İsrail’de Yargı Reformu Krizi Filistinliler İçin Ne İfade Ediyor?

Yargı Reformunun Krize Dönüşmesindeki Arka Plan: Ülke İçerisinden Gelen Tepkiler
İlk günden bu yana İsraillerin yoğun protestolarına sebep olan yargı reformu yasa tasarısı, 24 Temmuz Pazartesi günü üçüncü defa İsrail meclisinde (Knesset) oylamaya sunulmuş ve iktidardaki sağ koalisyonun 64 “evet” oyuyla yasanın ilk kısmı kabul edilmiştir. İsrail’de Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandıran bu tartışmalı yargı reformunun kabul edildiği oylamada tüm muhalefet üyeleri meclisi terk etmiştir. Sadece meclis içerisindeki bu mevcut kutuplaşma bile, İsrail toplumundaki özellikle yargı reformu sonrası ayrışmayı net şekilde göstermeye yetmektedir. Çünkü Netanyahu ve kabinesine göre yasa tasarısı, İsrail demokrasisini zayıflatmanın aksine kuvvetlendirmektedir. Ancak tasarı, hayata geçirilmesi konusunda en büyük destekçisinin Başbakan Netanyahu olması, İsrail'de bazı kesimler tarafından Netanyahu'nun devam eden büyük bir yolsuzluk davasıyla karşı karşıya kalması ve tasarının meclise verdiği yetkiye bağlı olarak başbakanın görevden alınmasını zorlaştırması gibi nedenlerden dolayı Başbakan Netanyahu'nun lehine olduğu için eleştirilmektedir. Örneğin, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, mevzubahis tasarıyı yürürlüğe koymak için yapılan oylamanın ardından İsrail'in “bir iç savaşa girdiğini” açıklamıştır. Olmert, İsrail'in iç savaş yolunda olduğunu öne süren ilk kişi değildir. Muhaliflerinin çoğu, İsrail'in yıkım yolunda olduğunu gördüklerini, henüz yasa tasarısı gündeme yeni düşmüşken dile getirmişlerdir.  Benzer şekilde İsrail toplumundaki birçok kişi de hükûmetin yargı reformlarından duyduğu hoşnutsuzlukları dile getirmiştir ve getirmeye de devam etmektedirler. Özellikle son haftalarda yüz binlerce İsrailli sokaklara dökülmüş, binlerce yeni İsrail Savunma Kuvvetleri (İSK) gönüllüsü hizmeti bırakmakla tehdit etmiş ve tasarının kabul edilmesinin ardından İsrailli sağlık personeli yeni yasayı protesto etmek için greve gitmiştir. Buna ek olarak İsrail Atom Enerjisi Komisyonundaki üst düzey nükleer bilim adamları ise hükûmetin yargı reform planını protesto etmek için istifa etmeyi düşünmektedir. Bu bilim adamlarının istifa talepleri her ne kadar yalın bir tepki gibi görünse de asıl neden gelecekteki olası güvenlik sorunudur. İsrail Ordusunun İstihbarat Bölümü, Başbakan Netanyahu'yu ciddi güvenlik tehditlerine karşı defalarca uyarmış ve kendisine konuyla ilgili olarak dört mektup göndermiştir. En son mektupta, yargı tasarısının kabul edilmesinden önce İsrail tarafından düşman olarak değerlendirilen İran ve Hizbullah'ın bölgedeki durumu ve toplumsal krizi tarihî bir fırsat olarak gördüğü vurgulanmıştır. İSK her ne kadar herhangi olası bir savaşa hazır olduklarını söylese de ordunun uyumuna ve hazırlığına zarar verme sürecinin çoktan başladığını ve önümüzdeki haftalarda bu durumun önemli ölçüde kötüleşebileceğini kabul etmiştir. İstihbarat Bölümü de İran ve Hizbullah'ın İsrail Ordusunun yedek subay krizini yakından izlediğini ve bunu İsrail için tarihî bir zayıflık anı olarak gördüğünü de itiraf etmiştir. 
 
Dış Tepkiler ve Ekonomik Etkiler
Reform tasarısı aynı zamanda İsrail'in çok yönlü ilişkilere sahip olduğu bölge dışı ülkeler tarafından da endişeyle karşılanmıştır. İngiltere, kitlesel protestolara rağmen Knesset’in yeni yasayı onaylamasının ardından İsrail'i yargı bağımsızlığını korumaya çağırmıştır. Bir Avrupa Birliği (AB) yetkilisi ise AB’nin protestocularla yargı bağımsızlığı konusundaki endişelerini paylaştığını söylemiştir. Beyaz Saray oylama sonucunu "talihsiz" olarak nitelendirmiş ve ABD Başkanı Joe Biden'ın “sağlam bir demokrasideki büyük değişikliklerin mümkün olduğunca geniş bir fikir birliğine sahip olması gerektiğini" belirtmiştir. Yasanın onaylanmasının hemen ardından gelen en net dış tepki ise kredi derecelendirme kuruluşu Morgan Stanley’den gelmiştir. İsrail'in egemen kredi notu, Morgan Stanley tarafından düşürülmüş ve Moody's, Knesset'in tartışmalı yargı reformunun ilk yasasını geçirme oylamasının ardından, siyasi ve sosyal gerilimlerin İsrail'in ekonomisi ve güvenlik durumu için olumsuz sonuçlara yol açacağı konusunda "önemli bir risk" adı altında uyarmış, son olayların İsrail'de devam eden belirsizliğe işaret ettiğini açıklamalarına eklemiştir. Aylardır, İsrail ve dünyanın dört bir yanındaki yüzlerce ekonomist, uzman ve yönetici de, zayıflamış hukuk sisteminin getirdiği ekonomik istikrar eksikliği nedeniyle yabancı yatırımda keskin bir düşüşe yol açacağını iddia ederek mevcut hükûmetin yargı reformu planına karşı uyarıda bulunmuştur.
 
Filistinliler Tarafının Yaklaşımı
Filistinli siyasi aktivistler ve köşe yazarları, yargı revizyonu kapsamında İsrail'deki tartışmaları yakından takip etmişlerdir. Ancak bunun hem İsrailliler hem de Filistinliler üzerindeki etkileri konusunda fikir ayrılığı yaşandığı görülmektedir. Bazı Filistinliler, İsrail hükûmetinin İsrail halkını yeniden birleştirme çabasının bir parçası olarak Filistinlilere karşı askerî bir çatışma başlatma olasılığından söz etmektedir. Knesset’in Filistinli bir üyesi olan Ahmad Tibi, yasanın "Yargıtayın hükûmetin kararları üzerinde sahip olduğu her türlü denetimi zayıflattığını ve ortadan kaldırdığını" söylemiş, "faşist hükûmetin yargı üzerinde tam kontrol sahibi olmasını istemiyoruz. Bu, hükûmetin Filistinliler aleyhine çok olumsuz etkileri olacak kararlar almasına neden olabilir” ifadelerini kullanarak durumun Filistinlilerin aleyhinde olmasından duyduğu endişeyi dile getirmiştir. Bir grup diğer Filistinli tarafından ise kriz, “Siyonist varlığın çöküşünün başlangıcı” ve “İsrail toplumu ile İSK'nin parçalanması” şeklinde yorumlanmıştır.  Filistinli bir köşe yazarı olan Talal Okal, İsrail'deki "en sağcı" hükûmetin varlığı nedeniyle Filistinlilerin "tarihî bir fırsatla karşı karşıya olduğunu" söylemiştir. İsrail hükûmetinin şu anda çabalarını yolsuzlukla ilgili suçlamalardan yargılanan Başbakan Binyamin Netanyahu'nun "başını kurtarmaya" odaklandığını belirtmiş, İsrail hükûmetinin politikaları ve eylemleri nedeniyle ABD de dâhil olmak üzere uluslararası alanda destek bulamadığını eklemiştir. Bir başka perspektif ise reformlarla ilgili krizin öncelikle İsrail'in Yahudi nüfusu arasında bir iç anlaşmazlık olduğunu, krizin potansiyel olarak derinleşebileceğini ve İsrail toplumunda ve kurumlarında büyüyen bir kutuplaşmaya yol açabileceğini belirtmektedir.
 
Benzer şekillerde Filistin siyasi yelpazesinin dört bir yanından siyasi analistler ve köşe yazarları, devam eden kriz hakkındaki görüşlerini ifade ederlerken Filistin yönetimi, Hamas ve diğer büyük Filistinli gruplar şimdiye kadar kriz hakkında doğrudan yorum yapmaktan kaçınmıştır. Bu temkinli yaklaşımı iki şekilde yorumlamak mümkündür.
1. Sürecin Yansımaları Konusundaki Belirsizlik: Filistinliler içerisinde de fikir ayrılığına sebep olan bu süreci ve sürecin yansımalarını bir belirsizlik dönemi olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Unutulmamalıdır ki yapılan her türlü olumlu ya da olumsuz yorum, şu an için sadece birer iddiadan ibarettir.
2. İsrail İç İşlerine Müdahaleden Kaçınma: Filistinli yetkililerin, Filistin yönetiminin mevcut konumu gereği İsrail’in iç işlerine doğrudan müdahale etmesi ya da konuya müdahil açıklamalarda bulunması kendilerini ilgilendiren bir mevzu olmadığı sürece doğal bir eylem değildir. Dolayısıyla İsrail’i ve İsrail toplumunu ilgilendiren mevzular, Filistin’in üstlerinde herhangi dikkat çekici bir aksiyona sebebiyet vermemektedir.
 
Tüm bunlara rağmen, derinleşen krizle ilgili Filistin taraflarından gelen açıklamaların, özellikle de İSK yedeklerinin revizyon tasarısını protesto etmek için hizmet etmeyi veya gönüllü olmayı reddetmelerine ilişkin raporların arka planındaki memnuniyet tonunu görmezden gelmek zordur. Tasarının onaylanmasının hemen ardından da Filistin Yönetimi Başbakanı Muhammed Iştiyye yaptığı bir açıklamada, İsrail toplumunun Filistinlilere karşı "aşırılık yanlısı hükûmeti tarafından işlenen suçlarla ilgili sessizliğinin bedelini ödediğini" belirtmiştir. 
 
Sonuç
Krizin şu ana kadar ortaya koyduğu kısa vadeli sonuçlar açısından bakıldığında aşırı sağcı hükûmetin çoğu yetkiyi elinde bulundurması nedeniyle Filistin halkı için durum şimdilik olumsuz görünmektedir. Çünkü İsrail'de krizin başlangıcından bu yana Netanyahu ve hükûmeti, dikkat dağıtma aracı olarak Filistinlilerle çatışmalara daha çok ağırlık vermiş, hatta tasarının kabul edilişinin hemen ardından aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyerek “Sağ, sol, dindar, laik. Hepimiz aynı insanlarız. Bir terörist bize baktığında, aramızda ayrım yapmaz. Birlik önemlidir, İsrail sevgisi önemlidir” çağrısıyla bölgedeki çatışmayı daha da tırmandırmış ve dikkatleri “Filistin düşmanlığı” ortak paydası üzerine çekmiştir. Ancak özellikle İsrail’in demografik yapısına bakıldığı zaman, farklı yaşam tarzı, yaklaşım ve fikir gruplarından oluşan İsrail toplumunda ileriki dönemlerde ordu içerisindeki muhalefetin ve toplumdaki kutuplaşmanın devam etmesi durumunda, bu durumun ülke içerisindeki düzene olumsuz etkileri beklenebilir. Geçmişe ve mevcut konjonktüre bakıldığı zaman asker-millet olarak konumlandırılabilecek İsrail toplumu için, İsrail’in, devletleşmeye başladığı günden bu yana en önemli önceliklerinden biri “güvenliktir”. Bu sürecin yansımalarındaki olumsuzluk endişesi de tam olarak güvenliğin tehlikede olması nedeniyledir. Filistinliler kanadından yapılan açıklamalarda dahi olumlu yahut olumsuz hemen hemen her görüşte, güvenlik meselesinin merkezde olduğunu görmek mümkündür. Dolayısıyla en çok İSK’nin kendi içerisinde yaşanacak süreç, krizin yansımaları konusunda etkili olacaktır.