İsrail’in Gazze Saldırısının Sebepleri

Doç. Dr. Mehmet Şahin ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi Uluslararası İli
İsrail’in HAMAS’ın askeri kanadı İzzettin El Kassam Tugayının önemli komutanı Ahmed El Cabari’yi 14 Kasım’da öldürmesi yaklaşık iki yıldır Arap Baharı ile savrulan Ortadoğu’yu içinden çıkılmaz hale soktu. Neredeyse bütün dünya Arap Baharı’nı ve bunun seyrini anlamaya çalışırken bir anda Ortadoğu’nun kronik sorunu olan İsrail-Filistin meselesi beni unuttunuz dercesine İsrail’in HAMAS’ın önde gelen komutanlarından El Cabari’ye yaptığı suikastla tekrar kendini kanlı şekilde gösterdi. İsrail’in saldırısıyla beraber Ortadoğu denklemi-eğer varsa- karmakarışık bir hal aldı. Halk deyimiyle at izi it izine karıştı. Bugün söz konusu bölgede şeytanla meleği kahkahalarla tavla oynarken görünce şaşmamak gerekir.
 
Ne oldu da İsrail Gazze’ye saldırdı?
 
İsrailli yetkililere sorarsan Gazze’den sürekli İsrail topraklarına füze atışı yapılmakta. Ama nedense İsrail’in iddia ediği gibi sürekli atılan bu füze atışlarından İsrailliler ne ölmekte ne de yaralanmakta. Diyelim ki, HAMAS militanları zaman zaman İsrail topraklarına füze atışı yapıyor. Bu durduk yere yapılan bir eylem midir? Dünya âlem Gazze’nin Temmuz 2007’den beri İsrail’in kara, hava ve deniz ablukası altında olduğunu bilmiyor mu? İsrail’in kuşatmasından dolayı yaklaşık iki milyona yakın Filistinli dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde yaşamıyor mu? Bu soruların cevabı açık olduğundan İsrail’in Gazze saldırısının başka nedenleri bulunmaktadır. Bu nedenler;
 
1- İsrail kuruluşu, gelişimi ve tabiatı itibariyle barış ortamında yaşayacak bir devlet görüntüsü vermemektedir. Soğuk Savaş ortamında doğmuş/doğurtulmuş, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik evresini çatışma ortamında geçirmiş İsrail’in barış ortamında yaşaması kolay olmayacaktır. Ortaya sergilediği davranışlarda açıkça görüldüğü üzere İsrail artık normal bir ortamda yaşayamayacak kadar anormalleşmiş bir devlet görüntüsüne bürünmüş haldedir. Arap Baharı’nın değişim süreci içine soktuğu Ortadoğu İsrail’i endişelendirmektedir. Bu yüzden İsrail bölgenin normalleşmesini istememektedir.
 
2- Savaş ve çatışma ortamı iç politika açısından İsrail için varlık sebebi haline dönüşmüştür. Nasıl mı? Dünyanın farklı ülkelerinden İsrail’e göç eden farklı geleneklere, dillere ve kültürlere sahip Yahudiler savaş ve korku ortamı sayesinde sürekli “içtima” halinde tutulmaktadırlar. Bu sayede İsrail toplumsal bütünlüğü koruyabilmektedir. Ekonomik sorunları ikinci plana atabilmektedir. Günümüzde nerdeyse toplumu sürekli “içtima” halinde tutan iki devlet kaldı; İsrail, Kuzey Kore. Güçlü bir düşman algısı İsrail için vazgeçilmez hale getirilmiştir. Kuşatılmışlık hissi ile Yahudi toplumu diri tutulmaya çalışılmaktadır. Yoksa İsrail toplumsal entegrasyonu nasıl sağlayacaktır?
 
3- Savaş ve çatışma ortamı İsrail dış politikasının da önemli bir aracıdır. Kurulduğu günden bugüne İsrail sürekli olarak düşmanlarla çevrili olduğunu, yok edilmek ve neredeyse bir kaşık suda boğulmak istendiğini sürekli dillendirerek güç ve şiddete dayanan dış politikasını rahatlıkla Batı’ya kabul ettirmiştir. Kolay kolayda bu alışkanlığından vazgeçmek gibi bir niyetinin olmadığı görülmektedir. Yoksa barış ve istikrarın olduğu ve bunun zemin bulduğu bir bölgede İsrail geleneksel şiddet yanlısı dış politikasını dünya kamuoyuna nasıl anlatacak? Bu meyanda, Gazze saldırısı illegaliteye verilen bir kaymak olarak da görülebilir. İsrail’in Ortadoğu’da en korktuğu ve yerleşmesini istemediği şey demokratik bir yapının oluşmasıdır. Ocak 2006’da Filistin’de yapılan seçimin sonucundan en çok rahatsız olan İsrail olmuştur. Arap Baharı’yla birlikte Tunus’ta, Libya’da Mısır’da yapılan seçimlerin sonucunda ortaya çıkan siyasi durumdan en çok İsrail’in kaygı duyduğu aşikârdır. Birde buna Esad sonrası Suriye’de bir seçim yapıldığını ekleyin, İsrail açısından nasıl bir Ortadoğu doğmakta olduğu anlaşılacaktır. İşte iki yıldır doğum sancıları içinde kıvranan yeni Ortadoğu’yu zehirlemek için Gazze saldırısı İsrail için önemli hale gelmiştir. Bölge sürekli savaş ve çatışma içinde olsun ki, İsrail kendini dünya kamuoyuna bölgenin tek Batılı, demokratik(!) ülkesi olarak anlatabilsin.
 
4- Gazze saldırısının İsrail açısından bir test niteliği taşıdığı rahatlıkla söylenebilir. Soğuk Savaş döneminde sürekli komşu ülkelerle sıcak çatışma/savaş (1948, 1956, 1967, 1973, 1982 ve küçük çaplı çatışmalar…) içinde olan İsrail dönemin Arap dünyasında popüler olan Arap Milliyetçiliğini etkisizleştirebilmiştir. İsrail, savaşlarla Arapları yenerek barışlarla bölerek Arap Milliyetçilerini başarısız, Arap Milliyetçiliğini ise sonuçsuz kalmasını sağlayabilmiştir. Şimdi ise, Arap Baharı’yla birlikte İslami tonu ağır basan bir Ortadoğu’nun çıkmakta olduğu görülmektedir. İsrail’in bundan sonraki mücadelesi kaçınılmaz olarak Siyasal İslamcılarla ve Siyasal İslam’la olacaktır.Aslında bu süreç 1980’li yıllarla başlamış olsa da, Arap Baharı’yla birlikte İsrail’in Ortadoğu’nun yeni/İslamcı elitleriyle çetin bir mücadeleye girişeceği anlaşılmaktadır. İsrail’in Gazze saldırısı bu çerçevede okunabilir. Gazze saldırısı İsrail açısından Siyasal İslamcıların ne yapıp ne yapamayacaklarının görüleceği bir test niteliğinde olacaktır. Mısır örneğinde olduğu gibi, iktidara gelip çok çeşitli ve zor nedenlerden dolayı muktedir olma fırsatını yakalayamamış Ortadoğu’nun İslami kökenli yeni elitini İsrail beklenmedik bir Gazze saldırısıyla önemsizleştirmek istemektedir. Başta Suriye’de yaşana iç savaş olmak üzere devasa sorunlarla uğraşmak zorunda olan Ortadoğu’nun İslami kökenli yeni eliti, Gazze saldırısıyla İsrail tarafından kapasite/güç testine tabi tutulmak istenmiştir.
 
5- İsrail’in Gazze saldırısı aynı zamanda ikinci defa ABD Başkanlık koltuğuna oturan Barack Obama’nın İsrail’e bağlılığının da test edildiği bir gelişme olarak görülebilir. Obama ile yıldızları çok iyi uyuşmayan İsrail’deki mevcut hükümet, Gazze saldırısıyla bir anlamda Obama’yı emrivakiiyle karşı karşıya getirerek Arap ve İslam dünyasında zor duruma düşürmüştür.
 
6- Ocak 2013’te İsrail’de yapılacak olan seçimler ise Gazze saldırısının yakın sebebini oluşturmaktadır. 22 Ocak 2013 tarihinde yapılacak seçimlerde sağcı Likud Partisinin lideri ve Başbakan Netanyahu, aşırı sağcı/dinci Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman’ın İsrail Evimiz Partisi ile birlikte seçime katılma yönünde karar aldıkları görülmektedir. Her iki lider Gazze saldırısıyla güvenlik paranoyası içinde yaşayan Yahudilere “sizi ancak biz koruruz” mesajı vermek istemektedirler.
 
Aynı zamanda, Gazze saldırısıyla tehlikenin yakın olduğu imajını vererek İsrail’de önemli bir yere sahip aşırı sağcı/dinci oyları çekme amacında oldukları anlaşılmaktadır. 2008’de Dökme Kurşun adı altında yapılan, 1.400 kişinin ölmesi ve binlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Gazze saldırısının da yine bir seçim döneminde yapıldığı unutulmamalıdır.
 
İsrail’in, Gazze saldırısı örneğinde gösterdiği gibi, savaşlarla Yahudilerin ve İsrail Devleti’nin güvenliği ve bekasını sağlayacağını düşünüyorsa ki öyle gözüküyor, büyük bir yanılgı içinde olduğunu tarih ortaya koyacaktır. Savaş ve çatışmayla güvenlik ve beka garanti edilebilseydi şimdiye kadar İsrail’in bunu çoktan sağlaması gerekirdi. Fakat bugün İsrail’in önceki yıllara nazaran güvende olduğunu söylemek çok kolay gözükmüyor.  İsrail’in savaşlarla sağlayamadığı güvenliğini barışla sağlamaya çalışması kendi ve bölge güvenliği açısından hayati önem taşımaktadır.
 
Değişen bir dünya, değişen bir Ortadoğu var, buna karşın değişmeyen ve değişmek istemeyen bir İsrail. Bunun daha ne kadar sürdürülebilir olduğunu zaman gösterecektir. Tabii, devasa bir maliyetle.