Irak’ta İktidar Mücadelesi, Maliki Hükümetinin Geleceği ve Siyasetin Dengelerinin Yeniden Kurulması

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Danışmanı, Ortadoğu - Ahi Evran Ü. Uluslararası İliş.
Irak’ta son 1 aydır önemli bir hükümet krizi yaşanmaktadır. Son 8 aylık süreçte ulusal birlik hükümeti içinde birbirleriyle çatışan taraflardan bazılarının başbakan Nuri Maliki karşısında bir ortaklık kurarak Maliki’yi başbakanlık koltuğundan indirmeyi hedefledikleri görülmektedir. Son günlerde hem uluslararası basın hem de Irak’taki yerel ve ulusal basının temel gündemini teşkil eden Maliki hükümetinin geleceği halen belirsizliğini korumaktadır. Hatta sürekli olarak KDP, Irakiye ve Sadr Hareketi tarafından Maliki hükümetinin devrilmesinin an meselesi olduğuna ilişkin bir atmosfer yaratılmasına rağmen ibrenin Maliki’den yana ağır bastığı söylenebilir. Genel eğilimin ve beklentilerin tersine olan bu argüman aşağıda ele alınmaya çalışılacaktır.
 
Irak’ta Güvenoylaması Süreci’nin Hukuki Boyutu ve Prosedürü
 
Irak’ta başbakana ya da bakanlara yönelik güvensizlik oylaması anayasanın 61. maddesi ile düzenlenmiştir. Bakanlardan birisine yönelik güvensizlik oylaması bu maddenin 8. Fıkrasının A Bendinde düzenlenmişken, başbakana yönelik güvensizlik oylaması aynı maddenin 8. Fıkrasının B bendinde ele alınmıştır. Bu fıkraya göre Başbakan hakkındaki güvensizlik oylaması iki şekilde gerçekleştirilebilir. Ya Cumhurbaşkanı Parlamento’ya Başbakan’dan güvenoyunun çekilmesine ilişkin bir talep sunabilir (B. Bendinin 1. maddesi) ya da Parlamento’nun üye sayısının beşte biri kadar milletvekilinin (mevcut durumda 65) talebi üzerine güvensizlik oylaması yapılabilir (B bendinin 2. Maddesi). Her iki durumda da toplam milletvekili sayısının yarısı Başbakan’a yönelik güvenoyunun çekilmesi için yeterli olmaktadır. Oylamanın sonucunda Başbakan’a güvensizlik oyunun verilmesi ise 61. Maddenin 8. Fıkrasının C bendine göre hükümetin de istifa etmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, basit bir biçimde sadece başbakanın değişerek hükümetin aynı kalmasının mümkün olmadığını göstermektedir. Yeni bir hükümetin kurulması içinse aynı maddenin D bendi Anayasa’nın 76. Maddesini işaret etmektedir. Irak Anayasası’nın 76. Maddesinin 5. Fıkrası Bakanlar Kurulu’nun güvenoyu alamaması halinde Cumhurbaşkanı’nın 15 gün içinde bir başka kişiyi hükümeti kurmakla görevlendirmesi gerektiğini belirtmektedir. Bir başbakan adayının hükümeti kurması için azami süresi ise 30 gün olarak belirlenmiştir.
 
Özetle, Maliki hükümetini devirmek isteyen grubun başarılı olması halinde, oylamanın yapılmasından sonraki 45 gün içinde yeni bir hükümetin kurulması gerekmektedir. 2005 ve 2009’daki seçimlerden sonra birinde 6 ay diğerinde 9 ay süren hükümet kurma sürelerinin de gösterdiği gibi belirtilen süre içinde Irak’ta yeni bir hükümet kurulması çok güç olduğundan büyük bir olasılıkla ülke erken bir genel seçime gitmek zorunda kalacaktır.
 
Maliki Hükümeti’nin Devrilmesine İlişkin parlamentodaki Grupların Tutumları ve Tutumlarının Nedenleri
 
Son 5 aydır yavaş yavaş gelişen, Nisan ayından beri ise hızlanarak Erbil (Nisan), Necef (Mayıs) ve Süleymaniye’deki (Haziran) toplantılarla açığa çıkan Maliki hükümetini devirme girişiminde parlamentodaki partiler 4 tür tavır takınmışlardır: Maliki’ye kesin karşı olanlar, Maliki’ye karşı gibi görünen ancak çeşitli nedenlerle başbakanlığını sürdürmesini isteyenler,  Maliki’nin yanında olanlar ve son ana kadar tarafını belli etmeyenler. Aşağıda parlamentodaki grup, liste ve partilerin hükümetin geleceği konusundaki tavırları ele alınacaktır.
 
Kürt Koalisyonu (KK): Asıl olarak KDP ve KYB arasındaki ittifaka dayanan ancak çok sayıda küçük çaplı Kürt partisini de kapsayan bu koalisyonun Parlamentodaki sandalye sayısı 43’tür. Bunlardan 30’u KDP, 13’ü ise KYB’dendir. Krizin başından bu yana KDP’nin tavrı çok nettir. Maliki ile açık bir hesaplaşmaya giren Mesut Barzani’nin liderliğindeki KDP’nin bir blok olarak olası bir güven oylamasında Maliki’ye karşı oy kullanması beklenmelidir. Maliki’ye karşı takındığı sert tutum ve söylem ile sadece IKB’de değil Irak’ın genelinde Kürtlerin lideri ve temsilcisi olduğunu göstermeyi hedefleyen Barzani’nin bu krizden popülaritesini (en azından Kürtler arasında) artırarak çıktığı görülmektedir. Ancak, Barzani kriz sırasında soyunduğu rol ile önemli bir risk de almaktadır. Maliki’nin devrilmesi Mesut Barzani’yi bundan sonraki siyasal denklemlerin tartışmasız en kilit ismi haline getirecektir. Parlamentodaki 30 milletvekiline rağmen kurduğu ittifaklar, uyguladığı strateji ve tutarlı çizgisiyle bu tarihten sonra yakın dönemde başbakan olmak isteyecek politikacıların en çok çekindiği isim haline gelebilir. Fakat güvenoylamasının başarısız olması ya da parlamentonun gündemine bile getirilememesi Barzani açısından iki büyük risk yaratacaktır. Birincisi, 2003’ten sonra siyasi alandaki ilk büyük yenilgisi olacaktır ki; bu durumda IKB’de oluşturulmaya çalışılan lider kültünü zedeleyecektir. Barzani’nin sadece IKB’de sözünün geçtiği, bu bölgenin ötesinde gücünün ve etkinliğinin sınırlı olduğu iddiası güçlenecektir. İkinci risk ise Maliki’nin bu süreçten başbakan olarak çıkması onu daha güçlü bir pozisyona taşıyabilir. Bu durumda, Maliki’nin eline geçirdiği her fırsatta başta Kerkük, tartışmalı bölgeler ve petrol üretimi ve satışı gibi konularda IKBY’nin ve Barzani’nin canını acıkmak için elinden geleni yapması olasılığı çok güçlüdür.
 
KK’nin ikinci güçlü üyesi olan KYB’nin tavrı ise Maliki’ye karşı gibi görünen ancak çeşitli nedenlerle başbakanlığını sürdürmesini isteyenler kategorisine sokulabilir. Her ne kadar yukarıda anılan toplantılara katılmış olsa da Celal Talabani’nin sürecin başından beri hem söylem hem de pratik açısından KDP’den farklı bir politika izlediği görülmektedir. Örneğin, Maliki’ye çok net bir biçimde karşı tavır alan liderler (Mesut Barzani, Muktada Sadr vb.) onu diktatör olarak nitelerken, Talabani Maliki’yi diktatörlükle suçlamadı. Ayrıca, Cumhurbaşkanı olarak Başbakan’a yönelik güven oylaması sürecini başlatmak elinde olmasına rağmen bu süreci ertelemek için her türlü aracı kullandı. Bugüne kadar parlamentodaki siyasi blokların liderleri (Usame Nuceyfi, Eyad Allavi, Muktada Sadr ve diğerleri) defalarca yetkisini kullanarak güvenoylamasını başlatmasını istemesine rağmen sadece liderlerin talepleriyle bu süreci başlatmayacağını ilan etti. Ayrıca, bu gruplara hükümeti devirecek sayıda desteği toplamadan güvenoylaması için kendisine gelmemelerini kendine has üslubuyla gösterdi. Irak basınında neredeyse her gün Talabani’nin Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’ye güvenoylaması konusunda bir talepte bulunacağı gündeme getirilmesine rağmen bu baskıya halen direnmeyi başardı. Hatta Irak’ın Şarkiye Kanalı Talabani’nin KYB milletvekillerinin güvenoylamasını tetikleyecek 164 imzacı milletvekili arasında olmamasını öğütlediğini bile yazdı. KYB’ye yakın kaynaklar ve partiye yakın basın kuruluşları incelendiğinde partinin Maliki’nin devrilmesi gibi bir gündemi olmadığı da görülüyor. KYB’nin önde gelen isimlerinden ve Talabani’nin sözcüsü olan Azad Cundiyani’nin verdiği son mülakattan Talabani’nin ve KYB’nin tutumu daha net izlenebilir. Cundiyani, her ne kadar KYB ile KDP arasındaki ortaklığa ve milletvekillerinin bireysel olarak hareket edemeyeceğine, Kürt Koalisyonunun aldığı karara uygun davranılacağına işaret etse de Maliki’nin devrilmesinin birşeyi değiştiremeyeceğini, süreci daha da kötüleştireceğini vurgulamaktadır. Ayrıca, Maliki’nin devrilmesi için yeterince imza toplanmasının Parlamentodaki oylamaya otomatik olarak yansımayacağını ileri süren Cundiyani, Maliki’nin devrilmemesi halinde bunun sonucunun bu süreci başlatanlar için çok kötü olabileceğini söyleyerek KYB’nin süreçteki rahatsızlığını göstermiştir. Özetle, KYB, Kürtler arasındaki birliği bozan taraf olarak görünmek istememesi nedeniyle açıkça Maliki’den yana tavır alamasa da son ana kadar Maliki’ye karşı açık bir karşı çıkış sergileyeceğe benzememektedir. Oylama sırasında hepsinin olmasa da KYB milletvekillerinin bir kısmının oylamaya katılmaması gayet olağan karşılanmalıdır.
 
Peki, KYB’nin bu tutumunun nedenleri neler olabilir: 1) Her ne kadar Iraklı Kürtlerin medya kuruluşlarının çoğu tarafından ortada bir Kürt ortak duruşu olduğu söylense de sürecin başından beri görülen tablo, krizin bir Maliki, Barzani ve Sadr krizi olduğudur. Yani Kürt tarafında önderlik açıkça Mesut Barzani’nin elindedir. KDP’nin sadece IKB’de değil aynı zamanda Irak genelinde de Kürtlerin temsilcisi ve haklarının savunucusu olması KYB’nin 2003’ten sonraki görev paylaşımında kendisine düşen alanı da kaybetmesi anlamına geliyor. Yani her geçen gün sadece KBY’deki Kürtlerin değil tüm Iraklı Kürtlerin önderi ve haklarının savunucusu Mesut Barzani haline geliyor ki; Talabani siyaset yapabildiği sürece bunu sineye çekmeyecektir. 2) Irak’ın en tecrübeli politikacısı olan Celal Talabani mevcut sürecin sonucunun erken seçim olduğunun farkındadır. Mevcut parlamentodan bir başka “ulusal birlik” hükümeti çıkamayacağının Maliki hükümetinin yerini en iyi ihtimalle bir çoğunluk hükümetinin alacağını farkındadır. Bu tür bir çoğunluk hükümetinin Maliki devrildikten sonraki 45 gün içinde kurulması gerekmektedir. Fakat Irak’taki parlamento aritmetiği basit bir toplama işleminden ibaret değildir. KK, Irakiye ve Sadr Hareketi’nin toplamı güvensizlik oyu vermeye yetecek bir ad hoc koalisyon için yeterli olabilir, fakat bu üçünün bir araya gelerek kuracağı bir çoğunluk hükümetinin kurulması mümkün değildir. En azından Sadr böyle bir hükümetin içinde yer alamaz. Irak’ın mevcut siyasi atmosferi ve kültürü içinde bir Şii partisinin diğerleri ile işbirliği yaparak yeni bir hükümetin içinde yer alması onun sonu olabilir. Nitekim bunun ilk işaretleri ileride ele alınacağı gibi Sadr’ın içindeki çatlaklar ve Kazım El Hairi’nin açıklamalarıyla hissedilmektedir. Dahası, Sadr’ın niyetinin Maliki’yi devirmek olduğu konusundaki şüpheler halen devam ediyor. Özetle, Maliki hükümeti giderse kaçınılmaz olarak erken seçime gidilecek ve yeni bir meclis kurulacaktır. Bu durum, iki kez üst üste cumhurbaşkanı seçilen Celal Talabani’nin görev süresinin dolması anlamına gelecektir. Irak Anayasası’na göre bir kez daha cumhurbaşkanı seçilemeyecek olan Talabani’nin bundan sonraki siyasi hayatını başbakan yardımcısı ya da başka bir konumda geçirmesi onun ve partisi açısından sonun başlangıcı anlamına gelecektir. 3) Tarihsel olarak KYB ile İran arasındaki yakın ilişki, KYB’nin İran’ın desteklediği bir başbakan olan Nuri Maliki’ye açık bir karşıtlık göstermeyeceğini düşündürmektedir.
 
Diğer Kürt Partilerin Tavırları: Kürdistan İslami Birliği açıkça Maliki’ye karşı oy kullanacağını açıklamıştır. Bu nedenle bu partinin 4 milletvekilini Maliki’ye karşı oy verecekler arasında saymak gerekmektedir. Gorran Hareketi ise hala duruşunu henüz netleştirmemiştir. Talabani’ye sunulan imza listesinden kendilerinden habersiz isimlerinin konulduğu için şikayetçi olan Gorran milletvekilleri bulunmaktadır. Ayrıca, Maliki’nin Barzani’nin baskısı nedeniyle Gorran Hareketi’nin hükümet dışında bırakıldığını ilan etmesi (bunu Gorrancılar öteden beri iddia ediyorlardı) Kürtler arasındaki çatlağın bir diğer ifadesidir. Fakat bu parti halen tavrını belli etmemiştir. Oylamaya katılma olasılıklarının düşük olduğu söylenebilir.
 
Irakiye Listesi: Seçimden birinci olarak çıkan Irakiye Listesi, yekpare olarak değerlendirilmemelidir. Irakiye’nin içindeki bazı kişi ve gruplar (Örn. Nuceyfi ve Allavi gibi) net bir biçimde Maliki’ye karşı tavır alırken Irakiye’den kopan ya da halen Irakiye içinde bulunsa bile Maliki’ye güvenoylaması konusunda farklı hareket edeceğini açıkça belirten büyük bir kesim bulunmaktadır. Son kriz sürecinde Irakiye’nin yükselen yıldızı Usame Nuceyfi olmuştur. 2009 seçiminde kendisine yakın 9 milletvekili olmasına rağmen dengeleri iyi gözetmesi ve akıllı politikaları sayesinde yükselmeye başlayan Nuceyfi, Irakiye’nin diğer liderlerinin içine düştüğü bunalımların da etkisiyle önemli bir ivme yakalamıştır. Haşimi hakkında açılan terör davası, Allavi’nin istediğini alamayınca küsleri oynaması ve Vifak (Allavi’nin partisi) milletvekillerinin çoğunun Irakiye’den bağımsız hareket etmesi, Salih Mutlak’ın Maliki ile kapışmasından sonra izlediği tutarsız politika nedeniyle Sünniler arasında büyük bir itibar kaybetmesi gibi faktörler Nuceyfi’yi ön plana çıkaran Irakiye içi dengelerdir. Buna ek olarak Parlamento başkanı olmanın getirdiği saygınlık ve KBY ile uzlaşma yolunu seçmesi de Nuceyfi’yi parlatan diğer faktörler olmuştur. Buna karşılık, Nuceyfilerin en güçlü olduğu yer olan Musul’da yaşadığı güç kaybı ve etki alanının dar olması dezavantaj sayılabilir. Parlamentoda başlangıçta 9 kişilik bir grubu bulunan Nuceyfi’nin şimdi milletvekili sayısından en az 2-3 tane daha (Hadba içindeki parçalanmışlıktan dolayı) kaybetmiş olduğu bilinmektedir. Fakat Nuceyfi’nin gücü ve etkinliği meclisteki sandalye sayısından değil Irak siyasetindeki dengeleri iyi kullanmasından geldiği için bu faktörün etkisi sınırlı olabilir.
 
Irakiye Listesi içinde en büyük sorun, Liste’nin içinde kalmalarına rağmen nasıl hareket edecekleri bilinmeyen kişilerin sayısının çokluğudur. Irakiye, seçimde 91 milletvekili çıkarmıştır. Bunlardan 8’i blok için anlaşmazlık nedeniyle ayrılmış ve Beyaz Irakiye’yi kurmuştur. (Daha sonra Beyaz Irakiye içinden 5 kişilik bir grup ayrılarak Hür Irakiye’yi kurmuşlardır) Fakat Irak’ın Birliği (4 milletvekili) ve Tavafuk’un (6 milletvekili) Irakiye’ye katılmasıyla tekrar meclisteki sandalye sayısı 93’e yükselmiştir. Aralık ayındaki kriz sırasında ise önce Irakiye’nin içinde çoğunluğu güney vilayetlerden seçilen Şii milletvekilleri (8 kişi) Irakiye ile bağlarını koparmışlar ve Maliki’ye yaklaşmışlardır. Özetle, Irakiye’nin bugün toplamda 85 milletvekili bulunmaktadır. Maliki’nin son dönemdeki hamleleriyle Kerkük, Musul, Selahaddin ve Diyala’da pek çok Sünni Arap milliyetçisini yanına çektiği görülebilmektedir. Kerkük Arapları ile Hadba’nın önemli bileşenlerinden olan Şammar aşireti açıkça Maliki ile birlikte hareket etmektedir. Bunlara, şu ana kadar yaptığı açıklamalarla Maliki’nin devamından yana olduğunu gösteren Cemal Kerbuli’nin (12 milletvekili) El Hal grubu da eklenince Irakiye’nin içindeki fire sayısı en az 20’ye ulaşmaktadır. Bunlara ek olarak, ne yapacağı kestirilemeyen Mutlak grubu bulunmaktadır. Çeşitli vilayetlerden 16 milletvekiline sahip olan Mutlak’ın kesinlikle pragmatist bir tavır takındığı görülmektedir. Bir gün Maliki’yle devam etmenin mümkün olmadığını söyleyen Mutlak, ertesi gün Maliki’nin devrilmesinin iç savaşa neden olabileceğini açıklamaktadır. Bu yaklaşımıyla havayı kokladığı ve parlamentoda günün dengelerine göre tavır takınacağı söylenebilir.
 
Özetle, halihazırdaki dengeler dikkate alındığında Irakiye’nin içindeki milletvekillerinden en iyi ihtimalle 75 civarının Maliki’ye karşı oy kullanacağı, ancak oylama sonucunda güvensizlik oyu çıkmayacağının anlaşılması halinde bu rakamın 55-60 civarına kadar düşebileceği öngörülebilir.
 
Ulusal Koalisyon (UK): Irak’ta seçime ayrı girmelerine rağmen seçimden sonra bir araya gelen Şii partilerin oluşturduğu koalisyonun adı Ulusal Koalisyon’dur. UK içinde şu ana kadar iki ana tavrın ortaya çıktığı görülmektedir. Birinci grup Maliki’nin yanında olanlardır. Bu gruba Maliki’nin Hukuk Devleti Koalisyonu’nu oluşturan partilerden oluşan 89 kişi dahil edilebilir. Bunun yanısıra, Bedr Örgütü, Fazilet Partisi ve İbrahim Caferi’nin tutumunun da Maliki’den yana olduğu açıkça görülmektedir. Buna karşılık Irak İslami Yüksek Konseyi görünüşte taraf tutma niyetinde değildir. IİYK’nin Maliki’den hoşlanmadığı bir sır değildir. Fakat son seçimlerin ve kendi içinde parçalanmışlığın da gösterdiği gibi (Bedr Örgütü ile kopuş) bu kadar zayıflamışken Sadr ile Maliki arasında kalmak istemedikleri görülmektedir. IİYK’nin arabulucu rolü oynamaya çalışmasına rağmen Maliki’ye karşı oy kullanmaları olasılığı çok düşük olduğu söylenebilir.
 
UK içinde en ayrıksı tutumu takınan Sadr Hareketi’dir. Krizin başından itibaren Barzani ve Allavi’ye verdiği destek ile Maliki’nin köşeye sıkıştırılması çabasında aslan payına sahip olan Sadr Hareketi’nin Maliki’yi devirme konusundaki samimiyetinden ise şüphe duyulmaktadır. Bu şüphenin iki kaynağı vardır. Birinci kaynak, Sadr Hareketi’nin geçmişte de benzer davranışlarda bulunarak işleri Maliki açısından yokuşa sürmesine rağmen son anda Maliki ve diğer Şiilerle anlaşmasıdır. İkinci kaynak ise Sadr’ın İran ile olan ilişkisidir. Çoğunlukla İran’da ikamet eden ve İran ile organik bir ilişkisi olduğu bilinen Sadr’ın, Maliki’ye karşı tavrının İran’ın yörüngesinden kopmaya yönelmek mi yoksa aşağıda da ele alınacağı gibi İran’ın istediği bir oyunu mu oynadığı tartışma konusudur. Fakat Sadr’ın son dönemde Şiilerden gelen tüm eleştirilere rağmen Maliki hükümetinin devrilmesi konusundaki katı tutumu kendi hareketini bile sarsmıştır. Irak siyasetinde rüştünü ispat etmek isteyen ve gerçekten sistemin en kilit aktörü olduğunu gösterme arayışında olan Sadr, geliştirdiği tutumu bir parlamento savaşı olarak nitelemektedir. Ona göre sorun, Maliki’nin kişiliğinde ve politik bir sorundur. Yaşanan gelişmeleri Şiiler arasındaki bir güç mücadelesi olarak resmetmek niyetinde değildir. Fakat görüldüğü kadarıyla Muktada Sadr’ın işi fazla uzatması kendisine yakın siyasetçi ve dini önderlik tarafından bile eleştirilmektedir. Baştan itibaren Maliki’nin devrilmesine temkinli yaklaşan Baha El Araji ile Ziya El Esadi gibi isimlerin Sadr Hareketi’nden ayrılarak Sadr Hareketi’nin Reform Hareketi adlı yeni bir siyasi oluşum ilan ettiği ileri sürülmektedir. Daha da önemlisi, Sadr’cıların en önemli taklit mercilerinden olan Kazım El Hairi’nin geçtiğimiz günlerde verdiği bir fetvanın Muktada Sadr’ın politikalarıyla çelişmesidir. Hairi, Irak’ın yetkililerinden her hangi birisinin laik bir kişinin lehinde oy kullanması haramdır demesi, pek çok çevre tarafından Sadr’ın Irakiye ve KK gibi laik ittifaklara yardımcı olmasını hedef almak olarak nitelenmektedir. Her ne kadar Sadr’a yakın çevreler Maliki’nin devrilmesi halinde dahi başbakanın UK’den çıkacağını bu nedenle Hairi’nin açıklamasıyla kendi politikaları arasında bir çelişki olmadığını söyleseler de bu söylem pek de inandırıcı gelmiyor.
 
Maliki ve İran’ın Tutumu ve Kriz Karşısındaki Politikaları
 
İran’ın Irak’taki kriz karşısındaki tutumunun ne olduğu dönüp dolaşıp, Sadrcıların Maliki’yi devirmek isteğinin ne kadar gerçek olduğu sorusuna dayanmaktadır. Genel kanı, Sadr’ın bu oyunu sonuna kadar oynayıp, Maliki’ye kendisine ihtiyaç duyduğunun hatırlatmakla yetineceği yönündedir. Fakat son günlerdeki gelişmeler Sadr’ın bunun için fazla ileri gittiğini göstermektedir. Bunun nedeni, Sadr’ın şu ana kadar Maliki’ye birisi Nisan’da Erbil’de diğer Mayıs’ta Necef’te olmak üzere iki kez ültimatom çekmesine rağmen Maliki’nin onu ciddiye almamış olması olabilir. Ancak, Sadr ile Maliki arasındaki kapışmanın İran’a zarar vermesi bu ülkenin iki aktöre de sert bir fatura çıkarmasına neden olabilir. Fakat sürecin bu şekilde devam etmesi, faturanın büyük bir kısmının Sadr’ın ödeyeceğini düşündürmektedir. İran’ın Maliki’yi görevde tutmak istediğine şüphe yoktur. Maliki, son birkaç ayda Suriye ve nükleer meselelerinde ne kadar yararlı olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu nedenle İran’ın sessizliğini, Maliki’yi devirme çabalarının kendi lehinde sonuç üretecek bir oyun olarak okuduğu çıkarılabilir: Sadr’ın Maliki ile yarattığı krizde ortaya çıkan en önemli faktörlerden birisi aslında Sünni Araplar ve Kürtler arasındaki ayrılıklar oldu. Öte yandan Maliki, bir kez daha bölgesel destek olmadan ayakta kalamayacağını gördü. Petrol ihracatıyla gelirleri artan, Amerikan silahlarıyla donanan üstelik Sünni Arapların ya da Kürtlerin taleplerinin üstesinden gelmiş ve Irak’a büyük ölçüde hakim bir Şii Arap en azından bunun Sünni versiyonu kadar İran için zararlı olabilir. Ayrıca Şiiler arasındaki fikir ayrılıklarının onları felakete sürükleyebileceğini göstermekte istiyor. Böylece Şiilere, yönetimi eleştirebilirsiniz ama kendi yönetiminizi devirmeniz sizin sonunuz olur mesajı vermek istiyor. Dolayısıyla, Irak’ta bugünkü hükümet krizi, Maliki’nin devrilmesiyle sonuçlanmadığı sürece İran için pek çok fayda getiriyor. İran’ın Maliki’nin devrilmeyeceğine inancının nedenlerinden birisi de büyük bir ihtimalle Maliki’nin aldığı tedbirlerdir.
 
Şu ana kadar Maliki, Irak’taki tüm anlaşmazlıkları kendi lehine kullanmaya çalışmıştır. Maliki, Kerkük’te Türkmenlerin bir kısmının ve Sünni Arapların desteğini almıştır. Musul başta olmak üzere tartışmalı bölgelerdeki El Irakiye küskünü Sünni Araplarla ilişkilerini geliştirmiştir. Kerkük’ten sonra ikinci kabine toplantısını geçtiğimiz günlerde Musul’da yapmıştır. Bir sonraki Bakanlar Kurulu’nu ise Selahattin’de toplayacağını duyurmuştur. Buna ek olarak, Ordudan atılmış olan Selahattinli subayların orduya geri alındığını açıklamıştır. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Selahattin Valisi de dahil olmak üzere bir halk kitlesi Selahattin Vilayet Meclisi binasının önünde merkezi hükümete destek gösterisi gerçekleştirmiştir. Maliki’nin merkeziyetçi söylem ve girişimleri, federalizmden hoşlanmayan Sünni Araplar için bulunmaz bir nimet olmuştur.
 
Maliki, Şiiler arasında ise gerginliği yükseltmekten kaçınmıştır. Ancak bazı vilayetlerdeki etkinliğini kullanarak kendisinin devrilmesi halinde yeni federal bölge talepleri ortaya çıkacağı söylentilerini yaymıştır. Maliki’nin devrilmesi halinde federal bölge olmak isteyeceklerini duyuran vilayetlerde Maliki’nin etkinliği dikkat çekicidir. Vasit Vilayeti’nin 28 Meclisi üyesinin 13’ü ve Valinin kendisi Dava Partisi’ndendir. Son kamuoyu yoklamasında Maliki’ye desteğin @ civarında olduğu vilayette Maliki yaptığı ittifaklar ile meclisi kontrol altında tutmaktadır. Benzer bir zamanlama ile aynı açıklamayı yapan diğer Vilayet olan Divaniye’de ise 28 Meclisi üyesinin 11’i Dava Partisi üyesi, ayrıca açıklamayı yapan Vilayet Meclisi Başkanı ve Vali de aynı partidendir. Bu vilayette yapılan son kamuoyu yoklaması ise Maliki’ye desteğin I oranında olduğunu gösteriyor. Bütün bunlar, Şii vilayetlerindeki federal bölge çağrılarının birer manevra olduğunu gösteriyor.
 
Özetle, Maliki hükümetinin geleceğine ilişkin tartışmaların kızıştığı şu günlerde Irak siyasetinde hiçbir parti ya da grubun tek bir duruşu olmadığı ve kendi içlerinde parçalandığı görülmektedir. Eğer Maliki’ye yönelik bir güven oylaması yapılırsa: Tüm parlamenterlerin katıldığı bir toplantıda (nerdeyse hiç görülmemiş bir durum) dahi KK’den 36-45, Irakiye’den 60-75, Sadr grubundan ise 35-40 milletvekilinin Maliki’nin devrilmesi lehinde oy kullanabileceği söylenebilir. Ancak, Irak’taki siyasetin doğası gereği partilerin ve grupların biranda yön ve yer değiştirebildiği görülmektedir. Yani, Maliki’nin devrilmesine ilişkin hava gerçekten ağır basarsa hiç beklenmedik partiler de Maliki’nin karşısında oy kullanabilir ve 200’ün üstünde güvensizlik oyu çıkabilir. Tersine, Maliki’nin devrilmeyeceği anlaşılırsa çoğu grup onunla daha fazla ters düşmemek için ya oylamaya katılmaz ya da Maliki’nin yanında yer alır. Yani, güvensizlik oyunun salt çoğunlukla sonuçlanması ihtimali düşük görünmektedir. Bu sürecin sonunda Iraklı Kürtler ve Sünni Araplar ya Maliki’yi devirerek Irak’ın yakın dönem siyasi tarihinde Şiilerin iktidarına büyük bir darbe vurabilecekler ya da kendi ayaklarıyla büyük bir tuzağın içine doğru çekilip ciddi parçalanmalar yaşayabileceklerdir.