Libya Ekonomisinin Geleceği ve Türkiye için Fırsatlar

Yüksek işsizlik, sosyoekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle ortaya çıkan Arap Baharı, Libya’yı da etkileyerek 2011 yılında halk ayaklanmalarını başlatmıştır. Devam eden ayaklanmalar, iç savaşa dönüşmüş ve bugüne kadar gelmiştir. Bu süreçte bölge halkının yaşamış olduğu sosyal, ekonomik ve siyasi sıkıntılar ise daha da artmıştır. Körfez ülkeleri gibi petrol ve doğal gaz ihracatına bağımlı Libya ekonomisinde ülkedeki enerji kaynakları iç savaş boyunca taraflar arasında defaten el değiştirmiştir. Bu durum Libya’nın ihtiyacı olan petrol ve doğal gaz gelirlerinden mahrum kalmasına, yoksulluğun artmasına ve yarısı 15 yaş altında olan yaklaşık 6,8 milyonluk toplam nüfusun daha fazla yüksek işsizlik sorunu yaşamasına neden olmuştur. Ülkenin yetersiz olan alt ve üst yapıları da tahrip edilmiştir. Halkın sosyal, ekonomik ve siyasi taleplerini iletebileceği bir düzen kalmamıştır. Bu sorunların çözümü ise iç savaşın sonlanarak ulusal bir yapının kurulması ile mümkün olabilecektir.

Libya İç Savaşı Boyunca Ekonomik Kayıp
Afrika kıtasında kanıtlanmış en fazla petrol rezervine sahip olan Libya, 2010 yılında günlük 1,6 milyon varil petrol üretmekteydi. Buradan elde edilen gelirler ülke milli hasılasının yaklaşık yüzde 70'ini, hükümet gelirlerinin yüzde 93'ünü ve ihracatın yüzde 90'nından fazlasını oluşturmaktaydı. Ancak iç savaş süresince petrol üretim ve ihracatı ciddi oranda azalmıştır. Darbeci General Halife Hafter’e bağlı güçlerin 2016 ve 2019 yılları arasında petrol üretimini kesintiye uğratması ülke ekonomisine 100 milyar doları aşkın bir kayıp yaşatmıştır. 19 Ocak’ta Libya krizinin görüşüleceği Berlin Konferansı düzenlenmeden bir gün önce Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) karşı elini güçlendirmeye çalışan Hafter, Rusya’nın da desteğiyle “Petrol Hilali” bölgesindeki ülkenin en büyük petrol ve doğal gaz tesislerinin bulunduğu Sidre, Ras Lanuf, Briga, Zuveytine ve Hariga'daki üretimi kesmiştir. Hafter’e bağlı güçlerin, hükümetin gelirlerini keserek siyasi baskı kurma çabaları, ülke ekonomisine ocak ve mayıs ayları arasında 5 milyar dolar kaybettirmiştir. Merkez Bankası rezervlerinin kamu çalışanlarının maaş ödemeleri ve gıda, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçların giderilmesi amacıyla kullanılması sonucunda rezervler tarihteki en düşük seviyelerine gerilemiştir. Piyasada ise enflasyonun yükselişi ve yerel para biriminin değer kaybı gibi halkın hayatını olumsuz etkileyen ağır ekonomik sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Türkiye ve Libya Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Geleceği
Türk şirketleri Libya’da birçok kamu ihaleleri kazanarak konut, köprü, baraj ve altyapı inşaat projelerini yürütmüştür. Ancak iç savaşın başlamasının ardından Türk şirketleri faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştır. Türkiye’nin Libya’ya olan ihracatı da zamanla azalarak Hafter’in 2014’te yapmış olduğu darbe girişiminden sonraki yıllarda derinleşmiştir. Türkiye’nin Libya’ya ihracatı 2013 yılında 2,8 milyar dolar iken 2017 yılında 880 milyon dolara kadar düşmüştür. Bunun ardından Türkiye’nin Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile kurduğu iyi ilişkiler neticesinde bu ülkeye yönelik ihracatı 2019 yılında 1,5 milyar dolar seviyelerine çıkmıştır.

Libya'da iç savaşın sonlandırılmasıyla ülkenin yeniden inşa sürecine girmesi gerekecektir. İç savaş nedeniyle alt ve üst yapısı önemli ölçüde zarar gören Libya’da iç savaşın sonlanmasıyla beraber Türkiye için de yeni fırsatların oluşması muhtemeldir. Libya’nın artan konut, okul, hastane, yol, liman ve sulama tesisi gibi ihtiyaçlarını çoğunlukla Türk şirketlerinin karşılaması söz konusu olabilecektir. İç savaşın başlamasıyla 18 milyar dolar değerinde yarım kalan yatırımları ve yıkılan inşaatlarını tamamlamak için istekli olan Türk şirketleri için de geri dönme imkânı doğabilecektir.

Libya’nın oluşan yıkımı kaldırabilmesi için petrolden elde edeceği gelirleri yatırımlara harcaması gerekecektir. Bu da ülkede birçok konuda danışmanlık hizmeti vermek için fırsatlar oluşacağı anlamına gelmektedir. Türkiye de eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel alanlarda vereceği desteklerle ülkenin kalkınmasına ve halkın taleplerinin karşılanmasına katkıda bulunacaktır. Diğer bir yandan da iç savaş boyunca Türkiye’nin Libya’dan zayıflayan petrol ithalatı da zaman içerisinde artacaktır. Elbette ki ifade edilen bu hususlar, Türkiye destekli UMH’nin pozisyonu ve iç savaşın nasıl sonuçlanacağına bağlı olarak değişebilecektir.

Dengeleri Değiştiren Dolmabahçe Mutabakatı
Türkiye, enerji rekabetinin ve ihtilaflı konuların arttığı Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinden hakkı olana sahip çıkma ve siyasi sınırlarını koruma odaklı aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu politika sonucunda Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019 tarihinde uluslararası hukuka uygun şekilde Dolmabahçe Mutabakatı imzalanmıştır. AB ve ABD’nin destekleriyle bölge ülkelerinin kendi aralarındaki iş birliğini artırarak Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesini ihlal eden tek taraflı adımlarına karşı deniz yetki sınırlarını belirleyen bu mutabakat etkili bir cevap olmuştur. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile 2011 yılında yaptığı anlaşmanın bir benzeri olan bu mutabakat sayesinde Türkiye, batı kıyılarındaki münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını çizerek Yunanistan’ın bölgedeki olası hak ihlalinin önüne geçmiştir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları dışında deniz yetki alanı olamayacağı savını bu uluslararası anlaşma ile pekiştirmiştir. Mutabakat ile Yunanistan tarafından gasp edilen 39.000 kilometre karelik deniz alanının da Libya’ya ait olduğu resmileşmiştir. Türkiye ve Libya için ortak kazanım sağlayan bu mutabakat ile iki ülke arasındaki ilişkiler hem siyasi hem de ekonomik anlamda yeni bir boyut kazanmıştır. Söz konusu mutabakat, iki ülke arasında ekonomik iş birliklerinin geliştirilmesi ve Türkiye’nin Libya’da kolluk kuvveti kurulması ve eğitilmesi sürecine destek vermesi gibi askeri iş birliklerini oluşturan maddeleri de kapsamaktadır.

Türkiye, Dolmabahçe Mutabakatı ile Doğu Akdeniz’de kendine yeni bir cephe açarak alan hakimiyeti anlamında büyük bir avantaj elde etmiştir. Ayrıca bu adım ile Mısır, İsrail, Filistin, Ürdün, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya tarafından Türkiye’yi dışlayarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun (East-Med Gas Forum) da etkinliği sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede Forum’un, inşa etmeyi planladığı East-Med projesinin yüksek inşa maliyetlerinin yanı sıra Türkiye’ye ait resmileşen münhasır ekonomik bölgesinden geçecek boru hattı için izin alma zorunluluğu projenin gerçekleşmesini etkileyecek ikinci büyük sorun olmuştur.

Türkiye, siyasi olarak elini güçlendiren bu durumla birlikte bölgede hidrokarbon rezerv arama faaliyetlerini yürütebileceği alanları da genişletmiştir. Libya ile yapılan mutabakat kapsamında belirlenen 7 ruhsat alanı için Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), mayıs ayında petrol arama ve üretim faaliyetleri için izin istemiştir. Yaklaşık 3-4 aylık askı ve ilan sürecinde başka başvuran olmazsa yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından sismik arama faaliyetleri TPAO tarafından başlayacaktır.

Söz konusu ülkelerin kendi aralarında yapmış oldukları iş birlikleri ve çok uluslu şirketlere verdikleri arama ruhsatlarıyla Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmaya çalıştıkları bir dönemde imzalanan bu mutabakat dengeleri değiştirmiştir. Ancak Libya’da devam eden iç savaş ve BM tarafından tanınan UMH’nin geleceği, anlaşmanın başarısını etkileyecektir. Bu nedenle Türkiye, elde etmiş olduğu stratejik avantajı korumak amacıyla da Libya halkının tek temsilcisi UMH’ye destek vermektedir. Türkiye, UMH ile birlikte onu devirmeye çalışan başta Rusya olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Fransa ve Yunanistan destekli Hafter komutasındaki yabancı paralı askerlerden oluşan “Libya Ulusal Ordusu” ile mücadele etmektedir. Hafter güçlerini destekleyen birçok ülkeye rağmen Türkiye’nin resmi hükümete tek başına yapmış olduğu yardımlarla büyük başarılar elde etmesini sağlayan temel unsur ulusal çıkarlarını insani değerlerin ve bölge halkının haklı talepleri üzerine inşa etmesi olmuştur. Tarihsel geçmişiyle siyasi, ekonomik ve kültürel olarak güçlü ilişkilere sahip iki ülke arasındaki iş birliklerinin daha da gelişmesi, Libya’nın istikrara kavuşarak hızla kalkınmasının yanı sıra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını koruyarak siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmesini mümkün kılacaktır.

Türkiye’nin UMH ile yaptığı anlaşmalar neticesinde sağladığı askeri ve istihbarat desteği UMH’nin, Hafter güçleri karşısında pozisyonunu güçlendirmesini ve ülkede kontrol ettiği alanı genişletmesini sağlamıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü proaktif politika çerçevesinde attığı adımlar, Türkiye ve KKTC’yi saf dışı bırakan projelerin önüne set çekmiş ve Libya için hak gaspı boyutundaki oldubittileri önlemiştir. İç savaşın sonlanmasının ardından alt ve üst yapı yatırımlarına geçmişe göre daha fazla ihtiyaç duyan Libya, yeniden inşa sürecine girecektir. Bu nedenle iç savaşın sonlanması ve sadece ülke içerisinde siyasi istikrarın sağlanması yeterli olmayacak; sürdürülebilir ekonomik gelişmenin de sağlanması gerekecektir. Bu noktada güçlü kapasitesi ve alt-yapı imkanları ile Türkiye, Libya’nın yeniden kalkınmasında aktif rol oynayarak bu ülkede ortaya çıkacak ekonomik fırsatları değerlendirebilecektir. Böylece, son dönemde yapılan iş birliklerinin de etkisiyle Türkiye’nin Libya’da yarım kalan yatırımlarını tamamlaması ve yeni projelere başlanarak tarihsel süreçte elde edilmiş ikili ticaret hacimlerinin üzerinde değerlere ulaşılması imkânı söz konusu olabilecektir.