CIA Direktörü Burns’ün Trablus Ziyareti

2021 yılının Aralık ayı itibarıyla Libya, başarısız bir seçim sürecine ve birbirine rakip gruplar arasında yaşanan irili ufaklı çatışmalara sahne olmuştur. Oluşan gergin siyasi iklim ve örtülü biçimde ilerleyen silahlı rekabet, ülkede iç savaş senaryolarını yeniden gündeme getirse de Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi ve Rusya-Ukrayna savaşı ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlerin Libya’daki gelişmelere kayıtsız kalmasına neden olmuştur ancak Rusya-Ukrayna savaşına paralel olarak patlak veren enerji krizi, krizin neden olduğu potansiyel zararların hafifletilmesi noktasında petrol zengini Libya’yı yeniden uluslararası siyasetin odak noktalarından birisi hâline getirmiştir. Bu bağlamda, Bingazi Konsolosluğuna gerçekleşen saldırı ve Büyükelçi Chris Stevens’ın hayatını kaybettiği 2012 yılından günümüze Libya’daki angajmanlarını sınırlayan ve daha dengeli bir politika izleyen ABD’nin son dönemde Kuzey Afrika ülkesine yönelik ilgisinin arttığı söylenebilir. Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns’ün son Trablus ziyaretini de bu arka plan dâhilinde okumak mümkündür.

Ziyaret Ne Anlama Geliyor?
CIA Direktörü Burns, 12 Ocak tarihinde başkent Trablus’ta Millî Birlik Hükûmeti (MBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Dışişleri Bakanı Necla Menguş, İstihbarat Başkanı Hüseyin Ayeb ve çok sayıda üst düzey askerî yetkiliyle görüşmüştür. Görüşmelerin ardından Burns, iki ülke arasında ekonomi ve güvenlikle ilgili alanlarda iş birliğinin artırılması ihtiyacını vurgulamıştır. Aynı zamanda Burns’ün ziyareti, 2012 yılından beri bir CIA direktörünün Libya’ya yaptığı ilk ziyaret olma özelliği taşımaktadır. Bu arada, ziyaretten kısa bir süre önce, 1988 Lockerbie saldırısı şüphelisi Ebu Salih’in, ABD’ye iade edilmesi dikkat çekici bir gelişme olmuştur. Öyle ki bu gelişmeden ötürü belli gruplar, Başbakan Dibeybe üzerinde baskı kurmaya çalışmış ve iade edilme sürecinin arka planını sorgulamıştır. Lockerbie şüphelisinin ABD’ye iadesinin Biden yönetiminin Dibeybe hükûmetine yönelik tutumunu etkilediği söylenebilir. Başbakan Dibeybe tarafında ise Ebu Salih’in iadesi üzerinden ABD’nin desteğinin alınmasını, seçimler öncesi ülke içindeki meşruiyetini güçlendirmesini ve kendisine müzahir yerel aktörler üzerindeki gücünü konsolide etmesini beraberinde getirebilir.

Trablus’taki temaslarının ardından Burns’ün Bingazi’ye geçiş yaptığı ve burada doğudaki milis güçlerin lideri Halife Hafter ile görüştüğü yerel ve uluslararası basına yansımıştır. Görüşmeler esnasında CIA Direktörü, Hafter’den Dibeybe hükûmetiyle iş birliği içinde olması ve Dibeybe hükûmetinin ülkenin doğusunda faaliyet göstermesine izin vermesi yönünde taleplerde bulunmuş, petrol üretimini akamete uğratacak eylemlerden kaçınması hususunda uyarmıştır. Burns’ün talepleri dikkate alındığında ABD’nin Libya’daki petrol sahalarının güvenliği ve petrol ihracatının akışındaki istikrarı hedeflediği söylenebilir. Göreve geldiği tarihten itibaren Suudi Arabistan yönetimiyle ilişkileri zaman zaman gerginleşen Biden için günlük 1,4 milyon varil petrol üreten Libya, uluslararası petrol piyasalarındaki arz-talep dengesinin sağlanmasında kritik bir öneme sahiptir. Bu anlamda ABD’nin geçtiğimiz yılın temmuz ayı içinde Libya Ulusal Petrol Şirketinde (NOC) gerçekleşen atamaları olumlu karşıladığını söylemek mümkündür. Bilindiği gibi Dibeybe ve Hafter arasındaki güç paylaşımının bir sonucu olarak göreve gelen Ferhat Bengdara, Hafter destekli milis gruplardan kaynaklı olası petrol ambargolarının önünü kesmiştir. Öte yandan ABD, Libya’daki petrol gelirlerinin adil dağılımı ve yönetimi konusunda yeni mekanizma ve modeller geliştirmektedir. Bu anlamda bir diğer gelişme de Libya Merkez Bankasının 2022 yılında ülke petrol gelirlerinin 22 milyar dolara ulaştığını duyurmasıdır. Ülke içindeki kurumlar arası rekabet ve petrol bürokrasisindeki zayıflık, bu gelirlerin yönetiminde bazı ciddi sorunların oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla ABD’nin mevcut yönetişim sorunlarının giderilmesinde etkin bir rol üstlenme çabası, ileriye dönük yapıda söz sahibi olma arzusuyla ilişkilendirilebilir.

Ayrıca Hafter’in kontrolünde olan petrol sahalarındaki Rus Özel Askerî Şirketi (ÖAŞ) Wagner’in varlığı, ABD nezdinde Libya’daki petrol üretimini kırılgan hâle getiren ve tehlikeye atan unsurlar arasında sayılabilir. Biden yönetimi, Rusya’nın Wagner üzerinden Libya’daki petrol üretimini istikrarsızlaştırmasına karşı önlemler almakta ve grup üzerindeki baskıları artırmaktadır. Bu noktada Hafter ve Wagner arasında 2019 Trablus işgal girişimiyle başlayan ve süreç içinde gelişen ittifak, ABD için dengelenmesi gereken bir ittifak olarak değerlendirilmektedir. Öyle ki ABD vatandaşı olan Hafter’in Virginia’da devam eden mahkeme süreci, Biden yönetiminin elinde bir koz olarak yorumlanabilir. ABD, Wagner’in Rusya dışındaki faaliyetlerini yakından takip etmekte ve şirketin ABD’ye ait silah ve teknolojilere erişimini engellemek için çaba sarf etmektedir. Bunun yanında Biden, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminde Wagner birliklerinin örtülü faaliyetlerine bağımlı olduğunu çokça dile getirmektedir. Wagner personelinin bölgeye aktarılmasında Libya’nın bir “üs” görevi gördüğü söylemi de benzer şekilde ABD’li yetkililer tarafından kullanılmaktadır.

Müdahale Araçları
ABD, Libya’daki stratejik adım ve yönelimlerini büyük ölçüde Birleşmiş Milletler Libya Misyonuna (UNSMIL) bağlı olarak gerçekleştirmektedir. Son 10 yıllık dönemde ABD gerek askerî (Libya’nın AFRICOM’a bağlanması) gerekse siyasi (Büyükelçiliğin Tunus’a taşınması) anlamda Libya’daki angajmanlarını sınırlı seviyede tutmuştur. Genel itibarıyla ülkedeki siyasi ve askerî dengenin birbirine denk olarak ilerlemesi nedeniyle hem ekonomik hem de diplomatik yükü bölgedeki aktörler olan Türkiye, Rusya (Wagner), Fransa, Mısır ve Körfez ülkelerine bırakmıştır. Bunun haricinde 2019 yılında uygulamaya koyulan Küresel Kırılganlık Yasası, ABD’nin Libya’da çatışma çözümü, barışın tesis edilmesi ve müzakere süreçlerinin hayata geçirilmesi gibi konularda etkin bir rol üstlenmesine zemin hazırlamıştır. Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle birlikte Libya’daki güvenlik atmosferinin bozulması, yerel milis gruplarının sayısındaki artış, illegal silah ve göç akışının tehlikeli boyutlara ulaşması ve terör örgütü IŞİD’in kendine alan bulması ülkeyi “Kırılgan Devletler Endeksi’nde” üst sıralara taşımıştır. İlgili yasa kapsamında ABD, ülkedeki barış inşa sürecine destek olmayı amaçlamaktadır. Yasa, sivil toplum kuruluşlarına dönük kapasite güçlendirme programları, yerel ayrışmaların sonlandırılması, insani gelişim ve kalkınma yatırımlarını kapsamaktadır.

ABD’nin Libya’daki müdahale araçlarından bir diğeri, Eylül 2019’da senatodan geçen Libya İstikrar Yasası’dır. Yasa, şiddet ve terör eylemlerine adı karışan kişilere mülkiyet ve vize yaptırımlarının uygulanmasını öngörmektedir. 31 Aralık 2026’ya kadar geçerliliği olan yasa ABD yönetimini Rusya adına askerî faaliyetlerde bulunan yabancı şirketlere (Wagner vd.), barış ve istikrarı tehdit eden yerel ya da yabancı unsurlara, Libya kamu kaynaklarını kötüye kullananlara ve insan hakları ihlalinde bulunanlara çeşitli yaptırımlar uygulama konusunda yetkilendirmektedir. Özetle yukarıda bahsedilen yasalar, ABD’nin Libya’da “uzaktan dengeleme” politikasının birer uzantısı şeklinde okunabilir.

Sonuç olarak Burns’ün son Trablus ziyareti, ABD’nin yakın dönem Libya politikalarında bazı değişimlere işaret etmektedir. Bu anlamda Afganistan ve Irak tecrübeleri, Biden yönetimi nezdinde Libya’nın “başarısız devlet” konumuna düşmesinin muhtemel olumsuz sonuçlarını ortaya koymaktadır. Diğer taraftan ABD, Rusya-Ukrayna savaşının oluşturduğu yeni enerji denkleminde Libya üzerinden belirli bir denge hedeflemektedir. Bu doğrultuda petrol üretiminin istikrarı ve sürekliliği, Libya’daki siyasi düzenin istikrarı ve seçimlerin gerçekleşmesi kadar önemlidir. Dolayısıyla bugüne kadar ABD’nin Libya Büyükelçisi Richard Norland üzerinden yürütülen Libya diplomasisine CIA Direktörü Burns gibi yeni aktörlerin eklendiği gözlenmiştir. Takip eden süreçte benzer ziyaretlerin artması oldukça muhtemeldir.