Özbekistan’ın Bölgesel Politikası ve Kazakistan

Doç. Dr. Canat Momınkulov ORSAM Avrasya Danışmanı Al Farabi Kazak Ulusal Üniversitesi
Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un Ekim 2012 tarihinde Kazakistan’a yaptığı ziyaret iki ülke arasındaki ilişkileri daha yüksek bir seviyeye çıkarmıştır. Görüşmelerde ticari ve ekonomik ilişkilerin perspektifi, kültürel alandaki ikili işbirliğin gelişmesi meseleleri tartışılmıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili olumsuz söylentilere rağmen yine de ikili ilişkilerin ciddi bir şekilde zedelenmediğini söyleyebiliriz. Ticari ve ekonomik işbirliğine gelirsek iki kardeş ve komşu ülke arasındaki karşılıklı ticaret 1,7 milyar dolar civarındadır. Bu Aralık ayında Taşkent’te Kazakistan politikacılarının katılımıyla ikili görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca Kazakistan’ın Kültür günlerini kutlama çerçevesinde büyük bir konser düzenlenmiştir. İslam Kerimov, Kazak lideri Nursultan Nazarbayev’in ekonomi ve uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği büyük başarılarını resmi olarak dile getirmiştir. Yine de Astana’da yapılan görüşmede Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov şu anki BDT’nin bazı liderlerinin önder olma tutkusuna kapıldıklarını ifade etmiştir. Sözkonusu görüşme esnasında Özbek lideri, komşuları Kırgızistan ve Tacikistan’ın inşa etmekte oldukları dünyanın en yüksek barajlarının Özbekistan ve Kazakistan için ekonomik açıdan zararlı ve verimsiz olduğunu dile getirmiştir. Komşularının yaptıkları sözkonusu su projelerinin, Özbekistan’ı güç kullanmaya kadar götürebileceğine işaret ederek oldukça sert konuşan Kerimov, Orta Asya bölgesiyle ilgili en büyük sıkıntısını ifade etmiştir. Şu anda Rusya’nın mali desteğiyle Kırgızistan’da Kambarata hidroelektrik santralleri inşa edilmek üzeredir.
 
Özbekistan bağımsızlık sonrası tarihinde ilk defa dış politika sahasında yeni ve tamamlanmış bir doktrin oluşturmuş durumdadır. Bu bağlamda Özbekistan ve Kazakistan’ın jeopolitik önemini, iki komşu halkın özel kardeşliğini, Özbekistan’ın bu yıl onayladığı yeni dış politika doktrininin Kazakistan için önemi ve etkisini, büyük güçlerin bölgede yürütükleri jeopolitik oyunlar çerçevesinde ortak bölgesel güvenlik meselelerini, bölgesel bütünleşmenin perspektifini, iki ülkenin Rusya ile farklı ilişkilerini ve bölgesel çıkarlara olan bakışları incelemek gerekir. Ayrıca, ikili ilişkilerin gerçek yüzünü ve perspektifini de ele almak gerekir. Özellikle, Özbekistan'ın dış politikada daha bağımsız görüşe sahip fakat hala bir arayış içinde olduğunu, ayrıca Kazakistan'ın özgüvene sahip ve bağımsız olarak kendi imaj ve kimliğini açıkça ve daha hür bir şekilde ifade etmede Özbekistan'dan bazı şeyleri öğrenmesi gerektiğini itiraf etmek zorundayız.
 
Orta Asya, dünyanın en büyük süper güçlerinden sayılan eski SSCB’nin çok önemli bölgesiydi. Özbekistan ve Kazakistan, SSCB’nin Rusya ve Ukrayna’dan sonraki 3. ve 4. ekonomik güçleriydi. Bu tartışılmaz bir gerçektir. SSCB, bu iki ülke olmadan etkili ve güçlü olamazdı. Coğrafi olarak Afganistan ve İran’a kadar yayılamaz, dolayısıyla Ortadoğu ve dünya politikasında büyük bir rol üstlenemezdi. Evet, SSCB ve Rusya tarihindeki Müslüman ve Türk faktörlerinin önem ve rolü hep küçültülmüştür. Oysa Özbekistan’ın sadece coğrafi konumunun bölgesel ve dünya jeopolitikasındaki önemini hesaba katarsak meselenin ne kadar mühim olduğunu anlarız. Çünkü Özbekistan Türk ve İran kültürlerinin buluştuğu yerdir, Timur Hanlığının mirasçısıdır, Müslüman kültürünün altın beşiğidir, Orta Asya’nın itici gücü ve ağırlık merkezidir. Asya’nın Türkiye, İran ve Afganistan gibi hiç bir gücün işgal edemediği ve içine giremediği, girse de fazla kalamadığı nadir bölgelerdendir. Özbekistan ile anlaşabilen ve içerisine girebilen her hangi bir güç bütün Orta Asya’ya etki edebilir.  Bundan dolayıdır ki Moskova Taşkent’in her türlü kaprisine katlanmak zorundadır. Özbekistan’ı kaybetmek Rusya’nın çıkarları açısından çok büyük hata olurdu.  
 
Başka bir örnek, Kazakistan’ın coğrafi konumu Çin ve Avrupa’yı, Sibirya ve Hazar’ı, Müslüman ve Hırıstiyan dünyalarını, Türk ve Slav kültürlerini bağlamakta olan eski Türklerin vatanı ve Cengiz Han devletinin başlıca mirasçısı sayılabilir. Ayrıca, Altın Orda Devleti’nin Rusya’nın devlet yönetimi geleneğini çok etkilediğini ve hatta Rusya’daki güçlü devlet kavramının temelini teşkil ettiğini de belirtmek isteriz. Bunu tarihçilerin kendileri açıklamaktadır. Bütün eski SSCB devletlerinde herşeyi, yani toplum hayatının tüm sahalarını düzenleyen ve kontrol eden esas faktör kanun ve mevzuat değil, aksine etkili şahıslar ve iktidarı temsil edenlerdir. Yani devlet işleyişinde belirleyici temel, adil sistem değil aksine bireysel etkenlerdir. Bundan dolayı Özbekistan ve Kazakistan dahil olmak üzere bütün BDT ülkeleri rüşvetin en yaygın olduğu ülkelerdendir.
 
Kazaklar, Türklüğü ve Türklerin kutsal vatanını korumuş bir halk olarak güçlü bir Türk devleti kurma hayalini bütün geçmiş zorluk ve ızdıraplarına rağmen hiç bir zaman akıllarından çıkarmamıştır. Hatta bütün Türk ülkeleri arasında Türklüğü tarihi ve coğrafi anlamıyla yaşatan Kazaklardır diyebiliriz. Bu, bir Kazak akademisyeni olarak benim şahsi fikrimdir. Ama tabii hiç bir ülke kendi olanak ve durumunu gereğinden fazla abartmamalıdır.  
 
Yukarıda Özbekistan ve Kazakistan’ın önemini idealist açıdan göstermeye çalıştık. Çünkü yerel elit ve fikir adamları, kendi ülkelerinin dünya tarihindeki rolünü mümkün olduğu kadar abartmaya eğilimlidir. Her topluluk veya etnik grubun savunma mekanizması ve ideallerinin olması doğaldır. Tarihi değerler ve ulusal ilkeler Orta Asya devletlerinin kaybolmayıp ayakta kalmasının temelleridir.
 
Özbek ve Kazak halkları asırlarca aynı bölgeyi paylaşarak çok yakın temaslarda bulunmuş, karşılıklı ekonomik ve kültürel ilişkiler kurabilmiştir. Bu iki kardeş halk Orta Asya Türklerinin çoğunluğunu teşkil eder. 16-19. asırlarda Özbeklerin de Kazakların da ortak edebi dili Çağatay Türkçesiydi. O dönemde bütün resmi yazışmalar Çağatay dediğimiz Orta Asya Türkçesiyle yapılmaktaydı. Kazaklar, göçebe Özbeklerden ayrılarak şimdiki Taraz ve Almatı bölgesine göç ederek Kazak hanlığını kurmuştur. Kazakların Özbeklere “Özbeg, (öz ağam, büyük kardeşim) demesi güneydeki komşularına olan saygılarının delilidir. Özbekistan’da 1 milyondan fazla Kazak, Kazakistan’da da 500 bine yakın Özbek yaşamaktadır. Özbek akademisyen Buri Ahmedov’a göre yapısı ve kültürü açısından Özbeklere en yakın halk Kazaklardır. Özbekistan ve Kazakistan arasında bazı ufak tefek geçici sorunlar hariç büyük ve çözülemez ihtilaf yoktu. Gerçi Kazakistan’ın hiç bir ülkeyle büyük sorunu yoktur. Sıfır sorun politikası Kazakistan’da gerçekleştirilmiş gibidir. Özbekistan kültürel kimliği açısından tam bir Orta Asya ülkesidir, hatta Orta Asya’nın ruhu ve çekirdeğidir. Eski Sogdı kültürünün etkisi, Timur devletinin izleri, İran kültürünün etkisi, Hiva, Kokand ve Buhara hanlıkları zamanında Kazak hanlığıyla meydana gelen bazı çelişkiler, Cumhurbaşkanı İslam Kerimov gibi birçok objektif ve sübjektif tarihi faktörü hesaba katarsak Özbekistan’ı daha doğru anlayabiliriz. Çünkü çoğu insan Özbekistan’la ilgili yanlış görüşlere sahiptir. Bu Özbekistan’ın kapalı ve içe dönük bir devlet olmasıyla ilgilidir. İnternet ortamında Özbekistan’la ilgili son bilgilere ulaşmak zordur.
 
Kazakistan ise son zamanlarda kendini daha çok Avrasyalı bir topluluk olarak sergilemeye çalışmaktadır. Bu Orta Asya’nın geleceği için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bazı Rus uzmanlar genellikle Kazakistan ve Orta Asya terimini kullanırlar. Bu Orta Asya’yı bölmenin ideolojik metotlarından biridir.
 
2012 yılında Özbekistan Parlamentosu, ülkenin Yeni Dış Politika Doktrini’ni onayladı. Daha önce Özbekistan, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden çıktığını ilan etmişti. KGAÖ üyeleri bölgesel güvenlik meselesinde tehdit edici faktörlerin tanımı konusunda ortak bir düşüncede anlaşamadığından Özbekistan bu teşkilattan çıkmaya karar verdi. Birçok Rus siyaset bilimci bu olaydan sonra ABD’nin Özbekistan’da askeri üssünü tekrar açacağını öne sürmüşlerdi. Ama Özbek lideri içeriği oldukça yeni doktrin sunarak bütün uzmanları yanılttı. Yeni doktrine göre bundan sonra Özbekistan sırf kendi ulusal çıkarları ve tercihlerine bağlı olarak konjonktürel duruma göre istediği askeri-siyasi blok ve örgütlere üye olabilir veya üyelikten çıkabilir. Yani, Özbekistan kendi ulusal çıkarları ve güvenliğinden hareket ederek istediği birlik, blok, bütünleşme projesi gibi uluslararası yapılara girebilir veya istediği an üyeliğini durdurarak çıkabilir. Ayrıca, artık Özbekistan topraklarında yabancı ülkelerin askeri üs ve silahlı güçlerinin bulunmasına izin verilmeyecektir. Özbekistan bundan böyle arabuluculuk operasyonları amacıyla başka bir ülkeye kendi silahlı güçlerini göndermeyecektir. Sözkonusu doktrinde, Özbekistan’ın barışçı politika yürüttüğünden dolayı askeri bloklara katılmayacağı ve her hangi bir devletlerarası yapının askeri-siyasi bloka dönüşmesi durumunda ondan hemen çıkacağı vurgulanmıştır. 
 
Aynı belgede Özbekistan’la ortak sınırları bulunan komşu devletlerde silahlı çatışmaların veya gerginliklerin olması durumunda Özbekistan’ın gerekli ekonomik, siyasi ve diğer tedbirleri alacağı ve sözkonusu çatışmalara karışmayacağı söylenmektedir. Doktrinde Orta Asya devletlerinin kendi bölgesel sorunlarını dış güçlerin müdahalesine lüzum olmaksızın çözmeleri gerektiği açıklanmaktadır. Ayrıca, dışarıdan zorla yaptırılan bütünleşme projelerinin ideolojik gerekçelere dayandığı ve ülkenin hürriyeti, bağımsızlığı ve bütünlüğünü tehdit etmesinin kabul edilemez olduğu belirtilmektir. Özbekistan’ın şimdiki dış politikası açısından en önemli bölge Orta Asya bölgesidir. Çünkü ülkenin en hayati çıkarları direk olarak Orta Asya bölgesiyle bağlıdır. Bu amaçla Özbekistan bölgede barış ve istikrarın sağlanması, Afganistan’daki durumun çözülmesi, sınırlara yakın su kaynaklarının kullanılması meselelerinin çözümü, ekolojik istikrarın sağlaması için çalışmaya niyetlidir. Görüldüğü gibi Özbekistan’ın yeni dış politika doktrini, içeriğinin çok ciddi şekilde düşünüldüğünü (değiştirildiğini) ve Taşkent’in kendini Orta Asya bölgesinin geleceği, istikrarı ve güvenliği için sorumlu tuttuğunu açığa vurmaktadır. Bu yeni doktrin Taşkent’in gerçek anlamda bağımsız bir dış politika yürütmek istediğini göstermektedir. Bu konuda Taşkent’in başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, son gelişmeler Özbekistan’ın dış politikada tarafsızlığa kaydığını da gösterir.
 
Peki, Özbekistan’ın yeni dış politika doktrini Kazakistan için nasıl bir olumlu veya olumsuz sonuçlar yaratacaktır? Tabii ki, bölgemizde yabancı askeri üslerin olmayacağı Kazakistan’ın ulusal güvenliği ve çıkarlarına çok uygundur. Bu durum Rusya için de geçerlidir. Artık Orta Asya’nın geleceği ve kaderini düşünen ve bu konuda mesuliyeti üstlenen başka bir lider ülkeyi aramaya gerek yok. Bu durumda Astana’nın nasıl davranacağı ve nasıl bir dış politika izleyeceği önemlidir. Astana, komşusunun yeni dokrtinini esas alarak her zaman Taşkent ile bölgesel güvenlik, Afganistan meselesi, su ve ulaşım meseleleri üzerinde istişarede bulunup ve diyalog kurmak zorundadır. Rusya, AB, Kazakistan ve diğer ülkelerin Özbekistan’la ilgili yaptıkları en büyük hata, söz konusu ülkenin kusur ve hatalarını dile getirerek tenkit etmeye çalışmalarıdır. Böyle ince konularda Astana deneyimli bir oyuncu gibi saygı, hoşgörü, nezaket ve anlayış göstermelidir. Özbekistan’ın KGAÖ teşkilatından çıkmasını ve Özbeklerin iç meselelerini Kazakların tartışmasına hiç gerek yoktur. Aksine, daha çok Taşkent’in başarı ve olumlu tarafları hakkında konuşmak gerekir. Özbeklerin yaptığı siyasi tercihe tarafımızdan saygı duyulmalı, hatta destek verilmelidir. Çünkü bu bölgenin geleceği Taşkent ve Astana’nın elindedir.
 
Aslında, Özbekistan ve Kazakistan’ın bölgesel liderlik için rekabet ettiğini, birbirini rakip gördüğünü vurgulayan çok sayıda Orta Asya uzmanı bulunmaktadır. Orta Asya ülkelerinin bütünleşme ve yakınlaşması, Rusya’nın bölgedeki ekonomik çıkarlarına aykırı olduğundan Rus karar vericileri iki ülkenin liderlik konusunda rekabet ettiğini öne sürerek, Orta Asya birliği fikrini sarsmayı kısmen de olsa başabilmiştir. Bütün Orta Asya ülkeleriyle ortak sınırlarının olması, ekonomik potansiyeli, ucuz iş gücü, barışçıl kültürü, nüfus açısından bölgenin en büyük, Dünya Türk halkları arasında ikinci ülke olması, halkının çalışkanlığı, bütün komşu ülkelerde çok sayıda Özbek kökenli yerleşimcinin bulunması Özbekistan’ın bölgenin en önemli devleti olduğunun kanıtıdır. Ama Özbekistan’ın Tacikistan ve Kırgızistan’la olan ilişkileri bir hayli sorunu da barındırmaktadır. Siyasi elitlerin değişmesiyle ileride bu sorunlar da çözülebilir. Kazakistan ise dış politikasındaki yeni inisiyatif ve atılımları, ekonomideki hızlı ve başarıları gelişimi, doğal kaynaklarının bolluğu ve halkının açıklığı ile lider ülke olduğunu ispat etmeye çalışmaktadır. Ama Kazakistan bölgesel gelişme, güvenlik ve bütünleşme meselelerinden ziyade daha geniş alana yayılmış, hatta küresel meselelerle fazla ilgilenmektedir. Yani, Kazakistan Orta Asya’da bulunduğunu unutarak Avrasya Birliği projesi aracılığıyla Avrupa’ya ulaşmak istediğini iddia etmektedir. Acaba karar vericiler Avrasya Birliği ve Orta Asya Birliği kavramlarının eşanlamlı olmadığını unuttular mı? Bu konuda hesaba katmamız gereken objektif faktörler bulunmaktadır. Bazı Orta Asya uzmanlarına göre Orta Asya ülkelerinin şimdiye kadar bütünleşememesinin belli nedenleri vardır. Nursultan Nazarbayev’in inisiyatifiyle birkaç kere farklı biçimlerde Orta Asya Birliği canlandırılmaya çalışılmasına rağmen başarılı bir sonuca varılamamıştır. Neticede bu projeye Rusya da katılarak (daha doğrusu karışarak) Orta Asya Birliği’nden EVRAZES (Avrasya Ekonomik Konseyi) teşkilatını kurmuştur. İşte Avrasya Birliği böyle meydana gelmiştir. Yani büyük güçler Orta Asya’nın bütünleşmesini istemez. Ekonomik olarak ülkelerin birbiriyle karşılıklı verimli ilişkiler kurmasının, birbirinin ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığını savunan pek çok uzman bulunmaktadır. Yani birbirini tamamlayan değil de hammadde ihracatçısı olduklarından birbiriyle rakip ülkeler olduğu fikri yaygındır.
 
Tabi, Kazakistan Özbekistan için ne kadar önemliyse, Özbekistan da Kazakistan için aynı şekilde önemlidir. Kazakistan aracılığıyla Özbek malları Rusya ve Avrupa’ya ihraç edilebilecektir. Özbekistan aracılığıyla da Kazak iş adamları ve şirketleri İran ve Hindistan’ın deniz limanlarına çıkabilir, Özbekistan’ın 30 milyonluk tüketici pazarına ulaşabilir. İki ülkede de Özbek veya Kazak aşırı milliyetçiliği önlenmeli, iki Türk halkı arasında dostluk ve kardeşliğin pekişmesine katkıda bulunulmalıdır. Özbekler ile diyalog kesintisiz sürdürülmelidir.
 
Rusya’ya gelince İslam Kerimov’un yürüttüğü dış politikaya alışmış gibidir. Artık Rusya bile Özbekistan’a baskı uygulamak için yeterli imkanlara sahip değildir ve Taşkent’in bağımsız kararlarını kabullenmek zorundadır. Şimdiye kadar Taşkent, Rusya ve ABD arasında anlaşılması zor siyasi bir oyun oynayagelmiştir. Taşkent, Rusya’nın tekrar Orta Asya’da söz sahibi olmasını -bunun için kendi bağımsızlığından vazgeçme anlamına geleceğinden- istememektedir. Ancak bu konuda Astana’nın görüşü biraz farklıdır. Özbekistan’ın dış politikasının çekirdeği kendi bağımsızlığını korumaya yöneliktir. Bundan dolayı İslam Kerimov Gümrük Birliği, KGAÖ, Avrasya Ekonomik Topluluğu gibi kuruluşlara hep şüpheyle bakmıştır. Taşkent olası birlik ve bloklarda üyelerin eşit olmasını ister. Avrasya’daki teşkilatların çoğunda Rusya’nın başrolü oynayacağından, Taşkent bu tür projelere şimdilik katılmak istemez. Yani, Taşkent böyle davranmakla Batı ve Rusya’ya kendinin Orta Asya’da özel bir rol üstlenmek istediğini dışa vuruyor. Bu demektir ki artık Özbekistan bir güç olarak algılanmaktadır.
 
Kazakistan Orta Asya olarak bütünleşme fikrinden hala vazgeçmemiş ise Taşkent’i anlamaya çalışmalı, ona yeni yapıcı fikirler sunmalıdır. Özbekistan Kazakistan için Rusya’nın etkisini azaltabilecek karşı güç rolünü kısmen de olsa oynayabilir. Zaten Orta Asya Birliği fikri de Nursultan Nazarbayev’e aittir. İki ülkenin siyasi ve ekonomik birliğine diğer komşu ülkeler de girebilir. En önemlisi de böyle bir birlik Orta Asya adına ortak hareket ederek Rusya, ABD, Çin, İran gibi güçlerle eşit düzeyde ilişki kurarak verimli işbirliği yapabilir. Kazakistan Özbekistan’da olup biten olayları yakından takip etmeli, Özbekleri anlamaya çalışmalı ve ona göre sakin ve dikkatli hareket ederek en doğru ve isabetli çözüm yollarını bulmalıdır. Özbekistan anlaşılması zor bir şahsa benzetilebilir. Orta Asya ülkelerinin bütünleşmesinde son söz şüphesiz Taşkent’e ait ise de ilk adım Astana’ya aittir.
 
Şu anda Kazakistan Avrasya Birliği’ne aktif bir şekilde entegre olmaktadır. Aslında, Orta Asya Birliği’ni Avrasya Birliği’yle aynı anda gerçekleştirmenin mümkün olup olmadığını tesbit etmek lazım. Avrasya Birliği projesi, BDT’ye üye ülkelerde farklı görüşler doğurmaktadır. Şu anda Tacikistan ve Kırgızistan yetkilileri ciddi bir şekilde bütünleşme hazırlıkları hakkında konuşmaktadır. Özbekistan’ın da bu projeye katılacağını söylemek şu sıra mümkün değildir. Özbekistan’ın bu birliğe katılması şu nedenlerden dolayısı olanaksızdır; Özbekistan ulusal bağımsızlık konusunda hassas ve gururlu bir ülkedir; Özbekistan, Kazakistan gibi Rusya ile yakın ve yoğun ilişkisi olan bir ülke değildir. Bu anlamda, tarihi perspektif açısından Özbekistan ve Kazakistan’ın görüşleri birbiriyle çelişmektedir. Yani Kazakistan Rusya’yla ortak kaderi paylaşmaya niyetlidir. Kazakistanlılar, Kazak milliyetçiler hariç genel itibarıyla Rusya’yı yabani ve adaletsiz bir devlet olarak algılamazlar. Mesele kültür ve zihniyet açısından açıklanabilir bir durumdur. Kazakistan BDT ülkeleri arasında Sovyet ve Rus kültüründen en çok etkilenen ülke olduğu için Avrasya Birliği’nden başka bir ufuk görememektedir. Dünyada Rusya’yı en olumlu algılayan ülke Kazakistan’dır. Rusya çoğu Kazak için hala ideal bir modeldir. Kazakistan’da siyasi elitlerin değişmesiyle ileride durum tamamen değişebilir.
 
2014’te ABD başta olmak üzere Batı Koalisyonu askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi, Orta Asya’daki istikrar ve güvenliği olumsuz etkileyeceği ve bölgesel dengenin bozulacağı uzmanlar tarafından en çok tartışılan konulardandır. İşte burada Moskova en çok sevdiği metotu kullanabilir ve bölgeye daha fazla girmenin en uygun fırsatını bulabilir. “Rusya Orta Asya’daki istikrar ve güvenliğin temel taşıdır” fikrinin yaygınlaştırılması ve bu bağlamda harekete geçilmesi için tam uygun zamandır.
 
Özbekistan’a gelirsek, perspektif ve kaderini kendisi belirleyerek, ulusal gelişiminde iç kaynaklara dayanmak zorundadır. Özbekistan öncelikle komşuları Kırgızistan ve Tacikistan’la olan ilişkilerine bazı değişiklikler getirmeye mecburdur. Tabii su ve toprak gibi hassas stratejik sorunları çözmek hiç kolay değildir. Ama sert bir tavır takınmanın nerelere götürebileceğini ve bununla ilgili olarak komşularının Rusya’ya yaklaşmalarına neden olduğunu anlamanın tam zamanıdır. Henüz Özbekistan’la bölgesel güvenlik konusunda uyuşmaya varıldığını söyleyemeyiz. Maalesef Sovyet zamanından veya ondan önceki dönemlerden kalma bazı anlaşmazlıklardan dolayı bölgedeki ülkeler arasında istenildiği düzeyde karşılıklı güvenilir ilişkiler kurulamamıştır. Hala çözülemeyen birçok bölgesel problemler bulunmaktadır. Gerçekten lider olan, liderliğini işiyle ve olgunluğuyla göstermelidir.  
 
Kazakistan ve Özbekistan’ın birçok sahada birbirinden öğreneceği şey bulunmaktadır. Bu iki ülke Orta Asya’nın Almanya ve Fransa’sıdır. İki ülke de bölgesel güç olma yolundadır. Tabii bu iki ülke henüz bütünleşmeye veya birbirleriyle yakınlaşmaya hazır olmayabilir. Zaman içinde, yeni dünya şartlarına ve bölgenin hayati çıkarlarına uygun olarak rasyonel ve birlikte hareket edecek yeni elitlerin gelmesi gerekir. Bölgemizin gerçekten güçlü olmasını istiyorsak önce fikirlerimizi değiştirmeliyiz. Fikri değişim somut ve gerçek değişimlerin başıdır.
 
Orta Asya vatandaşı olarak Özbekistan’la dost ve samimi ilişkiler kurmayı ve Özbekler’le tarihsel komşu ve akraba halklar olarak verimli işbirliği yapmayı içtenlikle isteriz. Bir Kazak olarak Özbekistan’ın çok güçlü, gelişmiş, lider bir ülke olmasını kardeşçe dilerim. Zaten Özbekistan için başkasını tasavvur edemeyiz. Orta Asya’nın merkezi ve ruhu olan bir ülkeden nice bilge ve ferasetli liderlerin, büyük tarihi şahsiyetlerin çıkacağına gönülden inanıyoruz.