Sudan’da Darbe İçinde Darbe

Çeşitli iç ve dış nedenlerden dolayı Afrika, dünyanın diğer bölgelerinden daha fazla askerî darbe yaşamıştır. 1956'dan 2001'e kadar Sahra Altı Afrika'da toplam 80 başarılı ve 108 başarısız darbe girişimi gerçekleşmiştir. Bu rakam, 2001 ile 2019 arasında yarı yarıya azalmış olsa da bazı Afrika ülkelerinin son zamanlarda askerî yönetime geçmesiyle bir kez daha artma eğilimi göstermektedir. Kıtada yaklaşık bir yıl içerisinde dört darbe (biri Sudan'da, biri Gine'de ve ikisi Mali'de), bir darbe girişimi (Nijer) ve bir askerî iktidar devri (Çad) yaşanmıştır. Yaygın yolsuzluk, etkisiz hükûmetler ve istikrarsızlık tehdidi, geçmişteki ve günümüzdeki darbelerin en yaygın nedenleridir. Sıradan halk da bu sorunlardan şikâyet ettiğinden ve genellikle devrik hükûmeti savunmaya istekli olmadığından, Afrika’daki askerî darbeler genel olarak kansız sonuçlanmıştır. Bu eğilim, Afrika'nın stratokrasiye (askerler iktidarı) olan tarihsel ve yapısal yatkınlığını pekiştirmiştir.

Afrika’da yaşanan son darbe, 25 Ekim 2021'de, ordunun sivil yönetimi feshettiği ve başbakan da dâhil olmak üzere hükûmet üyelerini tutukladığı Sudan'da meydana gelmiştir. Bu darbe, Sudan modern tarihindeki altıncı başarılı darbe girişimidir. Bu rakama 12 başarısız darbe girişimi ve 17 engellenen/iddia edilen darbe planı eklendiğinde Sudan, Afrika'nın darbeye en yatkın ülkesi olmakta ve bu nedenle bir “darbe laboratuvarı” olarak tanımlanmaktadır. Son darbe bu açıdan şaşırtıcı olmamıştır.

1958'de İbrahim Abbud liderliğindeki ilk darbeden bu yana Sudan Ordusu, siyasi kriz dönemlerinde potansiyel bir “kurtarıcı” olarak öne çıkmıştır. Ordu, Ekim 1964'teki halk protestolarının ardından iktidardan feragat etmesine rağmen, sivil hükûmetin anayasal bir krizin üstesinden gelemediği 1969'da sahneye geri dönmüştür. Cafer Numeyri liderliğindeki askerî rejim, Sudan Ordusunun bu sefer hükûmet karşıtı protestolara yanıt olarak müdahale ettiği 1985 yılına kadar birçok darbe girişimini savuşturmuştur. Abbud rejiminin sona ermesi gibi, Numeyri rejiminin devrilmesi de ülke çapında olumlu karşılanmıştır. Darbe lideri Abdurrahman Suvarezzeheb’in bir yıl içinde iktidarı sivil bir hükûmete teslim etmesi dikkate değerdir. Ancak siyasi anlaşmazlıklar ve verimsiz koalisyon hükûmetleri, 1989'da Ömer el-Beşir liderliğindeki yeni bir darbenin önünü açmıştır.

El-Beşir, esas olarak İslamcı siyasi aktivizmden ve Güney Sudan ile Darfur'daki çatışmalardan kaynaklanan yerel ve uluslararası baskılara rağmen Sudan'ı 30 yıl boyunca yönetmiştir. El-Beşir, 1989 darbesinden bu yana sürdürdüğü silahlı kuvvetler başkomutanlığı görevinden 2010 yılında emekli olmuştur. Oyların yüzde 94'ünü alarak 2015'te kolayca yeniden seçilmesi, 2019'daki ayaklanmaları engelleyememiştir. Kötüleşen ekonomik koşullarla ilgili hayal kırıklıklarının yol açtığı küçük ölçekli ve kendiliğinden gelişen protestolar, kısa sürede daha büyük ölçekli ve örgütlü hükûmet karşıtı gösterilere dönüşmüştür. Ordunun bazı kesimlerinin göstericileri koruması, silahlı kuvvetlerin el-Beşir'e desteğini kestiğine işaret etmekteydi. Silahlı Kuvvetler, nihayetinde 11 Nisan 2019'da el-Beşir'i devirmiş ve bir kez daha Sudan halkının “kurtarıcısı” ve “sesi” olmuştur.

El-Beşir'in görevden alınmasının ardından Sudan Ordusu ve demokrasi yanlısı olarak anılan gruplar, tüm kurumlardan el-Beşir döneminin izlerini silme (de-Beşirizasyon) ve ülkeyi serbest seçimlere götürme konusunda anlaşmıştır. Yapılan anlaşmaya göre, Sudan'da demokrasiye geçiş süreci ilk 21 ve sonraki 18 ay boyunca sırasıyla asker ve siviller tarafından yönetilecekti. Ancak kısa süre sonra iki grup arasında gerilim tırmanmıştır. Sudan'ın askerî lideri Abdülfettah el-Burhan'ın ifadesiyle geçiş anlaşması, ülkede “barışı ve birliği tehdit eden” bir “çatışmaya” dönüşmüştür. Büyüyen siyasi zıtlaşma sokaklara da yansımıştır. Bir grup gösterici, başlangıçta kabul edilen geçiş takvimine uygun olarak bir sivil hükûmet kurulması yönünde çağrıda bulunurken, asker ağırlıklı bir hükûmeti savunanlar da bir haftadan fazla bir süre başkanlık sarayının önünde oturma eylemi düzenlemiştir. İkinci grup göstericiler, askerî ve sivil grupların birbirini suçladığı, giderek kötüleşen ekonomik durumdan da şikâyet etmiştir. Kısacası, kırılgan asker-sivil ittifakı ne demokratikleşme ne de ekonomik iyileşme sağlamıştır.

Asker-sivil anlaşmazlığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan siyasi-ekonomik verimsizlik, geçiş hükûmetinin planlandığı üzere sivillere devredilmesinden bir ay önce 25 Ekim 2021'de yeni bir askerî müdahaleye zemin hazırlamıştır. Başbakan Abdullah Hamduk'un askerî müdahaleye destek açıklaması yapmaya zorlandığı ancak kendisinin bunu kabul etmeyip demokrasi yanlısı protestocuları sokaklara çıkmaya çağırdığı iddia edilmektedir. El-Burhan'a göre ise Hamduk siyasi tıkanıklığı önlemek üzere sunulan tüm seçenekleri reddettiği için ordu müdahale etmek zorunda kalmıştı. El-Burhan, ordunun “demokratik geçişi tamamlamaya devam edeceğini” ve Temmuz 2023'te ülkeyi seçimlere götüreceğini sözlerine eklemiştir. Söz konusu askerî müdahaleyi darbe içinde darbe veya açık bir siyasi tasfiye olarak tanımlamak mümkündür. Geçiş hükûmetinin silahlı ve daha güçlü olan ortağı, daha zayıf ve “sorun yaratan” sivil unsurları saf dışı bırakarak bütün kontrolü eline almıştır.

Son askerî müdahale, ABD'nin Afrika Boynuzu özel elçisi Jeffrey Feltman'ın 23 ve 24 Ekim'de Sudanlı askerî ve sivil liderlerle görüşmesinin hemen ardından gerçekleşmiştir. Bu görüşmenin Sudanlı liderleri bir uzlaşmaya varma konusunda ikna edemediği anlaşılmaktadır. Netice itibarıyla en güçlü tepkiler Batılı ülkelerden gelmiş; ABD, Birleşik Krallık, Norveç ve Almanya darbeyi kınamıştır. Fransa, eylemi “en güçlü şekilde” kınarken, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği "ihanet" nitelemesiyle kınamanın da ötesine geçmiştir. En güçlü örtülü destek, “Sudan halkının tercihlerine saygı duymaya devam edeceğini ve onlara gerekli tüm yardımı sağlayacağını” söyleyen Rusya'dan gelmiştir. Türkiye ve Katar endişelerini dile getirirken Çin, Mısır, Etiyopya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri diyalog, itidal ve gerilimi azaltma çağrısı yapmakla yetinmiştir.

Darbe sonrasında Sudan'ın tüm uluslararası anlaşmalara bağlı kalacağına dair beyanatın normalde ülkenin tüm ortaklarını rahatlatması beklenir. Bununla birlikte, Sudan'daki darbeye yönelik farklı tonlarda uluslararası tepkilerin gelmesi, hem Batı ile Doğu arasında belirginleşmeye devam eden jeopolitik ayrışmanın hem de yeni askerî hükûmetin geleneksel ortakların çıkarlarından ziyade yükselen güçlerin çıkarlarını koruyacağı yönündeki beklentinin göstergesidir. Bu, başta Batılı devletler ve kurumlar olmak üzere Sudan üzerinde daha fazla baskıya yol açabilir.

Bu analiz 27 Ekim 2021’de MENA Affairs internet sitesinde "The coup within a coup in Sudan" başlığıyla yayınlanmıştır.