Türkiye – Mısır Normalleşmesi Yeni Bir Bölgesel Konjonktür Doğurabilir mi?

Türkiye ve Mısır ilişkilerinde yaşanan normalleşme, Ortadoğu bölgesinde olanlardan bağımsız değil. Bu normalleşmenin yeni bir bölgesel konjonktür doğurması da beklenebilir. Zira, Ortadoğu siyaseti bölgesel aktörlerin tehdit algılarını yeniden tanımladığı, bölge siyasetindeki pozisyonlarını yeniden biçimlendirdiği ve küresel aktörlerle etkileşimlerinde geleneksel tercihlerin dışına çıktıkları bir dönemden geçiyor.

Son birkaç yıldır devam eden bu sürecin bir diğer belirgin özelliği ise bölgenin önde gelen aktörlerinin ittifak ilişkilerini yeniden şekillendirerek, yeni bir siyasi açılımı hayata geçiriyor olmaları. Bu aktörler arasında başı çeken Türkiye, yapıcı bir perspektifle ve diplomasiyi önceleyerek, bölge ülkeleri arasında hasar gören güven ilişkilerini tesis etme gayreti içerisinde.

Ankara’nın İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle yürüttüğü süreçlerde önemli başarılar elde ediliyor ve söz konusu ülkelerle ikili ilişkilerde kayda değer ilerlemeler yaşanıyor. Türkiye, benzer bir yaklaşımı ilişkilerde normalleşme arayışında olduğu Mısır’a yönelik olarak sergiliyor. Bu politikalar kademeli olarak sonuç veriyor.

Son olarak Türkiye ile Mısır karşılıklı büyükelçilerin yeniden atandığını duyurdular. Bu duyuru, iki ülke arasında 2013 yılından bu yana devam eden diplomatik krizin sona erdiği anlamına da geliyor. Birkaç sene öncesinde dahi imkansız gözüyle bakılan böylesi bir gelişmenin karşılıklı siyasi ilişkilere, ekonomik süreçlere ve toplumsal etkileşimlere ciddi anlamda katkısının olması kaçınılmaz.

Normalleşmemenin bedeli
Bununla birlikte bölgenin önemli iki aktörü olarak kabul edilen Türkiye ve Mısır’ın ilişkilerde normalleşmeyi tesis etmelerinin en belirgin etkisinin olacağı alan şüphesiz dış politika.

Nitekim iki ülke aralarındaki olumsuz ilişkilerden dolayı hem Libya ve Doğu Akdeniz gibi kriz alanlarında birbirlerinin yoğun enerjisini harcamış, bir taraftan da bu bölgeler ya da başka coğrafyalarda olası müttefiklik ihtimallerini imkânsız kıldılar.

Buradan hareketle Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme sürecinin dış politikadaki olası yansımaları ve bölge siyasetinin geleceğini şekillendirmedeki etkisine değinmek faydalı olabilir.

Doğu Akdeniz’de işbirliği mümkün mü?
Türkiye ile Mısır’ın kısa dönemde gerek farklı düzeylerdeki devlet kurumları ile gerekse de dışişleri bakanlıkları aracılığıyla tekrar ikili ilişkiler kurma ve bölgesel meselelerdeki pürüzleri aşma iradesi göstermesi bilhassa Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz özelindeki bölgesel sorunların çözüme kavuşturulması konusunda kritik öneme sahip.

Libya başta olmak üzere Mısır’ın Etiyopya’yla yaşadığı Nil sorunu, Sudan’da yaşanan krizin çözüme kavuşturulması ve Filistin meselesi noktasında iki aktörün diplomatik ilişkilerini geliştirmesi bölgede güven artırıcı önlemlerin hayata geçirilebilmesi için kayda değer önemde.

Ayrıca bu durum Türkiye ve Mısır’ın bölgesel sorunlar noktasında Birleşmiş Milletler çerçevesindeki süreçlere katkısını da artıracaktır. Bu da her iki ülkenin bölgesel anlamda siyasi etkisinin güçlenmesini de beraberinde getirebilir.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) başını çektiği Türkiye karşıtı cephenin savlarının Mısır’da tam anlamıyla karşılık bulmaması, Mısır’ın Yunanistan ve GKRY ile yaptığı kıta sahanlığı anlaşmalarının hakkaniyet ilkesiyle örtüşmemesi ve Mısır’ın görece en az kazançlı ülke olduğu gerçeğinin Mısır medyasında ve toplumunda seslendirilmesi, Doğu Akdeniz özelinde Türkiye ve Mısır arasındaki olası iş birliği imkanlarını bir süre önce gün yüzüne getirmişti.

Bu anlamda Mısır’ın doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri için açtığı ihale şartlarını Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de belirlemiş olduğu kıta sahanlığını dikkate alarak belirlemesi, Türkiye tarafından olumlu karşılanmış ve normalleşme sürecini hızlandırmıştı. Son gelişmeler, Doğu Akdeniz özelinde mevcut iş birliği ve diyalog kanallarını artırabilir. Bu durum, iki ülke arasındaki ticari ilişkilere de olumlu yönde etki etme özelliğine sahip olabilir.

Normalleşmenin Libya krizine etkisi
Doğu Akdeniz’le dolaylı anlamda bağlantılı olarak Libya krizi, 3 Ekim 2022 tarihinde Libya ile imzalanan Hidrokarbon Anlaşması, Türkiye ile Mısır’ın Libya siyasetinde en azından kısa vadede ortak bir çizgide buluşma şansını düşürmüştü.

Takip eden süreçte Mısır İstihbarat Başkanı Kamil Abbas’ın doğudaki milis güçlerin lideri Halife Hafter’e Bingazi’de gerçekleştirdiği ziyaret, Mısır’ın yeniden Libya siyasetinde Türkiye’yi dengelemeye yönelik adımlar attığını göstermekteydi. Nitekim Tobruk merkezli Akile Salih’in Türkiye ziyareti ve bu kapsamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmeler, ülkenin doğusu ile başlayan normalleşme girişimlerinde bir dönüm noktası olarak addedilmişti.

Gelinen noktada Ankara ve Kahire arasındaki diplomatik ilişkilerin büyükelçilik seviyesine çekilmesi, Libya krizinin başlangıcından itibaren sürece müdahil iki aktörün iş birliği imkanlarını artırabilir. Libya’nın siyasi, ekonomik ve güvenlik temelli yeniden inşasında da bu iki aktörün koordinasyonu önemli bir yere sahip. Dolayısıyla Libya’da istikrar ve barışın tesis edilmesi her iki ülkenin de çıkarına olduğundan yerelde yaşanan krize bir çözüm oluşturulması ve ortak paydada buluşulması ilerleyen dönemlerdeki potansiyel senaryolar arasında.

Afrika Boynuzu nasıl etkilenecek?
Diğer taraftan Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşma, Afrika Boynuzu’na çeşitli katkılarda bulunabilir. Afrika Boynuzu, coğrafi konumu ve stratejik önemi nedeniyle bölgede önemli bir rol oynuyor. Türkiye ve Mısır’ın bu bölgeyle olan ilişkilerini güçlendirmesi bölgesel istikrarı artırabilir ve ortak çıkarlara yönelik işbirliği fırsatlarını oluşturabilir. Bu fırsatlar ekonomik ve bölgesel güvenlik alanında olabilir.

Ekonomik açıdan iki ülke, Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerle işbirliğini artırarak, ticaret hacmini ve yatırımları artırabilirler. Bu bağlamda gerek Büyük Etiyopya Rönesans Barajı gerekse diğer alt yapı ve enerji projeleri yoluyla iki ülkenin ortak paydada hareket etmesi hem bölgesel kalkınmayı hem de iki ülke ilişkilerini derinleştirebilir.

Afrika Boynuzu bağlamında Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşma, bölgesel güvenlik açısından da kayda değer önemde. Türkiye’nin Afrika Boynuzu ülkeleri nezdindeki güvenilir aktör konumu, bölgesel sorunların çözüme kavuşturulması için iki ülkenin birlikte hareket etmesi Mısır’ın hem bölgedeki gücünü konsolide edebilir hem de bölgesel istikrara katkı sunabilir.

Nitekim Afrika Boynuzu, çeşitli güvenlik zorluklarıyla karşı karşıya olan bir bölgedir. Terörizm, etnik çatışmalar, deniz güvenliği gibi konular bölgede önemli sorunlar arasında. Türkiye ve Mısır, güvenlik ve istikrarın sağlanması için işbirliği yaparak, bölgede barışı destekleyebilir ve kriz durumlarında arabuluculuk rolü üstlenebilirler. Ayrıca Türkiye ve Mısır’ın bölgedeki yakınlaşması, Afrika Boynuzu’nda daha fazla siyasi etki ve nüfuz sağlayabilir. Bu, bölge ülkeleri arasında arabuluculuk veya barış görüşmelerine katkıda bulunma yeteneği anlamına gelebilir.

İki ülke bölgesel ve uluslararası platformlarda ortak pozisyonlar alarak, Afrika Boynuzu’ndaki meselelere çözüm bulma çabalarına katkıda bulunabilirler. İki ülkenin bölgesel istikrara sunacağı katkı aynı zamanda Kızıldeniz bağlamında Mısır için önemli bir gelir kaynağı olan Süveyş Kanalı’nın da güvenliğini sağlayacaktır.

Filistin hak mücadelesi
Türkiye ve Mısır’ın Ortadoğu siyasetindeki ortak önceliklerinden birisi Filistin’in hak mücadelesidir.

İki ülke bir taraftan Filistin’in uluslararası hukuk bağlamında meşru haklarını koruma konusunda taviz vermezken, bir taraftan da İsrail ile dengeli bir politika sürdürüyor. Öte yandan İsrail’in gerek Filistinlilere karşı güç dengesini elinde tutması gerekse de küresel güçlerin desteğini alarak Filistin konusunda kendi pozisyonunu dayatması başta Türkiye ve Mısır olmak üzere İslam coğrafyasının büyük kesiminde kabul görmüyor.

Türkiye ve Mısır’ın en önemli üyelerinden olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı, Mısır’ın belirleyici bir parçası olduğu Arap Birliği ve Afrika Birliği (AfB) gibi farklı küresel ve bölgesel kuruluşlar, iki devletli çözümün uygulanması için bugüne kadar kayda değer bir başarı elde edemedi. 2022 yılında barış görüşmelerinin yeniden başlaması adına Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü tarafından yapılan çağrılar ve Türk yetkililerinin bu yönde söylemleri bulunsa da ilgili arabuluculuk çabaları eşgüdümlü ilerlemedi. Bu bağlamda Ankara ve Kahire’nin ilişkilerini normalleştirmelerinin ardından odaklanacakları ve somut adımlar atabilecekleri konular arasında Filistin de olacaktır.

Tarihin yüklediği misyon
Türkiye ve Mısır arasındaki normalleşme, 2013’ten bu yana iki ülke arasındaki krizi bitirmekle kalmadı, bölge siyasetinde etkileri çok daha farklı alanlarda görülebilecek bir siyasi düzlemin ortaya çıkmasını sağladı.

Bunun nedeni Ankara ve Kahire’nin kendilerine tarihin yüklediği ortak bir misyonla ve günümüz siyasi gerçekliklerinin dayattığı sorumluluk bilinciyle hareket etmeleridir. Geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanan ortak kimlik unsurlarına sahip olan iki ülke günümüzde halen ciddi düzeyde toplumsal ve kültürel etkileşimlere sahne oluyor.

Siyasi açıdan bakıldığında ise bölgesel politikaların başlıca belirleyicileri olan Türkiye ve Mısır’ın karşılıklı güven inşası sürecini tamamlayarak olası bir ittifak ilişkisi kurması yeni bir bölgesel konjonktürün doğmasının önünü açabilir. Bu durum Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Filistin’den Afrika’ya birçok ülke ve bölgede halihazırda var olan siyasi süreçlerin yeniden tanımlanmasının ve dönüşümler yaşanmasının zeminini hazırlayabilir.

Bu bağlamda iki ülke arasındaki ilişkilerin müttefiklik boyutu kazanması ve izleyen süreçte bu yapılanmanın diğer bölge aktörleri ve uluslararası toplumla işbirliği içerisinde genişletilmesi, bölgenin istikrarı ve kalkınması için daha geniş bir stratejinin hayata geçirilmesini sağlayabilir.

Bu makale 27 Temmuz 2023 tarihinde Fikir Turu internet sitesinde “Türkiye – Mısır Normalleşmesi Yeni Bir Bölgesel Konjonktür Doğurabilir mi?” başlığıyla yayımlanmıştır.