Sudan'dan Sahel ve Sahra'ya: Birbirine Bağlı Krizler

Geçtiğimiz nisan ayında Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çatışmanın patlak vermesinin ardından yaşanan siyasi karışıklık, bazı toplumsal grupların siyasi ve ekonomik olarak ötekileştirilmesi ve silahlı gruplar ile terör örgütlerinin yayılması Sudan ve Sahel-Sahra bölgesi ülkeleri arasındaki siyasi sorunların birbirine bağlı olduğuna dair göstergeler olmuştur. Bu durum, Sudan’daki mevcut silahlı çatışmanın ülkenin toplumsal, kabilesel ve etnik bileşenlerine ve ardından çok etnisiteli ve sınır ötesi kabile bağlarına sahip komşu ülkelere yayılması olasılığı üzerindeki tartışmaları alevlendirmektedir. Bu, hükûmetlerin çatışmayı kontrol altına alma ve dış faktörlerin etkisini azaltma kabiliyeti hakkında soru işaretleri uyandırmaktadır.

Sudan ve Batısındaki Bölgelerde Çatışma
Hartum’daki muharebelerin ilk günlerinde, ötekileştirme sorunlarını gündeme taşımak için sembolik göndermeler yapma arayışıyla kabilelerin Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı General Mohamed Hamdan Dagalo’ya (Hemedti) yönelik sempatisinden söz edilmişti. Nitekim ötekileştirilmiş grupların benzer sorunları temelinde, Sudan'daki savaşa katılmak isteyen gönüllüler çokça mevzu bahis olmuştur. Bu olgu Çad, Nijer, Burkina Faso ve Orta Afrika'yı da etkisi altına almıştır. Temel bir bakış açısına göre bu olgu, iç faktörlerle sınırlı olmayıp bir kısmı Afrika ve Sahel bölgesi üzerindeki uluslararası rekabetle bağlantılıdır. Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte "cihatçı" terör örgütlerine (IŞİD ve Boko Haram) karşı mücadelede hem ABD hem de Rusya’nın bu bölgedeki askerî ve güvenlik faaliyetleri artmıştır ve iki tarafın askerî güçleri farklı ülkelerde konuşlanmıştır.

Sahel-Sahra ülkelerindeki iktidar ve muhalefet arasındaki mevcut çatışmalar, bu ülkelerdeki siyasi kargaşanın devam ettiğine işaret etmektedir. Sudan'daki geçiş bölgelerinde ve Sahel-Sahra ülkelerinin geri kalanında çatışmaların tekrar tekrar patlak vermesi, bu ülkelerdeki yapısal sorunların varlığına işaret etmektedir. Nitekim siyasi gelişmişlik seviyenin düşüklüğü ve asli, etnik ve kabilesel aidiyetlere artan sadakat gibi faktörler, iç savaşlar, devlet mekanizmasının zayıflatılması ve kamu tesislerinin tahrip edilmesi için elverişli bir ortam oluşturmaktadır. Bu bağlamda Hızlı Destek Kuvvetlerinin operasyonları, Cancavîd’in Darfur'daki tecrübesinin uzantıları ve Sahel ülkeleriyle Orta Afrika'daki etnik ilkel çatışmalar ve çete savaşları olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, operasyonlarını iptidai çatışmalar ve çete savaşları olarak sınıflandırabileceğimiz Hızlı Destek Kuvvetleri; Darfur'daki Cancavîd deneyiminin, Sahel ve Orta Afrika ülkelerindeki etnik çatışmaların uzantısını temsil etmektedir.

Sudan'daki çatışma iki başlık altında sınıflandırılabilir. İlki, Sahel ve Sahra ülkelerindeki sosyal faktörlerin iç içe geçmesiyle şekillenmektedir ve bu durum, farklı toplumsal gruplar arasında çatışmanın yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Nitekim ilk günlerden beri, Mohamed Hamdan Dagalo, diğer kabilelerden savaşçılar seferber etmenin bir başlangıcı olması için Rizeigat kabilesinden bir savaş öncüsü oluşturmaya çalışmıştır. Bu durumda Hızlı Destek Kuvvetlerinin mücadelesi ona, baskın gruplara karşı ötekileştirilmiş kesimin kendini ifade etmesi için güvenilir bir çerçeve kazandırmaktadır.  Burada aşiret dayanışması ve kültürel ilişkiler, silahlı grupların dirençlerinin artması ve sınır ötesine yayılmaları için uygun ortamı sağlamaktadır.

İkincisi ise Sudan ile Sahel ve Sahra ülkelerinde devleti modernleştirme ve etnik ve kabile ayrımcılığından geçiş politikalarıyla ilgilidir. Bu politikalar, ulusal entegrasyon kriziyle bağlantılıdır; federalizme veya birliğe ulaşamamıştır. Devlet aygıtının işleyişi, toplumsal grupların güç algısı, ordu ve sosyal ağlardan etkilenmiştir. Bu nedenle egemen seçkinlerin iktidar tekeli, kurumların olgunlaşmaması üzerinde açık bir etkiye sahip olmuş ve etnik bağlar, güç ve kaynak dağılımında kriter olmaya devam etmiştir. Son yirmi yıllık deneyim, Sudan da dâhil olmak üzere Sahel-Sahra ülkelerinin kurumsallaşma ve piyasa ekonomisine uyum sağlamada aciz kaldığını göstermektedir. Demokratikleşme girişimleri yönetim sistemini istikrara kavuşturamamış ve toplumsal grupların güvenlik ve kalkınma isteklerini karşılamamıştır. Kabile ve devlet ikiliği bir kargaşa faktörü ve silahlı isyanla askerî darbelerin itici gücü olarak kalmış, merkezin ve ötekileştirilmiş bölgelerin sorunları bağımsızlıktan bu yana devletin üzerinde bir yük olmuştur.

Sudan düzeyinde, Mohamed Hamdan Dagalo’nun kabileden siyasete geçiş girişimi, Sudan devletinin geleneksel bileşenlerinin kenetlenmesi ve Batı Sudan'daki aktörlerin çokluğu gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Çatışmalar Hartum'da ve Batı Sudan'daki bazı şehirlerde yayılmakta ve Hızlı Destek Kuvvetlerinin savaş yeteneği zayıflamaktadır. Benzer bir şekilde kabileler, Sahel-Sahra ülkelerinin geri kalanında devlet aygıtıyla açık bir çatışmaya girmektedir. Öyle ki iktidar mücadelesi, bu bölgedeki rejimlerin değişmez bir özelliği hâline gelmiştir ve bu çatışmaların çözülememesi, aktörlerin çoğalmasına, devletin niteliği ve ulusal kimlik şekli üzerindeki anlaşmazlıkların devam etmesine yol açmaktadır.

Sahel-Sahra Bölgesinde Sınır Kontrolü İkilemi
Hartum'daki çatışmanın süresiz olarak devam edeceğine dair beklentiler arttıkça, bu bölgedeki sınır güvenliği konusu yeniden gündeme gelmiştir. Bu bağlamda, sınır topluluklarının ve uluslarının eylemlerinde dikkate değer bir paralellik görülmektedir. Sudanlı silahlı gruplar için ise batı sınırlarının güvenliğini sağlamak ve çatışmanın Batı Sudan'a yayılmasını önlemek bir öncelik hâline gelmiştir. Sonuç olarak, Adalet ve Eşitlik Hareketi ve Sudan Kurtuluş Ordusu liderliği güçlerini Hartum'dan çekip Darfur'a geri gönderme kararı almıştır. Ayrıca, Batı Sudan'daki yerel liderler çatışmaları azaltma ve ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasında arabuluculuk yapma çabalarına yönelmişlerdir.

Sahel-Sahra ülkeleri hükûmetleri, sınırları kapatma ve militanların hareketini engelleme çabasına girmişlerdir. Çad'da ise geçici Cumhurbaşkanı Muhammed Deby, Sudan sınırı yakınlarında bir konferans düzenlemiş, konferansta Sudan'da devam eden çatışmaları Çad topraklarına aktarma ve kaçma girişimlerinin püskürtüleceğini açıklamıştır. Bu bağlamda, Sahel ve Sahra bölgesinin bir parçası olarak sınıflandırılan Sudan'ın komşu ülkeleri kapsamının ötesinde, Eritre'nin tarafsız kalma kararı, mevcut hükûmete desteğini göstermektedir. Çatışmaların başlamasından kısa bir süre önce Hızlı Destek Kuvvetleri liderinin Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki'yi ziyaret etmesi söz konusu desteğin bir işaretidir.

Esnek Uluslararası Arabuluculuk
Hem Sudan hem Sahel-Sahra bölgesindeki tüm çatışma durumlarında, dış faktör bazı ekonomik yardım ve kredilerin yanı sıra güvenlik ve askerî araçlara odaklanmıştır. Son zamanlarda, özellikle ABD'nin iki yönde güvenlik politikaları izlediği Sahel-Sahra ülkeleri bölgesinde güvenlik eğilimleri artmıştır. Bu iki yönden birincisi, Wagner militanları aracılığıyla Rus etkisini kontrol altına almak, ikincisi ise Afrika’nın bu bölgesindeki gençlerin IŞİD ya da Boko Haram’a katılmasını engellemektir. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletleri Afrika Komutanlığı (AFRICOM), yasa dışı göçü kontrol etmek için çeşitli ülkelerin hükûmetleriyle koordinasyon hâlindedir. Rusya ise bazı hükûmetlere yardım sağlamanın yanı sıra, Orta Afrika ve Mali ile askerî iş birliğini genişletmeye çalışmaktadır.

Sudan'da silahlı çatışmanın tırmanmasıyla birlikte Afrika Birliği ve IGAD, ardından Arap Birliği gibi bölgesel örgütler ateşkes ve siyasi süreci yeniden başlatma çabalarına girmiştir. Bu nedenle koşulları ancak Suudi-Amerikan girişiminin ortaya atılmasıyla tamamlanan müzakereler yapılması önerileri sunulmuştur. Güney Sudan ve Kenya, ateşkese ve taraflar arasında doğrudan müzakerelere dayanarak arabuluculuk yapmışlardır. Bununla birlikte, özellikle Hartum'daki savaşan grupları kontrol etmek ve sivilleri korumak için yeterli garantinin yokluğunda, Hızlı Destek Kuvvetleri siyasi danışmanının Juba'da olduğu sırada Sudan Ordusu komutanlarının desteğini eleştirmesi, Sudan hükûmetinin Afrika arabuluculuğunu reddetmesine yol açmıştır.

Suudi-Amerikan girişiminin arka planında ise ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri temsilcileri arasında Cidde’de bir toplantı düzenlenmiştir. Görüşmeler 12 Mayıs'ta bir deklarasyonla sona ermiştir ve genel eğilim, sivillerin korunması ve daimî bir ateşkese ulaşılması için güçlerin başkentten çıkması ve iki tarafın eylemlerini uluslararası insancıl hukukla sınırlama yönünde olmuştur ancak ateşkesin uygulanmasına yönelik mekanizmaların ve ilgili taraflar üzerinde bağlayıcı bir yaptırım gücünün olmaması nedeniyle bu öneri zorluklarla karşılaşmıştır.

Çatışmanın çözümünde bir ön aşama olarak görülmesine rağmen, kötüleşen güvenlik durumu ve farklı bölgelerde çatışmaların yayılması, uluslararası toplumun, özellikle de hem orduya hem de Hızlı Destek Kuvvetlerine karşı tarafsızlığıyla savaşı kontrol altına alma konusundaki ilgisizliğini yansıtmaktadır. Bu duruş, ABD'nin 25 Ekim 2021'de Sudan'da yaşananları bir askerî darbe olarak görmesinden ve böylece yasal silah sorununun diğer aşamalarda kullanılabilecek bir boşluk olarak değerlendirmesinden kaynaklanıyor olabilir.

"Cidde Deklarasyonu"nun ihtilafın çözümünü zorlama konusundaki etkisinin sınırlı kalacağı görülmüştür. Buna rağmen deklarasyon IGAD, Arap Birliği ve Mısır tarafından desteklenmiştir. Bu destek, Sudan krizine uluslararası müdahalenin reddine ve çatışmanın bölgesel bir sorun olarak görülmesine dayanmaktadır. Çünkü taraflar çözümün meşru hükûmeti desteklemekte ve devletin birliğini sağlamakta olduğuna inanmaktadırlar.  

Yerel faktörlerin hatalı davranışlarına ilaveten, Sahel bölgesindeki ülkelerin rekabet hâlindeki yaklaşımları, kurumsal farklılıkları ve kabile bölünmelerini derinleştirmektedir. Hartum şehri içindeki gözle görülür çatışmalara rağmen Batılı ülkeler, Hızlı Destek Kuvvetlerinin ordu tarafından kontrolü konusunu ele almaktan kaçınmışlar, bunun yerine Hızlı Destek Güçlerini siyasi tartışmalara dâhil etmişler ve ateşkes için müzakerelere girmesini sağlamışlar; ister ordunun komutası altında faaliyet göstersin ister bağımsız bir varlık olarak hareket etsin, onun resmî statüsünü tartışmaktan uzak durmuşlardır. Bu durumda, sivil tesislerin dışında silah kullanma hakları eşitlenmiş olmaktadır. Bu da çatışmayı dış desteğin körüklediği bir kısır döngüye sokmakta ve sonuçta güvenlik kaosuna yol açmaktadır.

Devletin Sorunları ve İstikrar Beklentileri
Genel olarak, Sudan ve Sahel-Sahra ülkelerindeki istikrarsızlık sorunları benzerlik göstermektedir çünkü uzun yıllardan beri bu ülkelerde, barışçıl veya askerî olsun, siyasi çözümlere ulaşmada sürekli bir zorluk yaşanmıştır. Mali, Burkina Faso ve Sudan'da art arda gelen askerî darbeler, bu ülkelerin karşı karşıya olduğu kurumsal ikilemleri yansıtmaktadır. Siyasi durumun bir göstergesi olarak son iki yıldaki olaylar incelendiğinde, puslu ortamda askerî karışıklıkların veya güç transferlerinin ne kadar kolay gerçekleştiği gözlemlenebilmektedir. Deby’nin ülkenin kuzeyinde muhalefete karşı verilen savaşta öldürülmesinin ardından ordu, Nisan 2021'de iktidarın devrini üstlenmiştir ve Mahamat Deby'yi 18 ay boyunca geçici cumhurbaşkanı olarak seçen bir askerî konsey kurulmuştur. Yasal yapının tesis edilememesi üzerine süre, 2023 sonbaharında yapılacak yasama seçimlerine ve Şubat 2024'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar uzatılmıştır. Bu bağlamda Sudan, ordu komutanlığının 25 Ekim 2021 kararlarını eski Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in devrilmesinin bir uzantısı olarak değerlendirmesine tanık olmuştur. Nitekim Abdullah Hamdok hükûmeti, seçilmiş olmasından ziyade iktidar bileşenleri arasındaki kısmi uzlaşmaya dayanmıştır. Bölge ülkelerinin çoğunluğu, son iki yıldır askerî istikrarsızlığı ve darbeyi teşvik eden bir durum olan geçici yönetim altındadır. Mali'de de Ağustos 2020'de bir darbe gerçekleşmiştir ve ardından Şubat 2022'de seçimler yapmak üzere bir geçiş hükûmeti kurulmuştur ancak bunu, Mayıs 2021'de Başkan Yardımcısı Goïta'nın liderliğinde, başka bir darbe izlemiştir ve bugün anayasa referandumu için hazırlıklar devam etmektedir. Burkina Faso'da ise 2022 yılının Ocak ve Eylül aylarında iki darbe gerçekleşmiştir.

Bu krizler, geçici bir durumdan kalıcı bir duruma geçiş için bir formülün bulunmadığını ortaya koymaktadır. Bu da seçimler ve geleneksel demokrasi deneyimleri, devleti kurumsallaştırmaya ve kabileler arasındaki ortaklıkları genişletmeye yönelik tüm girişimlerin başarısızlığını göstermektedir. Hatta aksine, bu girişimler ulusal aidiyet üzerinden öz farkındalık geliştirilmesine kapı aralamıştır. Bu nedenle denebilir ki Hartum'daki çatışmanın sona erdirilmesi, Sahel ülkelerinin bölgesel kapsamda istikrara kavuşmasına bağlıdır. Devlet inşasının zorlukları göz dikkate alındığında Sahel ülkeleri ciddi bir savunma politikası eksikliğiyle karşı karşıyadır. Nitekim orduların hacminin nüfusa oranla sınırlı kalması, devletin kaynakları koruma yeteneğini kısıtlayan büyük bir zorluk teşkil etmektedir. Çoğu durumda, ordulardaki kişi sayısı nüfusa oranla binde biri geçmemektedir. Sudan'da ise bu oran bin kişi başına 5 askere tekabül ederken, Hızlı Destek Kuvvetleri, bin kişi başına 2,5 asker gibi bir oranı elinde tutmaktadır. Bu takribi istatistikler, Sahel ülkelerinin toplamına kıyasla Sudan’ın askerî bileşenlerinin önemini ortaya koymaktadır. Öyle ki Hızlı Destek Kuvvetleri, irtibat hâlinde olduğu topluluk ağlarını genişletmek için gerekli faktörlerin mevcudiyeti sayesinde güçlenen karşılaştırmalı bir üstünlüğe sahiptir.

Sahel-Sahra ülkelerinin yerel ordularına ilişkin değerlendirmeler, askerî darbeleri Fransa, ABD, Rusya ve Çin'in egemen gruplar üzerindeki nüfuz için rekabetlerinin artmasıyla açıklamaktadır. Sudan örneğinde süreç, bir tür baskın grupların yer değiştirmesi gibi görünmektedir. Nitekim Mohamed Dagalo'nun kabilecilikten siyasete geçiş girişimi, orduyu ve onun sosyal bağlarını güç ve zenginlikten uzaklaştırmak karşılığında, kabilesel güçlerin iktidarın merkezine taşınması anlamına gelmektedir. Geçiş süreci boyunca, Hızlı Destek Kuvvetlerini paralel bir orduya dönüştürme operasyonları, Sahel-Sahra ülkelerinde artan kargaşa ve Afrika'nın bu bölgesinde etnosentrizmin büyümesiyle uyum içerisindedir. Sorunların benzemesi ve egemen sınıfların birbirinin yerini alması, Sudan'ı Sahel kuşağına bağlamaktadır.

Diğer bir faktör ise artan etno-bilinçle kurumsal zayıflık ve huzursuzluk arasındaki ilişkidir. Bu durumda iktidar, kabile ve silahlı gruplar arasında bölünmüş ordulardan oluşan bir model ortaya çıkmakta ve hükûmetler sınırları kontrol etmekte zorlanmaktadır. Büyük şehirleri ve bazı hayati çıkarları güvence altına alma yeteneğine sahip olmakla birlikte mevcut ordular savunma görevlerini ve cihatçı gruplara ve silahlı muhalefete karşı mücadele görevini yerine getirememektedir. Toplumsal bölünmelerin etkisi, bölgesel huzursuzluk potansiyelini artırmakta ve devletin bütünlüğünü etkilemektedir. Cihatçı gruplarla mücadele için dış yardıma olan ihtiyaç artmaktadır. Bu durumda çok sayıda devlet ya da özel güvenlik şirketleriyle (Wagner gibi) yapılan savunma anlaşmaları anlaşılabilir bir olgu hâline gelmektedir.

Her halükârda bölge ülkeleri, toplumsal gruplar için eşit siyasi fırsatlar elde etmede önemli ilerleme kaydedememiştir. Siyasi geçiş süreci, baskın grupların güçlendirilmesi gayesine matuf kalmıştır. Burada uluslararası müdahaleler, kaosa müdahale etmesi için orduyu çağırma olasılığını artırmaktadır. Dış yardımların demokrasiyle ilişkilendirilmesi etkin bir kurumsal yapının oluşmasını sağlayamamış, seçimler bir formalite olarak kalmış ve güven ya da toplumsal itibar kazanamamıştır. Bu anlamda gayriresmî ağlar, kanunları devre dışı bırakma, silahlı çatışmaya girme, siyasi nüfuzunu arttırma imkânına sahip olmaktadır.