Celal Talabani’nin Mektubu ve Irak’ta Siyasi Dengeler

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Ü. Uluslararası İliş.
Kısa bir süre önce Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Irak’ta yaşanan güvenoylaması krizine ilişkin görüşleri bir mektupla dile getirilmişti. Bazı basın organlarında mektubun belli kısımları açığa çıkarılsa da tamamı yayınlanmamıştı. Mektubun tamamı çok kısa bir süre önce yayınlanmıştır. Mektup, Irak’ta yakın dönemde oluşan ittifaklara ve siyasal gelişmelere ışık tutması açısından son derece önemli bir belge niteliğindedir. Bu nedenle bu mektubun uzun bir özetiyle birlikte içinde geçen ifadelerin Irak’taki gelişmeler çerçevesinde değerlendirilmesi yapılmaya çalışılacaktır.
 
Mektup Talabani’ye yöneltilen eleştirilere toptan bir cevap niteliğinde olsa da kullanılan dil itibarıyla daha çok Irakiye’nin içindeki bazı liderler ile KDP liderliğine yazılmış olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Celal Talabani Metinde 4 ana husus üzerinde durmaktadır.
 
Talabani’nin mektubunda ilk ele aldığı konu Başbakan Nuri Maliki’den güvenoyunun çekilmesi hususudur. Başbakan’dan güvenoyunun çekilmesinin Erbil’deki danışma toplantısı sırasında gündeme getirildiğini, bu toplantı sırasında kendisinin tarafsız kaldığını ve toplantının sonucu olan bildiriyi imzalamadığını belirten Talabani, cumhurbaşkanı olması nedeniyle tarafsız kalmak zorunluluğunun altını çizmiştir. Ancak, güvenoylaması meselesini bir baskı ve gözdağı kartı olarak gördüğünü, eğer Maliki ve Ulusal İttifak’ın önceki anlaşmalara ve ilkelere uymayı reddetseydi o zaman Irak parlamentosunda güvenoyunu çekmesini talep edeceğini ileri sürmüştür. Mektupta, Erbil toplantısında tarafların aralarında reform, ortaklık ve iktidarın tekelleşmesi gibi konularda yeni talepler ileri sürmek üzere anlaştıklarını ancak diğerlerinin (dilinden anlaşıldığı kadarıyla KDP ve Irakiye’yi asıl olarak kasediyor)Ulusal İttifak’ın ve başbakanın resmi olarak önceki anlaşmaları uygulamaya hazır olduklarını söylemelerine rağmen reform talebini güven oylamasına çevirdiğini iddia edilmektedir. Bu noktada Talabani kendisinin güven oylamasından ziyade ciddi bir diyalogdan yana tavır koyduğunu fakat Irakiye Listesi’nin gündemi Roj Nuri Şaviz tarafından belirlenen hazırlık komitesinin toplantılarını boykot ederek sadece güven oylamasını gündemde tutmaya çalıştığı için eleştiri getirmektedir.
 
Talabani mektubunda Dukan Toplantısı’nda eğer 164 imza toplanırsa bunu uygulamaya konulacağına dair söz vermesine rağmen imzaları uygulamaya koymadığı yolundaki eleştirilere ise kendi tutumunun baştan beri değişmediğini söyleyerek yanıt vermektedir. Talabani Dukan Toplantısı’nda muhataplarına ve öncesinde Mesut ve Neçirvan Barzani’ye güvenoyunun çekilmesi çağrısında bulunma yetkisini kullanmayacağını açıkça söylediğini, fakat bu konuda kendisine gelen talepleri diğer milletvekillerine göndereceğini söylediğini ve gönderdiğini belirtmektedir.
 
Talabani’nin mektubundaki ikinci önemli nokta Maliki hükümetinin düşürülmesine ilişkin güvenoyu yoklamasının yapılabilmesi için toplanılan imzaların sayısı ve niteliği hakkındadır. Kendisine yöneltilen 164 imza toplanmasına rağmen güven oylaması talebini uygulamaya koymadığı eleştirisinin yanlış ve haksız olduğunu ileri süren Talabani toplanılan imzalar hakkında şunları söylemektedir: Talabani’ye göre Azad Barvari tarafından kendisine teslim edilen belgede 160 milletvekilinin imzası bulunmaktadır. Cumhurbaşkanlığı imzaların gerçekliğini incelemek için bir komite kurunca kendisine o metinde bulunan kendi imzalarının silinmesi için çok sayıda mesaj ve telefon gelmiştir. Milletvekillerinin talepleri doğrultusunda komitenin çalışmalarını yaptığını, bunun sonucunda 12 milletvekilinin imzasını çektiğini, 2’sinin dondurduğunu ve 1’sinin de doktor olduğunu bu nedenle herkes tarafından bilindiğini ve silinmesini istediğini açıklamıştır. Sonuçta Talabani kendisine sunulan belgede 145 doğru imza olduğunu, buna 11 tane KYB milletvekilinin imzasının eklenmesiyle güven oylaması isteyenlerin sayısının 156’da kaldığını belirtmiştir.
 
Talabani’nin altını çizdiği süreç ve rakamlar aslında Irak siyasetindeki dengelerin anlaşılması açısından önemlidir. Öncelikle Talabani, Kürt İttifakı, Irakiye ve Sadr Hareketi’nin kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini, kendisini sunulan orijinal halinde dahi dilekçenin parlamentonun salt çoğunluğunun desteğini almadığını ileri sürmüştür. Ortada komite raporları olduğu ve Talabani bunları yayınlayabileceği için söylediklerine inanmak daha doğru görünmektedir. İmzalarını çeken, donduran veya sildiren toplam 15 milletvekilinin bu hareketlerinin nedeni Maliki’den çekinmeleri veya gerçekten kendilerinden habersiz bu eylemin yapılması olabilir. Nitekim, dilekçe açıklandığında isimlerini gören bazı milletvekilleri hemen kendilerinin bu imzadan haberi olmadığını ilan etmiştir. 145 milletvekilinin dilekçeyi imzalamış olması ise Irak siyaseti açısından son derece anlamlı görünmektedir. Bir kere, KYB’nin imzaları baştan atmamış olması Talabani’nin sürecin başarısız olmasını beklediğini ve istediği göstermektedir. Dilekçenin bir geçerliliği kalmamasının kesinleşmesiyle atılan imzalar Talabani’yi bir yandan Kürt İttifakı’nın bozulmadığını diğer yandan da sürecin başarısız olmasını herkese göstermeye çalıştığı anlamına gelmektedir. Oysa 11 KYB’linin imzası KDP’ye yakın kaynaklarda Talabani’den habersizce atılan gizli imzalar olarak gösterilmiştir. Özetle, Kürt partilerden KYB ve Gorran’ın sürece destek vermemesiyle dilekçede 36 imzanın Kürtlere ait olduğu görülebilir. Bunun yanısıra 40 imzanın Sadr Hareketi’ne ait olduğu bilinmektedir. Irakiye’den sadece 69 milletvekilinin dilekçeyi imzaladığı görülmektedir. Toplamda 85 milletvekili bulunan Irakiye Listesi’nin bu süreçte önemli bir fire verdiği görülmektedir.
 
Talabani’nin mektubundaki üçüncü önemli konu diğer konular başlığı altında verilmiştir. Bu konulardan birincisi KYB’nin Maliki’ye karşı yürütülen girişimin başarısız olmasını istediği yönündeki eleştirilerdir. Talabani, buna eğer başarısız olmasını isteseydik KYB milletvekilleri dilekçeyi imzalamazdı, diyerek yanıt vermiştir. (İmzaların zamanlaması dikkate alındığında Talabani’nin yanıtı pek inandırıcı görünmemektedir.) İkinci eleştiri Irakiye liderlerinin kendisini taraflı davranmakla suçlamasına karşılık vermektedir. Kendisine Adil Abdülmehdi ve Tarık Haşimi’yi tanık olarak gösteren Talabani asıl Maliki’nin kendisini İslami Parti’nin yandaşı gibi davranmakla suçladığını, ayrıca Baastan Arındırma sürecinde Salih Mutlak, Adnan Cenabi ve İskender Vitvit’in lehinde ağırlığını koymasının bu kişilerin milletvekili olmasında önemli bir rolü olduğunu söylemektedir. Bu kısımdaki son önemli konu ise kendisinin sürekli muhalefetin sözcüleri veya onlara yakın gazetelerde kışkırtılması, aşağılanması ve İran’dan aldığı emirleri uygulamakla itham edilmesi üzerinedir. Bu konuda gayet ikna edici yanıtlar verebilecek durumda olduğunu fakat şimdilik bunu yapmaktan geri durduğunu ileri süren Talabani kendisine bu konuda eleştiri yöneltenlere üstü kapalı bir tehdit gönderiyor gibi görünmektedir. Bölge ülkelerinin Iraklı siyasetçilerle ilişkisi dikkate alındığında Iraklı tüm politikacıların birbirlerine karşı kullanabilecekleri onlarca koz bulmaları zor değildir.
 
Mektubundaki dördüncü ve son nokta ise güvenoyunun çekilmesinin reddine ilişkindir. Talabani, Irak siyasetindeki dengelere ilişkin görüşlerini mektubun bu bölümünde açıkça sergilemektedir. Talabani öncelikle başbakanlık makamının Irak’taki Şii Arap çoğunluğa ait olduğunu, bunun da Ulusal İttifak tarafından temsil edildiğini söylemektedir. Bu nedenle onların talebi olmaksızın güvenoyunun çekilmesinin izin verilemez bir oldu olduğunu, eğer başbakanın değişmesi isteniyorsa Ulusal İttifak’ın başbakan adayını değiştirmeye ikna edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu bölümde ikinci olarak, Talabani’nin Sadr Hareketi’nin Şii milletvekillerinin ancak dörtte birini temsil ettiği, bu nedenle onların taleplerini Şiilerin çoğunluğunun talebi olarak görmeyeceğini belirtmiştir. Üçüncü olarak Şiilerin çoğunluğunu temsil eden Ulusal İttifak’ın Erbil metinleri olarak bilinen anlaşmaları uygulamaya hazır olduğunu halihazırda vurguladığının altı çizilmiştir. Son olarak ise Talabani, Irak Cumhurbaşkanı olarak tarafsız kalması gerektiğini, ulusal birliği sağlanmasından sorumlu olduğunu, bunun dışında hareket ederse görevinden istifa etmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
 
Talabani’nin bu kısımdaki sözlerinden çıkartılabilecek en önemli sonuç ise KDP’nin Irakiye ve Sadr Hareketi’yle birlikte hareket etmesinin tersine Talabani’nin Maliki’nin ağır bastığı Şii İttifakı’yla işbirliği yapacağıdır. Bu argüman Talabani’nin yakın gelecekte de Maliki’yle ortak hareket edeceğini göstermektedir. Talabani’nin bu davranışın nedeni büyük bir olasılıkla iki nedene dayanmaktadır. Birinci neden, Talabani Irak’taki dengenin ancak Kürtler ile Şii Araplar arasında 2003’ten sonra oluşan işbirliğini sürmesi yoluyla sağlanabileceğine inanmaktadır. İkincisi ise KDP’nin gerek KBY’de gerekse Bağdat’ta güçlenmesine karşı son 40 yılda oynadığı gibi denge oyunları oynayarak KYB’nin sistemden silinmesine engel olmaya çalışmaktadır.