Haşimi’ye Yönelik İdam Kararı, Irak’ta Şiddet Olayları, Kerkük, Tuzhurmatu ve Türkmenler

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Ü. Uluslararası İliş.
Irak son ayların en ciddi kaosunun içine doğru sürükleniyor. Irak, bir süredir adım adım yaklaşan ve aslında geldiğini her adımda hissettiren ancak görmezden gelinen kaosun eşiğine ulaşmış durumdadır. Bugün yaşanan süreç aslında ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra başlamış gibi görünse de Irak siyasetinin son 9 yılının birikimi olarak görülmelidir. Ülkede etnik ve mezhepsel siyaset halen varlığını korumaktadır. Buna ek olarak, çeşitli çıkar grupları arasındaki ittifaklar Irak siyasi yapısını sadece mezhepsel ve etnik temele indirmenin yanlış olduğunu son birkaç ay içinde defalarca göstermiştir.
 
Irak siyasetinin Mart ayından itibaren hassas ancak son derece gergin bir denge üzerinde yürüdüğü görülmektedir. Başbakan Nuri Maliki’nin Bağdat’ta güçlenmesi önce ona karşı olan Sünni Araplar, Şii Araplar ve Kürtler arasında bir birliktelik yaratmıştır. Bu birlikteliğin sonucunda Maliki’yi başbakanlık koltuğundan indirme çabası başarısız olmuş, bu başarısızlık Irakiye-Kürt Koalisyonu ile Maliki arasındaki gerginliği başka bir aşamaya taşımıştır. Ancak Maliki’yi devirme çabalarında aktif rol oynayan Sadr Grubu’nun geri çekilmesiyle birlikte Bağdat’ta gücünü pekiştiren Maliki’nin diğer gruplara yönelik baskısında önemli bir artış görülmektedir. Örneğin Bağdat ile Erbil arasında petrol konusundaki düello geçen hafta Irak hükümetinin KBY’nin bütçeden alacağından 3 milyar dolarlık bir kesinti yapacağını ilan etmesine kadar ulaşmıştır.
 
Genel itibarıyla Irak’taki siyasi gerginlikte önemli grupların birbiriyle kesişen iki düzlemde çatışma yaşadıkları görülmektedir. Birinci düzlem IKBY ile Bağdat arasında bir otorite sorunun ortaya çıkmasıdır. Bağdat ve Erbil iç politikada olduğu kadar dış politikada da zıt tutumlar içine girmiştir. Bağdat’ta sadece Şii politikacılar değil pek çok Sünni politikacı da IKBY’nin bağımsız bir devlet gibi davranmasından şikayetçi olmaktadır. IKBY’nin Bağdat’a danışmadan petrol anlaşmaları imzalaması, tartışmalı bölgeleri kendisi açısından tartışmalı olmaktan çıkartıp filli olarak hakimiyetini ilan etmesi, sıklıkla bağımsızlıktan sözetmesi ve Suriye konusunda Esad’ın karşısında yer alması ve IKBY’de Kürt muhalifleri eğitmesi Bağdat ile Erbil arasındaki gerilimlerin en belirgin nedenleri olarak öne sürülebilir. Yukarıdaki nedenlere bir süredir bağlı olarak özellikle tartışmalı bölgelerde şiddetin artışına şahit olunmaktadır. Dicle Operasyonlar Merkezi’nin kurulması da Kerkük, Musul, Selahattin ve Diyala’daki şiddet olaylarının bir kısmı da bu gerginlikle yakından ilişkilidir. Aslında yakın zamanlarda yapılan saldırılar bazen kafa karışıklığı yaratmaktadır. Örneğin, son dönemde Tuzhurmatu ve Kerkük’te yaşanan saldırılar çoğunlukla Şiileri hedef alıyor gibi görünmesine rağmen hemen hemen aynı günlerde meydana gelen başka saldırılarda Sahva üyeleri ya da Kerkük örneğinde olduğu gibi Kürt polis ve istihbarat görevlileri de hedef alınmaktadır. Tüm bu saldırıları basit bir şekilde Irak’ta El Kaide’nin faaliyetleri olarak yorumlamak aşırı indirgemecilik olacaktır. Açıkçası seçilen hedeflerin niteliği ve ardışıklığı bir karşılıklılık olduğunu düşündürmektedir.
 
İkinci düzlem ise Şii Bloku ile Irakiye arasında yaşanan güç mücadelesidir. Maliki’nin başını çektiği grup Irakiye içindeki anlaşmazlıkları sonuna kadar kullanmak ve son seçimdeki en büyük rakibini dağıtmak için gelinden geleni yapmak istemektedir. Bunun için Bağdat’taki otoritesini ve başbakanlıktan kaynaklanan olanaklarını kullanan Maliki, Irakiye içindeki çatlakları sonuna kadar kullanmaktadır. Şu ana kadar bu politikasında kısmen başarıya ulaştığı da söylenebilir. Özellikle, Kerkük, Musul ve Selahattin’de pek çok Sünni Arap grubu Araplar arası anlaşmazlık, maddi çıkarlar ve Kürtler ile yaşadıkları sorunlar nedeniyle Maliki’nin yanına geçmişlerdir. Irakiye içindeki çatlakları gören Maliki’nin bu hamlesine ise yanıt Irakiye-Kürt İttifakı yakınlaşmasıyla verilmiştir. Nitekim Musul Valisi Etil Nuceyfi uzun bir süre Musul Vilayeti sınırları içindeki petrol ihalelerine karşı çıktıktan sonra son dönemdeki değişime paralel olarak IKBY ile anlaşma imzalayan petrol şirketlerinin faaliyetlerine yeşil ışık yakmıştır. Irak siyasetinin bu ikinci düzleminde yaşanan gerginlik de bir çeşit hesaplaşmaya ve şiddet olaylarında artış yaşanmasına yol açmaktadır. Haşimi’nin idama mahkum edilmesi de Şii Arapları hedef alan saldırılar da bu hesaplaşmanın bir parçası olarak görülebilir. Haşimi’nin yargılanması ve idama mahkum edilmesi Sünni ve Şii Araplar ya da siyasi bloklar arasındaki gerginliğin nedeni değil, sonucudur. Maliki, Haşimi Davası üzerinden diğer Sünnilere de açık bir mesaj yollamaktadır. Her ne kadar Haşimi Türkiye’de bulunduğu için bir koruma altında olsa da Irak’ta siyaset yapan ve Başbakan Maliki ile büyük sorunlar yaşayan diğer siyasetçiler kendilerini daha az güvende hissetmektedir. Fakat bu karşılık olarak artan siyasi gerginliğin çoğunluğu Şiilere yönelik saldırılara dönüşmesi Maliki’nin eline çok önemli bir koz vermektedir. Bu koz Maliki’ye ve müttefiklerine, saldırıların hükümete muhalif olan Sünni Arapların gerginlik durumunda şiddete başvurduğu şeklinde bir propaganda yapma olanağı sağlamasıdır. Çünkü ülkede Maliki ve karşıtları arasında her siyasi gerginliğin ardından patlamaların yaşanması saldırıların Sünni Arapların (ya da El Kaide’nin) bir aracı olduğu düşüncesini yaymaya yaramaktadır. Bu durum ise Şiiler arasında Maliki’nin popülaritesini artırmaktadır. Çünkü sanılanın aksine Irak’ta bu tür saldırılar, hükümetin zafiyetinin sorgulanmasından ziyade saldırıya uğrayanların kendilerini ancak yine onlar gibi olanların yanında güvende hissetmelerine yol açmaktadır. Yani saldırıya uğrayan Arap ya da Türkmen Şiiler daha çok hükümete yaklaşmaktadırlar.
 
Yukarıdaki iki düzlemin en çok kesiştiği noktalar ise Türkmenlerin de yaşadığı tartışmalı bölgeler olmaktadır. Son aylarda özellikle Kerkük ve Tuzhurmatu’da alışılmış ötesinde ciddi bir güvenlik sorunu yaşanmaktadır. Yılın ilk altı ayında Kerkük’te (büyük çaplı olan ve can kaybına da yol açmış) 14 saldırı gerçekleşirken bu olaylarda 35 kişi ölmüş ve 170 kişi yaralanmıştır. (Bu rakama doğrudan silahlı saldırılara maruz kalan değil doğrudan patlamalarda ölenler dahil edilmiştir.) Ancak yılın ikinci altı ayında gerçekleşen saldırılar hem daha sık hale gelmiş hem de daha ölümcül hale gelmiştir. Son iki ayda Kerkük’te meydana gelen bombalı saldırının sayısı 35’e ölü sayısı 39’a yaralı sayısı 206’a yükselmiştir. Benzer bir şekilde Tuzhurmatu’da da saldırıların sayısında büyük bir artış yaşanmıştır. Dahası, Kerkük ve Tuzhurmatu’daki pek çok saldırının eş zamanlı olduğu görülmektedir. En azından 24 Şubat, 20-21 Mart, 17 Ağustos, 6 Eylül ve 9 Eylül’de Kerkük ve Tuzhurmatu’da aynı gün ya da ertesi gün saldırıların yaşanması olaylar arasında önemli bir paralellik olduğunu düşündürmektedir. Özellikle 9 Eylül’de Kerkük, Telafer ve Tuzhurmatu’da aynı gün gerçekleşen terörist eylemler Türkmenlere yönelik bir girişimin olduğunu düşündürmektedir. Elbette, Irak’ta terörist eylemlerin hedefi olmaktan kurtulabilmiş hiçbir grup yoktur. Ancak, özellikle son aylarda Kerkük ve Tuzhurmatu’da yaşanan saldırılar Türkmenlerin savunmasızlığının açık göstergeleridir. Türkmenlerin yukarıdaki iki çatışma düzleminin kesişim noktasında bulunması önümüzdeki dönemde daha fazla saldırıya açık olacağını göstermektedir. Elbette, Irak’ın genelinde bir güvenlik sorunu yaşanırken Türkmenlerin de bu süreçten etkilenmesi kaçınılmazdır. Fakat geçmişte terörden zarar gören bölgelerdeki Iraklılara tanınan kendilerini korumak için silahlı güç oluşturma hakkının Türkmenlere de tanınması her geçen gün daha zorunlu hale gelmektedir. Aksi takdirde Irak’ta siyasi gerginlik silahlı çatışmaya dönüştükçe Türkmenlerin daha fazla kayıp vermesi de kaçınılmaz hale gelecektir.