Ortadoğu'da Oluşmakta Olan Demokrasiler Açısından Türk Modeli’nin Bir Kılavuz Olarak Değerlendirilmesi

Oğuzhan Göksel, Durham Universitesi Uluslararası İlişkiler
Türk Modeli, Arap Baharı'nın başlangıcından itibaren, Ortadoğu'da demokrasi üzerine yapılan akademik tartışmalar ve söylemlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Konuya yüksek bir ilgi olmasına rağmen, 'modelin' öznel kullanımı ve yanlış yorumlanması büyük bir anlam karmaşası ve yanlış algılamalara yol açmıştır. Bu çalışma, Türk Modeli hakkındaki alışılagelmiş iki temel yaklaşımın zayıf yanlarını vurgulayacak ve konuya yeni bir bakış açısı önerecektir. Bu çalışma, Türkiye ve Ortadoğu toplumları arasındaki çeşitli sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi farklılıkları ve bu modelin tümüyle uygulanmasının mümkün olamayacağı gerçeğini göz önünde bulunduracaktır; fakat bütün bu farklılıklara rağmen, Türk Modeli’nin din-devlet ilişkileri, ordunun rolü, ekonomik gelişme ve demokrasinin inşası konularında bu toplumlara kılavuzluk edebileceğini göstermektedir.
 
Anahtar Kelimeler: Türk Modeli, Arap Baharı, Modernleşme, Devrim-Sonrası Ortadoğu, Ekonomik Gelişme, Demokratikleşme.
 
Giriş 
 
Dünya karşısında Avrupa'nın artan siyasi ve ekonomik üstünlüğü beraberinde Batılı olmayan toplumların aradaki açığı azaltmak adına reformlar yoluyla tepkisini ortaya koyması olarak bilinen 'modernleşme' konusu, 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır. O dönemde Ortadoğu'nun tamamı doğrudan veya dolaylı olarak tek bir Müslüman devletin, Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolü altındaydı. Ne var ki 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde Osmanlı orduları teknolojik açık nedeniyle kendinden çok daha küçük çaplı Avrupalı güçleri bile yenemez hâle gelmiştir. Çok geçmeden, 19. yüzyılda Ortadoğu pazarları Batı'da imâl edilen ürünlerle dolup taşmaya başlayınca, Osmanlı devleti ile Avrupalı devletler arasında daha büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Modernleşme ise Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan ve yerine bölgede modern ulus-devletler kurulduktan çok sonra bile Ortadoğu toplumlarının temel sorunu olmaya devam etmiştir.       
 
Günümüzde Türkiye, nispeten daha yüksek seviyelerde işleyen bir demokrasi ve ekonomik refaha sahip olduğu için, siyasi ve sosyo-ekonomik kalkınma bakımından Ortadoğu'daki en 'modernleşmiş' Müslüman ülkesi olma özelliğini korumaktadır. Türkiye Mısır gibi birçok Müslüman topluma modernleşme konusunda ilham kaynağı olmasına rağmen, 20. yüzyılın ilk yarısından beri Türk stilini tam anlamıyla benimsemiş bir toplum daha çıkmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleştirilmesindeki öncü rolü Atatürkçü elit kesim üstlenmekle birlikte buradaki nihai amaç ise Türk ulusunu İtalyanlar veya Yunanlılardan ayırt edilemez bir Batılı toplum hâline getirmekti. [1]  Kültürel Batılılaşma ve köklü laiklik üzerine yaptığı güçlü vurguyla, Atatürkçü kesimin öncülük ettiği Türk modernleşme hareketinin muhafazakar Müslüman uluslar tarafından taklit edilmeye çalışılması zor olmuştur. Ne var ki son otuz yıl içinde Türk modernleşmesinde ciddi bir değişim yaşanmaktadır. Devletin, İslam'ın giderek artan gücünü kabul etmesiyle ve şaşılacak düzeyde bir ekonomik büyümeyi takiben ekonomik liberalleşme dalgasına denk gelen yükselişteki demokratikleşme sürecinin 1980'li yıllarda başlamasıyla yeni bir 'Türk Modeli' ortaya çıkmıştır. Demokrasi ve ekonomik refahın bir arada olduğu Türk Modeli, bugüne dek otoritarizm ve radikal İslamcılık arasında kısılıp kalan Ortadoğu milletlerine 'üçüncü bir yol' sunmaktadır.        
 
Tunus ve Mısır gibi devrim sonrası ülkelerdeki uyanmış toplumlar gelecekleri için bir yön çizmeye başlayınca 'Arap Baharı' olarak adlandırılan ve Ortadoğu'da devam eden ayaklanmalar, Türk modernleşme modeline ilişkin tartışmaları da arttırmıştır. [2]  Bu noktada Ortadoğulu toplumlar için Türk Modeli’nin uygulanabilirliği konusunun tartışılması gerekir. Arap Baharı'nın Tunus ve Mısır'da patlak vermesinden bu yana söz konusu Türk Modeli, Ortadoğu söyleminde demokratikleşmenin ana unsuru hâline gelmiştir. Çok sayıda gazete ve akademik olmayan dergi, Türk Modeli ve yeni ortaya çıkan Arap demokrasilerinin geleceğine ilişkin görüşlere yer verince konunun popülerliği akademik çevrelerin dışına çıkmış olmasına rağmen konuya yönelik geniş ilgi, Türk Modeli’nin anlamını ve içeriğini kavramak için hakiki bir araştırmaya vesile olmak yerine, basında neredeyse her gün bir dizi taraflı ve çoğunlukla da yanlış bilgiler içeren makalelerin yayınlanmasına yol açmıştır.
 
Gazetede yayınlanan bir makalede, alanında uzman ünlü isimlerden biri, farklı grupların nasıl olur da kendi siyasi gündemlerini belirlemek için Türk Modeli’ni kullanabildiği konusunda şikayetçi olduğunu dile getirmektedir. [3]  Söz konusu modelin öznel açıdan kullanımı ve yanlış yorumlanması büyük bir karışıklığa sebep olmaktadır. Çalışmanın ilk bölümü, Türk modernleşmesinin başarılarını ve başarısızlıklarını işaret eden tarafsız bir model analiziyle bu açığı kapatmayı amaçlamaktadır. İkinci bölümde ise Türk Modeli’nin Ortadoğu toplumlarında uygulanabilirliği konusu değerlendirilecek ve bundan çıkarılacak olası dersler tartışılacaktır. Bu noktada Türkiye modelinin tam olarak ne olduğunu tartışarak analize başlamak gerek. Süregelen tartışmanın analizini yaptıktan sonra bu makale, Türk Modeli’ne dair net bir anlayış ortaya koyacaktır. Ancak o zaman söz konusu modelin Ortadoğu'da yeni gelişen demokrasilerde uygulanıp uygulanamayacağı ve bundan ne gibi dersler çıkarılacağı konusunu tartışmaya başlayabiliriz. Bu çalışmanın, konuya ilişkin şüpheleri ve karışıklıkları ortadan kaldırması ümit edilmektedir.              
 
Mevcut söylemde iki belirgin Türk Modeli anlayışı vardır; bunlardan biri 2002 yılında AKP iktidara gelmeden önce Türkiye'nin laiklik taraftarı ve devlet güdümlü modernleşme deneyimi olarak ifade edilirken, diğeri ise AKP'nin 2002 sonrası iktidarına vurgu yaparak liberal ve 'Müslüman demokratik' model olarak adlandırılabilir. Bu çalışma Türk Modeli’ne ilişkin söz konusu iki klasik anlayışın zayıflığına dikkat çekerken, her iki görüşün özelliklerini sentezleyen yeni bir tanım ortaya koyacaktır. Şuna dikkat edilmesi gerekir ki, Türk Modeli’nin Ortadoğulu toplumları kendine çekmesi temelde ancak son on yıl içinde ortaya çıkan bir olgu diyebileceğimiz demokrasi ve siyasi İslamın eşsiz bir karışımına dayanmaktadır; ne var ki bu konuda sadece AKP'ye ve son on yıllık döneme odaklanmak Türk Modeli’nin kompleks yapısını fazla basite indirgemek olur. Türkiye'de siyasi İslam, demokrasi ve laikliğin bir arada var olması; ülkenin laiklik taraftarı bir geçmişi olmadan ve Türk İslamcılarla laik devletin kurulması arasında ideolojilerinin daha demokratik bir anlayışa doğru ılımlaştırılması ve dönüşüme uğramasına yol açan uzun bir etkileşim olmadan gerçekleşemeyeceği için, bu çalışma Türk Modeli’nin hem radikal laik geçmişi hem de AKP'nin çağdaş ılımlı İslam yönetimini kapsayan tüm yönleriyle anlaşılması gereken yüzyıllık bir modernleşmenin sonucu olduğunu savunmaktadır.             
 
Çalışmanın ikinci bölümünde ise, Mısır ve Tunus gibi devrim sonrası Ortadoğu ülkelerinde bu modelin uygulanabilirliği üzerinde durulacak ve Türk Modeli’nin gelecek yıllarda bu toplumlara nasıl yardımcı olabileceği analiz edilecektir. Eski otoriter rejimler devrilmiş olsa da, bu ülkeler din-devlet ilişkileri, ekonomik reformlar ve demokratikleşme gibi meselelerle uğraştıklarından kriz hâlâ devam etmektedir. Türk Modeli altmış yıllık demokratikleşme deneyimi, başarılı ekonomik liberalleşme, küresel pazara katılma ve demokratikleşme reformları ile bu konulara ilişkin birçok faydalı anlayışa ışık tutmaktadır. Türkiye ve söz konusu toplumlar arasındaki çeşitli sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi farklılıklar ile bu modelin tam olarak uygulanmasının mümkün olamayabileceği kabul edilse de bu çalışma, söz konusu farklılıklara rağmen Türk Modeli’nin yol gösterme bakımından bu toplumlara sunacağı çok şey olduğu sonucuna varacaktır.      
 
Türk Modeli Nedir?
 
Türk Modeli’ne ilişkin tartışmalar belirsiz ve karmaşıktır ki 'Türk Modeli' kavramı bile başlı başına hararetli tartışmalara konu olmuştur. Türkiye Ortadoğulu devletlerin iç işlerine müdahale etme konusunda istekli değilken, çoğu gözlemci de 'Türk Modeli' ifadesini kullanmaktan kaçınmaktadır. [4]  Bu nedenle bazı gözlemciler 'ilham', 'yol gösterici', ya da 'rehber' gibi ifadeler kullanmayı tercih etmektedir. Söz konusu kavram üzerinde tartışmak, söylemin önemli bir bölümünü oluşturmamalıdır. Bu çalışmada, en popüler seçenek olarak Türk modernleşme deneyimini tanımlayacak olan 'Türk Modeli' ifadesi kullanılacaktır. Ancak modelin içeriğine ve anlamına ilişkin tartışmalar daha fazla anlaşmazlık yaratmaktadır ve çalışma da işin bu boyutuna odaklanacaktır.      
 
Ortada birçok farklı yorum ve analiz olmasına rağmen, Türk Modeli’ne ilişkin farklı anlayışları kabaca birkaç farklı gruba ayırmak mümkün; bu şekilde her grubun savunduğu düşünceyi daha iyi bir şekilde incelemiş oluruz. Konunun önde gelen uzmanlarından Altunışık, [5]  Türk Modeli’ne ilişkin iki farklı anlayıştan söz etmektedir: Bunlardan birinde Türk Modeli İslam ve demokrasi arasındaki uyumluluğa örnek gösterilirken; diğerinde ise Türk İslamının ılımlılığına ve Türkiye'nin uzun bir geçmişe dayanan demokrasi deneyimi ile devlet güdümlü laikliği konusunda Türk modernleşmesinin başarısına atıfta bulunulmaktadır. Altunışık'ın bu söylemi gruplandırma şekli doğru olsa da bu söylemin Arap Baharı ışığında yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla Altunışık'ın sözünü ettiği iki gruba ek olarak, bu çalışmada genç Arap devrimciler, Türk Modeli’ni Ortadoğu'daki liberal, demokratik ve refah yaşama giden yol olarak algılayan farklı bir üçüncü grup olarak ele alınacaktır.      
 
İlk grup, Türk Modeli’ni 'askeri vesayet altında merkezi olarak kontrol edilen modernleşme süreci' olarak yorumlamaktadır. İddialara göre bu görüşün savunucuları; Ortadoğulu elit kesim, Tunus ve Mısır gibi devrim sonrası ülkelerdeki eski rejim unsurları ve Batı dünyasıdır. [6] Söz konusu grubun modeli bu şekilde algılamasındaki temel sebep ise Ortadoğu halklarının demokrasi için hazır olmaması ve uzun vadede halkın çıkarlarına hizmet etmesi için modernleşme sürecinin eğitimli elit kesim (bu durumda askeri kesim) tarafından şekillendirilmesi gerektiğidir. 19. yüzyılın başlarından 1950 yılında düzenlenen ilk çok partili seçimlerle demokrasiye geçişe kadar Türk modernleşme süreci Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi askeri liderler ve devlet bürokrasisiyle yöneltildiğinden, Türk modernleşme deneyiminin bu iddiayı açık bir şekilde haklı çıkardığı dikkat çekmektedir. Stone, sadece hızlı ekonomik büyümeyle güçlü bir şekilde desteklendiğinde 1990'lı ve 2000'li yıllarda ivme kazanan demokratikleşme sürecinden uzun zaman önce Türkiye'nin otoriter bir modernleşmeye sahip olduğuna dikkat çekmektedir. [7]
 
Türk Modeli’nin otoriter versiyonunu destekleyenler demokratik seçimlerin ardından İslamcı kesimin yönetimi devralması ihtimalinden açık bir kaygı duymakta ve böylesi bir sonucun önüne geçmek için bu modelin uygulanmasını önermektedirler; ancak devrim sonrası ortam ve devrim taraftarı kitlelerin sokaklardan tam demokrasiye hızlı bir geçişi teşvik etmek üzere düzenli gösteriler gerçekleştirerek hükümetlerin yürütme yetkisini kontrol etmeye devam ettiği Tunus ve Mısır gibi ülkelerin siyasi kültürü açısından bakıldığında, askeri vesayeti ve elit kesimin idaresini açık açık savunan böylesi bir modelin uygulanması son derece zor olacaktır. Mısır ordusu iktidardaki varlığını sürdürmesine rağmen, günümüz yeni siyasi koşulları altında böylesi bir modelin hükümsüz olduğu, ve bu vizyonu gerçekleştirmenin tek yolunun bu konuda isteksiz bir halka baskı yoluyla bunu empoze etmek olduğu ileri sürülmektedir; bu ise kesinlikle yeni bir otoriter rejimin kurulmasına zemin hazırlayacaktır. Böylesi bir sonuç ise Arap Baharı sonunda elde edilen başarıyla tam bir tezat oluşturmakla birlikte, modernleşme konusunda başarısızlığa uğramış Bin Ali veya Mübarek gibi diktatörlerin devrim sonrası rejimleriyle de büyük benzerlik taşımaktadır. Özellikle 2002'den önceki eski Türk modernleşme tarzının birçok bakımdan Ortadoğu toplumlarının yaşadıklarına benzer özellikler taşıması da dikkat çekmektedir. Devlet güdümlü, elitist, radikal laiklik taraftarı ve askeri kontrol altındaki modernleşme tarzı olarak tanımlanan sözde Atatürkçü modernleşme modeli, modern Türkiye'de bile geçerliliğini yitirmiş gibi görünmektedir ve İslamcı partilerin mecliste çoğunlukta olduğu Mısır ve Tunus'un da radikal laiklik taraftarı ve askeri-otokratik sistemi savunan yeni bir dalgayı uygulaması pek gerçekçi olmayacaktır. [8]    
 
İkinci grup ise Türk Modeli’ni, laik ve demokratik bir devlet yapısı içinde laik partilerle ılımlı bir İslam partisinin bir arada var olduğu bir model olarak yorumlamaktadır. Türk Modeli’ne yönelik bu anlayış ise, iktidardaki AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi)'nin Türk modernleşmesindeki öneminin altını çizmektedir; öyle ki Türk Modeli 'AKP' modeli ile birlikte anılır olmuştur. [9] Bu grubun başlıca örneklerinden olan Dede'nin makalesi, [10] Türk Modeli’nin, 2002 yılında AKP'nin seçimlerde elde ettiği zaferle başlayan Türkiye'deki hızlı demokratikleşme süreci ile son derece bağlantılı olduğunu öne sürmektedir. Rakiplerinin ve halkın büyük bir bölümünün şüphelerine rağmen; seçimlerde üç kez üst üste zafer elde ettikten sonra bile AKP, ülkede Şeriat kanunu uygulamaya veya ülkeye mutlak bir devlet güdümlü İslami dönüşüm getirmeye çalışmadan ülkeyi yönetmeye devam etmektedir. Laik muhalefet, AKP'nin sadece takiyye (buradaki anlamıyla; laik devlet yapısını ortadan kaldırmak için yeterince güç kazanana kadar demokrasiyi desteklermiş gibi görünmek) yaptığına inanmasına rağmen, AKP şimdiye dek birçok demokratikleşme paketini kabul ederek uygulamaya koymuştur. [11]
 
AKP'nin, bölgedeki İslami veya muhafazakâr siyasi hareketler ile İkvan tarafından 'rol model' olarak kabul edildiği iddia edilmektedir. [12] Bu grubun savunduğu düşünceler net bir öncül inancı, yani ortaya çıkan Ortadoğu demokrasilerinde İslami hareketlerin beklenen bir şekilde yükselişe geçmesini işaret etmektedir. Bu hareketler onlarca yıldır yasal engeller ve seçim hilelerinden tutun, hapse atarak doğrudan baskı uygulama veya daha kötü yollara başvurma gibi çeşitli yollarla laik otoriter elit kesim tarafından baskı altında tutulmuş ve zorla siyasetin dışında bırakılmıştır. Bugün ise devrim sonrası Tunus ve Mısır'da düzenlenen ilk 'serbest' seçimlerin sonuçları, İslamcı/muhafazakâr hareketlerin yeni parlamentoda en fazla koltuk sayısını elde ederek seçimlerden zaferle çıkmasıyla bu köklü inanışları da doğrular niteliktedir. Bu olgu aslında Türkiye'de İslamcıların yaşadıklarıyla da benzerlik teşkil etmektedir. Türk İslamcılar diğer partilerin ve elit kesimin bir dizi farklı tepkisiyle karşılaşmıştır; önceleri 1970'li ve 1980'li yıllarda tamamen görmezden gelinirlerken yıllar içinde güçlerinin artmasıyla, 1997'de RP (Refah Partisi) hükümetine karşı gerçekleştirilen 'post-modern' darbede de görüldüğü gibi İslamcılar devletin doğrudan saldırısına maruz kalmıştır. Tüm bu tedbirler sadece İslamcı liderlerin azmini daha da güçlendirmeye yaramış ve AKP'nin başarılı olmasına ve seçim zaferlerini sürdürmesine engel olamamıştır. Arap Baharı'nın ardından düzenlenen çok partili seçimleri takiben Tunus'taki Nahda ve Mısır'daki Özgürlük ve Adalet partileri gibi İslamcı partilerin bu ülkeler önümüzdeki yıllarda iktidara gelmesi beklenmektedir. Bu bağlamda siyasi İslam'ın demokrasiyle bir arada var olmasına örnek olarak gösterilen Türk Modeli anlayışı Ortadoğu'daki devrim sonrası ülkeleriyle yakından alakalıdır. Ortadoğulu İslamcı partilerin, AKP'nin belirli deneyimlerinden ve Türkiye'deki siyasi İslam dönüşümünden öğreneceği çok şey olduğu net bir şekilde ortadadır.                             
 
Bu ikinci grubun savunduğu düşüncedeki temel eksiklik, 2002 sonrası AKP iktidarı dönemine yapılan aşırı vurgudan kaynaklanmaktadır. Bu grubun savunucuları, iki yüzyıllık Türk modernleşmesini görmezden gelerek sadece son on yıla odaklanmaktadır. Aslında Dede gibi düşünürler, [13] Türk Modeli’nin, ülkenin 'otoriter laik' geçmişinden ziyade son zamanlarda AKP yönetiminin elde ettiği ekonomik ve diplomatik başarılardan ortaya çıktığına inanmaktadırlar. Nafaa[14] ise mevcut uygun koşulları yaratan ve son on yıl içinde Türk Modeli’nin oluşmasına zemin hazırlayan uzun ve kayda değer 2002 öncesi dönemi görmezden gelen, Türk Modeli’ni yalnızca 'AKP Modeli'nden ibaretmiş gibi algılayan bir başka gözlemcidir. Bu analizler 2002 öncesi yılları krizden ibaretmiş gibi, son on yılı ise iddialara göre AKP'nin kimlik, demokrasi ve kalkınma gibi ülkedeki çeşitli sorunlara çözüm bulduğu 'muhteşem altın çağ' gibi göstererek Türk Modeli’ni doğru bir şekilde yansıtmamaktadır. Bu çalışma ise Türk modernleşmesinin önemli geçmişi, yani ülkenin güçlü laik geleneği gözardı edildiği için Türk Modeli’nin bu şekilde yorumlanmasının yanıltıcı olduğunu savunmaktadır. Buna göre AKP'nin ve siyasi İslam ile demokrasinin barış içinde bir arada var olmasının, laik bir tarihi geçmiş olmadan söz konusu olamayacağı iddia edilebilir. [15] Hatta AKP'nin takdir edildiği ekonomik ve siyasi reformların çoğu aslında önceki hükümetlerce başlatılmıştır. [16] Türkiye'nin mevcut ekonomik başarısının, 1980'li yıllarda Başbakan Turgut Özal'ın benimsediği liberal ekonomi ve uyguladığı radikal ekonomik reformların doğrudan sonucu olduğu savunulabilir. Aynı zamanda demokratikleşme reformlarının bir kısmının da, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını kolaylaştırmak için önceki Ecevit koalisyon hükümeti tarafından uygulanmaya başladığına dikkat çekmek gerekir. Bu bilgiler ışığında AKP'nin yalnızca bu reformları devam ettirdiği ileri sürülebilir.   
 
İkinci grubun bu modele yönelik anlayışının başlıca ayaklarından birini de, iddialara göre AKP öncesi ve sonrası dönemler farklı modernleşme türlerini yansıttığı için Türk siyasi kalkınmasının da AKP öncesi ve AKP sonrası dönemler olarak algılanabileceği iddiası oluşturmaktadır. [17] Atasoy, [18] AKP'nin 2002 yılında elde ettiği zaferden önceki dönemi 'ordu liderliğinde tepeden modernleşme' olarak tanımlarken, 2002 sonrası dönemi ise 'askeri liderliğin bozulmasıyla tabandan demokratikleşme' olarak tasvir etmektedir. Tartışmaya açık bir biçimde ilk tanım büyük bir kesim için doğru kabul edilirken, ikinci tanımlama ise 'siyah ve beyaz' arasındaki keskin farklılıkla aşırı derecede basite indirgenmektense detaylı bir incelemeye gerek duymaktadır.    
 
Belli ki, 'tabandan demokratikleşme' tanımı, Türkiye'de 'ileri demokrasi kurma' olarak görülebilecek bazı hedeflere ulaşmak üzere proaktif ve istekli halkın bir noktada birleşmesini gerektirmektedir. Daha ayrıntılı baktığımızda ise; herhangi bir toplumsal hareket, etkili gösteriler veya iktidarda önemli bir yükseliş beraberinde AKP hükümetinin karar alma süreçlerinde demokrasi yanlısı sivil toplum kuruluşlarının etkisi gözlenmediğinden, bu anlatılanlar Türkiye'deki görüntüyü yansıtmamaktadır. Ne gariptir ki AKP iktidarı boyunca düzenlenen tek gösteri dizisi, 2007 yılında AKP'nin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı olarak seçme girişimini, Gül'ün eşi türbanlı olduğu için laikliğin ihlâli olarak görülmesi nedeniyle protesto etme amaçlı birçok STK tarafından 'Cumhuriyetçi gösteriler' adı altında gerçekleştirilmiştir. Geçtiğimiz son on yıl içindeki tek kayda değer halk protestosuna hükümetin verdiği tepki ise aydınlatıcı olmuştur. Başbakan Erdoğan başta şehirli kadınlar, çocuklar ve genç insanlar olmak üzere yüz binlerce Kemalist Türk için 'bindirilmiş kıtalar' ifadesini kullanmıştır. [19] Ardından gösterileri asıl düzenleyenlerin, içlerinde Kemalistler, aşırı milliyetçiler, Kürt bölücüler, komünistler, radikal sosyalistler ve radikal İslamcıların da bulunduğu oldukça farklı siyasi inanışa sahip insanlardan oluşan ve Ergenekon adı verilen 'birleşik terör örgütü' üyeleri olduğu iddia edilmiş ve bu kişiler hükümeti devirmeye çalıştıkları iddiasıyla tutuklanmışlardır. AKP'nin son on yılda gerçekleştirilen tek kayda değer gösteriye karşı tepkisi ve parlamentoda çoğunluklarını kullanarak tek taraflı olarak reform ve yasa geçirme alışkanlıklarını göz önünde bulunduracak olursak, son on yıl içindeki siyasi gelişmelerin ne ölçüde 'tabandan demokratikleşme' olarak kabul edilebileceğini sorgulamak yanlış olmayacaktır.       
 
Yukarda belirtildiği üzere, 2002 sonrası dönem yüzyıllık bir geçmişe sahip olan 2002 öncesi dönemin devamı niteliğinde olduğundan Türk modernleşmesinin yapay bir biçimde bölümlere ayrılması yanıltıcı olur. Türk Modeli belki de Türk modernleşmesi içinde aslında 'iki model' olduğunu kabul ederek daha iyi anlaşılabilir; bu modellerden ilki Türk İslami hareketinin demokratik bir çerçeveyi kabul etme ve ılımlaşma konusundaki başarısını ifade ederken, diğeri ise ekonomik kalkınma ve demokratikleşme adına Türkiye'nin verdiği uzun süreli mücadeleyi ifade etmektedir. [20] İslamcı bir parti olması bakımından AKP, eşi benzeri olmayan bir partidir; zira laiklik, demokrasi ve ekonomik liberalizm gibi modern devletin karakteristik özellikleri bakımından toplumsal değerlerle İslami hassasiyeti bir araya getirerek İslami siyaseti yeniden şekillendirmeyi başarmıştır. 
 
Her iki temel grubun savunduğu fikirlerde önemli eksikliklerin bulunduğu ve Türk Modeli’ni tanımlamak için daha dengeli bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Bu çalışma ise Türk Modeli’nin bu iki farklı versiyonunu ortak bir noktada uzlaştırmaya ve Arap devrimcilerin taleplerine ve ihtiyaçlarına daha iyi uyacak sentezlenmiş bir model sunmaya çalışmaktadır. Türk Modeli’nin analizinde hem 2002 öncesi hem de 2002 sonrası dönemi göz önünde bulundurmak gerekir, zira sadece son on yılda meşhur bir olgu ortaya çıkarmış olmasına rağmen her iki dönem de Türk Modeli’nin oluşumunda oldukça etkili olmuştur.   
 
Üçüncü grup ise, Türkiye'deki liberal toplumsal yaşam ve ekonomik refahın etkilediği devrimci genç nesildir. Son yıllarda Türk dizilerine, filmlerine ve ürünlerine gösterilen ilginin yanısıra birçok Arap turistin Türkiye'yi tercih etmeleri de kültürel değişim yoluyla Türkiye'nin etkisinin tüm bölgeye yayılmasına yol açmıştır. [21] Bu anlamda AKP yönetiminin Arap ülkelerine yönelik vize uygulamasını kaldırma politikası da bu konuda önemli bir katkı sağlamıştır. [22] Konferanslar, öğrenci değişim programları ve STK'lar arasındaki işbirliği yoluyla kişiler ve fikirler serbestçe dolaşmaya başlayınca, Türkiye'nin 'liberal etkisi' de yerel gözlemcileri oldukça etkilemeye başlamıştır; bu durum ise Türk modernleşme deneyimini şekillendirmede Türkiye'nin Avrupa toplumları ile etkileşiminde hâlâ devam eden ve eskiye dayanan rolünü anımsatmaktadır. Arap Baharına yol açan genç nesilin, askeri vesayete dayalı siyasi bir modelden etkilenmeyeceği açık ve net bir şekilde ortadadır. [23] Sokaklarda devam eden bu etki, önümüzdeki yıllarda söz konusu ülkelerin siyasi ekonomisinin şekillenmesinde çok büyük bir öneme sahip olacaktır. Bu gruba göre Türk Modeli’nin başlıca önemi ise, otoriter devlet-güdümlü laiklik ve katı radikal İslamın başarısızlıklarını ortaya koymuş olmasıdır. [24] Birçok kişiye göre Arap Baharı; ılımlı İslam, modernizm, liberal ekonomi ve demokrasinin çoğulcu bir ortamda bir arada varlığını sürdürebileceği 'post-ideolojik çağ'a geçişin sinyallerini vermektedir. Yukarıda iki ana grubun söylemine ilişkin analizde de belirtildiği gibi, hem 2002 yılında AKP'nin seçim zaferinden önce tarihi Türk modernleşmesini hem de son on yılda AKP iktidarına tarafsız bir bakışı inceleyecek ancak dengeli bir yaklaşım Türk Modeli’nin gerçek yapısını ortaya koyabilir. Ancak o zaman, Türk Modeli’nin Ortadoğu toplumlarında uygulanabilirliğini tartışmaya başlayabiliriz.     
 
Ülgen'in[25] de net bir şekilde ortaya koyduğu gibi, Türk modernleşmesinin önceki katı laik yapısı, herhangi bir Türk Modeli’nin Müslüman Ortadoğu toplumlarında uygulanması önünde bir engel teşkil etmektedir. Siyasi İslamcı kesim, daha önceki 'kesin laiklik taraftarı' devletin kontrolünü devralıp, toplumu değişime zorlamak için Şeriat kanununu getirip tepeden radikal İslamcı bir yapı uygulamaktan kaçındığı için 'etkili Türk Modeli' ancak son on yıl içinde ve AKP iktidarında ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla 'Türk Modeli'ni oluşturan ve bu modeli Mısır ve Tunus (şu anda siyasi İslamın gücü elde etmek üzere olduğu post-otoriter demokratik rejimler kurmaya çalıştıkları bir durumla karşı karşıyadırlar) gibi yükselen demokrasiler için gelecek vaat eden bir rehber yapan özellik siyasi İslam ve demokratik laik sistemin bir arada var olmasıdır. Görünen o ki Türk Modeli’ni söz konusu ülkelerin sorunlarıyla son derece alakadar eden iki önemli faktör vardır; bunlar din-devlet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesiyle birlikte post-otoriter sistemde ordunun rolü ve bunun demokratikleşme sürecine etkisi olarak ifade edilebilir.[26] Bu ülkelerde din-devlet ilişkilerini belirleyen bir çerçeveye ihtiyaç duyulmaktadır, ancak buna ek olarak Türk Modeli; ekonomik yeniden düzenleme, dünya ekonomisine entegrasyon ve demokrasinin getirilmesi gibi çok mühim meseleleri de içine almaktadır. Bu bağlamda, Türkiye zaten benzer sorunlarla karşılaştığı ve bunların bazılarına kayda değer çözümler ürettiği için söz konusu ülkelere önemli bilgiler sunmaktadır. Eğer Türk Modeli’ni doğru bir şekilde tanımlayacaksak, tüm özelliklerini göz önünde bulundurmamız gerekir.      
 
Türk Modeli’nin Yükselişi ve Devrim Sonrası Ortadoğu Toplumlarında Uygulanabilirliği
 
Modernleşme konusunda günümüzdeki Türk Modeli tartışmaları 20. yüzyılda da yapıldığından dolayı tam olarak yeni bir konu sayılmaz. Özellikle 1930'lu yıllardan sonra yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin radikal Atatürkçü modernleşmesi başta İran, Afganistan ve Irak gibi gelişmekte olan Müslüman ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin ilgisini çekmişti.[27] Ne var ki, ilk Cumhuriyetçi liderlerin tüm dini göstergeleri kamusal alanlardan 'yok etmek' için katı ve kesin laik yaklaşımı benimsemelerine yol açan 'toplumsal Batılılaşma' anlamında modernleşmenin radikal anlayışı yüzünden hiçbir Ortadoğu ülkesi Türk Modeli’ni bütünüyle benimsememişti. Atatürkçü modernleşme modeli özellikle de Batı eğitimi almış Arap elit kesimin ilgisini çekmesine rağmen söz konusu model Ortadoğu'daki ağırlıklı olarak geleneksel yönetici kesim için açık bir tehdit oluşturmaktaydı ve buna karşı güçlü bir şekilde direnmeleri ise bu modernleşme modelinin tam olarak benimsenmesini engellemiştir.[28] Kirişçi,[29] son yıllarda Türkiye'nin iki kez daha örnek olarak gösterildiğine dikkat çekmektedir:  Bunların ilkinde Sovyetler Birliği'nin düşüşünden sonra 1990'lı yıllarda Kafkasya ve Orta Asya'da yeni bağımsız olmuş Türki ve Müslüman ülkelere ilham kaynağı olmuştur; ikinci olarak ise Başkan Bush'un 2000'li yıllardaki 'Geniş MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) Girişimi' nde örnek gösterilmiştir. İlk ortaya çıktığında Türk Modeli özellikle 1930'lu yıllarda Pehlevi yönetimindeki İran'da ve Afganistan'da ve ardından 1991'de Azerbaycan'da olmak üzere birçok ülkede bazı reformların gerçekleştirilmesinde esin kaynağı olmuştur.[30] Ancak Türk Modeli’nin ilk ortaya çıktığı zaman ile mevcut söylemi arasındaki fark, şu an İslamcı hareketler gibi Ortadoğu'da bulunan siyasi anlamda potansiyel büyük öneme sahip aktörlerin, Türkiye'yi örnek aldıklarını belirtmeleridir. Önceki örneklerde Türkiye, ABD gibi dış aktörler tarafından ya da halkın desteğinden mahrum Batılılaşmış elit kesim gibi daha zayıf yerel aktörler tarafından bir model veya ilham kaynağı olarak gösterilmekteydi. Aynı zamanda Türk Modeli’nin esin kaynağı olduğu reform programları da söz konusu ülkelerde oldukça sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak etkili aktörler bu modeli kabul etmeye hazır gibi göründüklerinden, bu sefer Türk Modeli’nin tam olarak uygulanma ihtimali çok daha yüksektir. Ayrıca mevcut Türk Modeli, şimdiki bölümde de inceleneceği üzere, belirli özellikleri sayesinde daha uyarlanabilir bir hâl almıştır.          
 
Türk Modeli’nin, Ortadoğu toplumlarının ilgisini birden çekmiş olmasını değerlendirmek için, son ayaklanmaların altında yatan sebepleri doğru bir şekilde tespit etmek gerekir; zira Türk Modeli, özellikle de Arap Baharı sonrasında yükselen demokrasilere yol gösterme anlamında ün kazanmıştır. Arap Baharı'nın; otoriter rejimlerin 'iyi bir yönetişim'e sahip olamamasından ve onlarca yıldır devam eden siyasi ve ekonomik durgunluktan kaynaklandığı iddia edilmektedir.[31] Dışa bağımlılık ve yolsuzluk gibi faktörler de devrime yol açan en önemli nedenler olarak gösterilmektedir.[32] İşsizlik, yoksulluk, elit kesimin kendini statükoyu korumaya adaması gibi faktörler eğitimli genç kitleler arasında öfkeye yol açmış ve devrime zemin hazırlamıştır.[33] Otoriter rejimlerin eksiklikleri; örneğin sürdürülebilir ekonomik büyüme konusunda başarısızlık, hızlı nüfus artışıyla baş edememe, tüm reform taleplerini bastıran ve hiçbir şekilde 'hesap vermeyen bir hükümet'in ortaya çıkmasına neden olan küçük bir elit kesim tarafından yönetilen kapalı bürokratik ve aile bireylerinden oluşan devlet yapısı, Türk Modeli’nin çözüm üretmesi beklenen temel hususlardır. Türkiye seçilmiş hükümet ve önceki etkili asker/sivil bürokrasisi arasındaki geleneksel güç dengesini baştan sona değiştiren demokratikleşme sürecinden geçtiği ve hızlı bir ekonomik büyüme elde ettiği için bu aslında makul bir beklentidir.     
 
Söz konusu toplumların iç sorunlarının yanısıra, Türk Modeli’nin ilgi çekici olmasında katkısı bulunan bir başka önemli faktör ise, özellikle 'Arap Sokağı' ile ilgi çeken Arap-İsrail anlaşmazlığındaki İsrail karşıtı tutumuyla AKP yönetiminin bölgeye yönelik yeni pro-aktif dış politikasının yol açtığı Türkiye'nin Ortadoğu'da artan ünüdür[34] Şunu da belirtmek gerekir ki Türkiye ancak son yıllarda Ortadoğu'da olumlu bir imaja sahip olmuştur, bu da Türk Modeli’nin ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır; zira önceden katı laiklik taraftarlığı, NATO'ya üye olduğu için Batı dünyasının yanında küresel bir konuma sahip olması, ABD ile güçlü bağları ve her şeyden önemlisi 1990'lı yılların sonunda İsrail ile askeri ittifakta bulunması gibi sebeplerden dolayı Türkiye genel anlamda olumsuz olarak algılanmaktaydı.[35] Türkiye'nin son zamanlardaki olumlu imajının, Türkiye'nin 'öz kimliğindeki' radikal değişimden kaynaklandığı iddia edilmektedir.[36] 1980'li yıllardan itibaren Türkiye yavaş yavaş 'Müslüman kimliği'ni kabul etmeye başlamış ve bu süreç 2002'den beri iktidarda olan AKP hükümetiyle zirveye ulaşmıştır. Bu bakımdan Başbakan Erdoğan'ın İsrail'i sürekli eleştirmesi Ortadoğu'daki imajını güçlendirirken, Türk Modeli’nin ününe de katkıda bulunmuştur.[37] Türkiye'nin özellikle Hamas gibi İsrail karşıtı örgütlerle ilişkilerini giderek arttırması, Türkiye'nin Arap ülkelerindeki olumlu imajını güçlendirerek Erdoğan'ın hızla artan prestijiyle yıllar içinde eşi görülmemiş bir seviyeye ulaşmıştır.[38]
 
AKP iktidarındaki Türkiye'nin bağımsız dış politikası özellikle de Mısır halkı için esin kaynağı olmuştur; zira Erdoğan, Mübarek yönetimi sessizliğini korurken 2006 yılında Lübnan'a düzenlenen saldırı örneğinde olduğu gibi İsrail'in hareketlerini kınamış ve her platformda açık bir şekilde eleştirmiştir. Çoğu Arap ülkesinde olduğu gibi Mısır'da da İsrail ve ABD'ye yönelik kamuoyu ışığında, halkından sorumlu demokratik olarak seçilmiş bir hükümetin dış politika eylemleri konusunda ABD veya herhangi başka bir yabancı güçten kolayca etkilenmeyeceği açık bir şekilde ortadadır.[39]
 
Türk Modeli’nin bölgedeki yükselişinin temel nedeni ise halkın gösterdiği ilgidir. Kirişçi, Türk Modeli’nin nasıl ortaya çıktığına açıklık getiren Huntington'dan alıntı yapmış olduğu 'gösteriş etkisi' ('demonstrative effect') kavramının altını çizmektedir.[40] Neticede 'Türk Modeli'nin bölgede uygulanabilirliğini tartışabilmek için, söz konusu toplumlardaki aktörlerin gerçek taleplerini duymak gerekir. Yakın zamanda yapılmış olan TESEV anketi gibi önemli anketler,  Arap halklarının 'Türk Modeli'ne büyük bir ilgisi ve talebi olduğunu göstermektedir; nitekim anketlerde bu toplumların 'gösteriş etkisi' hakkında oldukça bilgili oldukları görülmektedir.[41] Anketin çarpıcı sonuçlarına göre Arap dünyasında ankete katılanların yüzde 66'sı, Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri için bir 'model' teşkil ettiğine inanmaktadır.[42] Bunun yanısıra Tunus'taki Nahda Partisi'nin lideri Raşit Gannuşi de basına yaptığı açıklamada, partisinin AKP'nin izinde olduğunu ve Türkiye'yi örnek alacaklarını belirtmiştir.[43]
 
Türk Modeli’nin ilgi çekici olmasındaki bir başka önemli etken ise, sağladığı ekonomik başarıdır. Salem,[44] Arap ülkelerinde anketlere katılanların çoğunun, ülkelerindeki başlıca sorunun 'ekonomi' olduğunu belirttiklerine dikkat çekmektedir. Türkiye'nin bölgede Suudi Arabistan ve İran gibi rantiye ekonomilerdeki gibi doğalgaz veya petrol tarzı doğal kaynaklara değil de, otomotiv, tekstil ve beyaz eşya gibi modern üretim sektörlerine dayalı kendi kendini idame ettirebilen serbest piyasa ekonomisi yaratmayı başaran tek Müslüman ülkesi olduğunu belirtmekte de fayda vardır. Türkiye'nin deneyimleri, ekonomik kalkınma ve demokratikleşme arasında güçlü bir bağ olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kirişçi'nin de belirttiği gibi bu bağlantıdaki en önemli faktör; nihayetinde ekonomik çıkarları nedeniyle elit kesimin oligarşik yönetimine karşı koyacak, güçlü bir sivil toplumun kalkınması için gerekli finansmanı sağlayacak, böylece demokrasiyi birçok yönden güçlendirecek ve demokrasinin 'belkemiği' olacak geniş bir orta sınıfın ortaya çıkmasıdır.[45]
 
Türk Modeli’nin en önemli özelliklerinden biri de söz konusu modelin, Batı Avrupa veya Amerika örneklerindekinin aksine 'gelişmekte olan' bir ülkenin deneyiminden ortaya çıkmış olmasıdır. Birçok uzmanın da belirtmiş olduğu gibi, Türkiye hâlâ süreç içindeki birçok soruna çözüm bulmaya çalıştığı için Türk modernleşmesi hâlihazırda 'devam etmekte' olan bir süreçtedir.[46] Ortadoğu toplumları ile Batı dünyası arasında büyük bir 'kalkınma' açığı bulunmaktadır, dolayısıyla Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin modernleşme süreçleri çoktan tamamlanmış olduğu için söz konusu modelleri bu ülkelere uyarlamak daha zordur. Türkiye'nin Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin nispeten gerisinde kalması ise ironik bir biçimde Türk Modeli’ni Ortadoğu ülkeleri için daha uygun kılmaktadır. Kirişçi,[47] bölgedeki gözlemciler mevcut dönüşümün nasıl gerçekleştiğini ve Türkiye'nin bu süreçte karşılaştığı sorunlarla nasıl başa çıktığını görebildikleri için Arap toplumlarına ilgi çekici gelen bu faktörün Avrupa'daki daha ileri düzeydeki örneklerine kıyasla, Türk demokrasisinin nispeten daha 'geri kalmış' olduğunun altını çizmektedir.       
 
Batılı modeller karşısında Türk Modeli’ne olan ilgiyi daha güçlü kılan bir başka etken ise, özellikle aynı dini paylaşmalarından da anlaşılacağı gibi Türk ve Arap toplumları arasındaki kültürel bağdır. Türkiye ve Arap ülkeleri yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmuştur ve her ne kadar Arap toplumları genellikle Osmanlı mirasını olumsuz yönde algılasalar da bu durum söz konusu toplumların kültürlerini şekillendirmiş ve bu toplumları birbirlerine daha da yakınlaştırmıştır. Türkiye'nin bölgede bir imparatorluk geçmişi olmasına, ve Türk Modeli’ne ilişkin tartışmalar Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden kurulup kurulmayacağına ilişkin hararetli tartışmalara yol açmasına rağmen, Türkiye yine de dost bir Müslüman ülkesidir ve hem Arap elit kesim hem de halk Batılı demokrasilerden ziyade Türk toplumuyla daha kolay bir biçimde empati kurabilmektedir.[48] Türk Modeli’ne olan ilgi aynı zamanda Türk hükümetinin bilerek siyasi, toplumsal ve ekonomik sistemini Ortadoğu'ya ihraç etmeye çalışma konusundaki 'isteksizliği'ne de bağlanmaktadır, oysa ABD'nin Geniş MENA Girişimi yoluyla bölgeye 'demokrasi' getirme çalışmalarında da açıkça görüldüğü gibi Batı dünyası bu konuda çok istekli olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.[49] Ortadoğu sömürge geçmişinin neden olduğu Arap psikolojisinde bir tür 'yara' olarak yorumlanabilen emperyalizme karşı Arap hassasiyeti yüzünden, yabancı değerleri ihraç etmeye ilişkin tüm girişimler bölgede eleştirilere maruz kalmaktadır. Türk Modeli’nin ortaya çıkışı aynı zamanda, İslam devrimi İran modelinin ve radikal bir 'teokratik devlet' versiyonunun başarısızlık sinyalinin göstergesi olmakla birlikte, 'demokratik İslamizm' Türk Modeli de bölgede bir norm hâline gelmektedir.[50]
 
Arap Baharı'nın, bölgenin siyasi söyleminde 'yeni bir çağ'ın başlangıç sinyallerini verdiği öne sürülmektedir; zira bu iddiaya göre devrimlere yol açan genç nesilin bir İslami devlet kurmak gibi ideolojik hedefleri olmamakla beraber, yüksek yaşam standartları ile sorumlu ve etkili bir yönetişime sahip olmak gibi pragmatik talepleri bulunmaktadır.[51] Ayrıca, İran ve Afganistan'daki radikal İslam geçmişi teokratik devletlerde bir hayal kırıklığına yol açarken, Türk Modeli’nin ise refah, bağımsızlık, İslam ve demokrasinin uyumu ve ulusal özgüven gibi ilham verici mesajlarla buna tam bir tezat oluşturduğu öne sürülebilir. Bölgedeki Nahda ve Adalet ve Kalkınma Partisi gibi İslamcı partilerin, dışarıdaki itibarlarını arttırmak ve ülke içinde de laik liberallerin korkularını azaltmak için Türk Modeli’ne olan desteklerini dile getirme konusunda istekli olduklarını da belirtmekte fayda var.[52] Türk Modeli konusunda İslamcı hareketlerin yaklaşımı, yerel siyasi aktörlerin 'pragmatizm'ini gözler önüne sermektedir. Yerel İslamcılar, Afganistan'daki Taliban ve İran gibi teokratik İslam rejimleri küresel sistemde 'haydut devletler' olarak soyutlanırken ve ülkelerindeki kalkınma sorunlarını çözemezken; demokratik Türkiye'nin ekonomik ve diplomatik başarılar elde ettiğinin farkına varmışlardır.[53]
 
Sonuç
 
Bu çalışmanın iki temel hedefi vardı: İlki, iki temel yorumdaki eksikliklere dikkat çekerek ve konuyu analiz etmek için yeni bir çerçeve sunarak Türk Modeli’ne ilişkin net ve dengeli bir anlayış getirmek; ikincisi ise, Türk Modeli’nin devrim sonrası Ortadoğu'daki ani yükselişinin sebebini açıklamak ve Türk modernleşme deneyiminin bölge için neden önemli ve Batı modernleşmesinden veya İran'ın teokratik devlet modelinden çok daha uygulanabilir olduğunu analiz etmektir. Otoriter rejimlerin devrilmesine yardım eden ve hâlâ da sokaklardaki siyasi durumu idare eden Arap devrimcilerinin talepleri ve ihtiyaçları ışığında Türk Modeli’nin; piyasa ekonomisine geçiş, küresel pazara entegrasyon, nüfus artışını yakalamak ve işsizliği azaltmak için hızlı ekonomik büyüm, etkili yönetişim ve hesap veren bir hükümet beraberinde belki de en önemlisi devrim sonrası ortamda siyasi islam, laik partiler, vatandaşlar ve ordu arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi anlamında kayda değer bilgiler sunduğu iddia edilmektedir. Bu çalışma, Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları anlamında hiç sorunsuz 'mükemmel bir model' olduğunu iddia etmemektedir. Hatta tam tersine bu çalışma, bu konularda hâlihazırda devam eden sorunların, ülkenin nispeten geri kalmışlığının ve bu modernleşme deneyimi boyunca yapılan çok sayıda hatanın, bu modelin Ortadoğu'da 'tam anlamıyla uygulanabilir bir model' olmasını sağladığı öne sürülmektedir; nitekim Ortadoğu'daki toplumlar da bu vesileyle Türkiye'deki ekonomik ve siyasi kalkınmaları gözlemleme şansını elde etmekte ve özellikle de ekonomik kalkınma bakımından ülkenin başarılarından faydalanmakta, hatalarından ders çıkarmakta ve siyasi kalkınma bakımından da bu hataları yapmaktan kaçınmaya çalışmaktadırlar.
 
Bu konuda daha fazla araştırma gerektiren daha birçok husus vardır. Türk Modeli’nin devrim sonrası Ortadoğu ülkelerinde ne ölçüde uygulanabileceği konusunda bir değerlendirmede bulunmak için, Türk modernleşmesinin özellikleri ve bunu meydana getiren uzun süreçlerin detaylı bir şekilde analiz edilmeli ve Tunus, Libya ve Mısır gibi devrim sonrası ülkelerin farklı özelliklere sahip olduğu net bir şekilde gözlemleneceğinden, Ortadoğu'daki her toplumda meydana gelen olayların her biri kendi içinde değerlendirilmeli ve her birindeki farklı koşullar birbirleriyle karşılaştırılmalıdır. Aynı zamanda, Türk modernleşmesinin sosyo-ekonomik ve siyasi kalkınmayı sağlamada nasıl uygulanabileceğini göstermek üzere konu ve yöntem bakımından Türk Modeli’nin uygulanabilirliği konusunda daha detaylı bir analiz gerçekleştirmenin de zamanı gelmiştir. Özellikle iki konunun acilen ele alınması gerekmektedir: Bunlar Türkiye'nin, İslam ve laik-demokratik devlet arasında hassas bir denge kurmadaki başarısı ve son on yıl içinde ülkede hızlı bir ekonomik büyüme sağlayan ve 1980'li yıllarda başlayan Türk ekonomisinin yeniden düzenlenmesidir. Bunlar Tunus, Libya ve Mısır'daki yeni rejimlerin mevcut durumda karşı karşıya kaldıkları iki meseledir ve bu konularda Türkiye'nin deneyimine ilişkin iyi hazırlanmış bir analiz, söz konusu toplumların bu karmaşık sorunlara çözüm bulmasında yardımcı olabilir.           
 
Kaynakça
 
Akgün, Mensur, Sabiha Şenyucel Gündoğar, Gökçe Perçinoglu and Jonathan Levack ‘The Perception of Turkey in the Middle East 2010’, TESEV Foreign Policy Programme, TESEV Publications, 2011.
 
Aktaş, Murat, ‘Can Turkey be a Role Model for the Muslim Countries’, 2nd International Conference on Humanities, Historical and Social Sciences IPEDR Vol. 17, 2011.
 
Altunışık, Meliha Benli and Özlem Tür, Turkey: Challenges of Continuity and Change. (London: RoutledgeCurzon, 2005).
 
Altunışık, Meliha Benli, ‘The Possibilities and Limits of Turkey’s Soft Power in the Middle East’, Insight Turkey, Vol.10, No.2, 2008.
 
_________________, ‘What is missing in the “Turkish Model” debate?’, 23 June 2011, Hürriyet Daily News [Online].  Available at: http://www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=what-is-missing-in-the-8216turkish-model8217-debate-2011-06-23
 
Atasoy, Seymen, ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East?’, Middle East Policy, Vol. XVIII, No.3, Fall 2011, p. 86-100.
 
Çavdar, Gamze, ‘Islamist “New Thinking” in Turkey: A Model for Political Learning?’, Political Science Quarterly, Vol.121, No.3, Fall 2006, p. 477-497.
 
Dede, Alper Y. ‘The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model” ,Insight Turkey, Vol.13, No.2, 2011.
 
Duran, Burhanettin and NuhYılmaz ‘Whose model? Which Turkey?’, February 8 2011, Foreign Policy [Online]. Available at: http://mideast.foreignpolicy.com/posts/2011/02/08/whose_model_which_turkey
 
Gürsel, Kadri, ‘Who Really Wants “Muslim Democracy”?’,Turkish Political Quarterly, Vol.10, No.1, Spring 2011.
 
Haberturk ‘Araplar’ın Türkiye sevgisi nereden geliyor?’, 22 April 2012 [Online]. Available at: http://ekonomi.haberturk.com/turizm/haber/736132-araplarin-turkiye-sevgisi-nereden-geliyor.
 
Hürriyet Daily News, “Ennahda takes Turkey as model for democracy,” [Online]  Available at: http://www.hurriyetdaily-news.com/n.php?n=ennahda-takes-turkey-as-model-for-democracy-democracy-2011-10-27.
Jung, Dietrich, ““After the Spring”: Is Turkey a Model for Arab States?”, November 2011, Syddansk Universitet: Center for Mellemoststudier.
 
Kaddorah, Emad Y., ‘The Turkish Model: Acceptability and Apprehension’ Insight Turkey, Vol.12, No.4, 2010.
 
Kayasibi, Saim and Mehmet Birekul ‘Turkish Democracy: A Model for the Arab World’, Journal of Islam in Asia, Special Issue, No.3, September 2011.
 
Kirişçi, Kemal ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, Insight Turkey, Vol.13, No.2, 2011.
 
Koç, Sedef Arat, “Neo-Empire, Middle Power or Subcontractor for Imperialism? ‘Neo-Ottomanism’, Shifts in Geopolitics and Turkey’s Foreign Policy”, BRISMES Annual Conference 2012 - Revolution and Revolt: Understanding the forms and causes of change, 26-28 March 2012, London School of Economics and Political Science.
 
Metin, Celal Emperyalist Çağda Modernleşme; Türk Modernleşmesi ve İran (1800-1941) [Modernization in the Age of Imperialism; Turkish Modernization and Iran], Ankara: Phoenix Yayinevi, 2011.
 
Nafaa, Hasan, ‘The “Turkish Model” in the Mirror of the Arab Spring’, in Turkey and the Arab Spring: Implications for Turkish Foreign Policy From a Transatlantic Perspective, Mediteranean Paper Series, The German Marshall Fund of the United States (Translated from Arabic by GhadaDiab), 2011, p. 37-44.
 
NTV-MSNBC ‘Erdoğan: Mitinge katılanlar bindirilmiş kıta’, 17 April 2007, [Online]. Available at: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/405722.asp Salem, Paul, ‘Turkey’s Image in the Arab World’, TESEV Foreign Policy Programme, 2011.
 
Stone, Norman ‘This Spring Won’t Breed Any More Turkeys’, 5 April 2011, The Times (UK) [Online]. Available at: http://www.thetimes.co.uk/tto/opinion/columnists/article2972840.ece
 
Taşpınar, Ömer, ‘Turkey’s Middle East Policies: Between Neo-Ottomanism and Kemalism’, Carnegie Paper, Carnegie Endowment for International Peace, 2008.
 
______________, ‘The Turkish Model and Its Applicability’, in Turkey and the Arab Spring: Implications for Turkish Foreign Policy From aTransatlantic Perspective, Mediteranean Paper Series, The German Marshall Fund of the United States, 2011.
Telhami, Shibley, ‘The 2011 Arab Public Opinion Poll’, Brookings Institute November 2011,[Online] Available at: http://www.brookings.edu/research/reports/2011/11/21-arab-public-opinion-telhami The Economist ‘Light, dark and muddle’, 25 June 2011, p. 62-64.
 
Today’s Zaman, ‘I am not a neo-Ottoman, Davutoglu says’, 25 November 2009 [Online] Available at:http://www.todayszaman.com/news-193944-i-am-not-a-neo-ottoman-davutoglu-says.html
 
Tol, Gönül, ‘Turkey as an Alternative Democratization Model for the Middle East’, 13 February 2011, Today’sZaman[Online].  Available at: http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNewsById.action?newsId=235474
 
Ülgen, Sinan, ‘From Inspiration to Aspiration: Turkey in the New Middle East’, December 2011, The Carnegie Papers, Carnegie Europe.
 
Yegin, Mehmet ‘Turkey as a “Companion” not a “Model” to the Middle East’, 28 February 2011, USAK Center For American Studies [Online].  Available at: http://www.usak.org.tr/EN/makale.asp?id=1965
----------------------------------------------------------------------------------
[1] Meliha Benli Altunisik and Özlem Tür, Turkey: Challenges of Continuity and Change. (London: RoutledgeCurzon, 2005), p. XV.
 
[2] The Economist ‘Light, dark and muddle’, 25 June 2011, p. 62-64.
 
[3] Meliha Benli Altunisik) ‘What is missing in the “Turkish Model” debate?’, 23 June 2011, Hürriyet Daily News [Online]. Available at: http://www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=what-is-missing-in-the-8216turkish-model8217-debate-2011-06-23 (Accessed: 2 August 2011).
 
[4] Mehmet Yegin ‘Turkey as a “Companion” not a “Model” to the Middle East’, 28 February 2011, USAK Center For American Studies [Online].  Available at: http://www.usak.org.tr/EN/makale.asp?id=1965 (Accessed: 17 April 2012).
 
[5] Meliha Benli Altunisik, ‘The Possibilities and Limits of Turkey’s Soft Power in the Middle East’, Insight Turkey, Vol.10, No.2, 2008, p. 45.
 
[6] Burhanettin Duran and NuhYilmaz ‘Whose model? Which Turkey?’, February 8 2011, Foreign Policy [Online].  Available at: http://mideast.foreignpolicy.com/posts/2011/02/08/whose_model_which_turkey (Accessed: 16 January 2012).
 
[7]Norman Stone ‘This Spring Won’t Breed Any More Turkeys’, 5 April 2011, The Times (UK) [Online]. Available at: http://www.thetimes.co.uk/tto/opinion/columnists/article2972840.ece
 
[8] Alper Y. Dede ‘The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model” ,Insight Turkey, Vol.13, No.2, 2011,  p. 25.
 
[9]Dietrich Jung, ““After the Spring”: Is Turkey a Model for Arab States?”, November 2011, Syddansk Universitet: Center for Mellemoststudier.
 
[10] Alper Y. Dede, “The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model””, p. 23-32.
 
[11] Gamze Cavdar, ‘Islamist “New Thinking” in Turkey: A Model for Political Learning?’,Political Science Quarterly, Vol.121, No.3, Fall 2006, p. 477-497.
 
[12] Alper Y. Dede , ‘The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model””,  p. 23-32.
 
[13] Ibid.
 
[14] Hasan Nafaa ‘The “Turkish Model” in the Mirror of the Arab Spring’, in Turkey and the Arab Spring: Implications for Turkish Foreign Policy From a Transatlantic Perspective, Mediteranean Paper Series, The German Marshall Fund of the United States (Translated from Arabic by GhadaDiab), 2011,  p. 37-44.
 
[15] Kadri Gursel ‘Who Really Wants “Muslim Democracy”?’,Turkish Political Quarterly, Vol.10, No.1, Spring 2011, p. 93.
 
[16] Dietrich Jung, ““After the Spring”: Is Turkey a Model for Arab States”, p. 3.
 
[17] See Seymen Atasoy, ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East?’, Middle East Policy, Vol. XVIII, No.3, Fall 2011, p. 86-100 and HasanNafaa,  ‘The “Turkish Model” in the Mirror of the Arab Spring’, in Turkey and the Arab Spring: Implications for Turkish Foreign Policy From a Transatlantic Perspective, Mediteranean Paper Series, The German Marshall Fund of the United States (Translated from Arabic by GhadaDiab), 2011, p. 37-44.
 
[18] Seymen Atasoy, ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East?’, p. 86-100
 
[19] NTV-MSNBC ‘Erdoğan: Mitingekatılanlarbindirilmişkıta’, 17 April 2007, [Online].  Available at: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/405722.asp (Accessed: 22 April 2012).
 
[20] Emad Y. Kaddorah ‘The Turkish Model: Acceptability and Apprehension’ Insight Turkey, Vol.12, No.4, 2010, p. 114.
 
[21] Haberturk ‘Araplar’ınTürkiyesevgisineredengeliyor?’, 22 April 2012 [Online].  Available at: http://ekonomi.haberturk.com/turizm/haber/736132-araplarin-turkiye-sevgisi-nereden-geliyor (Accessed: 23 May 2012).
 
[22] Kemal Kirisci ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, Insight Turkey, Vol.13, No.2, 2011 p. 44.
 
[23] See Burhanettin Duran and NuhYilmaz , ‘Whose model? Which Turkey?’
 
[24] Gönül Tol ‘Turkey as an Alternative Democratization Model for the Middle East’, 13 February 2011, Today’s Zaman [Online].  Available at: http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNewsById.action?newsId=235474 (Accessed: 16 May 2012).
 
[25] Sinan Ulgen, ‘From Inspiration to Aspiration: Turkey in the New Middle East’, December 2011, The Carnegie Papers, Carnegie Europe, p. 5.
 
[26] Ömer Taspinar, ‘The Turkish Model and Its Applicability’, in Turkey and the Arab Spring: Implications for Turkish Foreign Policy From a Transatlantic Perspective, Mediteranean Paper Series, The German Marshall Fund of the United States, 2011, p. 12.
 
[27] See Meliha Benli Altunisik, ‘The Possibilities and Limits of Turkey’s Soft Power in the Middle East’ and SinanUlgen, ‘From Inspiration to Aspiration: Turkey in the New Middle East’, p. 4.
 
[28] Kemal Kirisci, ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’.
 
[29]    Ibid, p. 34-35.
 
[30]    See Celal Metin Emperyalist Çağda Modernleşme; Türk Modernleşmesive İran (1800-1941) [Modernization in the Age of Imperialism; Turkish Modernization and Iran], Ankara: Phoenix Yayinevi, 2011.
 
[31] Alper Y. Dede (2011) p. 23.
 
[32] Saim Kayasibi and Mehmet Birekul) ‘Turkish Democracy: A Model for the Arab World’, Journal of Islam in Asia, Special Issue, No.3, September 2011, p.256.
 
[33] Alper Y. Dede, ‘The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model”,  p. 23-24.
 
[34] Kemal Kirisci, ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, p. 43.
 
[35] Paul Salem, ‘Turkey’s Image in the Arab World’, TESEV Foreign Policy Programme, 2011, p. 1.
 
[36] Ömer Taspinar, ‘The Turkish Model and Its Applicability’, p. 9.
 
[37] See Murat Aktas ‘Can Turkey be a Role Model for the Muslim Countries’, 2nd International Conference on Humanities, Historical and Social Sciences IPEDR Vol. 17, 2011, p. 167 and Hasan Nafaa (2011) p. 43.
 
[38] Kemal Kirisci, ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, p. 43.
 
[39] See Shibley Telhami-Brookings Institute (2011) ‘The 2011 Arab Public Opinion Poll’, November [Online] Available at: http://www.brookings.edu/research/reports/2011/11/21-arab-public-opinion-telhami (Accessed: 15 May 2012).
 
[40] Kemal Kirisci , ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, p. 35-36.
 
[41] Mensur Akgun, Sabiha Senyucel Gundogar, Gokce Percinoglu and Jonathan Levack ‘The Perception of Turkey in the Middle East 2010’, TESEV Foreign Policy Programme, TESEV Publications, 2011. 
 
[42] Paul Salem (2011) p. 6.
 
[43] See Dietrich Jung, ““After the Spring”: Is Turkey a Model for Arab States”,  p. 2. and  Hurriyet Daily News, “Ennahda takes Turkey as model for democracy,” [Online]  Available at:  http://www.hurriyetdaily-news.com/n.php?n=ennahda-takes-turkey-as-model-for-democracy-democracy-2011-10-27 (Accessed: 5 November 2011).
 
[44] Paul Salem, ‘Turkey’s Image in the Arab World’, TESEV Foreign Policy Programme, 2011, p. 4.
 
[45] Kemal Kirisci‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, p. 37.
 
[46] Seymen Atasoy, ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East?’, p. 86.
 
[47] Kemal Kirisci, ‘Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East’, p. 40.
 
[48] See Ömer Taşpınar, ‘Turkey’s Middle East Policies: Between Neo-Ottomanism and Kemalism’, Carnegie Paper, Carnegie Endowment for International Peace, 2008 and Today’s Zaman, ‘I am not a neo-Ottoman, Davutoglu says’, 25 November 2009 [Online] Available at:http://www.todayszaman.com/news-193944-i-am-not-a-neo-ottoman-davutoglu-says.html (Accessed: 7 May 2012) and Sedef Arat-Koc, “Neo-Empire, Middle Power or Subcontractor for Imperialism? ‘Neo-Ottomanism’, Shifts in Geopolitics and Turkey’s Foreign Policy”, BRISMES Annual Conference 2012 - Revolution and Revolt: Understanding the forms and causes of change, 26-28 March 2012, London School of Economics and Political Science.
 
[49] Seymen Atasoy ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East? p. 86.
 
[50] Alper Y. Dede, “The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model””, p. 25.
 
[51] Gönül Tol, ‘Turkey as an Alternative Democratization Model for the Middle East’.
 
[52] Dietrich Jung, ““After the Spring”: Is Turkey a Model for Arab States”, p. 3.
 
[53] Seymen Atasoy, ‘The Turkish Example: A Model for Change in the Middle East? p. 87.