Yeni Ortadoğu Jeopolitiğinde İran-Rusya Ekseni

‘Arap Baharı’ sonrasında Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni jeopolitik denklemde en dikkat çeken gelişmelerden birisi İran ile Rusya arasındaki yakınlaşmadır. İran-Rusya ilişkilerinde son yıllarda üst üste atılan adımlar ve bölgesel işbirliği, iki ülke arasındaki ilişkileri ‘stratejik ortaklığa’ dönüştürmüştür. Moskova ile Tahran arasındaki bu stratejik ilişki, Rusya’yı Ortadoğu siyasetinin önemli aktörlerinden birisi yapmıştır.

 

İran-Rusya İlişkilerinin Yakın Geçmişi

İran-Rusya ilişkilerinde 1990’larda büyük bir ilerleme kaydedildi. Rusya bu dönemde İran’ın en önemli silah tedarikçisi oldu. Ayrıca iki ülke arasında temelleri atılan nükleer işbirliği, Moskova-Tahran yakınlaşmasının sembollerinden birisi oldu. Bu dönemde iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran bir başka faktör de ABD’nin/Batı’nın ve Türkiye’nin, bağımsızlığını yeni kazanan Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri üzerinde nüfuz kurmasından duyulan ortak kaygıydı. Bu nedenlerle İran bölge ülkeleri ile ilişkilerinde Moskova öncelikli bir siyaset izledi.

 

Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı döneminde benimsenen ‘doğuya yöneliş’ siyaseti çerçevesinde İran, Rusya ile ilişkilere büyük önem verdi.  Bu dönemde özellikle nükleer programı etrafındaki ihtilaflar nedeniyle İran’ın Batılı ülkelerle ilişkilerinin bozulması ve İran’ın dosyasının BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesi, Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olan Rusya’nın dostluğunu İran için daha değerli hale geldi. Her vesileyle Moskova ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan İran, Moskova-Pekin öncülüğünde kurulan Şangay İşbirliği Örgütü’ne üye olmak için başvurdu.

 

Bununla beraber Tahran-Moskova hattında yaşanan bazı sorunlar, İran-Rusya ilişkilerinin niteliğinin sorgulanmasına sebep oldu. Bir kere Rusya, Buşehr’de inşa ettiği nükleer santralin teslimini, çeşitli nedenlerle uzun bir süre geciktirdi. İkincisi, Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde İran aleyhine alınan yaptırım kararlarını veto etmemesi, Tahran’da hayal kırıklığına sebep oldu. Üstelik taraflar arasında 2008’de anlaşmaya varıldığı halde Rusya,  yaptırımlar nedeniyle İran’a S-300 füzelerinin satışını durdurdu. Bu gelişmeler üzerine İran kamuoyunda Rusya’nın güvenilir bir ortak olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Rusya’nın Güvenlik Konseyi’ndeki pozisyonunu ve İran ile ilişkilerini kendi menfaatleri doğrultusunda suistimal ettiği dile getirildi. Hatta bazı İranlı uzmanlar, Rusya’nın İran ile 5+1 grubu arasında sürdürülen müzakerelere dâhil olmasının büyük bir hata olduğunu ileri sürdü.

 

Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı olması ile birlikte İran, Batı ile ilişkileri geliştirme arayışına girse de ‘doğuya yöneliş’ siyasetinden vazgeçmedi. Ruhani, ilk yurtdışı ziyaretini Şangay İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne katılmak için Eylül 2013’te Bişkek’e yaptı. Ruhani, 2014 başlarında yaptığı bir konuşmada İran-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açılacağını söyledi. Kısa bir süre sonra Tahran ile Moskova arasında üst düzey ziyaretler gerçekleştirildi. Ağustos 2014’te iki ülke arasında ‘petrol karşılığı mal anlaşması’ olarak bilinen mutabakat zaptı imzalandı. Buna göre Rusya’nın, İran’dan günlük 500 bin varil petrol alması, karşılığında petrolün değeri kadar malı İran’a satması, böylece iki ülke arasında ticaret hacminin kısa bir süre içerisinde 20 milyar dolara çıkması öngörüldü. İki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesi doğrultusunda atılan adımlar, ekonomik meselelerle sınırlı kalmadı. İran, Kasım 2014’te Buşehr’de iki nükleer santral daha inşa etmesi için Rusya ile anlaştı. Rus Savunma Bakanı on beş yıl aradan sonra ilk defa Ocak 2015’te Tahran’a resmi ziyarette bulundu.

 

Tahran-Moskova ilişkilerinde kaydedilen bu ilerleme, Şubat 2014’te Kırım’ı ‘ilhakı’ ve Ukrayna krizindeki rolü nedeniyle ABD ve AB yaptırımları ile karşı karşıya kalan Rusya ile uzun süreden beri nükleer programı nedeniyle yaptırımlara maruz kalan İran arasında doğal bir yakınlaşma olarak görüldü. Fakat bu gelişme, Batı tarafından dışlanan iki devletin yakınlaşmasından ziyade, İran-Rusya ilişkilerinin ‘stratejik ortaklığa’ dönüşmesinin önünü açtı. Nitekim, Rusya Devlet Başkanı Putin’in 23 Kasım 2015’te Tahran’a varır varmaz, ayağının tozuyla havaalanından doğrudan İran Lideri Ayetullah Hamanei ile görüşmeye gitmesi, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın nişanesi oldu.

 

İran-Rusya İlişkilerinin Değişen Doğası

İran ile Rusya arasındaki ilişkilerin uzun tarihi, Tahran’da Rus yönetimine karşı bir güvensizliğin oluşmasına sebep olmuştur. Rusya’nın 19. yüzyılda topraklarını İran aleyhine genişletmesi, İran’ın içişlerine sık sık karışması, İngiltere ve Rusya arasındaki ‘Büyük Oyun’ sonunda İran’ın işgal edilmesi ve ‘Sovyet tehdidi’ vb. gelişmeler nedeniyle İranlı seçkinlerin kayda değer bir kısmı Moskova’ya şüpheyle bakmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Hazar Denizi’nin statüsü konusunda Rusya’nın İran aleyhine pozisyon alması, BM Güvenlik Konseyi’nde İran yaptırımlarını onaylaması, S-300 füzelerini teslim etmemesi, Rusya’ya karşı güvensizliğin artmasına neden olmuştur. Ayrıca, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra İran ile Rusya’nın birbirinden farklı ve birbirine zıt bölgesel politikalar izlediği, dolayısıyla Tahran-Moskova ilişkilerinin doğasının sorunlu olduğu ileri sürülmüştür. Son olarak, dünyanın en büyük ispatlanmış doğalgaz rezervlerine sahip olan bu iki ülkenin uluslararası enerji piyasalarında rakip oldukları varsayımından hareketle, Tahran ile Moskova arasında stratejik bir yakınlaşmanın mümkün olmadığı iddia edilmiştir.

 

Tahran ile Moskova arasında gerek tarihsel gerekse yapısal nedenlerle ortaya çıkan filli veya potansiyel engel ve farklılıklara rağmen, iki ülke ilişkilerinde son yıllarda kaydedilen gelişmeler,  İran ile Rusya’nın bölgesel çıkarlarının ve politikalarının birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan nitelikte olduğunu göstermiştir. İran, Kafkasya ve Orta Asya’da Rusya’yı tedirgin edecek adımlardan her zaman kaçınmış, bölgede ABD/Batı ve Türkiye’nin nüfuzunun yerleşmesinin engellenmesi için Rusya ile birlikte hareket etmiştir. Diğer yandan, İran-Rusya ilişkilerindeki güven bunalımı son birkaç yıl içinde büyük ölçüde çözülmüştür. Rusya’nın nükleer müzakere sürecinde İran’ı desteklemesi, keza Suriye krizi gibi bazı bölgesel meselelerin ele alındığı uluslararası toplantılara İran’ın da katılması için ısrar etmesi, İran’da Rusya’ya yönelik şüpheci bakışı büyük ölçüde zayıflatmıştır. Rusya’nın İran’da iki nükleer santral daha inşa etmesi için anlaşma yapılması bu çerçevede değerlendirilebilir. Keza, Aralık 2015’te S-300 füzelerinin İran’a sevkinin başlamasıyla Tahran ile Moskova arasındaki en önemli sorunlardan birisi daha çözülmüştür. Artık iki ülke arasında yeni silah anlaşmaları ve nükleer işbirliği gündemdedir. 

 

Kasım 2015’te Tahran’da devlet ve hükümet başkanları seviyesinde toplanan Gaz İhracatçısı Ülkeler Forumu’nun en çok dikkat çeken katılımcısı Putin idi. Bu forum, gaz ihracatçısı ülkeler arasında doğrudan bir işbirliği forumu olmasa da İran ve Rusya dâhil ilgili ülkeler arasında diyalog kurulmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla, İran ve Rusya uluslararası doğalgaz piyasasında rakip olsalar bile, bu rekabet onların stratejik ilişkilerine zarar vermeyecektir. Zira Tahran ile Moskova arasındaki ikili ilişkiler ve bölgesel işbirliği çok daha güçlü hale gelmiştir.  İki ülkenin altyapı yatırımları, ticaret, bankacılık gibi alanların yanı sıra havacılık, nükleer teknoloji ve savunma sanayi alanlarında daha fazla işbirliğine gitmesi beklenmektedir. Nükleer meselenin çözülmesi ile birlikte İran’ın Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılmasının önündeki engel kalkmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda İran hükümeti hâlihazırda gözlemci üye olduğu bu örgütte tam üyelik arayışını sürdürecektir. İran yönetimi, yine Rusya öncülüğünde kurulan Avrasya Ekonomik Birliği ile de yakından ilgilenmektedir ve İran ile serbest ticaret bölgesi kurulması tartışılmaktadır. İki ülke arasındaki bölgesel stratejik işbirliğinin en iyi görüldüğü alan ise Suriye meselesidir.

 

Suriye’de İran-Rusya Stratejik İşbirliği

Farklı beklentilerle de olsa Esad yönetiminin iktidarda kalması konusunda hemfikir olan İran ve Rusya, Suriye krizinin başından beri koordineli bir şekilde hareket etti. Esad yönetimine silah desteği vermeye devam eden Rusya, gerek Güvenlik Konseyi’nde gerekse Suriye krizi ile ilgili uluslararası konferanslarda Esad yönetimini, dolayısıyla İran’ın çıkarlarını korudu. Keza Ağustos 2013’te Guta’daki kimyasal saldırının ardından Rusya’nın araya girmesi ile Esad yönetimine karşı muhtemel Amerikan müdahalesi önlendi. Suriye meselesinde ağırlığı giderek artan Rusya, bu sorunun çözümünde İran’ın da rol alması gerektiğini savundu. Nihayet Rusya’nın baskıları sonucunda İran, Ocak 2014’te II. Cenevre Konferansı’na davet edildi, ama davet bir süre sonra geri çekildi. Yine Rusya’nın bastırmasıyla İran, 14 Kasım 2015’te Viyana’da toplanan Uluslararası Suriye Destek Grubu toplantısına katıldı.

 

Rusya, 30 Eylül’de Suriye’de hava saldırıları düzenlemeye başladığında İran’dan açık destek aldı. IŞİD ve tekfirci teröristler ile mücadele adı altında Rusya’nın müdahalesine destek veren İran, Irak hükümetinin de bu ittifaka dâhil olmasını sağladı. Suriye, Irak, İran ve Rusya, Eylül ayının sonunda IŞİD karşıtı mücadeleyi koordine etmek için Bağdat’ta ‘Enformasyon Merkezi’ kurdu. Keza Hazar Denizi’ndeki Rus savaş gemilerinden ateşlenen füzeler İran ve Irak hava sahası üzerinden Suriye’deki bazı hedefleri vurdu.

 

İran Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Mesud Cezayiri, "Tahran, bu mücadelede Moskova ve Rus halkına destek veriyor. Rusya’nın operasyonunun doğru ve gerekli strateji olduğunu düşünüyoruz" dedi. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı etkili bir şekilde mücadele etmediği için Rusya’nın müdahalesinin gerekli olduğunu savundu. 23 Kasım’da Tahran’da Putin ile görüşen İran Lideri Hamanei, Rusya’nın Suriye’deki politikalarından övgüyle bahsetti.

 

İran ve Rusya’nın Suriye meselesinde ‘stratejik işbirliği’ içinde olması, aralarında hiç görüş ayrılığı veya politikalarında fark olmadığı anlamına gelmez. Bu farklardan belki en önemlisi tarafların İsrail ile ilişkileridir. Putin, İsrail’i ziyaret eden ilk Rus devlet başkanıdır ve İsrail ile ilişkilere büyük önem vermektedir. Suriye’de Rus hava müdahalesinin başlamasından kısa bir süre önce, 21 Eylül 2015’te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Moskova’ya gitti ve Putin ile görüştü. Bu görüşme sırasında Putin, Hizbullah veya İran ile bağlantılı diğer milis gruplarının Suriye üzerinden İsrail’i tehdit etmeyeceği ve Suriye’de Rus varlığının İsrail’in ‘stratejik’ operasyonlarına engel teşkil etmeyeceği hususlarında Netanyahu’ya güvence verdi.

 

Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov 16 Kasım 2015’te yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Hizbullah’ı ve Hamas’ı terör örgütü olarak görmediğini söylese de Rusya’nın İsrail ile ilişkileri, İran’da Rusya ile ortaklığın geleceğine dair bazı şüphelerin uyanmasına sebep olmaktadır. Nitekim, Rusya’nın Ortadoğu’da kendi oyununu kurmaya çalıştığı, bu oyunda İran’ın hareket alanının giderek daraldığı şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Dolayısıyla Ruslar ile stratejik ortaklığa karşı yer yer eleştiriler ve şüpheler vardır. Bununla beraber, Putin-Hamanei görüşmesi, İran-Rusya stratejik ortaklığının İran Lideri tarafından kutsandığını göstermektedir.

 

Rusya, İran ile kurduğu yakın ilişkiler sayesinde bu ülke üzerindeki etkisini giderek artırmaktadır. Dolayısıyla yaptırımlar sonrası İran’ın yeni jeopolitik dengeler içerisinde Batı ile iyi ilişkiler kurmasını engellemektedir. İran ise Rusya ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle bölgesel politikalarında Moskova’nın desteğini garanti etmek istemektedir. Son olarak, İran ile girdiği stratejik ortaklık Rusya’ya Ortadoğu’da daha aktif bir rol oynaması için fırsat vermektedir.

 

Bu yazı “Yeni Ortadoğu Jeopolitiğinde İran-Rusya Ekseni” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.