Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Çatısı Altında Suudi Arabistan ve İsrail Birlikteliği Ne Anlama Geliyor?

9-10 Eylül tarihlerinde Hindistan’ın ev sahipliği yaptığı ve bu yıl on sekizincisi düzenlenen G20 Zirvesi’nde, “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)” olarak adlandırılan proje duyurulmuştur. Projenin ortakları; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Yunanistan, İtalya, Fransa, Almanya, Avrupa Birliği (AB) olarak açıklanmıştır. Beyaz Saray tarafından açıklanan projenin mutabakat zaptına göre, proje ortakları önümüzdeki iki ay içinde eylem planını geliştirmeyi ve zaman çizelgeleriyle duyurmayı taahhüt etmiştir. Bu yönüyle projenin, ABD'nin son dönemde küresel anlamda Çin ve Rusya gibi küresel aktörler tarafından baskılanmasına karşı yeni bir aksiyon kararı olarak algılanması mümkündür. Hatta bunun çok hızlı bir şekilde yapılacağı ve tüm katılımcıların projenin bir an önce uygulanmasına son derece bağlı olduğu da belirtilmiştir. Bir taraftan çok kutuplu dünya anlayışının önemli aktörlerinden ve aynı zamanda BRICS üyesi diğer taraftan da yükselen güç Çin ile problemler yaşayan Hindistan'ın bu inisiyatifin başlatıldığını duyurması da önem arz etmektedir. Çünkü projenin G20 üyesi Rusya ve Çin liderlerinin katılmadığı Yeni Delhi zirvesinde duyurulması, Hindistan'ın bir güç gösterisi ve bir meydan okuması olarak yorumlanmıştır.

Projenin Amaçları
Bir nevi eski Baharat Yolu’na benzetilen projenin, Hindistan'ın Mumbai şehrinden başlayarak deniz yoluyla BAE'nin Dubai şehrindeki limana, oradan demir yoluyla El-Gheweifat ilçesine ulaşması; daha sonra Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinden geçerek Ürdün'e, oradan da İsrail'in liman kenti Hayfa’ya ulaşması planlanmaktadır. Hayfa’dan deniz yoluyla Yunanistan'ın Pire Limanı'na götürülecek ürünler buradan da kara yoluyla Avrupa'ya taşınacaktır. Proje hayata geçirilirse Hindistan ile Avrupa arasındaki ticarette kullanılan mevcut güzergâh yaklaşık yüzde kırk oranında kısalmış olacaktır. Bu koridorun bölgesel tedarik zincirlerinin güvenliğini sağlayacağı, maliyetleri düşüreceği, ekonomik iş birliğini geliştirerek istihdama katkıda bulunacağı, sera gazı emisyonlarını azaltacağı, Asya-Ortadoğu ile Avrupa arasında ekonomik ve ticari entegrasyonu sağlayacağı ve ayrıca güzergâh boyunca yeni elektrik ve internet kabloları döşeneceği, yeşil hidrojen ihracatı mümkün kılınarak temiz enerjiye erişimin kolaylaştırılacağı ve dijital iş birliğinin artırılacağı iddia edilmektedir. Aynı zamanda hayata geçirilmesi durumunda Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC), ABD perspektifinden bakılınca Ortadoğu ülkelerinin Çin yerine Hindistan'la ticari ilişkilerini güçlendirmesine hizmet edecektir. IMEC mutabakatının ilan edilmesinin ardından uluslararası çevrelerde, projenin asıl hedefinin Batı'nın, uzun zamandır devam eden Çin'in uluslararası sistemde yükselişine karşı bir dengeleme politikası olarak projeyi hayata geçirmek istediği yorumları yapılmaktadır. Aynı zamanda Çin tarafından geliştirilen ve küresel ekonominin aktığı mevcut güzergâhlara bir alternatif olarak ortaya konulan Kuşak-Yol Projesi'ne alternatif geliştirmek olduğu yorumları da yapılmaktadır. Görünürde coğrafi ve ticari olarak küresel güç olma konumunu her şeye rağmen devam ettiren ABD’nin, projeden bir çıkarı olmasa da stratejik olarak ve özellikle Ortadoğu’daki nüfuzunu genişletmesi açısından projeye önem verdiği görülmektedir. ABD, özellikle İsrail ve Suudi Arabistan'ı normalleştirerek; Çin ve İran'a daha yakın hâle gelen Suudi Arabistan'ı kendi tarafına çekip bölgedeki eski hâkimiyetini geri kazanabilir. Ayrıca, şimdiye kadar tarafsız kalmaya özen gösteren Hindistan'ı, yükselen Çin tehdidine atıfta bulunarak bir seçim yapmaya zorlayacak ve kendi eksenini genişletirken Çin'in eksenini daraltacaktır.

Suudi Arabistan ve İsrail'in IMEC Çatısı Altında Bir Araya Gelmesinin Anlamı
IMEC projesinde yer alan ülkeler içerisinde en dikkat çekenlerden biri şüphesiz Suudi Arabistan'dır. ABD öncülüğünde başlatılan 2020 İbrahim Anlaşmaları sürecinin Suudi Arabistan'a doğru genişletilmesi önemli bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Fakat bu noktada Suudi Arabistan, Filistin meselesi nedeniyle bugüne kadar İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamamış ve bu normalleşmenin gerçekleşmesi için birtakım ön şartlar ortaya koymuştur. Suudi Arabistan'ın projeye dâhil olması İsrail ile normalleşme sürecinin kurumsal anlamda ilk nüvesi olarak değerlendirilebilir.  ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan ile Suudi Arabistan ve İsrail'i sık sık ziyaret eden Beyaz Saray MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) Koordinatörü Brett McGurk'ün Suudi Arabistan ile olası bir savunma ve güvenlik anlaşması için zemin hazırladıklarını söylemiştir. Normalleşme görüşmeleri sürecinde Suudi Arabistan’ın koşul olarak Filistin yönetimine yönelik belli imtiyazları şart koşması ve bu şartların İsrail koalisyon hükûmetindeki aşırı sağcı bakanlarca eleştirilmesi sonucu İsrail-Suudi normalleşmesi şimdilik sekteye uğrasa da projenin hayata geçmesi durumunda görüşmelerin pozitif çerçevede tekrar gündeme geleceği açıktır. Çünkü iki ülke de birbirini resmî olarak tanımamaktadır ve Körfez ülkelerinin basit bir tabirle ağabeyi konumundaki Suudi Arabistan’ın projedeki önemi göz önünde bulundurulduğunda aynı projede yer alacak olan Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme elzem hâle gelmektedir.

Alternatif Güzergâhlar, Alternatif İttifaklar
IMEC projesi kamuoyuna henüz yeni ilan edilmiş olmakla beraber küresel ölçekte ses getiren bir gelişme olarak değerlendirildi. Proje, Çin’in Orta Asya, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ile ticaretini artırma amacını taşıyan Kuşak-Yol Projesi’nin geleceğini ve etkinliğini, aynı zamanda da başını Çin ve diğer güçlerin çektiği ulaşım koridorlarıyla yaşanacak jeopolitik rekabeti gündeme getirmiştir. Bu noktada Ortadoğu'da son dönemde hem askerî hem de siyasi varlığını artıran Rusya'nın projeyle alakalı yaklaşımı önem arz etmektedir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, IMEC’in tarafı olmamakla beraber Rusya'nın projeden fayda sağlayacağını söylemiştir. Putin'e göre zaten uzun zamandır üzerinde tartışılan bu proje, güzergâhı göz önünde bulundurulduğunda Rusya'nın lojistiğini geliştirmesine yardımcı olacaktır. Zira hâlihazırda var olan ve Rusya'yı İran üzerinden Hindistan'ın Arap Denizi'ndeki batı limanlarına bağlayan Uluslararası Kuzey-Güney Koridoru dikkate alındığında, bu koridor (IMEC) boyunca ek mal trafiği aslında Kuzey-Güney projesine katkı sağlayacaktır ve yine Rusya’ya göre İsrail’in bu güzergâhta ne derece önemli olduğu belirsizlik konusudur. Rusya'ya göre, Amerika'nın son anda atladığı bu gemideki varlığı, bazı ticari çıkarları dışında anlam vermesi güç bir durumdur. Yine de tüm bu belirsizlik, yeni dünya düzeninde tarafların kendilerini nerede konumlandırdıklarını anlamak ve bu ittifakların zamanla neye evrileceğini yorumlayabilmek açısından önem teşkil etmektedir.

Projenin Türkiye’ye Etkileri
Geçtiğimiz temmuz ayında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun planlanan Türkiye ziyareti, yaşadığı kalp rahatsızlığı nedeniyle iptal edilmişti. Aynı dönemde yine aynı sebeple Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) yapacağı ziyareti de iptal eden Netanyahu, geçtiğimiz haftalarda GKRY ziyaretini telafi etmiş ancak hâlâ Türkiye ziyaretiyle alakalı herhangi bir açıklama yapmamıştır. Planlanan Türkiye ziyaretinin diğer bölgesel meselelerin yanı sıra ana gündem maddesi Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecek bir gaz boru hattı projesi olarak belirlenmişti. Ancak o zamanlar bile, Türkiye ile özellikle Akdeniz’de ve Kıbrıs meselesinde sorunlar yaşayan Yunanistan ve GKRY’nin konuyla alakalı alacağı tavır İsrail taraflarında endişe konusu olmuştu. Netanyahu’nun Türkiye ziyareti tekrar gündeme geldiğinde Türkiye’nin mevzubahis ekonomik koridora dâhil olup olmayacağı ile ilgili sorular da gündeme gelecek gibi görünmektedir. Çünkü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 zirvesi sonrası yaptığı açıklamada, “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru Türkiyesiz olmaz. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda” demiştir. Özellikle Rusya-Ukrayna çatışmasında tüm taraflarla benzer ilişkileri yürütüp arabulucu ülke statüsünde olan Türkiye’nin, hâlihazırda zaten Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ne dâhilken, IMEC’e de dâhil olup merkezî coğrafi konumunun sağlamış olduğu imkânla bu konuda da özel bir pozisyona sahip olması beklenebilir. Zira Arap Yarımadası'nı geçerek Akdeniz'e ulaşan demiryolu hattının Türkiye ile Irak arasında planlanan Kalkınma Yolu Projesi'ne alternatif olduğu, gerçekleştirilmesi hâlinde Türkiye açısından da birtakım sonuçlar ortaya koyacağı muhtemeldir. Hâlihazırda Karadeniz Tahıl Koridoru’na arabuluculuk ve ev sahipliği yapan Türkiye’nin, boru hattı projesi konusunda da aynı konumu elde ederse mevzubahis ekonomik koridora dâhil edilmesi ilerleyen zamanlarda yine gündemde olabilir. Ancak bunun için, Yunanistan ve GKRY ile de masaya oturması muhtemel hâle gelecek Türkiye, Akdeniz ve Kıbrıs meselesi gibi bölgesel bazı konulardaki pozisyonunu ortaklarına yeniden anlatmanın yollarını arayacaktır.

Sonuç
Bahsi geçen projenin birkaç yönüyle uluslararası ilişkilerde ilgi çektiği görülmektedir. Bunlardan birincisi, bu zamana kadar uluslararası arenada daha pasif bir yol takip etmeyi tercih eden Hindistan'ın, ABD'nin etkisi ile ön plana çıkmasıdır. Hindistan'ın bu noktada pozisyonunun değişmesinde şüphesiz Çin'in son dönemlerde ortaya koyduğu iddialı Ortadoğu politikasının önemli bir etkisi vardır. Çin'in gerek ekonomik gerekse siyasi nüfuz artışının Hindistan tarafından dengelenmeye çalışıldığı görülmektedir. Fakat buna rağmen, Çin'e karşı Hindistan'ın bölgedeki etkinliklerini karşılaştırmak mümkün değildir. Çin'in geçtiğimiz yıllarda aldığı yolun göz ardı edilmemesi gerekir. Diğer taraftan İsrail ve Suudi Arabistan'ın resmî olarak proje çatısı altında yer almasının iki ülke arasındaki normalleşme sürecine katkı sağlaması muhtemeldir. İkili ilişkiler açısından projenin bu şekilde yorumlanması için henüz erken zira Suudi Arabistan, Filistin meselesi nedeniyle İsrail ile attığı her adımda mevzubahis gelişmenin ikili ilişkiler boyutuna şerh koymakta ve ayrı değerlendirdiğini ifade etmektedir. Bu minvalde, platformu hâlihazırda Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerinde önemli bir gelişme olarak değerlendirmek yerine Çin'in Ortadoğu'daki nüfuzunun dengelenme çabası olarak değerlendirmek daha isabetli olacaktır.