2018 Irak Parlamento Seçimleri ve Siyasi Rejimin Geleceği

1921’de yeni Irak devletinin kurulmasından bu yana Irak’ta siyasi yaşam, pek çok aşama kaydetmiş ve farklı yönetim rejimleri tecrübe etmiştir. Bu siyasi rejimlerinin her biri temel bir özelliğe sahiptir:

  1. Kraliyet rejimi (1921-1958), Irak’taki İngiliz hegemonyasıyla güçlü bir bağa sahip olmasına rağmen, devlet inşa etme konusunda gerçek bir aktör olmuştur.
  2. Sonrasında General Abdülkerim Kasım döneminde gelen cumhuriyet rejiminin (1958-1963) temel özelliği İngilizlere olan bağlılığı ortadan kaldırmak ve yoksul tabakayı himaye etmek şeklinde gelişmiştir.
  3. Daha sonra Kasım rejiminin çöküşüyle siyasi yaşam, İstikrarsızlık Dönemi (1963-1968) olarak nitelendirilen başka bir aşamaya geçmiştir.
  4. 1968’de Baas Partisi iktidara gelmiş ve Baas Partisi dönemi, güçlü bir devlet kurmakla ön plana çıkmıştır. Ancak Baas gerçekçi bir politika sağlayamamış, uluslararası ve bölgesel çevrelerdeki sorunların yapısını kavrayamamış ve 2003’te Amerika’nın Irak’ı işgaline yol açan tehlikeli hamlelere ve savaşlara dâhil olmuştur.
  5. Son aşama, 2003’teki ABD işgaliyle başlayıp halen devam eden süreçtir. Irak siyasi rejiminin Nisan 2003’teki ABD askerî işgaliyle değişmesinden sonra –bu işgal sırasında ve sonrasında meydana gelen her şeye rağmen– Irak halkının çoğunluğu, Baas rejimindeki yaşamlarından daha iyi bir yaşamları olacağını umuyordu. Ancak ABD’nin ya Irak politikasını gerçek anlamda kavrayamamış olması ya da kendi stratejilerini uygulamak için göz yumduğu hatalar nedeniyle Irak halkının umutları gerçekleşmemiştir.

Yeni Irak siyasi güçleri, özellikle işgal öncesi Irak dışında faaliyet gösteren muhalefet, Amerika ile anlaşma sağlamıştır. İşgal sonrasında çok sayıda güç merkezi ve zayıf bir yönetimle kurulan Irak siyasi rejimi, büyük oranda Lübnan’daki sisteme benzer şekilde bir üstünlük aracı olarak mezhepsel ve ulusal bölünmelere odaklanan bir demokrasiyle nitelenmiştir. Bu bağlamda kurulan Irak’ta hem 2006 itibariyle siyasi durumun bozulması ve güvenlik sorunlarının yaşanması hem de bu koşullara ekonomik bozulmanın eşlik etmesi ve özellikle mali ve idari yolsuzluğun patlak vermesi,[i] Iraklıları başarılı bir devlet oluşturmaya zemin hazırlayacak istikrarlı bir siyasi rejim kurma konusunda umutsuzluğa sevk etmiştir. Güvenlikteki bozulma, siyasi durgunluğa ve ülke çapında yayılan bir başarısızlık durumuna neden olmuştur.
2003’ten sonraki Irak siyasi rejiminin en tehlikeli neticelerinden biri, Irak Milletleri Projesi’nin hızlı bir şekilde gerilemesidir. Zira siyasi süreç, mezhepleri temel almıştır. Şii liderler ve temsilcileri sert bir muhalefet ve zulme uğradıklarını düşünen bir zihniyetle hareket etmişlerdir. Sünni liderler, devlet yönetimini gerçek anlamda sorgulayarak Irak’ta meydana gelen devasa değişimi idrak edememiş ve otoriter bir zihniyetle hareket etmişlerdir. Kürt liderler ise, Kürt devleti emelini gerçekleştirmek için “iste ve al” yöntemini kullanmıştır. İlaveten, siyasi liderler arasındaki çıkarlardan kar elde etme durumu yaygınlaşmış ve mezhepsel menfaatler, ülkenin menfaatlerinin önüne geçmiştir.

Irak 2018 Parlamento Seçimleri
Bağımsız Seçim Komisyonu’nun çalışmalarındaki karışıklıklar, bu komisyonun çalışma yöntemine yönelik itirazlar ve sahtecilik suçlamaları gibi birçok olumsuzluğa rağmen Irak parlamento seçimleri 12 Mayıs 2018’de gerçekleştirildi. Fakat biz bu yazıda olumlu değişimlere değineceğiz.
Bu bağlamda büyük mezhep sütunları yıkılmıştır. Örneğin Şiiler, Ulusal Koalisyon’da toplanmışlar ve beş temel listeye (Sairun, Nasr, Fetih, Kanun Devleti, El-Hikme) ayrılmışlardır. Bunun yanı sıra gerçek ulusal koalisyonlar da ortaya çıkmıştır. Zira tıpkı Haydar El-Abadi’nin Sünni güçler ile Zafer arasında koalisyon sağladığı gibi, Mukteda El-Sadr da sivil güçler, komünistler bloğu, yeni yüzler ve diğerleriyle bir koalisyon sağlamıştır. Siyasi, sosyal ve hatta güvenlikle ilgili gerginliklere sebebiyet veren, kötü performansları ve sert konuşmalarıyla siyasi süreçte bir problem teşkil eden milletvekilleri başarısız olmuştur.
Siyasi sürecin geniş bir kesintiye uğramasının göstergesi, Iraklıların çoğunun seçimlere katılmamış olmasıdır. Zira tarafsız kaynaklar, seçimlere gerçek katılım oranının yüzde 20’yi geçmediğini gözlemlemiştir. Bazıları ise bu kesintilerin nasıl olumlu bir duruma dönüştüğünü sorgulamaktadır. Zira Irak’taki mezhepçi kutuplaşmalar, rakip grupların seslerinin fazla çıkmasından çekinerek seçimleri, bir biat sistemi gibi gruplara ve onları takibe tabi kılmıştır. Bu durum, bilinçli takipçiyi umutsuzluğa itecektir. Çünkü bir grup ya da mezhebe bağlı bir Iraklının Irak lehine grubunu terk etmesi beklenmeyen bir durumdur. Bu da seçmenlerin tutumunu değiştirdiğine dair açık ve kesin bir işarettir. Pek çok Iraklı, seçimleri boykot ederek oy kullanmamıştır, sessizlik bazen ses getirebilir. Eğer boykot gitgide belirginleşirse Irak halkı, Irak’ta siyasi süreci kurtarabilecek ya da mevcut siyasi süreçle devam ederek başka bir devlet olarak göreve başlayacak yeni hükümetin işleyişinde baskıcı, denetimci ve aktif bir aktör olabilir.
Seçim az bir farkla Sairun Koalisyonunun birinci olmasıyla sonuçlanmıştır. Bu zafer, 2003’ten bu yana Irak’ın içinde kurulan siyasi güçlerin, dışarıdan destekli Irak muhalif güçlerine üstün gelmesi gibi önemli bir sonuca delalet etmektedir. DAEŞ ile yürütülen savaştan yeni çıkan Ninova vilayetinin Irak düzeyindeki katılım oranlarında öne geçmesi ve Halid El-Ubeydi’nin (önceki parlamentodaki gensorusundan sonra görevden alınan savunma bakanı), başbakan Haydar El-Abadi’nin yönettiği Zafer Koalisyonu ile Musul’da birinci olması göze çarpan noktalardır. Bu da görevden alınan bir bakanın bu millî vazifeyi nasıl elde ettiğine dair zihinlerde soru işareti oluşturmaktadır. Yoksa parlamento haksız, seçmenler masum muydu? El-Ubeydi görevden alınmış olmasına rağmen, onu destekleyenlerin çoğu, kendisine yöneltilen suçlamaların pek de ikna edici olmadığı kanaatine varmışlardır. Bu azletme durumu ise önceki parlamentonun güvenirliğine darbe vurmuş ve bu darbe El-Ubeydi’nin zaferini güçlendirmiştir.

Irak Siyaset Sahnesinde Amerika ve İran’ın Rolü
Irak siyasi güçleri arasındaki karşılıklı suçlamaların merkezinde, birbirlerini –özellikle Irak komşu devletleri ve ABD gibi– dış güçlerle ilişkili olmakla itham etmek yer almaktadır. Ancak, Irak siyasi sürecini kışkırtan esas dışsal rol, ABD ve İran’a aittir. Zira özellikle Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi jeopolitik ağırlığı olan bölge devletleri açıkça bir rol oynamamıştır. Eski Irak rejimini deviren ABD, siyasi süreci kontrol etmiş ve anayasayı, liyakatleri ve ayrıcalıkları baz alan temel kuralları belirlemiştir. İranlılar ise, onlara göre tarihi bir rakip ve düşman olan Baas rejiminin düşmesinden istifade etmişler ve hem destekledikleri hem de benimsedikleri Irak muhalefeti iktidara gelmiştir. Böylece, Irak’taki iktidarın idaresini İran’ın müttefiki olan siyasi bir rejim devralmıştır.
2003’ten sonra Irak’taki siyasi rejim, ABD ile bağlantılı olmuştur. Yüzeysel bir bakış açısına göre, ABD’nin Irak’ı bölgede demokrasi örneği yapmak istediği anlaşılmaktadır. Ve gözlemciler, Beyaz Saray diplomatlarının Irak dosyasıyla kayıtsızca ilgilendiklerini ya da Irak dosyasının ABD başkanının eğilimleriyle bağlantılı olduğunu kaydetmektedir. Bunun yanı sıra, karar alıcı ABD’nin, Irak’ta İran etkisinin artması karşısında aciz kaldığını düşünenler de vardır. Ancak gerçekte başka bir bakış açısı daha bulunmaktadır, o da şöyledir: ABD’nin Irak ile ilgili strateji boyutlarını bilmek isteyen kişi, ABD’nin sadece Irak’la değil, tüm bölgeyle ilgilendiğini ve daha sonra bu ülkenin siyasetine etki ettiğini idrak etmelidir. ABD, aralarında bir anlaşma yapılmadan önceki İran’ın işlevsel rolüne uygun olarak hareket etmektedir. İran’ın beklentisi ve bölgedeki girişimleri, karar alıcı ABD’nin istekleri doğrultusunda olmuştur. Bölgede ABD’nin askerî varlığı üstünlüğünü korumakta ve bu da ülkeleri (özellikle Körfez ülkelerini) ABD’ye bağımlı kılmaktadır. Bölgede ABD’nin askerî karargâh ve üslerinin artması, İran’ın yayılmacı politikalarının neticelerinden biri olmuştur. Ayrıca Arap ülkelerinin çoğunun, İsrail tehdidinden önce İran tehdidini göz önünde bulundurmaları, ABD’nin de Irak’ta İran’ın ya da başka bir Arap devletinin rolüne müsamaha göstermesini açıklar. İran’daki siyasi karar alıcılar, –ABD politikasını idrak etseler de etmeseler de– yayılmacı projeleri kapsamında Irak ve bölge ile siyasetlerine devam ederler. Irak siyasi rejimini, kendi çıkarlarını korumak için bir müttefik olarak görürler ve Irak başbakanının daima kendilerine yakın olması için çabalarlar. ABD ve İran, Irak’taki nüfuzlarına rağmen, siyaset oyununun kontrolünü tam anlamıyla ellerinde tutamazlar. Şayet Iraklılar gerçek ve gerçekçi bir siyasal rejim kurmak isterlerse, hiçbir dışsal grup onları engelleyemeyecektir.

Irak’ta Siyasi Rejimin Gidişatı
Irak’taki siyasi sürece dâhil olan kuvvetler, silahlı ittifaklara ve partilere ayrılmıştır. Diğer güçler ve partiler bölgede hiçbir güce sahip değildir. Fakat Sairun Koalisyonunun hükümet kurmada devre dışı bırakılması oldukça zor olacağından bu koalisyonunun zaferi, siyasi süreç için bir çıkış yolu olabilir. Çünkü koalisyonun lideri olan Iraklı din adamı Mukteda El-Sadr, Bağdat’ta ve Güney Irak’ta geniş bir halk desteğine sahip olmasının yanı sıra Samarra ve çevresindeki tehlikeli bölgelerde etkili olan silahlı bir kanada (Mehdi Ordusuna) komuta etmektedir. Görünen o ki Mukteda El-Sadr’ın esasen ABD ve İran etkisinin kapsamı dışında olması, bir halk seferberliğini temsil eden Fetih Koalisyonunun devre dışı bırakılmasının kolay olacağı anlamına gelmez. Irak’ta siyaset oyunu değişmiştir. Sairun Koalisyonu, kendisiyle aynı görüşü paylaşanlarla bir ittifak sağladıktan sonra yeni bir hükümet kurabilir, özellikle parlamento karşıtı geleneksel partiler ve başka siyasi partiler oluşturabilir, ülkeyi güvenli hale getirerek dış gündemlerle bağlantılı güçleri dışlayan bir ittifak sağlayabilir. Bu, Irak’ta istikrarlı siyasi bir düzen kuracak gerçek bir partinin oluşturulması için tarihi bir fırsat sunmaktadır. Eğer, hükümet birinin muhalefeti temsil ettiği iki parlamento bloğu kurar ise, Irak siyaset sahnesinde 2003’ten bu yana süregelen alışkanlıklar kırılmış olur.
Tüm siyasi güçler, elde ettikleri seçim ağırlığına göre hükümete katılmakta ve Irak halkının mezhepsel bölünmelerini göz önünde bulundurmaktadır. Özellikle Sairun, Zafer, El-Hikme El-Vataniye ve diğer güçleri birleştiren Islah ve İnşa Bloğu ile Fetih, Kanun Devleti ve diğer listeleri kapsayan İnşa Bloğu[ii] olmak üzere iki büyük blok dikkate alındığında Irak siyasetinde ön planda olan hükümet ve muhalefet bloklarından iki büyük ve gerçek partinin kurulması muhtemeldir. Bilhassa 2017’deki ayrılık referandumunun yansımalarının ardından Kürt siyasi güçlerinin bölünmesinden ve federal güçlerin Kerkük’e ve tartışmalı bölgelere girmesinden sonra rekabet ve performans istikrarlı bir hal almış, siyasi tıkanıklık sona ermiş ve mezhepsel gerginlikler azalmıştır.
2018 seçimleri, Sairun ve Vataniye’yi destekleyen siyasetçiler için tarihi bir deneyim olarak kabul edilmektedir. İç güçler karar alma gücünün ellerinde olmadığını, mevcut durumu değiştiremediklerini ve olumsuz gelişmelerle mücadele edemediklerini ileri sürmüşlerdir. Eğer bakan değişiminde veya yolsuzlukla mücadelede palyatif çözümler üretilirse, mezheplere ve dış yönlendirmelere dayalı ittifaklar tekrar gelir ve Şiiler başbakan seçmek üzere toplanır. Şii listelerine katılan Sünniler geri çekilir ve tek bir blok oluşturmak için Sünnilerle bir araya gelir. Bu da Kürtleri tek bir blok oluşturmaya sevk edecektir. Bu yolla mezhepsel ittifakların tekrar zuhur etmesiyle açık veya kapalı kapılar ardında görüş benimseyenler açıkça birbirinden ayrılacaktır.
Bu tablo gerçekleşirse, söz konusu gerilim yaratıcı değişimlerden sonra siyasi rejim çökecek ve 2018 seçimleri Irak’taki son seçimler olarak tarihe geçecektir. Çünkü göstergeler, Irak halkının özellikle Irak’ın güneyindeki siyasi kaostan usandığı yönündedir. Hizmetlerin yetersizliği ve temel olarak tarım ve hayvancılığa bağlı bir ortamda su kaynaklarının azlığı neticesinde baş gösteren çölleşme sebebiyle Basra vilayetinde patlamalar başlamıştır. İlaveten Fetih’in ülkede silahlı bir güce sahip olması (halk seferberliği) nedeniyle Sairun ile Fetih arasında silahlı çatışma ihtimali de ortaya çıkmaktadır. Bu gerçekleşirse Irak siyasi rejimi tamamen çökmeye başlayacak ve Irak bu defa kolayca parçalanacaktır. Irak’ın çökmesi ve üç devlete ayrılması ne Irak ne de toplumsal yapısı büyük oranda Irak ile benzerlik gösteren Irak komşu devletlerinin lehine olacaktır.

 


* Dr., Bölgesel Çalışmalar Merkezi, Musul Üniversitesi.

[i] 2017 Uluslararası şeffaflık raporuna göre Irak, dünyanın en fazla yolsuzluk yaşanan beş ülkesi arasındadır.

[ii] Irak meselelerini takip edenler, parlamentodaki koalisyonların sürekli değiştiğini ve bölge üzerinde aralarındaki güç dengesine rağmen Sairun ve Fetih’in tek blokta bir araya gelmelerinin beklenmedik gelişmeler doğurabileceğini bilir. Hal böyle iken akla gelen soru ise “Bu iki grup devlet idaresinde farklı görüşleri nasıl bir araya getireceklerdir?”.