Suriye’de “Kuşatmaya Meydan Okuma Günü” ve Beklentiler

Doç. Dr. Veysel AYHAN, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B.
Suriye’de 6 Mayıs Cuma günü başta Der’a, Banyas, Kamışlı, Hama, Humus merkez ile Rastan mahallesi   ve Şam’a bağlı Duma, Irbin ve Sakba olmak üzere muhaliflerin protestolarına sahne olacaktır. Muhalifler, etkin oldukları bölgelerde uygulanan askeri kuşatmaları sonlandırmak için düzenleyecekleri bu gösteriler, Esad rejimi üzerinde ulusal ve uluslararası baskının artmasını da beraberinde getirecektir. Cuma gününü “Kuşatmaya Meydan Okuma Günü” olarak ilan eden göstericilerin ülkenin değişik bölgelerinde sürdürdükleri eylemler bir taraftan da rejim taraftarları ve muhalifler arasındaki gerginliğin daha da tırmanmasına yol açacaktır. Bazı gözlemciler 6 Mayıs gösterilerinin Suriye’deki muhalefet hareketlerinin nasıl bir gelişme göstereceğinin açık işaretlerini vereceğini ileri sürmektedir. Çünkü, 29 Nisan Cuma günü düzenlenen gösterilerin ardından güvenlik güçleri Der’a, Humus, Rastan , Banyas ve Şam civarındaki bazı yerleşim birimlerini doğrudan kontrol altına almış ve ülkede gösteri düzenlenmesine izin vermeyeceğini açıklamıştı. Buna karşın göstericiler ise 29 Nisandan itibaren her gün ülkenin değişik kentlerinde eylemlerine devam ederek kuşatmayı kırma stratejisini hayata geçirme kararı almışlardı. 6 Mayıs’ta ise tüm ülkede büyük çaplı gösteriler düzenleyerek askeri kuşatmayı kıracaklarını öne sürmüşlerdi.   Kuşatmaya Meydan Okuma Günü: Mayıs Gösterileri ve Rejimin Tepkisi

6 Mayıs gösterileri öncesi Suriye rejiminin Şam ve diğer illerde yoğun güvenlik önlemlerine başvurmasına rağmen muhalifler rejim karşıtı gösteriler düzenleme kararı alması oldukça önemlidir. Bu bağlamda 29 Nisan’da düzenlenen gösterilerde 27’si Der’a da olmak üzere yaklaşık 60 sivil yaşamını yitirmişti. Esasında, Suriye’deki rejim ile muhalefet hareketleri arasında Şubat ve Mart aylarının başında başlayan gerginlikte, 17 Martta Öfke Günü gösterilerinin düzenlenmesi yeni bir sürecin başladığına işaret etmekteydi. 17 Mart sonrası kitlesel katılımlarla süren gösteriler düzenli olarak her Cuma günü daha büyük ve geniş katılımlı gösterilerle sürmüştü. Öfke Günü gösterilerinin ardından Esad yönetimi kısa sürede bir yandan reform yapma kararı alırken diğer yandan da gösterileri güç siyasetiyle bastırmaya yönelmiş ancak çıkan olaylar sırasında yaklaşık 620 kişinin yaşamını yitirmesi reform tartışmalarını önemsizleştirmiştir. Çünkü bir yandan reform sözleri verilirken diğer yandan da tanklar eşliğinde ağır silahlarla Bayda, Der’a, Banyas, Rastan gibi göstericilerin yoğun olduğu yerleşim birimlerine girilmesi ve ev ev arama yöntemiyle muhaliflere karşı büyük bir tutuklama kampanyasının başlatılması, muhaliflerin ve uluslararası kamuoyunun reform sözlerine olan güveni yitirmesine yol açmıştır. Nitekim ülkede 1963’den itibaren yürürlükte olan olağan üstü hal yasasının kaldırılmasına dönük yasal düzenlemelerin yapıldığının açıklanmasına karşın, uygulamada herhangi bir iyileşme olmamıştı.

  Hatırlanacağı üzere, Suriye’de gösterilerin ilk önce Der’a ve Haseke’de başladıktan kısa bir süre sonra Lazkiye merkez, Humus, Hama, Bayda, Banyas ve Der Zor’a sıçramış ve bu bölgedeki birçok yerleşim birimi rejim karşıtı muhalefet gösterilerine sahne olmuştu. Şam merkezde konuşlandırılan tek askeri birlik olan Cumhuriyet Muhafızları, Şam’da rejim karşıtı gösterilerin yaşanmasını engellemede kısmi başarı sağlarken, Şam vilayetine bağlı olan Duma’da da, rejim karşıtı muhaliflerin gösterilerde bulunmasının ardından hem Cumhuriyet Muhafızlarının hem Beşşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad’ın komutasında yer alan ve Cumhuriyet Muhafızlarından seçme özel birliklerin muhaliflere karşı yoğun operasyonlarda bulunması gündeme gelmiştir. Der’a ve diğer bölgelerde gösterilerin sürdüğü günlerde, Banyas ve Bayda’da hem gösterilerin hem de güvenlik birimlerine karşı saldırıların düzenlenmesi üzerine, ordu birliklerinin ilk kez doğrudan muhaliflerin etkin olduğu bir yerleşim birimini kuşatarak bu bölgedeki muhalifleri terör gruplarıyla işbirliği yapmakla suçlaması dikkat çekti. Gösterilerin başladığı Der’a’da protesto eylemlerinin sürmesi üzerine, 25 Nisan’dan itibaren Mahir Esad’ın komutasındaki 4. Mekanize Tümenine bağlı birliklerin şehri kuşatmaya başladığı ve 29 Nisan Cuma günü düzenlenen gösterilerin ardından şehre girip doğrudan 1980’lerde yaşandığı gibi ev ev muhalif avına yöneldiği haberleri uluslararası kamuoyuna yansımaya başlamıştı. 29 Nisan Cuma günü Suriye’nin değişik bölgelerinde düzenlenen gösterilerde ise yaklaşık 60 göstericinin yaşamını yitirdiği belirtilmişti.
Der’a, Şam’a bağlı Duma, Banyas ve Bayda’daki güvenlik güçlerinin doğrudan ev ev muhalif kişi ve gruplara karşı operasyonlar düzenlemesi üzerine yaklaşık 8 bin kişi tutuklanmış ve son bir hafta içinde yaşanan olaylar sırasında da onlarca kişi yaşamını yitirmiştir. Beyda’da güvenlik güçlerine karşı düzenlenen saldırıların ardından güvenlik güçleri bu kentte girmesine karşın 25 Nisan’da Der’a’nın şehir merkezinin dışına yerleşmeye başlayan askeri birlikler 29 Nisan Cuma günü gösterilerinin ardından şehir merkezine girmiş ve çıkan olaylarda Der’a da yaklaşık 27 gösterici yaşamını yitirmiştir. Der’a’nın ardından 3 Mayıs’da Banyas’a güvenlik güçlerinin girmesiyle rejim göstericilere karşı daha sert politikalara öncelik vereceğini bir kez daha göstermiş olmaktaydı. Bununla birlikte Cuma günkü gösterilerin hedefinde olan Der’a’daki askeri müdahaleye 5 Nisan’da son verildiğinin açıklanmış olması Esad yönetiminin geri adım atması olarak da yorumlanmıştır. Nitekim Der’dan çekilmenin açıklanmasına ve çekilmenin başlamasına rağmen Suriye muhalefetinin rejim karşı protesto eylemlerini sürdürmesi, uluslararası toplumun Suriye konusunda daha aktif politikalara öncelik vermesine yol açacaktır.
Dolayısıyla 6 Mayıs Cuma gününün hem muhalifler acısından hem de rejim açısından oldukça önemli gelişmelere sahne olması beklenmektedir. Esad yönetiminin isyanın başladığı Der’a’daki askeri birliklerin çekileceğini açıklamasına karşın, Banyas, Rastan ve Şam’daki olayları kontrol altına almak için bu bölgelerdeki askeri varlığını artırması muhaliflerin tepkisine yol açmaktadır. 6 Mayıs’ta muhalifler Şam ve Humus’da ciddi protesto gösterilerinde bulunmayı hedeflemektedirler. Diğer yandan askeri ve istihbarat birimleri ise muhalifler üzerindeki baskılarını artırarak gösterileri doğrudan kontrol altına almaya çalışmaktadırlar. [1]

Şayet göstericiler daha önce ifade ettikleri gibi Cuma gösterilerine kitlesel katılım sağlayabilirlerse, o zaman Esad rejimi hem ulusal hem de uluslararası alanda ciddi bir meşruiyet sorunu yaşamaya başlayacaktır.   Uluslararası Kamuoyunun Esad Rejimi Üzerindeki Basılarını Artırması   17 Mart’ta kitlesel eylemlerin düzenlenmesinin ardından uluslararası kamuoyunda Suriye rejimin olayları kontrol altına alıp almayacağı yönünde bir tartışma yaşanmaya başlandı. Türkiye’den yapılan ilk açıklamalarda bir yandan Suriye rejimine reform yönünde çağrılarda bulunulurken diğer yandan da Beşşar Esad’ın halkı tarafından desteklendiği ileri sürülmüştü. [2] Diğer yandan Arap ülkeleri ise Suriye konusunda farklı bir tavır ortaya koymuşlardır. Suudi Arabistan tarafından desteklenen Al Arabia ve Katar hükümeti tarafından desteklenen Al Jazeera haber kanalları Suriye’deki gösterilere geniş ölçüde yer vererek rejimin sivil insanlara karşı orantısız güç kullandığını ileri sürmüşlerdi. Hizbullah’a yakın Al Manar gibi kanallar ise Esad rejimini eleştirmekten kaçınmışlardır. Der’a’dan askerlerin geri çekilmesi konusunda yayınlanan bir haberde Esad yönetiminin yaptığı açıklamanın dikkate alınarak verilmesi ve yaşanan sivil kayıplara yer verilmemesi dikkat çekicidir.[3]   Bu arada, Suriye yönetimi tarafından yapılan bazı açıklamalarda olayların arkasında Hariri grubunun olduğu iddia edilmişti. [4] Diğer yandan aynı dönemde Esad yönetiminin Hamas’ı doğrudan Suriye rejimini desteklediğini yönünde bir açıklama yapması konusunda baskı uygulaması, Hamas’ın Suriye’deki merkezini Katar’a taşıyacağının gündeme gelmesine yol açmıştır. Özetle, Arap kamuoyunun ve rejimlerinin Bahreny’den farklı olarak Suriye’de Sünni Arapların siyasal sisteme katılımı yönünde bir politikayı desteklediği veya bu yönde bir baskıyı gündeme getirerek Esad yönetimini kendileriyle işbirliği yapma konusunda baskı yaptıkları dikkat çekmiştir. 
Diğer yandan ise Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri ve ABD yönetimi ise Suriye rejimi üzerindeki baskıların artırılması yönünde bir politikaya öncelik vermektedir. Rusya ve Çin’in karşı çıkmaları üzerine BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’deki olaylara yönelik bir kınama kararı çıkartılamamasına karşın aynı gün Suriye konusu BM İnsan Hakları Konseyi’nin gündemine taşınmıştır. Bu bağlamda BM İnsan Haklarının kararından önce 22 Nisan 2011’de BM Genel Sekreteri tarafından yayınlanan açıklamada, Suriye’de devam eden barışçıl göstericilere karşı gerçekleşen saldırılar kınanmış ve Suriye rejimine şiddeti derhal durdurması yönünde bir çağrı yapılmıştı. Açıklamada Suriye yönetiminin bireylerin barışçıl toplanma özgürlüğü, ifade ve basın özgürlüğü dahil olmak üzere temel uluslararası insan haklarına saygılı olması gerektiği vurgulanmıştır. Genel Sekreter yaşanan öldürme olayları için, şeffaf, bağımsız ve etkin bir soruşturmanın yapılması talebinde bulunmuştu. Genel Sekreter ayrıca Suriye yönetiminin almış olduğu reform kararlarını desteklediğini, bununla birlikte Suriye halkının meşru taleplerine de saygı duyulması gerektiğini ifade etmişti.
Genel Sekreter’in açıklamasının ardından Suriye’deki krizin daha da derinleşmesi ve sivil ölümlerin sürmesi üzerine ABD, Fransa ve İngiltere’nin girişimleriyle konu BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirilmeye çalışmıştır. ABD ve Fransa gibi ülkelerin Suriye rejiminin güçlü bir dille kınanması eğilimindeyken Konseyin Daimi üyelerinden Çin ve Rusya Federasyonu buna karşı çıkmıştı. Rusya’nın BM Daimi Temsilci Yardımcısı Alexander Pankin’in açıklamasında “Suriye’deki mevcut durumun uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturmamaktadır” denilmiştir. Rusya Fransa, İngiltere Almanya ve Portekiz tarafından sunulan karar tasarısının görüşüldüğü Konsey’de Pankin tarafından, “bölgesel güvenliğe karşı gerçek tehdidin Suriye’nin iç işlerine dışarıdan müdahale sonucu oluşabileceği” öne sürülmüştür.[5]
Güvenlik Konseyinde bir kınama kararının çıkartılamayacağının anlaşılması üzerine Amerikan yönetimin talebiyle konu BM İnsan Hakları Konseyi’ne taşımış ve Konsey aldığı bir karar ile Suriye’deki olayları araştırmak için bir Komisyon kurmuştur. Konsey "Suriye Arap Cumhuriyeti’nde insan hakları durumu" üzerine yaptığı özel oturumunda Suriye rejimini insan hakları ihlalleri nedeniyle kınamıştır. Suriye’de yaşanan insan haklarını araştıracak Komisyonun kurulmasının ardından BM Genel Sekreteri tarafından yapılan bir diğer açıklamada ise Esad yönetimi Komisyonla işbirliği yapmaya davet edilmiştir. Komisyon özellikle Der’a’daki insan hakları ihlalerini araştırmak için Esad yönetiminden izin beklemektedir. Şayet Suriye yönetimi izin verirse 7 ve 8 Mayıs’ta Komisyon Der’a’da incelemelerde bulunmaya başlayacak ve hazırlayacağı raporu da Konseye sunacaktır.   BM’de söz konusu gelişmeler yaşanırken Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarda Esad yönetimi üzerindeki baskıların artırılacağı mesajları verilmiştir. Amerikan yönetimi, içerisinde Beşşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad ve kuzeni Atıf Necip ve İstihbarat Dair Başkanı Ali Mamluk da bulunduğu bazı Suriyeli yetkililere karşı yeni yaptırım kararı aldıktan kısa bir süre sonra kamuoyuna yaptığı açıklamada Suriye’de sivillere karşı son günlerde meydana gelen saldırılar “barbarlık” olarak nitelendirilmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner tarafından yapılan açıklamada, Esad yönetimi üzerinde baskılarını artıracakları ifade edildikten sonra Suriye’de yaşananların barbarca olduğunu ve özellikle demokratik bir gelecek isteklerini ortaya koyan sivillere karşı uygulanan politikanın kabul edilemeyeceği açık bir şekilde ortaya konmuştur.[6]
ABD’nin yanı sıra Fransa da Suriye’de meydana gelen gelişmeler karşısında Suriye rejimine yönelik daha sert politikalar izlenmesi konusunda BM’deki girişimlere destek veren bir diğer ülke olmuştur. Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppé yaptığı bir açıklamada Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nin Suriye rejimi kınayan kararını memnuniyetle karşıladığını belirtmişti. Der’a’daki olayarın ardından 2 Mayıs 2011’de bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Bernard Valero ise Suriye yönetimi tarafından sivillere karşı yürütülen tutuklama politikalarını sert bir şekilde kınandıklarını ifade etmişti. Valero Suriye’de yaşanan bastırma politikasının kabul edilemez olduğunu ve Fransa’nın BM Güvenlik Konseyi, AB ve İnsan Hakları Konseyinde Suriye rejimine karşı yaptırımlar uygulanması politikalarını desteklediklerini bir kez daha açıklamıştır. [7]
Fransa’nın Suriye rejimine yönelik yaptığı açıklamalara destek veren İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya yönetimi ise AB’nin Suriye’de meydana gelen gelişmelerden dolayı Suriye yönetimine karşı bazı yaptırımları tartışmaya başlaması önemlidir. AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton tarafından Suriye rejiminin kınanmasının ardından, AB ülkeleri 29 Nisan olayları nedeniyle Suriye’ye karşı yaptırımları gündemlerine almışlardır. Olası yaptırımların başında ise Suriye yönetimine karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımlar uygulanması gelmektedir. Dolayısıyla 6 Mayıs’ta göstericilere karşı daha sert tedbirlere başvurulması durumunda AB’nin Suriye rejimine karşı sert yaptırımlar uygulamaya başlaması kuvvete muhtemeldir. Nitekim 3 Mayısta Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe ile Suriye yönetimine karşı uygulanacak yaptırımları görüşen İngiltere Dışişleri Bakanı Hague yaptığı açıklamada AB içindeki ortaklarıyla Suriye hesapların dondurulması ve seyahat sınırlandırılması konusunda görüşmelerde bulunduklarını açıklamıştı. Esad yönetimine karşı ilk yaptırım konusunu gündeme getiren Fransa ise AB’nin yaptırımlar konusunda hızlı davranmadığı eleştirisini getirmişti. Diğer yandan Yunanistan ve Portekiz gibi ülkeler ise Fransa’nın doğrudan yaptırımlar uygulama talebi karşısında çekimser pozisyonlarını sürdürmektedirler. ABD’nin Devlet Başkanı Esad’a yaptırım uygulama yönünde bir karar almamasına karşın Fransa doğrudan Beşşar Esad’a da yaptırımları gündeme taşımaktadır. [8]
Sonuç olarak, 17 Martta başlayan ve 29 Nisan’dan itibaren Esad rejimi tarafından şiddete başvurulmak suretiyle bastırılmaya çalışılan olaylar, 6 Mayıs Cuma namazı sonrasındakitlesel gösterilerin daha da büyümesine sahne olursa, Esad yönetimi hem içeride hem de dışarıda çok daha büyük baskılara maruz kalacaktır.


Kaynaklar 
[1] Bkz.: Al Jazeera News, “Syrian army braced for 'day of defiance'”, 06.05.2011, http://english.aljazeera.net/news/mid
dleeast/2011/05/2011566163239760.html; Al Arabiya News, “Assad says military operation in southern flashpoint will end ‘very soon’”, 05 May 2011, http://english.alarabiya.ne
t/articles/2011/05/05/147906.html
[2] İktibas Dergisi, “Erdoğan: "Esad, sevilen bir lider", 01 Nisan 201, http://www.iktibasdergisi.com/news_detail.php?id=3406   [3]Al Manar News, “Syria Army Begins Gradual Pullback from Daraa”, http://www.almanar.com.lb/english/
adetails.php?eid=14263&cid=23&f
romval=1&frid=23&seccatid=20&s1=1
[4] Mariam Karouny,  “Analysis: Syria unrest could destabilize Lebanon”, 27,05, 2011,  http://www.yalibnan.com/2011/04/27/a
nalysis-syria-unrest-could-destabilize-lebanon/
[5]Veysel Ayhan, Suriye’de İnsani Kriz: Uluslararası Tepki ve Türkiye’ye Etkisi, 30.04.2011, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1811
[6] Ya Libnan News, “Syrian protesters ready for ‘day of defiance’”, 06,05,1 2011http://www.yalibnan.com/2011/05/06/syrian-pr
otesters-ready-for-day-of-defiance/