Bakış

Mısır-Rusya İlişkilerinde Askerî Boyut

Mısır ile Rusya arasındaki ilişkilerin gelişim sürecini Soğuk Savaş’ın ilk yıllarına kadar götürmek mümkündür. 1950’lerde uluslararası politikada yaşanan gelişmeler bu iki ülkeyi, ilişkilerini hızla geliştirmeye itmiştir. 1952 yılındaki darbe ile iktidara gelen Nasır’ın 1955’te Çekoslovakya (dolaylı olarak Sovyetler Birliği) ile yaptığı silah ticareti anlaşması ve bir yıl sonra Süveyş Kanalı’nı millîleştirmesi gibi hamleleri, Mısır ile Batı arasındaki ilişkilerin bozulmasına ve Süveyş Krizi’nde olduğu gibi silahlı çatışmaya dönüşmesine yol açmıştır. Bu durum, Batı ve İsrail’e karşı özellikle askerî yardıma ihtiyacı olan Mısır ile ABD’nin çevreleme politikasına karşı mücadele eden Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. İki ülke arasındaki gelişen ilişkilerin en belirgin olduğu alanların başında askerî iş birliği bulunmaktadır. Mısır’ın 1955-1972 yılları arasında tedarik ettiği silahların neredeyse tamamı Sovyetler Birliği’nden gelmiştir.

Nasır’ın 1970’te ölümü sonrasında, Enver Sedat’ın cumhurbaşkanı olması Mısır-Sovyetler Birliği ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Enver Sedat, cumhurbaşkanlığının ilk aylarında Sovyetler Birliği’ne yönelik izlediği politika ile ikili ilişkilerdeki mevcut durumun sürdürüleceği yönünde bir izlenim uyandırmıştır. İki ülke arasında 27 Mayıs 1971’de imzalanan ve Sovyetler Birliği’nin Mısır’a askerî, ekonomik ve kültürel yardımının devam etmesini öngören Mısır-Sovyet Dostluk ve İşbirliği Antlaşması, Batı tarafından Nasır sonrası dönemde Mısır’daki Sovyet etkisinin pekişmesi olarak değerlendirilmiştir. Ancak Enver Sedat anlaşmadan yaklaşık bir yıl sonra Mısır’ın Sovyetler Birliği politikasını değiştirme yönünde ilk hamlesini yapmış ve Temmuz 1972’de binlerce Sovyet askerî danışmanı sınır dışı etmiştir. Sovyetler Birliği ile bağlarını zayıflatmış olan Mısır, Ekim 1973’te İsrail ile yapılan savaş sonrasında başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerini geliştirmeye yönelik politika izlemiştir. Enver Sedat’ın bu politikası hızlıca meyvelerini vermeye başlamış ve 1967’de ABD ile kesilen diplomatik ilişkiler, savaşın hemen ardından Kasım 1973’te yeniden kurulmuştur. Bunu, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın ara buluculuğuyla Eylül 1975’te imzalanan Sina II Anlaşması sonrasında İsrail askerlerinin Batı Sina’dan çekilmesi takip etmiştir. Bu gelişmeler Enver Sedat yönetimindeki Mısır’ı adım adım Batı ittifakına yaklaştırırken bu konudaki ivmeyi artıran olay ise Enver Sedat’ın, Kasım 1977’deki Kudüs ziyareti olmuştur. Mısır Cumhurbaşkanı’nın Kudüs’e gidişi, Washington’ın Mısır ile İsrail arasındaki sorunlara ara bulucu olarak müdahil olduğu yeni bir barış sürecinin başlangıcını ifade etmesi sebebiyle de oldukça önemlidir. Washington bu konuda aktif ara buluculuk rolü oynamıştır. Nitekim Başkan Jimmy Carter, tarafları ABD’ye çağırmış ve burada yapılan görüşmeler sonrasında 17 Eylül 1978’de Camp David Anlaşması, 26 Mart 1979’da ise Washington’da barış anlaşması imzalanmıştır. ABD’nin, Mısır’ın 1973 Savaşı sonrasında İsrail ile barış sürecine girmesi ve Kahire’nin Batı blokuna yakınlaşmasına yönelik diplomatik çabalarının başarılı olmasında Washington’ın bu süreçte ekonomik araçlarını etkili bir şekilde kullanmasının da büyük katkısı olmuştur. 1974-1979 döneminde ABD’nin Mısır’a yaptığı yardım büyük bir artış göstermiştir. 1974’te yaklaşık 20 milyon dolar olan yardım miktarı barış antlaşmasının yapıldığı 1979’a gelindiğinde 2,5 milyar doların üzerinde gerçekleşmiştir. Enver Sedat, ABD’nin diplomatik ve ekonomik çabalarının da büyük etkisiyle 1973 Savaşı’nı takip eden altı yıl içinde Mısır’ı Batı ittifakının yanında konumlandırmıştır.

Enver Sedat’ın dış politikaya yönelik hamlelerinin birçok alanda olduğu gibi Mısır’ın askerî gücü ve silah tedarik politikaları üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Enver Sedat’ın 1972 yılında binlerce Sovyet askerî danışmanı ülkeden çıkartmasını Sovyetler Birliği’nden gelen silahların hızla azalması izlemiştir. 1972’yi izleyen birkaç yıl içinde Sovyetler Birliği’nden Mısır’a gelen silah miktarı sıfırlanmıştır. Sovyetler Birliği’nden boşalan bu konum, Camp David sonrası süreçte başta ABD olmak üzere Batılı devletler tarafından doldurulmuştur. Mısır ordusunda bu durumun yansımaları kısa süre içerisinde görülmeye başlanmıştır. Mısır’ın 1981 yılında sahip olduğu tankların yaklaşık yüzde 96’sını Sovyetler Birliği tankları oluştururken geri kalanlarını ABD tankları oluşturmaktaydı. Yaklaşık on yıllık süreçte bu durum büyük ölçüde değişmiştir. 1990’a gelindiğinde Sovyet tanklarının Mısır ordusu envanterindeki oranı yaklaşık yüzde 51’e düşerken Amerikan tanklarının oranı yüzde 49 seviyelerine yükselmiştir. Her ne kadar kara gücündeki kadar çarpıcı olmasa da aynı dönemde benzer durum Mısır hava gücünde de yaşanmıştır. 1981 yılında Mısır savaş uçaklarının yaklaşık yüzde 35’i Sovyet ve yüzde 38’i Fransa üretimi uçaklardan oluşurken ABD üretimi uçakların oranı yüzde 14 seviyesindeydi. 1990’da ise Sovyet uçaklarının Mısır muharip hava gücündeki oranı yüzde 20’ye gerilerken Amerikan uçaklarının oranı ise yaklaşık yüzde 24’e yükselmiştir. Mısır askerî envanterine yönelik bu oranların görece kısa bir süre içerisinde hızlı bir değişim göstermesinde İsrail ile imzalanan barış antlaşması sonrasında artan ABD yardımlarının çok büyük etkisi olmuştur. Washington 1979-90 döneminde Kahire’ye yaklaşık 26,4 milyar dolar değerinde yardım yapmıştır. Bu yardımın yüzde 50,3’ü (yaklaşık 13,3 milyar dolar) ise askerî kredi, askerî hibe ve askerî eğitim konularında gerçekleşmiştir.

Bu durum Mısır-Rusya ilişkilerinin son dönemde hareketlenmesiyle birlikte değişmeye başlamıştır. Bu değişimin en iyi gözlemlenebildiği alanların başında da 1950’lerdeki gibi iki ülke arasındaki artan silah ticareti gelmektedir.