Ortadoğu Etütleri Eylül / Cilt:13 / Sayı:3

Toleransın Sınırları: Osmanlı’nın Erken Döneminde Yahudiler ve Merkezî Yönetim Arasındaki Hukuki İlişkiler (15-18. Yüzyıl)

Avrupa’dan sürülmeden uzun yıllar önce, dünyanın birçok yerinde baskı ve zulme maruz kalan binlerce Yahudi ile Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudiler, 15. yüzyılda daha hoşgörülü ve müreffeh bir çevrede özgürce yaşayabilecekleri Türk topraklarına göç etmişler ve bu sayede gayrimüslim nüfus içinde önemli bir yer kazanmışlardır. Çeşitli topluluklardan oluşan imparatorluk, millet sistemi ile imparatorluğu bir arada tutmaya çalışmıştır. Bir başka deyişle asıl amaç, millet-i hâkime olan Müslümanları gayrimüslimlerden ayrı tutmak olmuştur. Bu çerçevede, bu toplulukları sosyal alanda ve gündelik hayatta birbirinden ayıran bazı düzenlemeler ve kurallar boy göstermiştir. Yahudiler de bu kısıtlamaların bir parçasıydı. Yahudilere tanınan yasal hakları ve ne derece hoşgörü gösterildiğini kesin olarak belirlemek güç olmakla birlikte, mühimme defterlerinden yola çıkılarak yapılan bu çalışma, Yahudi tebaasının yasal hak ve özgürlükleri konusunda genel bir değerlendirme yapma imkânı sunmaktadır. Kitaplarda dikkat çeken en önemli düzenleme giyimle ilgilidir. Ancak merkezî yönetim, fermanlar yoluyla konut/dini yapılar ve mezarlıklar ilgili de düzenlemelerde bulunmuştur. Yahudilerin belirli idari kadrolara kabul edilmediği ve köle sahibi olmalarına izin verilmediği de defterlerde görülmüştür. Ancak, söz konusu düzenlemeler baskıcı ve zalim olmamakla birlikte, Avrupa’da olduğu gibi ticari bir kısıtlamanın parçası da değildir. Nitekim Yahudiler, çeşitli ekonomik faaliyetlerde aktif bir rol oynamışlardır. Defterlerdeki hükümlerden hareketle merkezî yönetimin asıl amacının, Yahudilerin Müslümanlar gibi davranmasını engellemek olduğu ve bunun sadece Yahudilere özgü bir durum olmadığı söylenebilir. Bu çalışma, Osmanlı’nın Yahudilere yönelik tutumunu analiz ederek Batılı ülkelerle karşılaştıracak, sistematik ve ayrıntılı uygulamaların altında yatan nedenleri irdeleyerek Yahudiler ve merkezî hükûmet arasındaki hukuki ilişkileri ele alacaktır. Devletin neden 16. yüzyıla kadar yasal kısıtlamalar ve katı düzenlemeler getirmediği sorusuna dikkat çekecektir. Son olarak, tartışmalardan biri de uygulamaların ne ölçüde İslami olduğu, yani din mi yoksa örf ve âdet kuralları uyarınca mı olduğudur.