Türkiye, İran ve Rusya Üçlü Görüşmeleri ve Moskova Bildirisi

Ağustos 2016’dan beri Türkiye ile İran ve Rusya arasında diplomatik trafik hızlandı. Bu diplomatik temasların merkezinde Suriye krizi, Fırat Kalkanı operasyonu ve terörle mücadele vardı. Diğer yandan İran ile Rusya arasında özellikle Suriye konusunda yakın işbirliği devam ediyor. Rusya’nın Suriye krizine müdahil olmasından sonra iki ülke arasında işbirliğinin koordinasyonu için Bağdat’ta Esad ve Irak hükümetlerinin de katıldığı ‘enformasyon merkezi’ kuruldu. İran, hava sahasını ve Hemedan’dakihava üssünü Rus uçaklarının kullanımına açtı. İki ülkenin özellikle Suriye meselesindeki işbirliğini koordine etmek için Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev ve İran Yüksek Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Amiral Ali Şamhani görevlendirildi.  İran’ın Suriye politikasının belirlenmesinde etkili olan kişilerden Ali Ekber Velayeti’nin ifadesiyle ‘Suriye’nin çöküşünün önlenmesi ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde ortak bir duruşa sahip’ olan İran ve Rusya bölgedeki faaliyetlerini Esad yönetimi ile koordine etti. Haziran 2016’da Tahran’da üç ülkenin savunma bakanları, Ekim 2016’da Moskova’da dışişleri bakanları bir araya geldi.

Türkiye’nin hem Rusya ile hem de İran ile ilişkilerinin ve diyaloğunun gelişmesi üzerine, İran kaynaklarına göre İran dışişleri bakanı M. CevadZarif’in önerisiyle üç ülke arasında Suriye meselesi üzerinde üçlü toplantının yapılması gündeme geldi. Daha önce ABD ile Rusya öncülüğünde başlatılan çözüm arayışlarından sonuç alınamaması, Rusya Dışişleri Bakanı SergeyLavrov’un ifadesiyle “ABD ile daha önce mutabık kalınan kararların uygulanamaması”üçlü toplantının önünü açtı. Üç ülkenin de ABD’nin Suriye’de izlediği bazı politikalardan rahatsız olması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve terörizmle mücadele konularında benzer kaygıları paylaşması üçlü toplantı mekanizmasının geliştirilmesinde etkili oldu. Fakat bu noktaya gelinmesi kolay olmadı. Taraflar arasındaki güvensizlik, Halep’ten sivillerin ve silahlı muhaliflerin tahliyesi sırasında zaman zaman krize dönüştü. Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatta dışarıda kaldığını düşünen İran’a bağlı milisler tahliye konvoylarına saldırdı. İran, ateşkesin ve tahliyelerin isyancıların çıkarlarına hizmet edeceğini düşünüyordu. Ayrıca Halep’teki muhaliflerin tahliyesine karşılık, İdlib kırsalında muhaliflerin muhasarası altında olan Fua ve Kefreyakasabalarından Şii sivillerin ve yaralıların tahliyesini istiyordu. Nitekim Devrim Muhafızlarının eski komutanlarından Muhsin Rezai, 18 Aralık’ta twitter hesabından “Suriye’de İran’ın dahil olmadığı herhangi bir gizli siyasi anlaşma veya sahada varılan mutabakat başarısızlığa mahkumdur” demişti.

Tam da bu noktada üç ülke arasında artan işbirliği ve diyalog somut semerelerini verdi. Sık sık saldırıya uğrayan tahliye operasyonları, Ankara, Moskova ve Tahran arasında yoğun görüşme trafiği sayesinde sürdürülebildi. Nitekim, 27 Aralık’ta yapılması öngörülen üçlü toplantı bir hafta öne çekildi ve 20 Aralık’ta Moskova’da yapıldı. Rusya Dışişleri Bakanı, önce Türk ve İranlı mevkidaşları ile ikili toplantı yaptı, ardından üç ülkenin dışişleri bakanları arasında üçlü toplantıya geçildi. Aynı zamanda Rusya Savunma Bakanı SergeiShoigu, Türk ve İranlı mevkidaşları Fikri Işık ve Hüseyin Dehgan ile ayrı ayrıgörüştü. Görüşmeler sonunda İran, Rusya ve Türkiye Dışişleri Bakanları Ortak Bildirisi, diğer bir ifadeyle ‘Moskova Bildirisi’ yayınlandı.

 

Moskova Bildirisi

Sekiz maddeli Moskova bildirisinde üç ülkenin, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin  çok-etnili, çok dinli, mezhep ayrımı gözetmeyen, demokratik ve seküler bir devlet olarak egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan saygısı’ teyit edildi. Tarafların “Halep’in doğusundan  sivillerin gönüllü tahliyesine ve silahlı muhaliflerin kentten ayrılmasına imkan tanıyan ortak çabalar”dan duydukları memnuniyet ifade edildi. Halep’te varılan ‘ateşkesin, kesintisiz insani yardımın ve sivillerin serbest dolaşımının ülke geneline yayılmasının önemi’ vurgulandı.“İran, Rusya ve Türkiye’nin, IŞİD/DEAŞ ve el-Nusra'yla müşterek mücadele ve silahlı muhalif grupların bu örgütlerden ayrıştırılması hususlarındaki kararlılıkları” ortaya konuldu.

Suriye krizinin askeri yöntemlerle çözülemeyeceği vurgulandı. BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 (2015) sayılı kararı çerçevesinde BM’nin Suriye krizinin çözümündeki temel rolü kabul edildi. Yine bu çerçevede Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun kararlarına atıfta bulunuldu. Türkiye, İran ve Rusya’nın ‘Suriye hükümeti ile muhalefet arasında müzakere edilecek muhtemel anlaşmanın kolaylaştırıcısı ve garantörü olmaya hazır oldukları’ ifade edildi. Tarafların, Moskova Bildirisi’nin, 2254 sayılı BMGK kararı çerçevesinde siyasi çözüm sürecinin kaldığı yerden devam etmesi için gerekli ivmenin yaratılmasına katkıda bulunacağına inandıkları belirtildi.

Moskova toplantısının en önemli sonucu Suriye krizinin çözümü amacıyla Türkiye, Rusya ve İran arasında ilk defa böyle bir toplantının yapılmasıdır. Suriye krizinin başından beri bu üç ülke farklı formatlarda çeşitli çoktaraflı toplantılara dahil olmuştu. Üç ülke ilk defa Ekim 2015’te Viyana’da toplanan Uluslararası Suriye Destek Grubu (USDG) bünyesinde birlikte yer almıştı.18 Aralık 2015’te kabul edilen 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı USDG’nin Viyana’da aldığı kararları benimsemiş ve 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi’nde öngörüldüğü üzere Suriyelilerin kontrolünde geçiş süreci öngörülmüştü. Ne var ki sahada çatışmaların devam etmesi ve mutabık kalınan hususların uygulanmasında karşılaşılan çeşitli sorunlar nedeniyle bu zamana kadar bir çözüme varılamadı.

Moskova Bildirisi ile USDG’nin Viyana kararları ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararlarının birbirini tamamladığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle Moskova Bildirisi’nde belirtilen hususların çoğu daha önceki uluslararası toplantılarda üzerinde mutabık kalınan hususlardır. Moskova toplantısının ardından yapılan basın açıklamasında Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “bir zamanlar Suriye’de hükümet değişikliği peşinde olan bazı ülkelerin artık hükümet değişikliği yerine terörizmin ortadan kaldırılmasını öncelik haline getirdiğini” ve “üç ülkenin bu konuda hemfikir olduğunu” söyledi. Bununla birlikte, geçiş sürecine doğrudan değinilmese de 2224 sayılı karara ve USDG’nin çalışmalarına yapılan atıflar, tarafların  Cenevre Bildirisi doğrultusunda ‘geçiş süreci’ konusunda mutabık olduklarını göstermektedir.

Moskova bildirisinin önceki toplantılardan en önemli farkı Türkiye, İran ve Rusya’nın, Suriye hükümeti ile muhalefet arasında varılacak bir anlaşmanın garantörü olmaya hazır olduklarını belirtmesidir. Üç ülkenin, Halep’in doğusundaki tahliyeler konusunda gösterdikleri işbirliği performansı, onların kolaylaştırıcılığında ve garantörlüğünde bir çözüme varılması için umut vericidir. Ayrıca, bu üçlü görüşmelerin sürdürülmesi ve  görüşmelerden olumlu sonuçlar alınması, bölgesel sorunların çözümü için bir işbirliği mekanizmasının gelişmesinin ve kurumsallaşmasının önünü açabilir.

Bununla beraber üç ülke arasında belirli konularda mutabakata varılsa da Suriye krizine çözüm bulunmasını öngören diğer uluslararası girişimlerin başarısız olmasına sebep olan faktörler yerinde duruyor. Sahada çatışmaların devam etmesi, muhalefet içerisindeki bölünmeler ve temsil sorunları, uygulamada karşılaşılan sorunlar ile diğer bölgesel ve uluslararası aktörlerin farklı yönlerdeki çıkarları vb. hususlar, Suriye krizinde hızlı bir siyasi çözüme varılmasını engelleyebilir.