Bir Adım Daha İleriye: Ortadoğu'da Su Güvenliği Kavramı

Su güvenliği yükselişte olan bir kavramdır. Kavramın hem dar hem de geniş anlamda tanımları mevcuttur.  Çok daha dar anlamlı bir tanımı genellikle tek bir boyuta, içilebilir suya erişimin sürekliliğine odaklanmaktadır. Su güvenliğinin "içme suyu" boyutu dünyadaki genel su sorununun olmazsa olmaz bir kriteridir ancak, su güvenliğinin bütün çerçevesini oluşturabilecek diğer tüm unsurları kapsamakta yetersiz kalmaktadır.

Diğer yandan, Birleşmiş Milletler su güvenliğini çok geniş kapsamda,“bir nüfusun geçimi, insani refah ve sosyoekonomik kalkınmanın sürdürülmesi, su kaynaklı kirlilik ve su ile ilişkili felaketlerden koruma sağlanması ve barış ve siyasi istikrar ortamındaki ekosistemlerin korunması için kabul edilebilir kalitede ve yeterli miktarda suya erişim sağlama kapasitesi” olarak tanımlamaktadır. Bu ikinci tanım daha çok su güvenliğinin standart algısı olarak kabul edilmiştir. Ancak eksiksiz de değildir.

Bu şekliyle, su güvenliği çok esnek ve hatta belli derecede belirsizlik içeren bir kavramdır. Bazı ayrıntılar verildiğinde tanım biraz daha açık hale getirilebilir. İlk olarak bu tanımda dört boyut öne çıkmaktadır: 1- içme suyu ve insani refah 2- ekonomik faaliyetler ve kalkınma 3- su ile ilgili tehlikeler ve iklim değişikliği ve 4-ekosistemlerin iyi olma durumu. İkinci olarak, BM’nin su güvenliği çerçevesi tanımına göre su güvenliğinin sağlanması için dört sütun yerli yerinde olmalıdır. Bunlar “iyi yönetişim”, “sınırasan işbirliği”, “barış ve siyasi istikrar” ve “finansmandır.” Bunlar da aynı zamanda çok geniş kapsamlı terimlerdir. Bu nedenle su güvenliği kavramı hala pek çok unsurla doldurulabilecek bir “moda sözcük” olarak kalmaktadır.

Bu belirsizliği gidermek, su güvenliğini daha “ölçülebilir” ve böylece “kıyaslanabilir” hale getirmek için pek çok çalışma, her biri bir gösterge dizisine dayanan birçok su güvenliği endeksi önermiştir. Lautze ve Manthrithilakesu güvenliğinin ölçülebilir olmasınısağlamanın üç yararı olabileceğini öne sürmektedir: “Çevresinde önemli bir belirsizliğin var olduğu bir kavrama yönelik açıklık ve ortak anlayış geliştirilmesini teşvik edebilir”, “su güvenliği, güvensizliği veya güvenliğin derecesini değerlendirecek ölçek ve eşiklere ilişkin tartışmaların yürütülmesine yardımcı olabilir” ve “kavramın farklı yerlerde gerçekten kullanılma derecesini değerlendirmeye yardımcı olabilir.”

Bu noktada su güvenliğinin yaygın kullanımda olan su kıtlığından daha geniş bir kapsama sahip bir kavram olduğuna dikkat edilmelidir. Bu nedenle, Falkenmark ve diğerleri’ninönerdiği gibi su kıtlığı endeksleri daha karmaşık bir su güven(siz)liğifenomenini açıklamada yetersiz kalmaktadır. Falkenmark ve diğerleri’nin endeksinde su kıtlığı çeken bir ülke bu kıtlığı yönetme becerisine bağlı olarak su güvenliği olan bir ülke olabilir. Tam tersi de doğru olabilir: Su güvensizliği olan bir ülke bol su kaynaklarına da sahip olabilir. Bu durumda su kaynakları sözü geçen tanımda olduğu şekilde kullanılmamakta ve korunmamakta demektir. Su kıtlığı daha çok “doğal donanım” ile ilişkili iken, su güvenliği daha ziyade “kapasite” ile ilgilidir.

Su güvenliğine nicel özellik kazandırmak amacıyla birçok endeks geliştirilmiştir. Maplecroft’unsu güvenliği endeksi ilk örneklerden biridir. Maplecroft’un araştırması dört temel konuya dayanmıştır: “gelişmiş içme suyu ve hijyene erişim; yenilenebilirsu ve dış kaynaklara bağımlılık; mevcut su ve arz talep arasındaki ilişkive her bir ülke ekonomisinin su bağımlılığı.”  Maplecroft'un endeksinden daha kapsamlı olan Lautze ve Manthrithilake’nin su güvenliği endeksi,"insan, çevre ve ekonomiye yönelik su ile ilişkili risklerin kabul edilebilir düzeyde olması ile sağlık, geçim yolları, ekosistem ve üretim için kabul edilebilir miktar ve nitelikte su bulunması" çevresindeşekillenen Grey ve Sadoff'un su güvenliği tanımına dayanmaktadır. Bu nedenle, yazarlar su güvenliği beş boyutta değerlendirilebilir: temel ihtiyaçlar, tarımsal üretim, çevre, risk yönetimi ve bağımsızlık. Şimdi hesaplamaya daha yakından bakalım.

Temel ihtiyaçlar için gereken su güvenliği "gelişmiş bir su kaynağına (ev bağlantıları, boru sistemleri, sondaj kuyuları, koruma altındaki kazma kuyular, koruma altındaki kaynaklar ve yağmur suyu birikintileri) (1 km içinde) sürdürülebilir erişimi olan" nüfusların oranı ile ölçülür. İkinci boyut olan tarımsal üretim için su güvenliğinde ise iki gösterge kullanmışlardır: kişi başına düşen su miktarı ve kişi başına düşen su çekim oranı. Çevre için su güvenliğinin belirlenmesinde çevresel su gereksinimleri (EWR) kavramı önemli rol oynamıştır. EWR'yi geçen çekilmemiş su oranı, öncelikle çekilen su miktarı ve ülkenin yenilenebilir su kaynaklarının EWR'si tüm yenilebilir su kaynaklarından çıkarılarak, ve kalan tutar ülkenin yenilenebilir su kaynaklarına bölünerek hesaplanır. Risk yönetimi açısından su güvenliği konusunda, Lautze ve Manthrithilake ülkenin büyük rezervlerindeki depolama kapasitelerini ve yıldan yıla görülen yağış değişkenliğini hesaplamıştır. Son unsur olan bağımsızlık için su güvenliğinde ise ülke içinden elde edilen su kaynaklarının oranı kullanılmıştır.

Su güvenliği, özellikle Ortadoğu bağlamında su kıtlığından daha aydınlatıcı olan, gelişen bir kavramdır. Su güvenliğini belirsizliklerden olabildiğince arınmış bir şekilde inşa etmek çok önemlidir. Bu konuda endeksler oluşturmak bize yardımcı olmaktadır, böylece su yönetimi gibi karmaşık olgular karşısında karar verme mekanizmalarının ellerinde anlamlı yol gösterici rehberler olacaktır. Lautze ve Manthrithilake’nin su güvenliği araştırması bölge ülkelerinin su güvenliği seviyelerini değerlendirmek için Ortadoğu'da kullanılabilir ve bize bazı ülkelerin nispeten bol su kaynakları olmasına rağmen neden daha düşük su güvenliklerinin olduğuna ilişkin daha çok açıklama sunabilir.