlerini kahramanca” ve günlük ihlallere karşı meşru bir tepki” olarak nitelendirmiştir. Dolayısıyla Fas’ın toplum nezdindeki Filistin yaklaşımıyla yönetim arasında kayda değer oranda bir fark bulunmaktadır. Sudan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise şiddetin Filistin meselesine uluslararası ilginin azalmasından kaynaklandığına ve Sudan’ın Filistin halkının bağımsız bir devlete sahip olma yönündeki meşru haklarına verdiği desteği yinelediğine dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla Fas ve Sudan tarafından yapılan açıklamaların diğer bölge ülkelerine göre sınırlı kalması dikkat çekmektedir.

Çatışmanın Çözümünde Mısır’ın Konumu ve Türkiye
Mısır, İsrail ile on yıllar önce barış anlaşması imzalamış ve İsrail-Filistin çatışmasında uzun süredir arabulucu olarak görev almıştı. Ancak ülkede, özellikle de şiddet olaylarının yaşandığı dönemlerde İsrail karşıtı duyguların yükselmesi dikkat çekmektedir. Nitekim çatışmaların ardından Mısır’ın İskenderiye kentinde İsrailli turistler yerel polis tarafından öldürülmüştür. Diğer taraftan Mısırlı bir yetkili, İsrail'in kaçırılan vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için Kahireden yardım istediğini ve Mısır istihbarat şefinin bilgi almak için Hamas ve İslami Cihatla temasa geçtiğini belirtmiştir. Yetkiliye göre, Filistinli liderler rehinelerle ilgili henüz genel resme” sahip olmadıklarını iddia etmiş ancak Gazzeye getirilenlerin bölge genelinde güvenli yerlere” götürüldüğünü belirtmiştir.

Mısır’ın, taraflar arasında tırmanan çatışmanın yoğunluğunun düşürülmesi ve müzakere aşamasına geçilmesi için diplomatik girişimde bulunması dikkat çekmektedir. Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Sisinin, Gazzedeki gelişmeleri Stratejik Kriz Yönetim Merkezi”nde bizzat takip ettiği vurgulanmıştır. Açıklamada, Cumhurbaşkanı Sisi durumu kontrol altına almak ve taraflar arasındaki gerilimin daha fazla tırmanmasını önlemek için Dışişleri Bakanı Samih Şükrü’ye bölge ülkeleri ve çatışan taraflarla temasların yoğunlaştırılması talimatı verdiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca Sisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanla telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir.

Diğer taraftan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 – 14 Ekim 2023 tarihlerinde Mısıra ziyaret gerçekleştirmiştir. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerde 2021 yılından bu yana normalleşme süreci devam etmektedir ve Temmuz 2023te her iki ülke de karşılıklı olarak  maslahatgüzar seviyesindeki ilişkilerini tekrar büyükelçilik seviyesine çıkarmıştır. Bu kapsamda Türkiye ve Mısır’ın Ortadoğu siyasetindeki ortak önceliklerinden biri de Filistinin hak mücadelesidir. İki ülke, uluslararası hukuk çerçevesinde Filistinin meşru haklarının korunması konusunda taviz vermezken İsraille de dengeli bir politika izlemektedir.

İsrailin Filistinliler karşısında güç dengesini koruyabilmesi ve küresel güçlerin desteğiyle Filistine kendi pozisyonunu empoze edebilmesi, başta Türkiye ve Mısır olmak üzere İslam coğrafyasının büyük bir kısmında kabul edilmemektedir. Fidan’ın mevkidaşı Şükri ile Kahirede gerçekleştirdiği görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Filistin meselesinde iki ülkenin aynı yerde durduğu, sorunun Filistin devletinin kurulmasıyla çözüme kavuşabileceği ve çatışmanın çözüme kavuşturulması noktasında ortak hazırlığın olduğu ancak daha net bir açıklama için olgunlaşmasının beklendiği belirtilmiştir.

Bu kapsamda Türkiye ve Mısır’ın en önemli üyesi olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı, Mısır’ın belirleyici bir parçası olduğu Arap Devletleri Ligi ve Afrika Birliği (AfB) gibi farklı küresel ve bölgesel kuruluşlar yoluyla Gazzeli gruplar ve İsrail arasındaki çatışmanın çözüme kavuşturulması noktasında iki aktörün öncülük edebileceği diplomatik araçlar bulunmaktadır. Söz konusu görüşme sonrası yapılan açıklama kapsamında her iki aktör için de öncelikli adımın Gazzeye insani koridorun açılması amacıyla İsrailli tarafların ikna edilmesi olduğu anlaşılmaktadır. İkincil adım olarak ise söz konusu kuruluşlar yoluyla bölge devletleriyle alınacak kararlar çerçevesinde çatışan taraflar arasında barış için arabuluculuğun gerçekleştirilmesi mümkün olabilir.

Sonuç olarak, Kuzey Afrika ülkeleri arasında Cezayir, Tunus ve Libya, diğer aktörlere nazaran katı bir tutum benimsemekte; İsraille ilişkilerini normalleştirme sürecinde olan Fas ve Sudan ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemekte; Gazzeyle kara sınırına sahip olan Mısır ise çatışmaların durdurularak uluslararası toplumun bölgede barışı sağlanması için inisiyatif alması gerektiğine dikkat çekerek Gazzeye insani yardımın sağlanması noktasında hem küresel ve bölgesel aktörlerle hem de çatışmanın taraflarıyla iletişimini sürdürmektedir. Dolayısıyla Mısır, çatışmanın çözüm yollarına vurgu yapmaktadır ve önümüzdeki süreçte arabuluculuk rolünde iç siyasi aktörlerin de kabul edebileceği aktif ve etkili olabilecek temel aktördür.